Romanya, LGBTQ+ haklarını destekleme konusunda biraz sorunlu bir sicile sahip olsa da son yıllarda eşcinselliği tamamen suç olmaktan çıkararak homofobik nefret suçlarına ve genel olarak cinsiyet ayrımcılığına karşı yasalar yaptı. Hatta Romanya’da Gay Film Nights ve Art200 gibi kuir film ve kültür festivalleri bile düzenleniyor. Bu bağlamda sadece filmlere bakarak bir ülkenin ruh halini ne kadar derinlemesine okuyabiliriz bilmiyorum ancak, Emanuel Pârvu‘nun bu kasvetli dramasını izledikten sonra, filmin gözünden yolsuzluk ve bağnazlık ile tanımlanan Romanya oldukça kötü görünüyor.
Tuna Deltası’nın ücra bir Rumen köyünde geçen Three Kilometers to the End of the World (2024), zamanının çoğunu yakındaki Tulcea şehrindeki okulda geçiren ve tatillerde evine dönen Adi (Ciprian Chiujdea) etrafında şekilleniyor. Evde geçirdiği bu tatillerden birinde Adi, Bükreşli genç bir adamla takıldıktan sonra evine giderken iki genç tarafından vahşice saldırıya uğrar ve dövülür (Filmde bu sahneler kamera arkasında gerçekleşiyor). Babası Florin (Bogdan Dumitrache), yerel ve iyi bağlantıları olan bir mafyaya olan borcunun oğluna geçtiğini düşünerek perişan olurken polis hemen olaya müdahale eder. Ancak babanın yoksulluktan duyduğu utanç, Adi’nin dayak yemesinin gerçek nedeni ortaya çıktığında yön değiştirir: Adi, başka bir erkeği öperken yakalandığı için dayak yemiştir.
Cannes 2024 Queer Palm Ödülü‘nü kazanan film, özellikle Adi’nin sessizliğiyle iç içe geçmiş kafa karıştırıcı bir doğaya sahip. Hışırdayan ağaç sesleri, esen rüzgarlar ve köyün sazlıklar arasındaki manzaraları neredeyse huzur verici gibi görünse de arka planda yüksek sesle tekrarlanan homofobi fazlasıyla rahatsız edici…
Dikkat! Yazının tamamı spoiler içermektedir.
Toplumsal Baskının Doğurduğu Utanç

“Köyün ne diyeceğinden korkuyorsun ama köy benim ailem değil”
Mafyanın oğulları, Adi’ye onu bir turistle öpüşürken gördükleri için saldırdıklarını ürkütücü bir ahlakçılıkla açıklarken, başta harıl harıl olayı araştıran yerel polis de diğer herkes gibi tavrını değiştirir. İlk başta Adi’nin yanında olan ailesi de, eşcinsellik denkleme dahil olur olmaz oğullarının karşısında bir duruşla onu düzeltmeye çalışan mağdur ebeveynlere dönüşür. Filmin en kötü hissettiren ana sahnelerinden biri buradadır: Adi’nin annesi Maria (Laura Vasiliu) ve anlaştığı kibirli bir rahip (Adrien Titieni) bir tür eşcinsel karşıtı şeytan çıkarma ayini yaparlar. Adi, iç çamaşırlarıyla bağlanarak mumlar ve dualar eşliğinde Tanrının merhametine bırakılır. “Elalem ne der” söylemi çoğu toplumda olduğu gibi bu filmdeki köyde de baskın bir slogan şeklinde tüm filmin havasını etkiliyor. Filmde farklı açılardan her karakter ayrı bir utanç yaşıyor sanki: Polis memuru bir eşcinselin saldırıya uğraması olayına bulaştığı için utanıyor, Florin borçlarından ve oğlunun eşcinsel olmasından utanıyor, mafya ve oğulları da bu olayın köye zarar vermesinden dolayı endişeli ve utançlarından kurtulmak için kendilerince adalet getirmek istiyorlar. Adi’nin utancı ise tüm bu saçmalıklardan dolayı hepsinden büyük!
Adi’nin öfkesi ve aşağılanması, babasınınkiyle paralel bir şekilde gelişiyor. Yaşlı adam, borcunu ödeyemediği için zaten ezilmiş durumdadır. Mafya da şikayetlerini geri çekmeleri karşılığında borcu iptal etmeyi teklif ediyor. Florin’in yaşadığı kafa karışıklığı ve Maria’nın tehlikeli dindarlığı filmi gittikçe daha rahatsız edici bir hale sokarken, karakterlerin eylemlerinin yasal, ahlaki ve duygusal sonuçları da belirginleşiyor. Film öyle bir noktaya ulaşıyor ki Adi’nin uğradığı saldırı ve yaraları unutuluyor. Başka bir deyişle köydeki herkesin tutumu “bir erkeği öpersen tabi ki saldırıya uğrarsın”a dönüşüyor. Özellikle “eşcinsellik” filmde neredeyse hiç dile getirilmiyor. “Ne demek istediğimi biliyorsun” ya da “bana söyletme” tarzında ifadeler biraz modası geçmiş görünse de Romanya gibi ülkelerin genel durumunu gerçeğe çok yakın bir metafor olarak sunuyor.
Zayıf Oyunculuklar ve Sınırlı Ses Manzarası

İçindeki her yetişkin bireyin aynı olduğunu keşfettiğiniz bu kasvetli dünya, film ilerledikçe çekiciliğini yitirmeye başlıyor ve oyuncuların biraz yavan sayılabilecek mimiksiz ve düz performansları (bazı yerlerde acaba kötü performans değil de lokal bir ifadesizliği ve bağnazlığı yansıttığı için çok mu başarılı diye de düşündürtüyor), filmin sınırlı ses manzarasıyla birleşerek filmi monotonluğa sokuyor. Ari ve Polis Memuru Pandele’in (Valeriu Andriuta) dengeli ve karışık motifli performansları filmi büyük ölçüde kurtarsa da filmdeki çatışma yüzeysel kalmaktan öteye gidemiyor, bu yüzden ne görüyorsanız onu alıyorsunuz.
İronik bir şekilde Pârvu, suç şüphelilerini aramaya odaklanmıyor, bunun yerine bizi yıldırma, nefret, toplumsal politikalar ve algılarla dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Film eşcinselliğe toplumun bakış açısından yaklaşırken, gerçeği bulmanın yasal sürecinden (çoğu zaman samimi olmayan ve sadece görev bilinciyle yapılan otomatiğe bağlamış evrak işleri) kaynaklanan yozlaşmayı da irdeliyor. Adi’nin bakış açısına ise hiç yer verilmiyor ve karakterin filmde neredeyse ne kendisi hakkında, ne hisleri hakkında, ne de kimliği hakkında hiç konuşmamasında dolaylı bir güç var gibi görünse de fazla soru işareti bırakıyor.
Belirsizlik

Emanuel Pârvu, Miruna Berescu ile birlikte yazdığı senaryoda sansasyonelliği ortadan kaldırarak, bir diğer efsanevi Rumen yönetmen Cristian Mungiu‘nun tematik formülünü kullanıyor ve belirli Rumen topluluklarının karanlık noktalarına dair görüşlerini dile getiriyor. Ayrıca Andrey Zvyagintsev‘in gerilimi kışkırtma tarzının izleri de mevcut; bu tarz, yönlendirici olmayan bir düzende sunuluyor ve her bireyin farklı nedenlerle birbirine karşı beslediği fırsatçı unsurları gösterişli bir şekilde ele alıyor. Kendini daha güvenli bir radarda ilk sıraya koyma sanatı; güç, bağnazlık, toplumsal hiyerarşi ve enflasyonun önemli roller oynadığı hayatta kalma anlayışının temellerini aydınlatıyor. İç içe geçmiş bağlantılar ve bunların doğasını değiştirme potansiyeli, bir hayatı anında riske atan bir ticaret anlaşmasına dönüşüyor. Kendimizi bir belirsizlik durumunda buluyoruz ve Adi’nin uğradığı saldırının mı yoksa katlandığı zihinsel işkencenin mi daha fazla zarara yol açtığını sorguluyoruz.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:
Kaynakça:
Kapak Görseli: “Three Kilometres to the End of the World (2024)”. IMDB. Web. 13.10.2025
“Three Kilometres to the End of the World review – brutal self-denial in deepest Romania”. Theguardian. Web. 13.10.2025
“Three Kilometres to the End of the World”. Thefilmverdict. Web. 13.10.2025
“Three Kilometres to the End of the World”. Blackwellfilm. Web. 13.10.2025