Tanzimat’la birlikte edebiyatımıza birçok tür girmiştir. Bu türlerden biri de hikȃye/öyküdür. Bu yeni tür aslında edebiyatımızda çok da yeni sayılmamakla birlikte sadece isim olarak yeni saymak mümkün olmuştur çünkü Tanzimat’tan önceki dönemlerde de öykü farklı isimler veya işlevlerle kendini göstermiştir. Geçmişten günümüze öyküyü inceleyelim.
Hikȃye Nedir?
Hikȃye ve öykü eş anlamlı kelimelerdir. Hikȃyenin kelime kökü Arapçadır. Önceleri taklit manasını taşırken daha sonra nakil ve tekrar anlamı ağır basmış ve bugünkü anlamını kazanmıştır. Edebiyat terimi olarak da; bir olayın anlatımıdır. Tahkiyeye dayalı her şeyin, olmuş ya da olması mümkün her olay ve durumun bir olaya bağlanılarak anlatılmasıdır. Öyküyü anlatırken; tarih, destan, masal, menkıbe, efsaneden yararlanılır. Bu türlerin hepsi öykü anlamında kullanılsa da 19. yüzyıldan itibaren anlam olarak daralmış, olabilirlik ve gerçeğe uygunluk durumuna göre sınıflandırılmıştır. Olağanüstü unsurlar ortadan kalkmış, olay çerçevesi ve şahıslar da azalarak modern hikȃyeler ortaya çıkmıştır.
Edebiyat ve kültür birbirleriyle çok bağlantılı olduğundan dolayı eskinin hep bir etkisi olduğu görülmüştür. Yeninin içerisinde varlığını sürdürmüş ve sürdürmeye devam edecektir. Eski, değişen ve gelişen topluma göre şekillenir.
Halk Edebiyatında Hikȃye
Tanzimat’la birlikte edebiyatımıza giren hikȃye türünün tek kaynağı Batılı kaynaklar olduğu düşünülse de başlangıçta halk ve divan edebiyatının etkisi çok fazla vardır. Yeninin içinde kendine yer bularak bir sentez ortaya çıkarmış ve modern ile geleneğin arasında köprü olmuştur. Böylelikle modern edebiyatımızın ilk zamanları halk hikȃyelerinden pek çok kez beslenmiştir. Halk Edebiyatında en önemli ve günümüze kadar ulaşmış hikȃye Dede Korkut Hikȃyeleri‘dir.
Divan Edebiyatında Hikâye
Divan edebiyatında şiir ön planda olsa da tek tür olarak varlığını sürdürmemiş mensur eserlere az da olsa yer verilmiştir. Fakat şiire verilen önem, nesire gelince küçümsenmiş ve önemsenmemiştir. Nesir türlerinin içinde de yine en küçümsenen hikâye olmuştur. Klasik Edebiyatta iyiler hep iyi, kötüler hep kötü, idealize edilmiş tiplerin dışına çıkılmamış ve bu türde çok fazla eser verilmemiştir.
Tanzimat Döneminde Hikȃye
Osmanlı Devleti’nin 1860’larda Tanzimat Fermanı’yla birlikte modernleşme/Batılılaşma dönemine girmesiyle bütün çevrelerde değişiklik başlamıştır. Bu değişikliklerden biri de edebiyat çevresinde olmuştur. Hikȃye günümüzde kaynağını günlük hayattan, sıradan insandan almıştır fakat o dönemde Batılı tarzda hikȃye yazmaya yeni yeni başlayan yazarlar gerçeklikten uzak bir şekilde eser vermişlerdir. Bu eserler gerçeklik kaygısı taşımamış, ayrıntılar üzerinde durulmamış, sıradan herhangi bir insan eserlerde kullanılamamıştır. Eserler yüzeysel bir şekilde işlenmiş ve okura sunulmuştur.
Olay örgüsü bir çatışmanın ortaya çıkması, gelişmesi ve bir sonuca bağlanmasıyla son bulmuştur. Önceleri insanın insanla, insanın doğayla ya da insanın herhangi bir durumla çatışmasıdır fakat sonradan birey ve bireyin iç dünyası hikȃyelerde yer edinmiştir. Fakat bireycilik edebiyatımıza uzun bir süre sonra girmiştir. Çatışmalar ilk hikȃyelerde genellikle kahramanın aleyhine bir şekilde sonuçlanmıştır. Kahramanın kötü sonu, okuyucunun fikirlerini sorgulamasında ayna olmuş ve kahramanın mutlu sonundan daha etkili olmuştur.
Modernleşen hikȃyeyle birlikte eserin şahıs kadrosu olağanüstü varlıklardan sıradan insana kaymıştır. Bu durum hem Batı edebiyatının hem de toplumun değişen dünya görüşünden dolayı olmuştur. Batı’da yazarlar, olayı gerçeğe olabildiğince yakın tutulmasını ve yazılmasını önemli şartlardan biri olarak görmüşlerdir. Bizim edebiyatçılarımız da kaynağı Batı’dan aldığı için bu tutumu benimsemişlerdir. İlk eserler her ne kadar romantizm akımıyla yazılsa da gerçekçi bir tutum sergilenmiştir.
Fantastik unsurlar geleneksel edebiyatımızın en önemli parçalarındandır fakat zamanla modernleşmeye birlikte, toplumun eğitilmesi, aydınların topluma yön vermesiyle kurgu dünyası yönetimi insana geçmiş ve fantastik unsurlar etkisini yitirmiştir. Artık yazar ve hikȃye kahramanı yakınlaşmış ve okur ikisini bir bütün olarak okumuştur.
Servet-i Fünûn Döneminde Hikȃye
Dönemin sanatçıları adlarını genellikle şiir ve romanla duyurmuşsa da hikȃyeyi de önemsemiş ve bu türde eser vermişlerdir. Dönemin önemli yazarı Halid Ziya, kurucuları da Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit olarak kabul edilmiştir. Bu iki yazar topluma uygun anlayış ve üslupla hikȃyeler yazmışlar böylelikle dönemin hikȃyesinin ana çizgilerini oluşturmuşlardır. Bu dönemde hikȃyenin yapısal kuramına önem vermişler ve bunun hikȃye yazmak kadar önemli olduğunu söylemişlerdir.
Bu dönem Tanzimat dönemine göre daha gelişmiş ve başarılı olmuştur. Batı’dan yapılan çeviriler de bu etkinin arasındadır. Bu dönemde sosyal konulara değinilmeyen, insana ve onun soyutlanmış hayatına değinen eserler verilmiştir. Çatışmalar insanın iç dünyasıyla gösterilmiştir. Değiştirilemeyen yaşam şartları çatışma ögesi olarak çıkmış ve açıkça gösterilmiştir. Eserlerde çatışmalar daha gerçekçidir bunun nedeni romantizm akımının yanında realizm ve natüralizmden etkilenmiş olmalarındandır.
Milli Edebiyat Döneminde Hikȃye
Çok çalkantılı bir dönemdir. Yıkılmanın eşiğinde olan imparatorluğun içinde, sürekli savaşlar halindedir. O dönemde birçok fikir akımları çıkmıştır fakat içlerinden bir tanesi sağlam bir şekilde varlığını sürdürebilmiştir. Siyasi gelişmelerden dolayı Türkçülük akımı yükselişe geçmiş ve edebiyatımızda büyük bir etkiye sahip olmuştur. Sanatçılar Türklük ve millî değerlere önem vermiş ve milleti bilinçlendirmek için onları ilgilendiren konuları eserlerinde işlemişlerdir. Dil ve üslubun sadeleşmesi edebiyatımızda bir yenilik olarak ortaya çıkmış ve eserleri sade, açık ve anlaşılır bir şekilde vermişlerdir.
Türklük bilinciyle eskinin kaynaklarından beslenilmiş ve millet olma bilincini aşılamak istemişlerdir. Dönemin öne çıkan yazarı Ömer Seyfettin’dir. Seyfettin, gerek yaşadığı hayattan gerek gözlemlerinden gerekse de Türk tarihinden malzemeler alarak hikȃye konularını oluşturmuştur. Dilde sadeleşmeyi savunan ve uygulayan yazar kendi dönemindeki ardından da sonraki dönemdeki sanatçıları etkilemiştir.
Yeni edebiyata yeni kaynaklar eklenmiştir. Bu yeni kaynaklar; yerli ve millî olanı esas alarak yazılmaktır. Kaynakla birlikte olay örgüsü, çatışmalar değişmiştir. Çatışmalarda bir taraf zulüm gören Türk insanı diğer tarafta da işgalcilerin temsilcileri olmuştur. Çatışmanın kazananı halkı ayağa kaldırma amacı ve millî şuur taşıdığı için zulüm gören Türk insanı olmuştur.
Kurtuluş Savaşı ile birlikte artık hikȃyelerin mekȃnları da genişlemeye başlamış; İstanbul’dan çok Anadolu’yu, Anadolu’nun köyü, kasabası, her köşesi eserlerde mekȃn olarak kullanılmıştır. Yazarlar, iyi gözlemleyebildikleri mekȃnları eserlerinde kullanmayı tercih etmişlerdir. Hikȃyelerde gerçek insana rastlanmış ve realist bir bakış açısıyla okuyucuya sunulmuştur.
Cumhuriyet Döneminde Hikȃye
Cumhuriyet Dönemi 1923 yılından sonra başlamıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Milli Edebiyat yazarları varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu dönemde teknik olarak gelişmiştir. Cumhuriyet Dönemi hikȃyeciliği çeşitlilik göstermiştir. 1923 – 1940 yıllarında olay ve durum hikȃyeciliği ön planda olmuş; 1940 – 1960 yılları arasında da millî ve dinî hikȃyeler, toplumcu gerçekçi hikȃyeler, bireyin iç dünyasını esas alan hikȃyeler ve modernist hikȃyeler yazılmıştır.
1923 – 1940: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Çehov tarzı yani durum hikȃyeciliği etkisini sürdürmüştür. Realizm akımıyla ‘sanat toplum içindir’ düşüncesiyle ilk yıllarda etkili olmuştur. Çünkü toplumun sorunlarını bir olay içinde değil durumun içinde tercih etmişler ve ışık tutmuşlardır. Hikȃye bağımsız ve konu bakımından çeşitli bir tür haline gelerek durum hikȃyeciliğinin yanında olay hikȃyeciliği de sıkça kullanılmıştır.
1940 – 1960: Hikȃyeler konu bakımından çeşitlilik kazanmıştır. Bu dönemde de gözleme dayalı eserler ortaya konmuş, iki dünya savaşı etkisi altında Anadolu halkının ve toplumsal sorunlarına değinilmiş, Anadolu ve Anadolu halkının yaşamını yansıtmışlardır. Eserlerde toplumsal aksaklıklar ön planda olsa da bazı eserler bireysel bir şekilde işlenmiştir. Sınıf farkları, köylü – aydın çatışmaları, bireyin toplumdan kaçışı, politik ve ideolojik konumda olmayan insanların kendilerini çevreleyen dünyaya olan nefreti anlatılmıştır.
Başlangıcından Cumhuriyet’e kadar pek çok evrimden geçmiş olan hikȃye günümüzde de hȃlȃ değişmekte ve çeşitlenmektedir. Bu durum dünya şartları değiştiği sürece değişmeye ve gelişmeye devam edecektir.
Kaynakça:
Demir, Ayşe. “Başlangıcından Cumhuriyete Kadar Ana Çizgileriyle Türk Hikâyesi”. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi. 2006: 99 – 128.