60’lı yılların Amerika’sından dünyayı kasıp kavuran efsanevi müzik grubu: The Doors! Felsefi ve şiirsel şarkı sözleri ve müzikleriyle, sıra dışı yaşam felsefeleriyle ve sansasyonel olaylarıyla bir döneme damgasını vurmuş ve hala da etkisini sürdüren The Doors grubunu mercek altına alıyoruz.
İlk Yıllar
The Doors, 1965 yılında Los Angeles, Kaliforniya’da kurulmuş Amerikan rock müzik grubudur. Vokalde Jim Morrison, klavyede Ray Manzarek, gitarda Robby Krieger ve davulda John Densmore yer almaktadır. Grubun yaptığı müzik, dönemin tarzına göre klasik rock müzikten farklıydı. Hayat felsefelerini yansıtan şiirsel sözleriyle, rock müziğin oldukça farklı bir türünü ortaya koydular. Bu müzik türü Psikedelik Rock, Blues Rock olarak adlandırılabilir. Dönemin Amerika’sını ele aldığımızda klasikleşmiş yaşam tarzının dışına çıkılmaya başlanıldığı görülmektedir. Gerek müzik alanında gerekse diğer sanatlarda daha özgürlükçü, daha derin ve daha eşit bir sanat ortaya konulmaya başlanmıştı. The Doors da bu yeni sanat anlayışına, hala geçerliliğini koruyan müzikleriyle katkıda bulunmaya başlamıştı.
Grubun hikayesi, Jim Morrison ile Ray Manzarek‘in tanışması ile başladı. Morrison, yazdığı şarkılardan, müziğinden bahsetti ve akabinde Densmore ve Krieger‘in de katılmasıyla The Doors ortaya çıktı. Grup, ismini Aldous Huxley‘nin Algı Kapıları adlı kitabından almıştır. Tüm grup üyelerinin toplanmasıyla birlikte müzik hayatına başlayan The Doors, ilk olarak Los Angeles’taki kulüplerde sahne almaya başladı. Daha sonra, 1966 yılında Elektra Records ile sözleşme imzalayan grup, aktif ve profesyonel müzik hayatına başlamış oldu. Aynı yılın Ağustos’unda kendi adlarını taşıyan ve oldukça popüler parçaları barındıran ilk albümlerini piyasaya sürdüler. Bu parçalar arasında, 12 dakikalık müzikal drama olan “The End“, “Light My Fire“ve albümün çıkış parçası “Break On Through” bulunmaktadır. Fakat, “Break On Through” adlı parça istenilen derecede rağbet görmediği için grup, bir milyondan fazla kopya satan ve Billboard Hot 100 listesinde birinci numaraya ulaşan “Light My Fire” adlı şarkıyı çıkış parçası olarak sundu.
İlk albümden sonra grup, televizyon programlarına çıkmaya ve canlı performanslarını sergilemeye başladı. The Ed Sullivan Show‘daki başarılı Light My Fire performanslarından sonra, şarkıda geçen sözlerden dolayı şov ve grup arasında gerginlik oluştu. Konu hakkındaki tavırlarını gayet net bir biçimde ortaya koyan grubun kalan şovları iptal edildi.
Strange Days
İlk albümleri The Doors‘tan sonra, 1966 senesinin sonunda grup ikinci albümleri için stüdyoya girdi. 1967 yılının Ekim ayında ikinci albümleri Strange Days piyasaya sürüldü. Albüm, yeni teknoloji ile deneysel çalışmaları bir arada barındıran bir albüm oldu. Albüm ticari olarak ortalama bir başarı yakaladı, Billboard albüm listesinde üçüncü sıraya kadar yükseldi fakat çok geçmeden düşmeye başladı. Albümle aynı adı taşıyan “Strange Days” parçası ile birlikte “People Are Strange” ve “When The Music’s Over” parçaları, epik sözleri ile albümün önde gelen parçalarındandır. Kullanılan tekniklerle, yeni soundlar ve deneysel şarkı sözleriyle hala adından söz ettiren bir albümdür Strange Days.
New Haven Olayı
Grubun 9 Aralık 1967 New Haven konserlerinden önce Jim Morrison‘ın sahne arkasında bir hayranı ile uygunsuz yakalanması, yerel polis tarafından tutuklanmasına sebebiyet verdi. Ayrıca Morrison, tarihte sahnede performans sergilerken tutuklanıp karakola götürülen ilk kişi oldu. Olayın akabinde yaşanılanlar kesin olmamakla birlikte grup ve polis hatta medya arasında da oldukça gerginlikler yaşanmıştı. Morrison, “Peace Frog” adlı şarkısında bu olaydan bahsetmektedir.
Waiting for the Sun
1968’in Nisan ayına gelindiğinde, The Doors üçüncü albümü için stüdyoya girdi. Fakat Jim Morrison‘ın artan alkol bağımlılığı ve grubun yapımcısıyla çıkan şarkı anlaşmazlıkları gibi grup içerisinde yaşanan bazı anlaşmazlıklardan ötürü kayıt dönemi oldukça gergin geçti. Üçüncü albüm “Waiting for the Sun“, Amerika listelerinde birinci sıraya yerleşen ilk ve tek albümleri oldu. Kariyer basamaklarını hızla tırmanan The Doors‘un ünü artık Kuzey Amerika sınırlarının dışına çıkmaya başlamıştı, Londra‘da basın toplantıları düzenlemeye, sahnelerde canlı performans sergilemeye başlamışlardı. Grup Amerika’ya döndükten sonra, Billboard Hot 100 listesinde üçüncü ve Cashbox Top 100 listesinde birinci sıraya yerleşen “Touch Me” adlı teklilerini yayınladılar.
Miami Olayı
Takvimler 1969 yılı Mart ayını göstermeye başladığında, The Doors‘un çılgın ve sıra dışı vokalisti Jim Morrison‘ın bağımlılıkla olan savaşı bir derece daha artmaya başlamıştı. Morrison’ın bu bağımlılıklara bağlı olarak sergilediği davranışlar gruba büyük zararlar vermeye başladı. Miami’de bir konser esnasında, dinleyicileri ettiği küfürler ile kışkırtmaya çalışması ve isyan çıkartmaya çalışması polis tarafından tutuklanmasına sebebiyet verdi. Morrison mahkemede yargılandı ve cezaya çaptırıldı, daha sonra gelişen hukuki süreçlerde kefaretle serbest kaldı, tabii bu anda The Doors‘un 21 eyalette sahneye çıkması yasakladı.
İlerleyen Yıllar
Grubun son dönemlerde geçirdiği kaotik deneyimlerden sonra dördüncü albümleri “The Soft Parade” için çalışmalara başladılar. Müzik tekniklerinde değişikliğe giden grup etkilendikleri diğer müzik türlerini ve tekniklerini kendi müziklerinde uygulamaya başladılar, yapımcıları tarafından önerilen “deneysel müzik“, Morrison hariç grup üyeleri tarafından onaylandı ve Jazz müziğe yaklaşmaya başladılar. Morrison’ın alkol bağımlılığı ve diğer grup üyeleri ile anlaşamaması, dördüncü albümün yapım süresini zorlaştırdı ve uzattı. Fakat tüm bunlara rağmen, albüm grubun en hit dördüncü albümü oldu. Bu esnada, Morrison gruptan ayrılmak istedi, grup üyelerinden Manzarek tarafından ikna edildi.
Dördüncü albümden sonra grup, bir sonraki albümleri “Morrison Hotel” için çalışmalara başladı. Morrison’ın başı beladan kurtulmuyordu. Kanada’ya gittiği bir uçakta hostes ile yaşadığı bir durumdan ötürü on yıla kadar hapis sistemiyle yargılanıyordu. Daha sonra hostesin ifadesini değiştirmesi üzerine bütün suçlamalardan beraat etti. Bu olaydan sonra albüm çalışmalarına devam edildi, tekrardan tam anlamıyla Blues Rock tarzını kullanan grup, bu albümle medyadan çok güzel yorumlar aldı. Bu zamana kadar yaptıkları en iyi albüm olduğu ve son on senede çıkan en iyi albüm olduğu söylendi. Listelerde de dördüncü sıraya yerleşen ”Morrison Hotel” albümü aynı zamanda Jim Morrison’ın tekrardan asıl söz yazarı olarak çalıştığı, aktif olarak çalışmaya geri döndüğü albümlerden biri oldu.
Albümün akabinde grup ilk live albümlerini “Absolutely Live” adı altında yayımladılar. Albüm, çeşitli konserlerden ve şovlardan kesitler içermektedir. The Doors, bu albümlerden sonra da Amerika, Kanada ve Meksika’da konserlerine devam etti.
Tarihler 12 Aralık 1970’i gösterdiğinde The Doors, Jim Morrison ile birlikte son canlı performansına çıktı. Sahnedeyken, yaşadığı psikolojik düşüşten sonra Morrison sahneye zarar vermeye başladı ve konserine devam etmedi. Geri kalan The Doors üyeleri, yaşanılan bu trajik olaydan sonra aktif performans hayatlarını bitirmeye ve Morrison‘ın artık sahnelerden emekli olması gerektiğine karar verdiler.
L.A. Woman ve Jim Morrison’ın Ölümü
Sahneden yaşanılan trajik olaylara rağmen, The Doors albüm yapmaya devam etti. 1971 yılında Los Angeles’da kaydettikleri albüm “L.A. Woman” adıyla yayımlandı. Grup, bu albümde R&B soundları keşfetmişti. Albüm ticari olarak beklenen başarıyı yakalayamamasına rağmen Top 20 Hits listesine iki şarkıyla girdi ve grubun en çok satılan albümü oldu. Öne çıkan şarkılar arasında albümle aynı adı taşıyan “L.A. Woman”, “Love Her Madly” ve “Riders On The Storm” bulunmaktadır.
Tarih 13 Mart 1971’i gösterdiğinde Morrison, The Doors‘tan ayrılıp Paris‘e kız arkadaşının yanına yerleşti. Paris’e taşındıktan yaklaşık dört ay sonra, 3 Temmuz 1971’de, Morrison banyoda kız arkadaşı tarafından ölü bulundu. Bedenine otopsi yapılamadığından ölüm nedeni tam olarak bilinememektedir fakat intihar, aşırı doz uyuşturucu veya kalp krizi olduğuna dair spekülasyonlar vardır. Jim Morrison, 27 yaşında hayata veda etti ve diğer ünlü rock yıldızlar gibi 27’ler Kulübü‘ne adını yazdırdı.
Çalkantılarla dolu yaşamları ve müziklerine rağmen The Doors hala dünyanın en büyük müzik gruplarından biri kabul edilmektedir. Sıra dışı müzik ve hayat felsefeleri ile bir dönemin gençliğini etkilemekle beraber 21. yüzyılda da tazeliğini koruyan bir tarz yaratmışlardır.
Kaynakça:
- Öne çıkan görsel ultimateclassicrock.com‘dan alınmıştır.




