Ana SayfaEdebiyatTürk Edebiyatının Ayrıksı Yanı:...

Türk Edebiyatının Ayrıksı Yanı: İkinci Yeni Şairleri

1950’lerde Sürrealizm, Dadaizm, Varoluşçuluk gibi akımların etkisi altında ortaya çıkan İkinci Yeni hareketi Türk edebiyatına yepyeni bir soluk getirmiştir. Şiiri içeriğin kısıtlamasından kurtarıp, biçimsel yeniliklere, çağrışımlara, gerçek üstü ögelere yer vermişlerdir. İkinci Yeni akımı altında yer alan şairlerin hepsi kendilerine has üsluplarıyla Türk edebiyatını zenginleştirmişlerdir. Şimdi bu şairlerimizin yaşamlarına ve edebi kişiliklerine yer verelim.

  1. Cemal Süreya

1931 yılında Erzincan’da doğmuştur. Asıl adı Cemalettin Seber’dir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nü bitiren şair, branşıyla ilgili olarak devlet kademelerinde çok çeşitli işlerde çalışmıştır.

Cemal Süreya, lise yıllarında aruzla şiirler yazarak edebiyata girmiştir. İlk şiiri Mülkiye dergisinde yayımlanmıştır. Şiirlerinin yanında sanat konularında deneme ve eleştirileri de bulunmaktadır. İkinci Yeni’ye nefes veren olan şairlerden olan Cemal Süraya’nın ilk şiirlerinde biçim kaygısının ağır bastığı, yeni bir imge ve söyleyiş arayışı görülmektedir. İmge yoluyla eski şiirle bağ kurmuş, çağrışımlardan yararlanmıştır. Kendi şiirini “erotik bir şiir” olarak tanımlamıştır. “Şiir anayasaya aykırıdır.” diyerek ironik bir bakış açısıyla şiirin hiçbir mantık ve düzene uymayacağını söylemiştir.

Cemal Süreya şiirlerinde hareket halindeki her şeyi anlatmış, insanın her yönüne tüm canlılığını yansıtır biçimde değinmiştir. Çevresini şiiriyle aktarırken toplumsal gerçekliği ironi ile harmanlayarak sunmuştur. Orhan Veli geleneğinden etkilenerek yararlandığı nükteli söyleyiş, son şiirlerinde etkisini kaybetmeye başlamıştır.

Eserleri; Üvercinka, Göçebe, Güz Bitiği, Beni Öp Sonra Doğur Beni olarak sıralanabilmektedir.

Yazdığı şiir kitaplarıyla okuyucunun gönlünde yer etmeyi başaran şairin sevilen bir şiirini sizlerle paylaşıyoruz.

“Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü kör oldum

Yıkadılar aldılar götürdüler

Babamdan ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç hamama gittiniz mi?

Ben gittim lambanın biri söndü

Gözümün biri söndü kör oldum

Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak

Şöylelemesine maviydi kör oldum

Taşlara gelince hamam taşlarına

Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi

Taşlarda yüzümün yarısını gördüm

Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü

Yüzümden ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?”

  1. Turgut Uyar

4 Ağustos 1927’de Ankara’da doğan şair, babasının mesleği nedeniyle ilk öğrenimini çeşitli kentlerde tamamlamıştır. Bir süre orduda subay olarak görev yaparak 1958’de ordudan ayrılmıştır. Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Ankara Bürosu ile Sanayi Bakanlığı’nda çalışmıştır.  İlk şiiri 1947’de Yedigün dergisinde çıkan sanatçı yaşamını serbest yazar olarak sürdürmüş ve 1969’da öykü yazarı Tomris Uyar ile evlenmiştir. 22 Ağustos 1985’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.

İkinci Yeni denilince ilk akla gelen isimlerden Turgut Uyar, Arz-ı Hal şiir kitabından başlayarak halk deyişleri ile yüklü, ölçülü ve uyaklı yazdığı ilk şiirlerinde kişisel yaşantısını ön planda tutmuş; aşk, ölüm, ayrılık temalarına yer vermiştir.

İlk şiirlerinden sonra kaleme aldığı eserlerinde toplum ve birey çatışmasını, bireyin yenilgisini, kurtuluş çabalarını araştırmış ve şiirde konudan, hikâyeden uzaklaşarak İkinci Yeni’nin önde gelen savunucularından olmuştur. Simgesel anlatımını, eşsiz bir hayal gücüyle birleştirerek eserler vermiştir. Sanat yapıtlarından fayda ummanın anlamsızlığını savunan şair, insanlar gibi şiirin de bir “çıkmaz” içerisinde olduğunu dile getirmiştir. Şiir ve düzyazı ayrımını ortadan kaldıran, uzun şiirler yazan şair lirik şiirin sınırlarını zorlamıştır. İkinci Yeni şairi olarak tanınması ve değerlendirilmesine karşı çıkmıştır. Şiirinde sürekli bir arayış içinde olması sebebiyle Divan adlı eserinde Divan şiirine yönelme girişiminde bulunmuştur. “Tütünler Islak” adlı eseriyle Yeditepe Şiir Ödülü’ne, “Kayayı Delen İncir” ile Behçet Necatigil Şiir Ödülü’ne, “Büyük Saat” ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür.

Eserleri; Arz-ı Hal, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütünler Islak, Divan, Türkiye’m, Büyük Saat olarak sıralanabilmektedir.

Şairin Denge isimli şiirinin bir kısmını sizlerle paylaşıyoruz, keyifli okumalar.

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız”

 

  1. Ece Ayhan

Tam ismiyle Ece Ayhan Çağlar, 1931 yılının Eylül ayında Datça’da dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenimini sürdürmüştür. 1962 ile 1966 yılları arasında kaymakamlık görevinde bulunmuştur. Bir soruşturma ile kaymakamlık görevine son verilmesinin ardından Meydan Larousse ansiklopedisinde çalışmış, Sinematek ve Yeni Sinema dergilerinde müdürlük yapmıştır. Ağaoğlu ve E Yayınlarında redaktör olarak çalışmıştır. 12 Temmuz 2002’de kalp yetmezliği sebebiyle kaldırıldığı İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesinde hayatını kaybetmiştir.

1957 yılında Pazar Postası’nda İdris Damsarsar ve İdris D. müstearıyla yazılar yazan Ece Ayhan’ın ilk şiiri Şubat 1954’te Türk Dili dergisinde yayımlanmıştır. Ece Ayhan şiirleri başlı başına sürrealizmi temsil eder niteliktedir. Yerleşmiş kalıplara meydan okuyan şiirleri ile okurlarını apayrı bir dünyaya sürüklemeyi başarmıştır. Şiirlerinde  dünyaya karanlık bir bakış açısı ile bakmış, ölüm ve arzunun birlikteliği ile örülmüş bir lirizm kullanmıştır. “Kimsesizlerin, sokaklarda yaşayanların, açların ve parklarda barınanların, dışlanmışların, orta ikiden ayrılanların, kabadayıların, berduşların, kısacası tarih dışına düşürülen lümpenlerin yanında rahat ediyorum ben.” diyerek aykırılığını göstermiştir.

Kınar Hanımın Denizleri, Bakışsız Bir Kedi Kara, Yort Savul gibi eserler bırakmış olan şairimizin Mor Külhani isimli şiirine yer veriyoruz.

“1.Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2.Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik’te Eski Şair Çıkmazı’nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

3.Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga’ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler

4.Şiirimiz erkek emzirir abiler

İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir

Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler

5.Şiirimiz mor külhanidir abiler

Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler

6.Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?”

  1. İlhan Berk

1918’de Manisa’da doğan şairimiz, ilk ve orta okulu doğduğu kentte tamamlamıştır. Ardından Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nü bitirmiş ve çeşitli illerde Fransızca öğretmenliği yapmıştır. Ankara’da Ziraat Bankası Yayın Bürosu’nda çevirmen olarak çalışmıştır.  28 Ağustos 2008 yılında 90 yaşındayken Bodrum’da yaşamını yitirmiştir.

İlhan Berk’in ilk şiirleri, Manisa Halkevi’nin çıkardığı “Uyanış” dergisinde çıkmıştır. İlk defa 1935 yılında kitaplaştırdığı ilk şiirlerinde hece veznini ve kafiyeyi kullanmıştır. İlerleyen zamanlardaki şiirleri İkinci Yeni şiirinin karakteristik özelliklerini göstermeye başlamış kapalı bir şiir anlayışı oluşturmuştur. “Bunları düz yazıda bol bol bulabiliriz. Bir şiirde bizi alıp götüren yapının büyük uyumudur.” diyerek düşünce ve konunun sadece düz yazıda bulunabileceğini söylemiş ve şiirde konuyu önemsememiştir. Bir ara şiirde tamamıyla konuyu yok etme girişimlerinde bulunmuştur. “İstanbul” şiirinde İstanbul’un küçük insanlarının hayatlarını şiirine yansıtmıştır. Cemal Süraya gibi İlhan Berk şiirinde de erotizm göze çarpmaktadır. Ona göre erotizm, “şiirin atardamarıdır.” “Kül” adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü İstanbul Kitabı’yla da Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanmıştır.

Türk edebiyatına Güneşi Yakanların Selamı, İstanbul, Günaydın Yeryüzü, Galile Denizi, Çivi Yazısı gibi birçok kitap kazandırmıştır.

Şairin Güneşi Yakanların Selamı isimli değerli şiirinden bazı kesitleri sizlerle paylaşıyoruz.

Varsın eskisin sesim kaybetsin ahengini
Geceler kıskanmasın aydınlığa süsünü.
Donatsın sonsuzluklar gibi gurubun rengini
Söylesin ve uzaklar baharın türküsünü…

Neler, neler beklenmez nihayetsiz bir yerden
Güneşi içelim mor şafaklar gecesinden.
Selâm! Sonsuzluklara, hasretli gönüllerden,
Selâm, güneşi, göğü yakanlar bahçesinde! …”

  1. Edip Cansever

İkinci Yeni’nin “kuyumcu şairi” Edip Cansever, 1928’de İstanbul’da doğmuştur. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başlamıştır. 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraşmıştır. İlk şiiri 1944’te İstanbul dergisinde yayınlanmıştır. Bodrum’da tatildeyken beyin kanaması geçirerek, tedavi için getirildiği İstanbul’da 1986’da yaşamını yitirmiştir.

İkinci Yeni içinde en çok ve en uzun süre şiir yazan şair Edip Cansever’dir. Oldukça çeşitli şiirler kaleme alıp, her şeyi denemesine rağmen bütün şiirlerinde ortak bir başarı yakalayamamış, bu nedenle “çok arayıp az bulan şair” olarak nitelendirilmiştir. İlk gençlik şiirlerini 1947 yılında İkindi Üstü adlı kitabında toplayan şair, çağdaş insanın yabancılaşmasını, düşsel yanı ağır basan bir anlayışla işlemiştir. Değişik bir söyleyişin, imge düzeninin egemen olduğu şiirlerinde “Yalnızlık” önemli bir izlek olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirlerinde yaşadığı dünyanın geçiciliğini gören tedirgin bir ruhun ürperişleri vardır.

İkinci kitabı Dirlik Düzenlik’te ise kendine özgü bir şiir dili oluşturmuş; toplum eleştirisi için mizahı kullanan, düşünceyi dili içinde eritmiş bir üslupla okuyucusuna seslenmiştir. 1955 yılından itibaren kapalı, tamamıyla soyut bir şiir anlayışına yönelmiş; 1963 yılından itibaren ise toplumcu, maddeci ve açık bir şiir ortaya koymuştur. “Şiiri akılla okumak” gerektiğini belirten şair uzun yıllar anlamsız şiirin karşısında olmuştur

İkindi Üstü, Dirlik, Düzenlik, Çağrılmayan Yakup, Yerçekimli Karanfil, Umutsuzlar Parkı gibi şiir kitaplarıyla hala okuyucularını şiirinin efsunlu dünyasında tutmayı başarmaktadır.

“Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.”

  1. Ülkü Tamer

20 Şubat 1937’te Gaziantep’te doğmuştur. Ortaöğrenimini İstanbul’da tamamlamıştır. Bir süre İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde okumuştur. 1964-1968 arasında özel tiyatrolarda oyunculuk yapan şair,  Milliyet Yayınları’nı, Milliyet Çocuk, Milliyet Sanat Dergisi ve Sanat Olayı dergisini yönetmiştir.

İlk şiiri 1954’te “Kaynak” dergisinde yayımlanmıştır. Pazar Postası, Yelken, Yeditepe, “a” gibi dergilerde çıkan şiirleriyle tanımıştır. İkinci Yeni’ye, bu akımın ana karakteristikleri oluştuktan sonra dahil olan şair, 1959’da basılan ilk şiir kitabı “Soğuk Otların Altında” ile başlayarak İkinci Yeni duyarlılığını yansıtan soyutlamalara yönelik, yoğun ve özgün bir imge anlayışı geliştirmiştir. Çoğunlukla keskin bir ironiyle örülmüş derin acıların ve beşeri trajedilerin dile geldiği şiirlerinde 1970’lerden sonra toplumsal duyarlıklar da öne çıkmaya başlamıştır.

Soğuk Otların Altında, Gök Onları Yanıltmaz, Virgülün Başından Geçenler, İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür gibi şiir kitaplarını edebiyatımıza kazandırmıştır.
Şairin şiir anlayışına ışık tutan  Aferin Virgül Sana şiirinin bir kısmını sizlerle paylaşıyoruz.

“Mor bir kalem gelecek siz hepiniz uyurken,
Düşmanlar öldü diye mışıl mışıl uyurken,
Bir denizi kümesin duvarına çizecek,
Ben boğulunca defterler üzülecek,
Öğretmenime kızdım, kıskansın seni nokta,
Sana nişan takmadım, ama gücenme virgül,
Çünkü bu şiirim virgülle bitecek,”

  1. Sezai Karakoç

1933’te Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğmuş olan şair, parasız yatılı olarak Gaziantep Lisesi’nde okumuş ve 1955 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nden mezun olmuştur. 1956-1965 yılları arasında Maliye müfettiş yardımcılığı ve gelirler kontrolörlüğü görevlerinde çalışmış ve 1965’te memurluktan ayrılarak gazetecilik ve yayıncılık işlerine yönelmiştir. Diriliş dergisini yayımlamışır.

İkinci Yeni şairleri arasında kendine özgü imgelerle, mistik ve İslamî içeriğe yer veren şiirleri ile dikkat çekmiştir. Anlatımdaki kapalılık, karanlık imaj evreninden dolayı İkinci Yeni şairlerinden sayılmaktadır. Özellikle Şahdamar ve Köpük’ten sonra İkinci Yeni şairleri gibi kapalı bir anlatım biçimine doğru giden şiirlerinin arka planı oldukça zengin imgeler ve serbest çağrışımlarla yüklüdür. Şiirlerinin en önemli noktasını özü olarak gören şair, şiirlerinde ölüm ve kadın konusuna çokça yer vermiştir. Şiirlerinde kutsal kitaplardaki kıssaları çağdaş bir anlatımla okuyucusuna sunmuş, modern Fransız şiirinden ve dinsel kaynaklardan yararlanmıştır. İlk şiirlerinde heceyi kullanan, daha sonraları serbest şiire yönelen şair 1952 yılında kaleme aldığı, edebiyatımızın unutulmaz aşk şiiri “Mona Rosa” ile geniş kitleler tarafından tanınmıştır. Bu şiir 50 yıl boyunca kitap haline gelmemesine rağmen, fotokopiyle çoğaltılarak yüz binlerce insan tarafından okunarak bir rekora imza atmıştır.

Esereri; Körfez, Şahdamar, Hızırla Kırk Saat, Monaroza, Gül Muştusu şeklinde sıralanabilmektedir.

Şairin ünlü şiiri Monaroza’dan bir kesiti sizlerle paylaşıyor, keyifli okumalar diliyoruz!

“Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.”

 

 

 

 

Ayşegül Çelik
Ayşegül Çelik
Turnayı gözünden vuranlar bizden değildir. Turnanın kalbinden dem vuranlar, bu tarafa

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

Orhan Pamuk Okumayı Sevdiyseniz Okumanız Gereken Yazarlar

Eserleriyle kendine hayran bırakan Orhan Pamuk'u okumayı sevdiyseniz okurken büyük keyif alacağınız benzer yazarları sizler için derledik! 

Edebi Sahne: Otomatik Portakal

Edebi Sahne'nin bu yazısında Otomatik Portakal'ı inceledik!

Mustafa Kemal Atatürk’ü En İyi Anlatan 5 Çocuk Kitabı

Atatürk'ün hayatı, fikirleri, devrimleri çocuklardan anlatmaya başlanmalıdır. Mustafa Kemal'i çocuklara çocukların diliyle en güzel şekilde anlatan 5 kitabı sizler için derledik.

Söylenti Kitaplığından: Çocukluğum

Her hafta başka sayfalarda gezinip, farklı dünyalara ulaşmamızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta Maksim Gorki’nin “Çocukluğum” adlı kitabı var!

Son Yazılar

Haftalık Frekans #37

Fırından yeni çıkmışçasına sıcak keşiflerimizle bu haftanın frekansıyla sizlerleyiz!

Orhan Pamuk Okumayı Sevdiyseniz Okumanız Gereken Yazarlar

Eserleriyle kendine hayran bırakan Orhan Pamuk'u okumayı sevdiyseniz okurken büyük keyif alacağınız benzer yazarları sizler için derledik! 

Sanat Dönemleri Serisi: Enstalayson Sanatı

Enstalasyon sanatı, mekan ve sanatın iç içe geçerek bütünleştiği bir ifade biçimidir. Yaratıcı ve göz alıcı örneklerini sizler için derledik!

Edebi Sahne: Otomatik Portakal

Edebi Sahne'nin bu yazısında Otomatik Portakal'ı inceledik!