Türk Tarihinin Güçlü Liderlerinden biri olan, dünyada ve Osmanlı Devleti üzerinde büyük etkiler bırakan; stratejik zekası, cesareti ve kararlılığıyla tarihi kaynaklarda asırlar boyu nam salan, “Yavuz” lakaplı Sultan Selim, 8 yıl saltanatını sürdüren dokuzuncu Osmanlı padişahıdır.
Selim I- Alim, Şair, Yavuz Sultan
Yavuz Sultan Selim, 1470 yılında Sultan II. Bayezid ve Dulkadiroğulları Beyliği’nden Ayşe Hatun’un oğlu olarak dünyaya gelmiştir. II. Bayezid’in sekiz oğlundan dördüncüsüdür. Ancak beş kardeşi erken yaşlarda vefat ettiği için erkek çocuklardan en küçüğü Selim olmuştur. Bu da Selim’in taht mücadelesi için kendisinden yaşça büyük olan kardeşlerine göre dezavantajlı bir durum olarak tarihe geçmiştir.
Sultan Selim, en küçük olmasına rağmen kardeşlerine göre daha atik, kurnaz, cesur ve sert bir mizaca sahipti. Yuvarlak yüzlü, iri gözlü, sakalsız ancak gür pala bıyıkları olan, uzun boylu, iri vücut yapısına sahip biriydi. Daha sakin ve barışçıl bir yapıda olan babası II. Bayezid’in tam zıttı şekilde bir kişilikte olan Selim, savaşmaktan çekinmeyen, tuttuğunu koparan, gözü kara bir kişiydi. Babasıyla arasındaki bu keskin ayrım, Şehzade Selim’in sultan olma ve tahta geçme mücadelesinde yaşayacağı zorlukların temel sebebi olabilecek nitelikteydi.

Dedesi Fatih Sultan Mehmet’le çok az görüşebilmesine rağmen o dönemin insanları Sultan Selim daha şehzade iken onun dedesine benzediğini ve dedesi gibi bir savaşçı ve lider olabileceğini düşünmüşlerdi. Gözü pek ve kararlı olduğu için insanların gözünde katı ve yer yer gaddar olarak görülmüş, “Yavuz” adıyla anılmıştır. Sultan Selim’in bu sert yapısını dönemin devlet adamlarının birbirlerine kötü temennilerde bulunmak için “Yavuz’a vezir olasın,” demelerinden çok net bir şekilde anlayabiliyoruz. Ama bunun yanında, bu sert mizaçlı sultanın içinde tasavvuf felsefine büyük bir ilgi duyan, gösterişten her daim uzak kalan, adaleti hep öncelikli tutan, spora ve sanata özen gösteren, edebî yönden kuvvetli “Selimi” mahlaslı bir şair vardır. Kılıç kullanmada, okçulukta ve özellikle güreşte çok başarılıdır. Divan Edebiyatı’nın en parlak dönemlerinden biri de onun döneminde yaşanmıştır.
Sancak Beyliği Dönemi ve Tahta Geçme Süreci
1487 yılında, henüz Şehzadeyken, babası II. Bayezid onu Trabzon’da sancak beyliği yapması için görevlendirmiştir ve 25 yıllık Sancak Beyliği dönemi başlamıştır. Burada geçen yıllarında Gürcü prensliklerle ve ülkenin doğusunda olan gelişmelerle daha çok ilgilenmiştir. Ülkenin sahil kıyısında bulunan kalelerin onarımı yapılmıştır, donanmanın eksikleri giderilmiştir. 1500’lü yılların başında Gürcistan’a çeşitli seferler düzenlemiştir, bu süre zarfında da Safevi Devleti’nin hükümdarı Şah İsmail’in yaptıklarını takip etmiş, babasını bilgilendiren raporlar yazmıştır. Şehzade Selim, 1508 yılında Gürcistan’a yaptığı başarılı bir sefer sonucu babasının takdirini kazanmıştır. Ancak II. Bayezid oğlunu elde ettiği başarılarla takdir etmekle birlikte Şah İsmail’i düşman edinmemek konusunda onu uyarmıştır. Daha sonra Şehzade Selim, Şah İsmail’in Erzincan’a yaptığı seferleri bastırmıştır. Fakat burada bulunan Sünni halk, Şah İsmail’in yaptığı Kızılbaşlık propagandalarına dayanamayıp Şehzade Selim’in sağladığı güvenceyle topraklarından ayrılıp Trabzon’a yerleşmiştir. Böylece Şehzade Selim ve Şah İsmail’in Çaldıran’a uzayacak olan güç savaşlarının ilk fitillerinden biri ateşlenmiştir.

Şehzade Selim için uzun vadeli hedeflerden birisi, Doğu’daki toprak ve mezhep bütünlüğünü sağlayıp Batı’ya yönelmekti. Ancak doğuda herhangi bir zayıflığın çıkmasını bekleyen Şah İsmail’in varlığı, Batı’ya yönelmek için büyük bir engel teşkil etmekteydi. Şehzade Selim, Şah İsmail’in sebep olduğu problemlerle ilgilenmeyen babasının hükümdarlıktaki yetkinliğinin azaldığını fark etmiştir. Şehzade Selim, Trabzon’dan ayrılmak ve sancağını değiştirmek istediğini dile getirse de bu talepleri bir karşılık bulmamıştır. Kardeşi Şehzade Ahmet’in babalarının kararlarını etkilediğini gören Şehzade Selim, babasına taht mücadelesinde kendisinin de yer aldığını hatırlatan sert bir mektup yazmıştır ve Şehzade Ahmet’in tahta geçmesini engellemek için hazırlıklar yapmıştır. Çekişmeli bir süreçten sonra II. Bayezid oğlu Selim’i kendisi hayatta olduğu müddetçe saltanatı kimseye devretmeyeceğine dair bir söz verip onu yatıştırmaya çalışmıştır. Bu sözden bir süre sonra da sultanın gözde çocuğu olan Şehzade Ahmet’in saltanat makamına çağrıldığı haberini alan Şehzade Selim, o sırada Çorlu’da bulunan babasının yanına gidip geri çevrilmiştir. Aynı zamanda Üsküdar’a varan Şehzade Ahmet, yeniçeriler tarafından bastırılmıştır. Yeniçeriler sultanları olarak Şehzade Selim’i desteklediklerini açıkça belli etmişlerdir. Kardeşi Ahmet’in ardından İstanbul’a varan Şehzade Korkut’a da yine yeniçeriler izin vermemiştir. Yönetimde yer alan vezirlerin de desteğini alan Şehzade Selim, İstanbul’a girmiştir ve yeniçeriler tarafından coşkuyla karşılanmıştır. Böylece II. Bayezid, 1512 yılında sultanlığını Şehzade Selim’e devretmek durumunda kalmıştır.

Yavuz Sultan Selim, tahta geçer geçmez kardeşlerine kendisine karşı bir ayaklanma çıkarmaya kalkışmadıkları sürece onların can güvenliklerini sağlayacağı konusunda söz vermiştir. II. Bayezid’in vefatından sonra iki kardeşinin de ayaklanma çabalarına şahit olan Yavuz Sultan Selim, iki kardeşini de farklı zaman aralıklarında idam ettirmiştir.
Sultan ve Şah Arasındaki Mücadele: Çaldıran Savaşı (1514)
Kendisi tahta çıkmadan önce babasını Şah İsmail hakkında uyarmış olsa da Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’i Anadolu topraklarının bütünlüğünü bozan ve insanlara inançları doğrultusunda baskıda bulunan bir tehdit olarak görmekteydi. Sultan Selim, Anadolu’da olup Şah İsmail’i destekleyen kişileri sürmüş veya katletmiştir. Sürülenlerin veya katledilenlerin çoğu ise, göçebe kültürlerinden dolayı Osmanlı’nın vergi toplamakta zorlandığı Türkmenler idi. Dahası; o dönem Şeyhülislamının verdiği fetvalarda, Kızılbaş Türkmenlerini katletmenin dinen uygun olduğu dile getirildi. Sultan Selim, Şah İsmail’e ona savaş açtığını ama eğer vazgeçerse ve tövbe ederse kendisinin de savaşmaktan vazgeçeceğini anlatan bir mektup yazmıştır. Ancak Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim’in bu talebini reddetmiştir ve ikilinin arasındaki savaş resmen başlamıştır.

Şah İsmail, bu savaşın başlangıcından beri Sultan’ın ordusunu hem fiziksel hem de psikolojik olarak yormayı ve yıpratmayı amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda Şah İsmail, Kızılbaş ordusunu Osmanlı askerlerinin karşısına bir türlü çıkarmamıştır. Sonrasında, Şah İsmail’in planladığı gibi, çoğu Osmanlı askeri sürekli yürümekten, erzak azlığından ve savaşacak bir ordu aramaktan bitap düşmüştür. Nihayetinde Çaldıran Ovası‘nda bir araya gelen iki ordu, Osmanlı’nın galibiyet elde edeceği kanlı bir çarpışmaya girmiştir. Savaştan kendisini zor kurtaran Şah İsmail, yaşadığı bu mağlubiyeti kaldıramamıştır ve kendi devletine üzerinde sahip olduğu otoritesi büyük ölçüde sarsılmıştır. Bu savaştan galip olarak ayrılan Yavuz Sultan Selim, Safevi Devleti’nin Tebriz şehrini ele geçirmiştir. Ayrıca Yavuz Sultan Selim, kendisine destek olmak yerine Safevi Devleti’nin yanında saf tuttuğunu düşündüğü Dulkadiroğulları Beyliği’ne de bir savaş açmıştır ve Turnadağ Savaşı olarak adlandırılan bu muharebeden de galip olarak ayrılmıştır. Böylece ülkenin doğusunda toprak bütünlüğü ve mezhep birliği sağlamaya yönelik adımlar atılmıştır.
Mısır’a ve Kutsal Şehirlere Uzanan Yol: Mercidabık Savaşı (1516)
Yavuz Sultan Selim, Suriye’yi, Mısır’ı ve ardından İslam dini için iki kutsal şehir sayılan Mekke ve Medine topraklarını hakimiyeti altına almayı hedeflemiştir. Ama bu hedefine ulaşması için önce bütün bu topraklarda saltanatını sürdüren Memlük Devleti‘ni kontrolü altına alması gerekmektedir. Akabinde Memlük Devleti’ne savaş ilan edilmiştir. Mercidabık Savaşı adı verilen, Doğu’ya giden yolu açan bu savaştan galibiyetle çıkan Yavuz Sultan Selim, Memlük Devleti’nin yıkılış sürecini resmen başlatmıştır. Sonrasında Suriye, Lübnan ve Filistin, Osmanlı’nın yönetimi altına geçmiştir.

Halifeliğin Osmanlı Devleti’ne Geçmesi: Ridaniye Savaşı (1517)
Yavuz Sultan Selim, Mekke ve Medine’ye ulaşabilmek için Mısır’da hükümdarlığını ilan eden, Memlük Sultanı’nın yeğeni II. Tomanbay’a, kendisinin hükümdarlığını tanıması durumunda Mısır’daki yönetimine devam edebileceğini elçileri aracılığıyla iletmiştir. Ama aralarında geçilmesi gereken koca bir çöl olduğunu düşünen bu yüzden de Sultan Selim’in Mısır’a ulaşacağına imkan vermeyen II. Tomanbay, Sultan Selim’in bu teklifini oldukça sert bir şekilde reddetmiştir. Böylece Yavuz Sultan Selim, geçilmesi imkansız gibi görülen Sina Çölü’nü çeşitli zorluklarla geçmiştir. Kahire’nin yakınlarında II. Tomanbay ile savaşmıştır ve Ridaniye adı verilen savaşı kazanmıştır. Bu savaş sonucunda Yavuz Sultan Selim, Doğu’daki toprak ve mezhep bütünlüğünü sağlama amacını gerçekleştirerek Mısır’ı, Mekke’yi ve Medine’yi Osmanlı Devleti’nin topraklarına katmıştır. Bu savaşın mağlup durumunda olan Memlük Devleti tamamen yıkılmıştır ve başkent Kahire’nin fethedilişiyle birlikte Halifelik, Osmanlı’ya geçmiştir. Mısır’dan dönerken Suriye’ye uğrayan Yavuz Sultan Selim’e iki kutsal şehir olarak kabul edilen Mekke ve Medine’nin hizmetkârı anlamındaki Hadem’ül Harameyn şeklinde hitap edilmiştir.

Yavuz Sultan Selim, Osmanlı’nın doğudaki hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra İstanbul’a dönmüş ve Batı’ya yönelmeye niyetlenmiştir. Ancak yeni bir sefere çıkmaya hazırlanırken sağlık problemleri sebebiyle 1520’de Çorlu’da vefat etmiştir.
Kaynakça
- EMECEN, Feridun. “Selim I“. TDV İslam Ansiklopedisi. 2009. Web. Erişim Tarihi: 26.01.2024
- Britannica. “Selim I“. 01.01.2024. Web. Erişim Tarihi: 29.01.2024
- EKİNCİ, Ekrem Buğra. “Mighty Sovereigns of Ottoman Shrone: Sultan Selim I“. Daily Sabah. 18.11.2021. Web. Erişim Tarihi: 26.01.2024
- Ahya.net. “Selim I“. Web. Erişim Tarihi:29.01.2024
- VARLIK, Mustafa Çetin. “Çaldıran Savaşı“. TDV İslam Ansiklopedisi. 1993. Web. Erişim Tarihi: 09.02.2024
- EMECEN, Feridun. “Mercidabık Muharebesi“. TDV İslam Ansiklopedisi. 2004. Web. Erişim Tarihi: 09.02.2024
- EMECEN, Feridun. “Ridaniye Savaşı“. TDV İslam Ansiklopedisi. 2008. Web. Erişim Tarihi: 09.02.2024


