Toplumsal Cinsiyet Kalıplarına Karşı Benliğin Mücadelesi: Ben Kim Olmak İstiyorum?

Editör:
Berfin Dağaslan
spot_img

“Kadınlar duygusal, erkekler mantıklıdır.”

“Kadınlar güzelliğe, erkekler güce önem verir.”

“Kadınlar Venüs’ten, erkekler Mars’tan gelmiş olmalı.”

Bu cümleler kulağa tanıdık geliyor, değil mi? Duyduğumuzda çoğu zaman sorgulamadan kabul ettiğimiz bu kalıplar, benlik algımızı nasıl etkiliyor? Cinsiyet, bizi gerçekten bu kadar farklılaştırıyor mu? Yoksa fark sandığımız şey, yıllarca öğrenilmiş bir senaryonun tekrarından mı ibaret? Bazen bu kalıplar o kadar anlamını yitiriyor ki “Kadınlar Mars’tan, Erkekler Venüs’ten mi?” sorusu bile başka bir anlam kazanıyor. Bu yazıda, benlik dediğimiz içsel varlığın ne ölçüde cinsiyetle şekillendiğine ve toplumsal rollerin bu algıya nasıl yön verdiğine yakından bakacağız. Çünkü belki de mesele “kadın” ya da “erkek” olmaktan çok, “kim olmak istiyoruz?” sorusunda düğümleniyordur.

Kadınlık ve Erkekliğe Atfedilen Benlikler

toplumsal cinsiyet
Pixabay

Kadınların duygusal, erkeklerin ise mantıklı olduğu düşüncesi sanıldığı kadar doğal bir düşünce değil aksine, uzun bir toplumsal inşa sürecinin sonucudur. İnsanlar doğuştan kadın ya da erkek olarak dünyaya gelir ama “kadınsı” ya da “erkeksi” olmayı toplumdan öğrenirler. Bu öğrenme süreci, çocukluktan itibaren ailede, okulda, sokakta, reklamlarla ve dizilerle şekillenir.

Sanayi Devrimi‘yle kadın ve erkek rolleri keskin biçimde ayrıştı. Bu dönemde kadın evle, duygularla ve bakımla; erkek ise dış dünya, üretim ve akıl ile tanımlandı. Bu sadece ekonomik düzenleme değil, aynı zamanda bir benlik inşasıydı. Kadına “şefkatli ol, güzel ol, alçakgönüllü ol” denirken; erkeğe “güçlü ol, lider ol, duygularını gizle” denilerek iki kutuplu bir sistem oluşturuldu.

Roller evrensel değildir. Kadınlık ve erkekliğe atfedilen benlik senaryoları kültürden kültüre büyük farklılıklar gösterir. Örneğin, Kenya ve Tanzanya’da yaşayan Maasai kabilesinde erkeklerin savaşçı kimliklerinin yanı sıra, güçlü duygusal bağlara ve topluluk içinde duygusal ifadeye sahip olmaları olağanken; Çin’deki Mosuo kabilesi gibi anaerkil toplumlarda kadınlar evin reisi konumunda olup mülkiyet ve miras kadın soyundan geçer, toplumsal ve ekonomik kararlarda baş role sahiptirler. Tüm bunlar, benlik senaryolarının biyolojik zorunluk değil, toplumun şekillendirdiği rolller olduğunu gösterir.

Feminist düşünür Simone de Beauvoir, “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözüyle toplumsal cinsiyetin biyolojik değil, kültürel bir inşa olduğunu vurgular. Ona göre kadınlık ya da erkeklik bireyin doğasında değil; toplumun ona yüklediği rollerle şekillenir.

Toplum, kadın ve erkek için kalıplar çizerken bireylerin kendi deneyimlerini ne kadar dikkate alır? Kadınlar sadece güzel, erkekler sadece güçlü olmak zorunda mı? Yoksa bu kalıpların dışına çıkarak bir benlik inşa edebilir miyiz?

Medya ve Popüler Kültür: Kalıbın İçine Sığmak

barbie
Pixabay

Toplumsal cinsiyet rollerini en çok besleyen alanlardan biri medyadır. Reklamlar, diziler, filmler ve sosyal medya kadın ve erkek olmakla alakalı bize sürekli belirli kalıplar sunar. Annelerin mutfakta, babaların işte olduğu reklamlar ya da güçlü erkekler, fedakâr kadın karakterler gibi kalıplar çocukluktan itibaren zihinlerimize yerleşir.

Temsiller sadece yansıma değil; aynı zamanda yönlendirme aracıdır. Toplumda bireyler, neyin “kadınsı” ya da “erkeksi” olduğunu çoğunlukla bu görseller aracılığıyla öğrenir. Son yıllarda bu kalıpların dışına çıkan örnekler de bize sunuluyor. “The Queen’s Gambit” dizisindeki Beth Harmon; karmaşık kişiliği, olağanüstü zekâsı ve satranç dünyasında olan başarısıyla, geleneksel “kadın” beklentilerine meydan okuyan, bağımsız ve güçlü bir figür. Bunun yanı sıra, reklamlarda çocuklarına özen gösteren ve ev işlerine yardım eden yeni nesil baba figürlerinin artması da değişimi bize gösteriyor. Bu örnekler, bize kadınlık ya da erkekliğin tek bir “doğru” tanımı olmadığını hatırlatıyor. Yine de hâkim temsillerin gücü hâlâ çok büyük. Bu yüzden medya okuryazarlığı, izlediklerimizi eleştirel gözle değerlendirmek ve dayatılan rolleri fark etmek açısından hayati önem taşıyor.

Benliğin Direnişi: Kalıplarla Başa Çıkmak

feminizm
Pexels

Toplum, bireylere doğdukları andan itibaren nasıl davranmaları gerektiğini fısıldar. Kimi zaman bu beklentilere uyum sağlamak kolay gelir; çünkü ait olma arzusu güçlüdür. Ancak herkes bu kalıplara uymak zorunda değildir. İşte benliğin direnişi burada başlar.

Bazı bireyler, toplumun olan kadınlık ya da erkeklik tanımlarını içselleştirir. Duygularını bastıran erkekler ve liderlikten kaçınan kadınlar, bu uyum sürecinin bir parçasıdır. Uyum sağlamak bazen hayatta kalma stratejisidir ve bireyi toplumsal kabulün konfor alanına yerleştirir. Ancak bu strateji, benliğin özgün ifadesini kısıtlayabilir. Diğer yandan, bazı bireyler bu kalıplara meydan okur.  Duygularını ifade eden erkekler ya da toplumca “erkeksi” kabul edilen mesleklerde varlık gösteren kadınlar, bu direnişin en belirgin örneklerindendir. Direnmek, bu kalıplara karşı çıkmak sadece topluma değil, bazen kendimize de zor gelir. Çünkü öğrenilmiş normları terk etmek her zaman kolay değildir; cesaret ve farkındalık gerektirir.

Toplumsal beklentilerle kişisel arzular çatıştığında içsel bir gerilim ortaya çıkar. “Toplum benden böyle olmamı bekliyor ama ben farklı hissediyorum” düşüncesi, bireyi benlik karmaşasına sürükleyebilir. Bu çatışma; kaygı, yalnızlık ya da değersizlik hissi yaratabilir. Ancak her çatışma, bireyin kendi özüne yaklaşmasını sağlayan sancılı ama değerli bir adım olabilir.

Cinsiyet, sadece kadın ve erkekle sınırlı değildir. Non-binary, genderfluid gibi kimlikler, benlik tanımının bireysel, değişken ve çok katmanlı olduğunu gösterir. “Ya o ya bu” değil; “ben buyum ve bu değişebilir” demenin, herkese daha özgür bir benlik inşa etme imkânı sunar. Çünkü benlik, doğuştan sabit bir etiket değil; yaşam boyu gelişen ve bireyin seçimleriyle şekillenen bir yolculuktur.

Geleceğe Bakış: Cinsiyetin Ötesinde Benlik

eşitlik
Pexels

Toplumsal cinsiyetle ilgili kalıplar artık sarsılmaya başladı. Özellikle Z kuşağı, bu kalıpları hem sorguluyor hem de dönüştürmek için aktif bir rol oynuyor. Kadınlık ya da erkeklik gibi tanımlar artık birçok genç için kimliğin merkezinde değil. Kimlik, deneyimlerle ve kişisel hislerle tanımlanıyor. Bu değişim, bireysel bir farkındalıkla birlikte kültürel bir dönüşüme yol açıyor. Cinsiyetsiz moda akımlarının yayılması, toplumsal rolleri reddeden bireylerin artması ve farklı kimlik ifadelerinin benimsenmesi gibi kültürel değişimlerle kendini gösteriyor. Bu değişimin arkasında güçlü toplumsal hareketler olması dikkat çekiyor. Feminizm, queer teori ve LGBTİ+ hakları gibi hareketler, uzun süredir toplumsal cinsiyetin sabit değil, inşa edilmiş bir kavram olduğunu savunuyor. Artık mesele sadece “kadın” ya da “erkek” olmak değil, “kendin olmanın” da geçerli ve kabul gören bir seçenek olması.

Non-binary, genderfluid ya da agender kimliklerin artan görünürlüğü, benliğin sadece biyolojik cinsiyete indirgenemeyeceğini gösteriyor. İkili kalıpların dışına çıkan bu kimlikler, insanların kendilerini özgürce tanımlamasını sağlıyor. Elbette bu dönüşüm kolay olmuyor. Kalıplar kolay kolay yıkılmıyor. Ancak zamanla bireylerin, dış etiketler yerine kendi kararlarıyla kimliklerini belirleyebildiği bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Belki de gelecek, geleneksel kadın ya da erkek tanımlarının ötesinde, her bireyin özgün kimliklerini ifade edebilecekleri yeni yollar sunabilir.

Yazının başında sorduğumuz gibi: “Kadınlar duygusal, erkekler mantıklı” gibi genellemeler hâlâ geçerli mi? Cinsiyet, benlik algımızı gerçekten bu kadar keskin biçimde belirliyor mu?Bu soruların yanıtı yalnızca biyolojik farklılıklarda değil; kültürel, toplumsal ve medya etkisiyle gelişen inşalarda aranmalıdır. Kadınlık ve erkeklik, yıllar içinde çizilen kalıplarla şekillenmiş; hatta çeşitli kurumlar da bu kalıpları güçlendirmişlerdir. Ancak günümüzde bireyler bu kalıplara uyum sağlamıyorlar, onları sorguluyor, dönüştürüyor ve hatta reddediyorlar.

Cinsiyet, benlik tanımında bir etkisi olabilir ama kim olduğumuzu tek başına belirlemez. Çünkü kimliğimizi toplumun bize dayattıklarına göre değil kendi hissettiklerimizle şekillendirebiliriz. Ve belki de tüm bu tartışmanın sonunda dönüp kendimize sormamız gereken en gerçek soru şu: “Ben kim olmak istiyorum?”


Kaynakça

Soydan, Emine, and Kübra Küçükşen. Toplumsal Cinsiyet Eşit(siz)liğinin Medyadaki İzdüşümleri. 30 Sept. 2022. Web

Tekke, Aynur, and Ezgi Burcu Şatır. Duygular Ve Erkeklik: Türk Toplumunda Duyguların Cinsiyetlendirilmesi. 30 June 2025. Web

Avşar, Sinay. “Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Tarihsel Rollerini Yitiren Erkekliğin Çöküşü: Küllerinden ‘Yeni Erkek’liğin Doğuşu.” DergiPark (Istanbul University), Dec. 2017. Web

Aydinalp, Esra Başak. “Varoluşçu Özgürlük Bağlamında Kadın: Simone De Beauvoir Ve İkinci Cinsiyet.” Litera Journal of Language Literature and Culture Studies / Litera Dil Edebiyat Ve Kültür Araştırmaları Dergisi, vol. 30, no. 2, Dec. 2020. Web 

Kapak görseli: Pixabay

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.