Danimarka edebiyatının önde gelen isimlerinden Tove Ditlevsen‘in otobiyografik türde kaleme aldığı Kopenhag Üçlemesi serisinin ilk kitabı Çocukluk, Ditlevsen’in büyüdüğü çevreyi ve çevresine rağmen içinde büyüttüğü hayallerini merkeze alıyor.
- “Umut vardı sabahları. Annemin, dokunmaya asla cüret edemediğim düz, siyah saçlarında geçici bir ışıltı gibiydi. Yavaşça yediğim ılık yulaf ezmesinin şekeriyle beraber damağımdaydı.” (s.5)
- “Umudun yıkıldığı böylesi zamanlarda annem şiddetli ve sinirli hareketlerle, sanki her giysi parçası ona karşı bir hakaretmiş gibi giyinirdi. Ben de giyinmeliydim. Dünya soğuk, tehlikeli ve ürkütücü bir yerdi çünkü annemin kara öfkesi, her defasında yüzüme vurmasıyla ya da beni sobaya doğru itmesiyle sonuçlanırdı.” (s.7)
- “Garip ve son derece hassas mutluluğumuz, sadece yalnız olduğumuzda yeşerirdi ve annem artık yaşamadığı ve onun hikâyesini gerçekten olduğu gibi anlatabilecek kimse kalmadığından benim için büyük bir değer arz eden o mutluluk, bazı ender, tesadüfi, anlar dışında bir daha asla tamamıyla geri dönmedi.” (s.8)
- “Ona baktığımda, aynı anda birden fazla şey seziyorum: O başka yetişkin kadınlardan daha kısa boylu, diğer annelerden daha genç ve sokağın ardındaki dünya onu korkutuyor. Ve o dünyadan ikimiz beraberce korktuğumuzda bana ihanet ediyor.” (s.16)
- “Yine de birtakım hakikatler var. Bu hakikatler sokak lambaları gibi dik ve sabit ama en azından lamba yakıcısı akşamları direklerin üstüne sihirli değneğiyle dokunduğunda lambalar değişiveriyorlar. O zaman lambalar, insanların yeşil denizin dibinde yürüyorlarmış gibi sessiz ve yavaşça hareket ettikleri gece ve gündüz arasındaki dar sınır âleminde büyük yumuşak başlı ayçiçekleri gibi ışıldıyorlar. Hakikatler asla ışıldamaz ve ilk okuduğum kitaplardan biri olan İnsan Evladı Ditte, gibi kalbi yumuşatmazlar.” (s.17)
- “Çocukluk tabut gibi uzun ve dar, kendi kendine içinden çıkmak mümkün değil.” (s.26)
- “… çocukluğum onu da beni sinirlendirdiği kadar sinirlendiriyor ve yalnızca birden onu unutuverdiğinde beraber mutlu oluyoruz. O zaman benimle arkadaşlarıyla veya Rosalia teyzeyle konuştuğu gibi konuşuyor, ben de hâlâ çocuk olduğum aniden aklına gelmesin diye, cevaplarımı kısa tutuyorum. Elini bırakıp, aramıza biraz mesafe koyuyorum ki çocukluğumun kokusunu duymasın.” (s.27)
- “‘Seni kendini bir şey mi sanıyorsun?’ diye soruyorlar şüpheyle ve ben, kendimi bir şey zannetmeyi aklımın ucundan bile geçirmediğime dair onları temin ediyorum.” (s.28)
- “Çoğu yetişkinler, mutlu bir çocukluk geçirdiklerini söylerler ve buna belki kendileri inansalar da ben inanmıyorum. Bana kalırsa, sadece onu unutmayı başarmışlar. Annem, çocukken mutlu değilmiş ve onun çocukluğu, diğer insanlara nazaran içinde, o kadar saklı değil.” (s.28-29)
- “Ne tarafa dönersen dön, çocukluğun sert ve sivri kenarlarına çarpıp, canını acıtıyorsun, çocukluk seni tamamen parçalamadan evvel bitmek bilmiyor.” (s.29)
- “Onu sevdiğimden ve en kuvvetlimiz o olduğundan, kendimi onun yankısına dönüştürüyorum, ama gönlümün derinliklerinde ben hâlâ benim.” (s.34)
- “Zaman geçtikçe, çocukluk ince, yassı ve kâğıdımsı bir hâl aldı. Yorgun ve yıpranmıştı. Umutsuz anlarımda, ben büyüyünceye kadar dayanmayacak gibi gözüküyordu ve bunu başkaları da görüyordu.” (s.61)
- “Gittikçe ağırlaşan hüznümü kendime açıklayamadığımdan, ‘dünya buhranının’ sonunda bana da ulaştığına inanıyordum. Bir daha geri gelmeyecek erken çocukluk dönemimi de sık sık düşünüyordum, her şey o zamanlar daha iyiymiş gibime geliyordu. Akşam pencere kenarına oturup, şiir defterime şunu yazdım:
Kopan ince yaylar
Bağlanmaz yeniden,
Sesini kaybetmeden
Tonu değişmeden.” (s.63) - “Geleceği düşündüğüm zaman, her yönde bir duvara çarpıyorum ve içtenlikle, çocukluğumu uzatabilmeyi istiyorum.” (s.74)
- “Ağır adımlarla, içim donuk, şehrin baharından geçip eve dönüyorum. Başkalarının baharı bu, başkalarının sevinç dolu dönüşümü, başkalarının mutluluğu.” (s.88)
Ditlevsen, Tove. Çocukluk. Monokl Yayınları, İstanbul: Ocak 2025.


