Türkiye’de sosyolojinin gelişmesine bir çok isim katkıda bulunmuştur. Katkıda bulunan isimlerden bir tanesi de Ziya Gökalp’tir. 23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğan Gökalp, eğitimine Diyarbakır’da başlamıştır. Daha sonraki yıllarda İstanbul’a giderek Baytar mektebine kaydını yaptırmıştır. Burada Jön Türklerden etkilendi ve İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldı. Muhalif eylemlerinden dolayı tutuklanarak bir yıl cezaevinde kaldı. Cezaevinden serbest bırakıldıktan sonra Diyarbakır’a sürgüne gönderildi. Diyarbakır’da sürgündeyken çeşitli küçük memuriyetler yapmış bulunmaktadır. II. Meşrutiyet’ten sonra ise İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurarak İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır temsilcisi olmuştur. 1909 yılında Selanik’te toplanan İttihat ve Terakki kongresine Diyarbakır delegesi olarak katılmıştır.
Ziya Gökalp, 1910 yılında Türkiye’de ilk sosyoloji derslerini Selanik Sultani Mektebi’nde (İttihat ve Terakki İdadisi) vermeye başladı (Sağlam, 2014). Daha sonra ise Darülfünun-i Osmani’de (İstanbul Üniversitesi) sosyoloji dersleri vermeye başlamıştır. Kısa süre sonra burada sosyoloji derslerini çeşitlendirir ve zenginleştirmiştir. Ziya Gökalp’in bu yıl içerisinde Emile Durkheim‘ın sosyolojisi ve eserleri ile tanışması sonucunda fikir hayatında da önemli etkileri olmuştur. Durkheim, sanayileşen Batı toplumlarının sosyal yapısında meydana gelen değişmeleri evrensel ilkeler çerçevesinde çözüm bulmaya çalışmaktaydı. Gökalp ise, Batıdan tamamen farklı bir yapıya sahip Türk toplumunun evrimini incelemekte, millet olabilme şuuruna gayret eden, ülkeyi siyasi dağınıklıktan kurtarmaya, milli ülküyü bir program çerçevesinde sistemleştirmeye ve yönlendirmeye çalışmaktaydı (Akt. Kaçmazoğlu, 2013). Gökalp, ilk başlarda felsefeye yakınlık duysa da sonraki süreçlerde sosyolojiye yönelmiştir. Selanik’te iken Durkheim’ın görüşlerini ve eserlerini yakından inceleme imkanı bularak etkilendiği diğer isimleri bir kenara bırakmıştır. Dolayısıyla Durkheim’ın fikirlerini veya görüşlerini Türkiye koşullarına uydurmaya çalışmıştır. Kısacası Ziya Gökalp, Durkheim’ın etkisi ile sosyolojiyi öğrenmeye başlamıştır. Özellikle o zamanlarda Türkiye’de Avrupa denilince akıllara ilk Fransa gelmekteydi. Yani Türkiye’de Avrupa eşittir Fransa demek yanlış olmayacaktır. Diğer düşünsel fikir akımları bile Türkiye’ye geldiğinde Fransa süzgecinden geçerek gelmekteydi. Türkiye’de Ziya Gökalp demek Durkheim demekti. Dolayısıyla 1940’lı yıllara kadar Türkiye’de ki sosyolojide egemen olan Durkheim’cı anlayış Ziya Gökalp sayesinde olmuştur. Gökalp, Durkheim’ın da içinde bulunduğu pozitivist anlayışın düşün sistemini tamamen Türkiye’ye aktarmıştır. Bu doğrultuda Gökalp için sosyoloji, toplumların ve kurumların tabii olduğu kanunları bulmak ve toplumlara istenen yönü verebilmek açısından önemli bir konumdadır. Sosyolojinin kurucusu olan Auguste Comte‘a göre insanlık üç evreden geçmekteydi. Bunlar; Teolojik evre, Metafizik evre ve Pozitif evredir. Auguste Comte gibi Ziya Gökalp’te toplumların belirli aşamalardan geçtiğini düşünmekteydi. Bunlar sırasıyla; Kavim devri, ümmet devri ve millet devridir.
Ziya Gökalp, bir imparatorluğun yıkılışına şahit olduğundan dolayı bu durumun sonuçlarını tabiri caizse iliklerine kadar hissetmiştir dememiz yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla Gökalp, bütün gücünü yıkılış sürecinde olan imparatorluğun içindeki yükselebilecek bir ışığa yönlendirmiştir. Ziya Gökalp için kurtuluş reçetesi ise Milliyetçiliktir. Ona göre milliyet fikri, mahkûm bir kavmin mahkûmiyetten kurtulması için kullanılan bir silahtır (Gökalp, 1976). Bu doğrultuda Türkiye’de sosyolojinin ilgi görmesi gerekmekteydi. Batı’da millet kavramının toplumsal birliği belirleyici gücü bulunmaktadır. Ziya Gökalp ise sosyoloji aracılığı ile millet ve milliyetçilik ilkelerini Türkiye’de geliştirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Türkçülük düşüncesiyle sosyoloji özdeşleştirmiştir. Çünkü Türkçülük düşüncesinin sosyolojideki karşılığı Milliyetçiliktir. Avrupa’da yaşanan düşünce gelişimleri karşısında Osmanlı devleti ile Osmanlı toplumu geri kaldığını fark etmişlerdir. Bu geri kalmışlığı telafi edebilmek için seferber olmuşlardır. Bu seferberliğe en çok katkıda bulunan isim ise şüphesiz ki Ziya Gökalp’tir. Ziya Gökalp için toplum geri kalmışsa bu geri kalmışlığın kökenlerine inerek bilimin rehberliğinde uygun çözümler bulmak gerekmektedir. Bu düşünce yapısı ise Ziya Gökalp’i sosyolojiye yönlendirmiştir. Osmanlı devleti dağılma sürecinde sık sık Fransa ile ikili ilişkiler geliştirdiğinden dolayı Gökalp’te sosyolojiyi Emile Durkheim’ın aracılığı ile öğrenerek, öğrenmiş olduğu sosyoloji anlayışını ise ilk olarak Selanik’te bir orta öğretim kurumunda ders olarak vermiştir. Daha sonra ise 1014-1915 eğitim yılında Darülfünun’da ilk sosyoloji kürsüsünü kurar ve ilk Türk sosyoloji hocası unvanını kazanır (Sağlam, 2014). Bu sayede de Ziya Gökalp sosyolojinin üniversitede kurumlaşmasını sağlamıştır.
Ziya Gökalp’e ait olan eserler;
- Kızıl Elma (1914)
- Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (1929)
- Yeni Hayat (1930)
- Altın Işık (1927)
- Türk Töresi (1923)
- Doğru Yol (1923)
- Türkçülüğün Esasları (1923)
- Türk Medeniyet Tarihi (1926, ölümünden sonra)
- Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler (ölümünden sonra)
- Altın Destan
- Üç Cereyan
- Limni ve Malta Mektupları
Kaynakça;
- Sağlam, Serdar (2014) “Ziya Gökalp’ın Sosyolojisi ve Fikirleri Üzerine Düşünceler, Türk
Yurdu, Sayı 328, Sayfa 30-36, Ankara - Kaçmazoğlu, H. B. (2013). Türk sosyoloji tarihi II: II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e. Doğu Kitabevi.
- Gökalp, Ziya (1976) Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, Haz. İ.Kutluk, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara