Türk Edebiyatında Su Motifinin Farklı Halleri

Sevgi Aydın
Sevgi Aydın
Ben kapının önünde kapı açılsın diye beklemiyorum ki. Yalnızca bekliyorum.
spot_img

Dünyada birbirinden oldukça farklı pek çok kültür ve bu kültürlerden doğan edebiyatlar bulunmaktadır. İnci bir kolyenin parçaları gibi birbirine bir şekilde bağlı olan tüm bu kültürlerde “su” edebiyatın içerisinde büyük bir önem taşır. Su hayatın kaynağıdır, arınma ve yenilenme vesilesidir. Su bizi ana kaynağımızı götürür, düşlere ulaştırır, ruhumuzu temizler, bize aksımızı gösterir. Türk edebiyatı su imgesini içeren yapıtlarıyla sonsuz bir derya, çağıldayan bir şelale ve uçsuz bir vadidir. Bu yazıda belli örneklere değinmeye çalışacağız.

Su motifi bazen şiddetli, bazen sakin, bazen öfkeli bazen durudur. Her haliyle, eşref-i mahlukat olan insanın başka bir yanını temsil eder. Türk Edebiyatı’nı besleyen İslâm geleneğinde de “su” kutsal bir anlam taşır. Evrenin kaynağı, arınma vasıtası ve bir temizlenme aracıdır. Cennette akan ırmaklardan kutsal kitaplarda sık sık bahsedilmiştir. Suyun yüceltilmiş hali edebiyatımızda “âb-ı hayat” benzetmesiyle can bulmuştur. Yeni Türk Edebiyatı’na gelene dek Dede Korkut Destanı’nda, Türk Halk Hikâyeleri ve efsanelerinde de su motifine sık sık yer verilmiştir.

Yaratılış Destanı’nda; yer, gök hiçbir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibarettir ve Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçmaktadır. Bir dünya yaratmak ister ve su bu yaratılışın en önemli motifi olur.

Bazı Altay efsanelerinde göğün on ikinci katına kadar yükselen Dünya Dağı’nın üzerinde bir Kayın ağacının varlığından bahsedilir.  Âb-ı hayatın da bu kayının altındaki kutsal bir çukurda bulunduğu rivayet edilir. Âb-ı hayat içine ölümsüzlük ve bazen güzellik bahşeder.

Dede Korkut Destanı’nda su motifi pınarlar ve pınarlardan çıkan perilerle karşımıza çıkar. Birçok inanç ve kültürün izlerini sürebileceğimiz bu destanda su motifi çeşitli ritüeller, gerçek üstü olaylar ve inançlarla iç içe işlenir.

Halk inanışlardan biri olan Hızır ve İlyas’ın âb-ı hayattan içip ölümsüz olmaları meselesi Halk hikâyelerine uzun süre konu olmuştur. Bu motif hâlâ Hıdrellez ile hayatımızın içindedir.

Divan edebiyatında su motifine bakarsak bazen aşığın gözü çeşme olur bu çeşmeden gözyaşı akar, çeşmeden akan yaş ile sevgilinin yüreği erir; bazen sevgilinin boyu âb-ı revân (akarsu) olur, kimi zaman sevgilinin dudağı olarak karşımıza çıkar su, kimi zaman da sevgilinin aşkıyla yanan aşığın ateşini söndürürken…

Akan su, giden bir ömrü simgeler bazen, bazen de sudan gelen insanı… Divan edebiyatında su motifi âb, mâ, zülâl sözcükleriyle de karşımıza çıkar.

Divan edebiyatında suyun bir motif olmaktan ziyade adeta kanlı canlı karşımıza geçtiği bir eser görmek için Fuzûli’nin “Su Kasidesi’ne” bakabiliriz. Burada su adeta can bulmuş ve beyitlerden bizlerle konuşmuştur.

“Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su”

(Ey göz bu kadar tutuşmuş ateşlere su çare olmayacağı için gönlümdeki ateşe gözyaşından su saçma
Gökyüzünün rengi mavi midir yoksa gözümden akan su mu onu çevreledi bilmem)

Divan edebiyatı su motifinde sınırsız bir kaynak sunar. Başka örneklere bakacak olursak;

Bâkî:

Ârızın âb-ı nâbdır gûyâ

Zekanın bir habâbdır gûyâ

(Yanağın sanki saf su, çene çukurunsa o suyun içinde bir kabarcık gibidir)

Nedim:

Nâzı âb etmiş de bir fevvare resm etmiş hayâl

İşte ol sudur atılmış kâmetin olmuş senin

(Nazı su olarak kabul eden bir fıskiye hayal etmiş de fıskiyeden atılan su senin boyun olmuş)

Divan edebiyatına derinlemesine bakıldığında onlarca örnekle suyun farklı hallerinin işlendiğini görürüz. Su bazen sevgiliye ait bir benzetme unsuru olurken bazen âşığın türlü hallerini temsilen kullanılır.

Yeni Türk edebiyatına baktığımızda da suyun halleri farklı benzetme unsurlarıyla karşımıza çıkar. Su bazen şiddetlidir, rüzgârla koyun koyunadır, bazen duru ve sakindir. Kıyısında yürüyüp aksında kendimizi görebileceğimiz gibi dalgasına kapılıp içinde de kaybolunabilir. Suyun çağrısı, insanın bütünüyle, tüm içtenliğiyle kendini vermesini ister. Bir yurt gibi çağırır.

Yahya Kemal’in “Açık Deniz” isimli öykü şiirine bakarsak orada suyun şiddetli, çağıldayan halini görürüz;

“Mahzun hudutların ötesinden akan sular,
Gönlümde hep o zanla berâber çağıldadı,
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı!
Bir gün dedim ki “istemem artık ne yer ne yâr!”
Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar;
Gittim son diyâra ki serhaddidir yerin,
Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!”

Burada çağıldamak ifadesiyle bize bir çığlık anımsatılır.

“Garbın ucunda, son kıyıdan en gürültülü
Bir med zamânı, gökyüzü kurşunla örtülü,
Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi”

Mısralarında alışılmışın dışında bir ifade ile deniz ejder imajıyla ifade edilir. Burada bin başlı ejder olan açık deniz Osmanlı Devleti’ni işaret etmektedir.

Türk edebiyatında şiddetli su imgesinin karşımıza çıktığı şiire başka bir örnek olarak İsmet Özel’in “Yaşamak Umrumdadır” şiirini verebiliriz.

“Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan
beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz
çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim
Yürüsem rahmet boşanacak.
ve sana bir karşılık vereceğim

Sana bir karşılık vereceğim
toprağı deşen boğuk sesimle
sana bir karşılık vereceğim
amansız kum fırtınası altında
sana bir karşılık vereceğim
birbiri üstüne yığılırken günler
ey taşan suların imkânı
ey taşan suların bekareti sana
bir karşılık vereceğim.”

Şiirde kullanılan her kelime bize kızgın, öfkeli bir suyu çağrıştırır. Önce rahmet olan su giderek taşar ve öfkelenir.

Tanpınar’ın “Hatırlama” şiirine baktığımızda da yine bizi şiddetli sular karşılar.

“Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
Rüyalarım kadar sade, güzeldin,
Baş başa uzandık günlerce ıslak
Çimenlerine yaz bahçelerinin
Ömrün gecesinde sükûn, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından,
Bir masal meyvesi gibi paylaştık
Mehtabı kırılmış dal uçlarından.”

Su, şekil olarak da içerik olarak da “Hatırlama” şiirinin baş kahramanıdır. Sel etrafındaki her şeyi yıkan, hırçın ve şiddetli bir sudur. Onun şiirinde her şey daima akar. Yazılarını suyun devamlılığı üzerine kurar. Ona göre “köksüz şeyler daima yüzer.” Ne yöne olduğu belli olmayan bu akış muhtemelen Gaston Bachelard’ın değindiği, Kharon’un ölüleri taşıdığı ırmağın da ne yöne doğru aktığının belirsizliğine benzer.

Tanpınar; “Huzur” romanında da şiddetli su motifini işlemiştir. Nuran’la daima etrafında oldukları ‘Boğaz’ şiddetli bir sudur. Ayrıca Nuran ile ilişkilerinin ve aralarındaki bağın anlatıldığı kısımlarda da akla şiddetli suların yıkıcılığını getiren kuvvetli ifadeler kullanmıştır.

“Bu olgun, zarif, güzel kadında, güneşin öz bahçesi imiş gibi baştan başa aydınlık ve füsun olan bir taraf vardı, o zamana kadar tanımadığı, kendisinde eksik sandığı bir taraf, sadece meşguldü, onun varlığı ile dolup boşalmağa hazırlanıyordu. Her düşünce serin bir uyanış durumunda değişiyor, uzviyetin derinliklerinden gelen küçük ve esrarlı dalgalar, unutulmuş hayat şarkılarını tekrarlıyordu.” (Tanpınar, 2013, s. 119)

Yeni Türk edebiyatından vereceğimiz son örnek; Necip Fazıl’ın “Takvimdeki Deniz” şiiridir.

“Hasreti denizlerin,
Denizler kadar derin.
Ve o kadar bucaksız.
Ta karşımda yapraksız
Kullanılmış bir takvim.
Üzerinde bir resim;
Azgın, sonsuz birdeniz.
Kaygısız, düşüncesiz,
Çalkanıyor boşlukta
Resimdeyse bir nokta;
Yana yatmış bir gemi,
Kaybettiği alemi
Arıyor deryalarda.
Bu resim rüyalarda
Gibi aklımı çeldi,
Bana sahici geldi.
Geçtim kendi kendimden,
Yüzüme o resimden,
Köpükler vurdu sandım.
Duymuş gibi tıkandım,
Ciğerimde bir yosun.
Artık beni kim tutsun.
Denizler oldu tasam,
Yakar onu bulmazsam
Beni bu hasret dedim
Varırım elbet dedim.
Bir ömür geze geze
Takvimdeki denize.”

Burada deniz yapraksız bir takvimde öfkeli bir haldedir. Kendisini, gördüğü kudretli manzaraya teslim etmesi sonucunda bu rüyalı hissin nakşettiği gerçeklik neticesinde şair, denizi adeta bedeninde hisseder. Şiirde şiddetli suyun dalgalarının, denizin kudretli çalkantısıyla insana ve hislerine hükmedişinin yankısını görüyoruz diyebiliriz. Ölüm bir yolculuksa bunu en iyi ifade ediş şekli belki de ölüm kadar şiddetli bir denizde görülecek yana yatmış bir gemidir. Geminin de yana yatmış oluşu denizin kudreti karşısındaki acizliğidir.

Sıvılık dilin kendisinin arzusudur. Dil akmak ister. Su, seslerin en sadık aynasıdır. İmgeler anlamı güçlendirmek için kullanılır ve sesle bağdaşım kurarlar. Su doğrudan yazının içinde bulunmasa da bazı şiirleri veya farklı türde yazınları okuduğumuzda o sıvılığı hissederiz.

KAYNAKÇA:

  • Çelebioğlu, A. (1988). “Âb-ı Hayât.” İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. c. I. 3-4.
  • Çoruhlu, Y. (2010). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 125-134-98-100.
  • Ocak, A. Y. (1988). “Âb-ı Hayât”. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. I. 1-4
  • Akar, Metin (1994) “Su Kasidesi Şerhi, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
  • Bachelard, G. (2006). Su ve Düşler. Maddenin İmgelemi Üzerine Deneme . İstanbul: YKY.
  • Şahin, V. (2015). Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde İmge. 7. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu, II. Elazığ: Fırat Üniversitesi Basımevi.
  • Geleneksel Türk Sanatında ve Edebiyatımızda Su (2013), Ankara:  Aski Genel Müdürlüğü Yayınları, Anadoluda Su Medeniyeti Dizinleri:5,
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Editor Picks