Toni Morrison 20.yüzyılın önemli yazarlarından bir tanesidir. Amerika’daki siyahilerin, geçmişte toplum içinde nasıl ırkçılığa maruz kaldığını romanlarındaki karakterler aracılığıyla bize ustalıkla aktarıyor. Bir Afro-Amerikan kadın yazar olarak, siyahi bir kadın olmanın perspektifinden bakmamızı sağlıyor.
Küçüklükten Başlayan Yazarlık Serüveni

Toni Morrison, 18 Şubat 1931 tarihinde ABD, Ohio’da doğdu. Babasının on beş yaşındayken iki siyah iş adamının beyazlar tarafından linç edildiğine şahit oldu ve Morrison’a göre bu durum babasında travma yaratmıştı. Linç olayından sonra babası, gerek ırkçılıktan kaçmak gerek de ekonomik sebeplerden ötürü Ohio’nun Lorain bölgesine göç etti. Morrison’ın ailesi Afro-Amerikan halk hikâyeleri, hayalet öyküleri ve dilden dile aktarılan Afro-Amerikan ezgileri vasıtasıyla kültürünü öğrenmesini ve benimsemesini sağladı.
Eğitim Hayatı

Eğitimine Ohio’daki yerel okullarda başladı. Daha sonrasında Howard Üniversitesi’nde devam etti ve ardından Cornell Üniversitesi’nden yüksek lisans diploması aldı. Morrison, kariyerine Random House’ta editör olarak başladı ve burada Afrikalı Amerikalı edebiyatını destekledi. Daha sonrasında ilk romanı The Bluest Eye (En Mavi Göz) romanını kaleme aldı.
Eserlerinde özellikle siyahi Amerikalıların tarihini, kültürünü ve deneyimlerini işlediği eserleriyle biliniyor. Eserlerinde siyahilerin toplum içindeki mücadelelerine yer veriyor. Köleliğin karanlıkta kalmış taraflarını açığa çıkarıyor. Yazdığı eserlerin, siyahilere karşı yapılan ırkçılığın, toplumu uyandırması ve herkes için özgürlüğün ve adaletin ne kadar ihtiyaç haline geldiğini vurguluyor.
Sevilen’i Yazarken Ne Düşünüyordu?
Edebiyata olan ilgisi ve yolculuğu şu şekilde başlıyor; küçüklüğünden beri tanık olduğu ırkçılığa artık bir ses getirilmesi gerektiğinin farkına varıyor. Haksızlığa karşı koyacak olan bu ses, aslında eserlerinin konusuydu. Özgürlük kavramının tek bir ten rengine özel olmasının ne kadar anlamsız ve acımasızca olduğunun altını çizdi her seferinde.
Okunması gereken önemli eserlerinden birisi olan Sevilen‘de, kölelikten kaçmayı başaran genç anne Margaret Gamer’ın, çocuklarının çiftlik sahibine tekrar köle olarak verildiğini görmektense, çocuklarından birini öldürmek suçundan tutuklandığı konusunu ele aldı. Kaçan kölelerin sahiplerine iadesini emreden Kaçak Köleler yasasına karşı verilen mücadelenin simge ismi oldu böylelikle.
Toni Morrison ile yapılan bir röportajda ana karakter olan siyahi kadının hayatını “siyah bir kanvas” üzerinden renklendirmeye, bize açmaya çalışıyor. Kitabı yazmaya başlamadan önce konunun geçtiği mekan üzerinde araştırmalar yapıyor. O yıllarda yetişen bitkileri, ağaçları, ağaçların boyları hakkında bilgi alıyor. Sonrasında ana karaktere hayat veriyor. Margeret karakterini yaratırken okuyucuyu betimlemelerle boğmak istemediğini söylüyor. Okuyucunun kendi hayal gücüyle karakteri canlandırmasını, bir anlamda onu yaşamasını istiyor. Romandaki diğer karakterler, Margeret’tan sonra tasarlanıyor. Siyahi kadının sesinin kendi sesi olduğunu söylüyor bize. Margaret’ın güçlü ve anlaşılır bir sesi olduğunu vurguluyor. Toni Morrison, ana karakterin, diğer köleler arasında hem siyahi hem de köle olan bir kadın olarak yaratmak istediğini aktarıyor.
Edebiyat Dünyasındaki Yeri

Toni Morrison’ın edebiyat dünyasında tartışmasız önemli bir yere sahiptir. Bununla beraber bu dünyada bir yer edinirken yaşadığı zorlukları da göz ardı etmemek gerekiyor. Bir kadın olarak, siyahilerin hakkını, özgürlüğünü, yaşadıkları insani olmayan durumları anlatıyor eserlerinde. Bu yüzden, siyahi bir yazar olarak diğerlerine öncü oldu diyebiliriz. Sevilen adlı romanındaki şu cümlesi göze çarpıyor. “Bu aktarılacak bir hikâye değildi.” Köleliğin, kölelikle birlikte gelen acının, travmanın gelecek nesillere aktarılmayacağını, bunun sadece yazılan eserlerde kalacağını söylüyor. Seslerinin geçmişteki gibi kısılmasını istemiyor. Eserlerinde bu kaybolmuş, geri plana atılmış karakterlerin sesi oluyor adeta.
Nobel Edebiyat Ödülü

Toni Morrison, 1993 yılında Nobel Edebiyat Ödülü‘nü kazandı ve bu ödülü kazanan ilk siyahi kadın yazar oldu. Nobel Komitesi, Morrison’a bu ödülü verirken onun “hayal gücüne dayanan güçlü anlatımları ve Amerikan gerçekliğinin önemli bir parçası olan hayati bir yönünü dile getirdiği için” takdir edildiğini belirtti.