Tim Burton Dünyası: Burtonesque Seçiciliği

Berfin Sayarsoy
Berfin Sayarsoy
oradaydık ve şimdi buradayız
spot_img
spot_img

Burton-esque ne demek? Burton imzalı bir filmi görsel içerikleriyle kataloglayabilir miyiz? Burton karakteristik tarzıyla izleyiciyle nasıl bu kadar sağlam ilişki kurabildi?

Çocukluğunda farklı ve dışlanmış hisseden Burton, yönünü filmlere çevirdi. Çoğu izleyici Wolfman’den ve Frankenstein’ın canavarından korkarken, Burton onlarla bağ kurabildi. Onlara baktığında farklı olduğu için yanlış anlaşılan ve yok yere saldırıya uğrayan karakterler gördü. Kendi filmleri de bu noktalardan beslenir, eşsizliğe ve izolasyona dokunur.

Ürkünç filmleri aynı zamanda komik ve eğlenceli. Burton, seyircinin ruhuna dokunurken onları güldürebilmeyi biliyor. Yalnızlık ve toplumun kaçındığı her türlü eylemi işlemeye odaklanmak işini ileri götürüyor ve Burton, diğerlerinin anlatmayı düşünmediği hikayeleri anlatmakta istikrarını koruyor.

Kariyer Basamakları

Burton kariyerine, tüm tuhaflığını da işine kattığı bir animatör olarak Walt Disney için çalışarak başladı. Daha sonra kader çarkının da hizalı gelişiyle, toplum tarafından yabancılaştırılmış gotik kahraman imzasını taşıyan işleriyle bugünlere geldi.

İlk zamanlarındaki stop-motion projelerinden 6 dakikalık Vincent ile sektörün yetenek avcısı yapımcılarının dikkatini çekmeyi başarmıştı. İlk işlerinde bile kendine has gotik tarzını seçebiliyoruz. Beetlejuice, Corpse Bride ve Dark Shadows ‘a baktığımızda ise korku ağına takılmış bu stilin, büyük bütçeli filmlerde de çiçek açtığını görüyoruz.

Hollywood her ne kadar birbirinden ilginç işlerle dolu olsa da, Burton, 1990-2000 dönemini hakimiyeti altına almayı başardı. Günümüzde hala kendi sesine sahip fakat geriye baktığımızda o dönemki işleri, anomali olarak kabul edilebilir.

Burton’ın kariyerinde belki de dönüm noktalarından biri olarak bahsedebileceğimiz işlerden biri, Pee-wee’s Big Adventure filmidir. Burtonesque terimi o zamanlar daha anlam kazanmamış olsa dahi, bu film gelecek işlerin sinyalcisiydi. Çünkü burada Danny Elfman ile tanıştı. Bir film müziği bestecisi olan Elfman, Burton filmlerinin vazgeçilmez unsurlarından birisi.

Ancak Beetlejuice, Burton’ın belli bir kitlenin ilgisini yakaladığı esas işi oldu. Bütün o garipliği, komedi, korku ve fantezi unsurlarını birleştirişindeki orijinallik ile çıkmasından seneler sonra bile adından bahsettiren bir film oldu. Batman, bunun en çarpıcı örneklerinden. Burton, Caped Crusader‘a (daha sonraki Joel Schumacher filmlerinde olduğu gibi) geniş ve karikatürize edilmiş bir yorum kattı. Sinemadaki Batman, Burton’un bu dünyada ve karakterlerde yarattığı etkiden hiçbir zaman tam anlamıyla kopamadı. Gotham City, altında kimin imzası olursa olsun içinde daima bir parça Burtonesque bulunduracağa benziyor.

Hala yaygın olan yanlış bir varsayım da Nightmare Before Christmas filmini Burton’ın yönettiğidir.  Bu algı yönetmenin etkisinin müthiş bir göstergesi aslında. Çünkü içerisinde bütün Burtonesque ögeleri bulunduruyor. Ancak film aslında Henry Selick tarafından yönetildi. Corpse Bride, bu yüzden pek çoğu tarafından yönetmenin başladığı işi bitirdiği bir proje olarak görülüyor.

Alman Dışavurumculuğu

Burton’ın kendi estetiği, başka herhangi bir stilden çok Alman Dışavurumculuğunu yansıtır. Sanatla haşır neşir kimseler, Burton’ın filmlerinin Alman Dışavurumculuğunu temel aldığını anında söyleyebilir. Bu akımı esas alan bir film; delilik, kaos, ölüm korkusu gibi Almanların savaşa tepkisini esas alan temalara sahiptir. Tüm bu temalar Burtonesque bir film için iyi birer malzemedir. Alman Dışavurumculuğu sinemaya taşındığında söz konusu temalar realizmden oldukça uzak bir tasarımda, ışık oyunları ve abartılı karakterlerle işlenir. Asıl amaç karakterlerin iç dünyasını gösterebilmek ve izleyicinin tepki gösterebileceği bir gerilim yaratmaktır.

Burtonesque Unsurlar

Dışavurumculuk, 20. yüzyılda bir modern sanat hareketi olarak başlayıp tüm Avrupa’yı tesiri altına aldı. O zaman yeni bir alan olan psikoterapi, sinema ile buluştuğunda rüyavari bir gerçeklik oluşturarak seyirciye psikolojik gerilim deneyimi sundu. Dışavurumculuk zamanla sanatın pek çok türünde kendine yer edindi. Öyle ki, elf gözleriniz yoksa bunların nereden geldiğini ayırt etmekte zorlanmanız olasıdır.

Bu akımın en ayırt edici özellikler arasında keskin bir şekilde abartılmış zeminler ve genelde gölgenin iyi kullanılıp siluetin gerilim yaratmasını sağlayan yüksek renk kontrastlı manzaralar gelir. Görsel olarak, Burton’ın işleri ilk bakışta tanınabilecek niteliktedir. Bir Tim Burton filmi izlemek hoş bir düzensizliğe sahip karakterlerle dolu olan ürkünç bir peri masalına adım atmak gibidir. Şeytani şehir manzaraları, terk edilmiş eğlence parkları, perili evleri ve ürkünç sirkleri Burton’ın mizah ve korku ögelerini bir araya getirmesi için harika birer dekor oluşturur.

Nosferatu’da vampirin gölgesinin duvara vurduğu sahne, bunun iyi kullanıldığı bir örnektir. Burton, Batman Returns filminde Penguen karakterinin kanalizasyon sahnesinde, Nosferatu’ya açıkça şapka çıkarır.

Edward Scissorhands ve Penguin gibi Burtonesque karakterler, dışavurumculuk akımını hatırlatır. Edward Scissorhands, Cabinet of Dr. Caligari  filmindeki Cesare’ı anımsatır. Tıpkı Cesare gibi, siyah, ince uzun bir tasviri vardır. Penguen karakteri de Dr Caligari’yi andıran bir görünüme sahiptir. Bu imza görünüşler, Burton’ın pek çok karakterinde karşımıza çıkar. Bunlara Willy Wonka, Beetlejuice, Barnabas Collins ve Catwoman karakterlerini örnek gösterebiliriz. Burton’ın kucakladığı fikir ise, seyirciyi delirmiş bir karakterin aklına sokabilmektir. Karakterlerin abartılı oluşu ise bunu pek tabii kolaylaştırır. Vincent ve Frankenweenie karakterleri, bir araya gelmemesi gereken unsurları seven ve hayatlarını sıradan insanlarla paylaşan normal karakterlerdir. The Nightmare Before Christmas, kutsallığa ters bir şekilde Cadılar Bayramı ve Noel’in bir araya gelmesiyle ilgilidir. Sweeney Todd ise saygın bir berber olan seri katil hikayesini anlatır. Edward Scissorhands veya Beetlejuice karakterlerinin büyüleyiciliğine başka nerede rastlıyoruz ki? Beetlejuice, klasik bir perili ev masalından; Edward Scisshorhands ise Frakenstein’ın canavarından daha fazlasıdır.

Gotik

Gotik terimi ilk başta Ortaçağ mimarisinin farklı tarzını karakterize etmek için kullanılıyordu. Başta bir hakaret olarak kullanılması gerekse de zamanla böylesine güzel bir sanatın ve mimarinin uyandırdığı dehşet ve büyülenme duygusuyla ilişkilendirilmeye başlandı. Günümüzde her türlü güzel sanatın içinde bu tarza rastlamak mümkün. Sanatın tüm dalları birbiriyle bağlantılı olduğundan ve sinema da görsel bir ortam yarattığından, gotik mimarisinin sinemadaki yeri şaşılacak bir durum değildir.

Vincent Price ve Edgar Allan Poe’ya olan sevgisi, çocukluğunda Burton’ın zihnine ileride ilhamını alacağı tohumları ekmişti bile. Fakat Burton için bu terim kaçınılması ve korkulması gereken karakterler veya yerlerden çok, işin ve atmosferin cazibesini arttıran bir dokunuş oldu. Bir sanatçı olarak olgunlaştığında, Burton işini aşık olduğu gerçeküstü hikayelerle birleştirdi ve günlük yaşamın banallığını temizlemekte kullandı.

Burton’ın çarpık, biraz distopik banliyösü, kökenini gotik teriminin daha kanlı kuzeni Grand Guignol‘dan alıyor ve oldukça manik, neredeyse sirk benzeri bir forma bürünüyor. Etkisini Beetlejuice, Charlie and the Chocolate Factory ve Sweeney Todd gibi filmlerde görüyoruz. Bu filmler, ellerinin kana bulanıp bulanmamasından çok, işlerin daima bu noktaya gelebileceğinin farkındalığını taşır. Ve bu durum, bir Burton filmindeki gotikliğin kalbidir.

Yönetmenin aldığı eleştiriler genelde stilinin içeriğin üzerinde oluşu yönünde. Ancak böyle yaparak, gotik-korku temasını özel yapan karakterizasyonu kaçırıyorlar. Filmlerinde atmosfer, sembolizm ve gizeme yoğunlaşarak, Hollywood’un diğer köşelerindeki filmlerde eksik olan esas unsuru öne çıkarıyor; tuhaflığı.

Memento Mori ve Ölüler Günü

Burton’ın ölüm teması tarafından büyülenmiş olması bir sır değil. Bu temayı keşfedip deneyimleyebileceği alan ise sınırsız. Memento Mori (Öleceğini Hatırla) deyişinin çiçeklendirdiği semboller sanat ve edebiyatın çayırlarında karşımıza çıkmakta.

Burton için ilham olan bu temayla, Meksika’ya ait bir festival olan Ölüler Günü’nde tekrar karşılaşıyoruz. Jack Skellington karakterinin direkt kendisiyle ve Corpse Bride filmiyle de festival kutlamalarında yürüyüşü ve caddeleri süsleyen kurukafa ögesi Calavera’ya şapka çıkarıyor. Bu iki başlıktan etkilenmiş olsa da, Ray Harryhausen ve Jason and the Argonauts filminin kendisi üzerinde bıraktığı etki daha direkt olabilir. Corpse Bride filminde piyanoya Harryhausen adını vermesiyle de bunu net bir şekilde görebiliriz.

Burtonesque Seçiciliği

Burton’ın seçici stili işlerini hep bir öteye taşıyor. Kendi izole olmuş çocukluğunda zamanını sanatın her dalından beslenerek ve zamanını bunları çizip filme dökerek geçirmiş olması, sahip olduğu eşsiz bakış açısının temel taşıdır. Her ne kadar Tim Burton imzalı filmler kendi başlarına da çarpıcılıklarını koruyorsalar da işin arkasındaki etkileri bilmek, yarattıklarını daha iyi anlamamıza ve hak ettiği takdiri sunabilmemize yardımcı olur. Eğer daha farklı bir çocukluk geçirmiş olsaydı, yarattığı karakterler bugün bizimle olmayacaktı. Tıpkı karakterleri gibi, kendisi de benzersiz görüşünün farkında ve bunu kabul ediyor. Burton için asıl kabus perili evler değil, banliyönün tekdüzeliğidir.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.