Korku evrensel bir duygudur. Her coğrafyada her toplumda korkunç anlatılar bulmak mümkündür. Kimi coğrafyalarda ev cinleri ve şeytan merkezdedir, kimi coğrafyalarda hortlak ve zombiler… Korku, insana ait her duygu gibi edebi eserlerde yerini bulur. Türk edebiyatında ise korku edebiyatı, diğer bir deyişle gotik edebiyat, yirminci yüzyılın ilk yarısında ilk ciddi örneklerini vermiş olsa da 2000’li yıllardan itibaren deyim yerindeyse gelişip serpilir. Ülkemizde gotik eserlerin temel dayanağı, terk edilmiş harabelere, mezarlıklara ait halk anlatıları ve İslami unsurların ağır bastığı ruhsal korku anlatılarıdır. Sözgelimi affedilmez bir günahın intikamını almak isteyen olağanüstü varlıkların anlatıları, cin taifesinin insanlara musallat olduğu anlatılar sıkça karşımıza çıkar. Edebiyatımıza roman kavramının girdiği ilk zamanlarda, korkuya dayanan anlatılara, birer “kocakarı masalı” gözüyle bakılır. Halkı eğitmek isteyen, romanı bir eğitim unsuru olarak gören dönemin yazarları korkuya dayalı eserler vermeyi tercih etmez. Öte yandan, İslam inancının doğaüstü varlıkları, kötülük inancını ve şeytanı Hristiyanlık inancından farklı ele alışı da ciddi bir etkendir. İstiklal Harbi sonrasında da durum değişmez. Yazarlarımız korku edebiyatına yanaşmaz.
Gotik Edebiyatın İlk Adımları
“Korkuyor fakat belirli bir şeyden değil; karanlıktan, hayaletlerden, gecelerden korkulduğu gibi korkuyordum.” (Canvermezler Tekkesi, s.137)
Bilinen ilk gotik romanımızın hangi eser olduğu tartışmalıdır. Genel düşünce, Hüseyin Rahmi Gürpınar‘ın 1912 yılında yayımlanan Cadı ve 1913 yılında yayımlanan Gulyabani romanlarının ilk korku romanlarımız olduğu yönündedir. Fakat romanların asıl konusunun düzenbazlık olması ve romanlardaki korku unsurlarının akılcı bir biçimde izah edilmesi kimi araştırmacıları şüpheye düşürür. Yakın zamanda, Selim Nüzhet Gerçek‘in Canvermezler Tekkesi romanı bu tartışmaya dahil olur. Bu eser, Claude Farrere‘nin La Maison des Hommes Vivants romanının bir uyarlamasıdır. Olaylar 1910’lar İstanbul’unda geçer. Başkarakter Ali Nail‘in ölümsüzlük peşindeki üç adamla tanışmasıyla başına gelenler gizemli ve korkunç bir atmosferde anlatılır. 1922 yılında basılan Canvermezler Tekkesi, 2020 yılında, Merve Köken‘in çabalarıyla günümüz Türkçesine aktarılır ve yeniden basılır.
“Hayır, hayır şeytan beni zapt etmemişti. Şeytanın ta kendisi bendim. Evet, ben şeytandım, hayır, hayır, şeytandan beterdim.” (Onları Ben Öldürdüm, s.134)
Ali Rıza Seyfi‘nin 1928’de yayımlanan Kazıklı Voyvoda eseri de bir uyarlamadır. Ali Rıza Seyfi, Bram Stoker‘ın meşhur eseri Dracula‘yı 1920’ler İstanbul’una uyarlar. Bu uyarlama eserlerden sonra, 1929 yılında, Hüseyin Rahmi Gürpınar‘ın Mezarından Kalkan Şehit adlı oldukça korkunç betimlemelerin olduğu eseri gelir. Aynı dönemlerde Suat Derviş‘in Onları Ben Öldürdüm ve Kara Kitap romanlarıyla Nezihe Muhiddin‘in Benliğim Benimdir ve İstanbul’da Bir Landru romanları yayımlanır. Bu eserler edebiyatımızda korku türünün öncüleridir.
“Tokatlı Yusuf Garip bir adamdı. Bir çingene karısı ölümünün bir ağaçtan olacağını söyledikten sonra Yusuf daha garip oldu. O günden beri ne bir ağaç altında oturdu ne bir yaprak gölgesinde dinlendi. Bu yüzden de aç ve işsiz kaldı.” (Bir Otelde Yedi Kişi, s.42)
Türk edebiyatında gotik eserler söz konusuysa Kerime Nadir ve Kenan Hulusi Koray‘dan bahsetmeden geçilemez. Kenan Hulusi Koray eserlerinde doğrudan korku unsurlarının olduğu ilk yazarımızdır. 1930’lu yıllarda yazdığı öykülerde psikolojik gerilimi ve korkuyu tam anlamıyla gotik atmosferle ortaya koyar. Firdevs Canbaz Yumuşak‘ın deyimiyle denebilir ki Kenan Hulusi Koray, Türk edebiyatının korku türü/temasındaki en önemli yazarı, hatta ilk özgün yazarıdır. Öykülerinde ölüm ve ölümden duyulan korku, Anadolu coğrafyasında pek çok yüzüyle karşımıza çıkar. Otuz yedi yaşında tifüsten ölen Koray’ın Bahar Hikayeleri ve Bir Otelde Yedi Kişi kitapları bu yönüyle oldukça dikkate değerdir. Öyle ki, 1940 yılında basılan Bir Otelde Yedi Kişi eserindeki Bir Garip Adam öyküsünde, ölüm korkusu ağaç imgesinde kendini bulur. Çingene bir kadının kehanetine inanan Yusuf, ağaçların onu öldüreceğinden korkar ve intihar eder. Aşk romanlarıyla tanınan Kerime Nadir, kendi yazarlık serüveninden beklenmeyecek bir tavırla, 1958 yılında, Dehşet Gecesi romanını yazar. Başkarakter Mümtaz, Hakkari Cilo Dağı’nda bir otel açılışına davetlidir ve Hakkari’ye trenle gitmeye karar veren Mümtaz’ın başına olağanüstü olaylar gelir. Mümtaz’ın eline Kızıl Puhu adlı gizemli bir kitap geçer. Kitapta, Hakkari Cilo Dağı’ndaki bir malikanede, Ruzihayal adlı bir hortlakla mücadele eden Cengiz‘in hikâyesi anlatılır. Kitap kapağında Ruzihayal’in bir resmi vardır. Mümtaz, Ruzihayal’i trende görür ve işler giderek gerilimli bir hal alır. Anlatılanların hayal mi, gerçek mi olduğu anlaşılamayan bu eserde, işler öyle garipleşir ki Mümtaz, Ruzihayal ile beraber olur. Dehşet Gecesi, hem gotik mekanlarıyla hem de hikayesindeki yoğun psikolojik gerilimle gotik romanın edebiyatımızdaki ilk ciddi örneklerindendir.
Korkunun Uyanışı
“Gelen beyaz gelinlik giymiş genç bir kadındı. Yaşlı kadının ayak ucunda durdu. Yüzünde beyaz tüller olduğu için Cemile onu tanıyıp tanımadığını bilemiyordu. Cemile’yi geceleri birçok kimse ziyaret gelirdi. Ona konuşur, dertlerini anlatır ve giderlerdi. Bunların hemen hepsi de fizik yaşamı terk etmiş kimseler olurdu.” (Muska, s.147)
Ülkemizde gotik edebiyat, 1960’lı yıllardan 1980’li yıllara kadar adeta uyku dönemindedir. Bu dönemde Türkiye, ideolojilerin çarpışma sahasına dönüşür. Türk romanı da bundan nasibini alır. Edebi eserler ideolojilerin yayılması için bir araç olarak görülür. Bu dönemin yazarları, bu gayeyle korku duygusuna dayanan eserler vermeyi tercih etmezler. 1980 sonrasında ise ideolojilerden uzaklaşma eğilimi görülür. Bunun yanı sıra ülkemiz ciddi anlamda ekonomik ve sosyo-kültürel değişimler yaşar. Köyden kente göç hızlanır. Şehirlerde suç oranını artarken, dehşet verici bir inanç olan Satanizm ülkemizde baş gösterir. Batı kültürüne ait, korku içeren pek çok unsur ülkemize girer. Korku-gerilim filmlerinden tutun da dönemin meşhur korku romanlarına dek… 1980 sonrasında, ülkemizde gotik edebiyatta adeta bir uyanış yaşar. Bu dönemde, Sadık Yemni’nin Muska romanından, Farah Yurdözü‘nün Madrit’te Metafizik Aşk ve Yaşam Bir Korku Filmidir romanlarından, Elif Karakaş‘ın Lanetli Genler ve Sonra Bir Gün romanlarından bahsedilebilir. Lanetli Genler romanında dikkat çekici olan korkunç laneti barındıranın bir mekan veya eşya yerine genler olmasıdır. Romanın başkarakteri Elisabethe, yaşadığı sarsıntılar ve katil ruhlu dedesi Theodore‘nin etkisiyle, eski sevgilisi ve onun eşini öldürür. Bu cinayet sonrasında Elisabethe idam edilir. Bu idam sonrasında romanın gerilim dozu giderek artar. Sadık Yemni‘nin Muska romanı ise büyü, şamanlık, muska ve cin gibi kültürümüze ait korku unsurlarını bir araya getirerek gotik bir serüven sunar. 1960’lı yılların İzmir’inde geçen romanda, başkarakter Sarp küçük bir çocuktur. Bir sokakta oturan kimseler aniden hastalanmaya başlar. Bunun nedeni “kara nesne” denen insan silüetine girebilen ve zihinleri ele geçirebilen kötü bir varlıktır. Uzun süredir bir kuyunun dibinde bekleyen kötü varlık, kötü enerji başka bir aleme geçmek için çaba gösterir. Sarp, bu kötü güçle mücadele etmeye çalışır.
Korku Edebiyatının Atılımı
“Onun için bu dehşet, düşleri kadar yalan ancak acıları kadar sahiciydi.” (Karanlığın Şahidesi, s.63)
2000’li yıllardan itibaren Türk korku edebiyatı deyim yerindeyse gelişip serpilir. Buna ülkemizin geçirdiği değişim dayanak gösterilebilir. Ülkemizde internetin yayılışı ve sosyal medya uygulamalarının ortaya çıkışı da bu süreci hızlandırır. Batıya ait gotik pek çok edebi ve kültürel unsur, geçmiş yıllardan daha hızlı ve yoğun bir şekilde ülkemize girer. Bu süreç gayet tabii olarak, pek çok yazarın korkuya dayalı eserler vermesini beraberinde getirir. Bu yazarlar arasında Mehmet Berk Yaltırık, Hakan Bıçakcı ve Galip Dursun sayılabilir. Mehmet Berk Yaltırık, hem korku yazarı olmasıyla hem de korku edebiyatı üzerine yaptığı akademik çalışmalarla dikkat çeker. Yaltırık’ın Karanlığın Şahidesi, Yedikuleli Mansur ve Kan Sahibi romanları başta olmak üzere, pek çok korku romanı mevcuttur. Yaltırık, pek çok folklorik korku unsuruna romanlarında yer verir. Anadolu’ya özgü mekanlarda, gulyabaniler, cinler gibi yerel korku unsurlarıyla okuyucuyu içine çeken bir gotik atmosfer yaratır. Bunu gerçekleştirirken Osmanlı tarihine, yerel inançlara ve Türk mitolojisine yaslanır.
“Bir kitap kahramanı gibi hissediyordu kendini. Oturduğu yerde silikleşerek yazıya dönüştüğünü, üç boyutlu varlığından sıyrılıp iki boyutlu kağıdın üzerine yerleştiğini hissediyordu.” (Apartman Boşluğu, s.185)
Hakan Bıçakcı eserlerinde kahramanın içsel sarsıntısındaki gerilimi, paranoyalarını ve sıradan yaşamındaki rahatsız edici gerçeklerini konu eder. Bu bakımdan, korku edebiyatının korku anlayışına farklı bir bakış getirir. Şehir yaşamındaki, beton binaların arasındaki, son derece sıradan ve hatta tekdüzeliğe boğulmuş karakterlerinin paranoyalarıyla gerçeklik bulanıklaşır. Bu da gerilimli bir atmosfer yaratır. Kahramanın korkusu varoluşsal bir tedirginlikten doğar. Apartman Boşluğu, Hakan Bıçakcı’nın en bilinen eserlerindendir.
“Çünkü uçuruma öyle dimdik bakarsan o da sana bakar. Sen onu içine çektikçe o da seni içine çeker” (Pusova, s.43)
Galip Dursun, 2003 yılında, Gölge isimli e-dergiyi kurarak Türk edebiyatında korku ve gerilim öykülerinin gelişmesinde katkı sunar. Bilim kurguyla yerel korku motiflerini birleştiren korku öyküleriyle tanınır. Pusova adlı korku ve gerilim öykülerini topladığı kitabı mevcuttur.
Kaynakça
- Akbaş, Onur. “Kenan Hulusi Koray’ın Hayatı ve Eserleri Üzerine Bir İnceleme”. Doktora Tezi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 2020.
- Bıçakcı, Hakan. Apartman Boşluğu. İletişim Yayınları, 2020.
- Derviş, Suat. Onları Ben Öldürdüm. İthaki Yayınları, 2022.
- Dursun, Galip. Pusova. 2016.
- Gerçek, Selim Nüzhet. Canvermezler Tekkesi. Karakarga Yayınları, 2020.
- Koray, Kenan Hulusi. Bir Otelde Yedi Kişi. Kapra Yayıncılık, 2020.
- Yaltırık, Mehmet Berk. Karanlığın Şahidesi. İthaki Yayınları, 2022.
- Yemni, Sadık. Muska. Everest Yayınları, 2007.
- Yaltırık, Mehmet Berk. “Korku Edebiyatımızın İlk Kalemi: Kenan Hulusi Koray”. Türk Dili. Temmuz 2023: 84-88.
- Türk Korku Edebiyatının Kökleri. Fikir Turu. Web. 16.06.2025.
- Yumuşak, Firdevs Canbaz. “Kenan Hulusi Koray’ın Korkutan Öyküleri”. Milli Folklor. S.97. 2013, s. 135-144.
- Yücesoy, Özge. “Korku Edebiyatı (Gotik Edebiyat) ve Türk Romanındaki Örnekleri”. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi, 2007.
- Öne Çıkarılmış Görsel Linki