Bir gemi düşünün, zaman içerisinde çürüyen her bir tahtası tek tek değiştiriliyor. Yıllar sonra artık geminin bütün parçaları değişmiş oluyor, ilk hâlinden hiçbir parça aynı değil artık. Peki, gemi hâlâ aynı gemi mi yoksa yeni bir gemi mi oldu? İşte Theseus’un Gemisi paradoksu tam olarak bu soru üzerine kuruludur. Gemi metaforu üzerinden kimlik ve benlik sorgulamasının yapıldığı bu paradoks, günümüzde yapay zekaya kadar uzanan bir serüveni barındırıyor içerisinde. Değişim, süreklilik, kimlik ve benlik algısına yönelik derin bir felsefi sorgulama imkanı sunan bu paradoksun temellerine inme zamanı.
Theseus’un Gemisi Paradoksu

Beyninizin sınırlarını zorlayan Theseus’un Gemisi düşünce deneyi, günümüzde felsefe temelli soruşturmaların vazgeçilmez uyaranlarından birisi hâline geldi. Uyaran yani kullanılan materyal sabit olsa da değişen katılımcılar sayesinde her oturumda farklı bir sonuca ulaşmanızın mümkün olduğu soruşturmalarda, Theseus’un Gemisi ile yolun sonu çoğunlukla kimlik kavramına çıkmaktadır. Soruşturma ise genellikle şu şekilde başlar: Theseus’un gemisinin zamanla çürüyen her bir parçası, yedek parçayla değiştiriliyor. Geminin bütün parçaları yedekleri ile değiştirildikten sonra gemi, hâlâ Theseus’un gemisi midir?
Söz konusu düşünce deneyini daha iyi anlayabilmek için, işin temeline inmemiz gerekiyor. Theseus, Antik Yunan’da Atina’nın genç prensiydi. Henüz küçükken annesi Aethra tarafından krallıktan uzaklaştırılmış, reşit olduktan sonra ailesi hakkındaki gerçekleri öğrenmesiyle birlikte hakkını almak için yola çıkmıştır. Tahtı hak ettiğini kanıtlaması gerekmiş, bunun yollarını düşünürken Atina Kralı Aegeus‘un, Girit Kralı Minos’a haraç ödediğini öğrenmiştir.
Daha öncesinde kaybettiği bir savaş sonucu Kral Aegeus‘un ödemesi gereken bu haraç oldukça ürkütücüydü. Vahşi bir canavar olan Minotaur‘un dolaştığı, gezinmenin neredeyse imkânsız olduğu tehlikeli bir labirente konulmak üzere yedi kız ve yedi erkek, haracın ta kendisiydi. Bunu öğrenen Theseus, yılda bir defa verilen bu haracın içinde yer almak için gönüllü oldu. Tehlikeli bir planı vardı; labirente gidip Minotaur’u öldürerek çocukları kurtaracak ve en nihayetinde haracı durdurmuş olacaktı.
Bu noktada Kral Aegeus, oğlunun ölüme yelken açmasını kabullenemiyordu. Theseus ise babasına bir söz verdi: Eğer geri dönerse geminin yelkenleri beyaz olacaktı. Ölür de geri dönemezse yelkenler kendi renginde yani siyah olarak kalacaktı. Efsanenin devamında ölüme giden gemiye diğer çocuklarla birlikte binen Theseus, Girit’e vardıkları zaman burada Girit prensesi Ariadne ile tanışır ve birbirlerine aşık olurlar.
Prenses Ariadne, labirente girmeden önce Theseus’a gizlice bir yumak ip ve kılıç verir. Kılıç, Minotaur’u öldürmek için; yumak ip ise yolunu bulabilmesi içindir. Sonrasında ise Kral Minos yapılanları öğrenmeden evvel Theseus, Ariadne ve diğer çocuklar gemiye binerek Atina’ya doğru yola çıkarlar. Bu yolculuğun ardından efsanenin birden fazla sonu bulunmaktadır. Bunlardan birisine göre Theseus’un gemisi Naxos adasında durur ve Ariadne burada kalır. Theseus, onsuz yoluna devam eder. Theseus’un yelkenlerin rengini değiştirmeyi unutması nedeniyle Kral Aegeus, oğlunun öldüğünü zanneder ve derin pişmanlıkla kendisini uçurumdan aşağı atar. Babasının intiharını duyan Theseus çok üzülse de Atina’yı yönetmesi gerektiği için bu görevi üstlenir. Theseus’un gemisi ise bütün bu başarıların hatırlanması için bir müzede saklanır.
Benliğin Sınırları ve Filozofların Yorumu
Efsanenin ardından, MS 1. yy.dan kalma Theseus’un Hayatı adlı eserde Theseus’un Gemisi paradoksundan bahsedilir. Özetle kitapta, Atinalılar tarafından geminin çürüyen parçaları tek tek alınarak yerlerine yenileri koyulduğu anlatılmaktadır. Buradan hareketle de filozoflar kendi içlerinde ikiye ayrılmıştır; bir grup filozof geminin hâlen Theseus’un gemisi olduğunu savunurken bir diğer grup filozof ise aynı gemi olmadığını iddia etmektedir.
Buradaki gemi aslında bir metafordur. Bu kavramı herhangi bir nesne için de kullanabilirsiniz. Zamanla bir nesnenin her bir unsuru değiştirilirse, nesne hâlâ aynı mıdır? Eğer aynı değilse, ne zamandan itibaren kendisi olmaktan çıkmıştır?

Kimlik ve benlik kavramlarını ortaya çıkaran Theseus’un Gemisi düşünce deneyi, benlik algısının sınırlarını zorlayarak kimlik, benlik gibi kavramların keskin sınırlarını sorgulama yöntemi ile genişletiyor. Bu deneyin net bir cevabı olduğunu savunanlar kadar olmadığını savunanlar da bir hayli fazla.
Bir sorunun olası cevaplarını bulabilmek için sorunun altında yatan felsefi temeli iyi anlamak gerekir. Buradaki sorgulama yalnızca cansız nesneler için değil, canlılar için de geçerlidir. Bir bireyin çocukluk ve yetişkinlik hâlinden birer fotoğrafı yan yana getirin ve şu soruyu sorun: Bu iki resimdeki kişiler aynı mı, farklı mı? Aynıysa nasıl aynı olabiliyor, farklıysa nasıl?
Thomas Hobbes Teorisi

Theseus’un Gemisi teorisine yepyeni bir bakış açısı sunan Hobbes, bizlere şu soruyu soruyor: Gemiden alınan çürük tahtaları bir araya getirerek ikinci bir gemi inşa edilirse, bu ikinci gemi Theseus’un gemisi mi olur yoksa parçaları değiştirilen ilk gemi mi hâlâ Theseus’un gemisi midir? Yoksa her iki gemi de Theseus’un gemisi midir?
Bu ikilem beraberinde geçişlilik teorisini gündeme getirmektedir. Bilinçli yaşamın temel gereksinimlerinden birisi de süreklilik ve tutarlılıktır; deneyimlerimizin kesintiye uğramaması gerekir. Yaşamımızın bütün parçaları birbirine bağlıdır; ve aslına bakacak olursak, bilincimizin farklı evrenler arasındaki geçişi asla keskin bir şekilde gerçekleşmez. Her zaman bir tarafın bitişi ile diğer tarafın başlangıcı arasında bir köprü vardır.
Geçişlilik teorisine göre X=Y ve Y=Z ise X=Z’dir. Buna göre birinci gemi ve bu gemiden alınan parçalarla inşa edilen ikinci gemi aynıdır. Oysaki ortada iki farklı gemi vardır. Hangisinin Theseus’a ait olduğunun net bir cevabı yoktur. Felsefenin ve felsefe temelli sorgulamaların amacı, doğru yanıtı bulmak değildir. Felsefede tek bir yanıt olmaz.
Felsefede düşünceler birbirini her daim etkilemiştir. Platon, benzer bir bakış açısı ile konuyu ele almıştır. Platon’a göre kişi, kendisi veya bir başkası için aynı olamadığı gibi farklı da olamaz. Theseus’un gemisine uyarlayacak olursak; ortaya çıkan iki gemi ne birbirinin aynısı ne de birbirlerinden farklılar. Günümüzde hâlen tartışma konusu olan bu ikilik, elbette sinemada da işlenmiştir.
WandaVision ve Theseus’un Gemisi

WandaVision dizisinde Vision aslında bir synthezoid, yani yapay zeka tarafından yaratılan bir zihin ve bedene sahipti. Dizide tıpkı Theseus’un gemisinin parçalarını kaybetmesi gibi Vision da orijinal bedenini kaybeder, anıları ise kopyalanmış bir bedende yaşar. Vision’un orijinal bedeninden elde edilen parçalar yeniden bir araya getirilerek Beyaz Vision oluşturulur. Orijinal parçalara sahip olan Beyaz Vision olsa da anılara sahip olan diğeridir. Orijinal beden ve anıları bir araya getirdiğimizde ikisinin de orijinal Vision olduğu sonucuna ulaşılsa da teknik olarak bu mümkün değildir, çünkü ortada iki farklı Vision vardır.
Dizide ayrıca John Locke‘un tabula rasa kavramına da değinilmektedir. Tabula rasa, dilimize boş levha olarak çevrilmiştir. Locke’a göre her bireyin zihni, doğduğunda boş bir levha gibidir. Çevresinden aldığı uyaranlarla şekillenir. Bundan hareketle, Theseus’un aslında kendi gemisinin olmadığı görüşü de ortaya çıkmaktadır. Çünkü bahsi geçen orijinal gemiyi yalnızca Theseus’un kendisi ve o dönemde gemiye binenler görmüştür. Theseus’un Gemisi teorisinde Locke’un hafıza teorisi, Platon veya Hobbes kadar bilimsel bulunmasa da kısa bir anlığına durup düşünmeye değer.
Theseus’un Gemisi ve Yapay Zeka
Theseus’un Gemisi paradoksunun özüne indikten sonra günümüzdeki karşılığını inceleme zamanımız geldi. Hızla gelişen teknoloji sayesinde yakın zamanda bedenen ölsek de bilincimiz dijital ortamda yaşamaya devam edebilecek. Bu alternatif senaryoya en güzel örnek ise yakın zamanda final yapmış olan Upload dizisi. Diziyi bilmeyenler için kısaca özet geçmek gerekirse Upload, ölümden korkan veya yaşlanmak istemeyenlerin sonsuza kadar gençlik hâlleriyle yaşamalarına imkân tanıyan bir sanal dünyayı anlatıyor. Tam da dizinin adı gibi kendilerini bu sanal dünyaya yükleyenlerin başına gelenleri hem eğlenceli hem de gizemli şekilde ele alan dizi, alt metni ile Theseus’un Gemisi teorisine oldukça uygun bir örnek. Upload etkisiyle teknoloji ve Theseus’un Gemisi arasında ilişki kurduğumuzda ise ortaya şu soru çıkıyor: Bireyin bilinci başka bir yere aktarıldığında kişi hâlâ aynı mıdır, yoksa farklı mıdır?
Benlik ve kimlik gibi sınırları belirsiz kavramlar, felsefe tarihinde filozofların her daim zihinlerini kurcalamıştır. John Locke, kimliğimizin bilincimiz ve hafızamız ile ilişkili olduğunu savunur. Hafızaya yönelik bakış açısını bildiğimiz Locke, bizi biz yapan unsurun geçmiş deneyimlerimiz olduğunu ileri sürer. Ona göre geçmişinizi hatırladığınız sürece siz, orijinal siz olmaya devam edersiniz. Bu bağlamda anılarınızın ve deneyimlerinizin korunarak bilincinizin çoğaltıldığı bir senaryoda, ortaya çıkan yeni varlık yine siz olur.
John Locke size mantıklı geldiyse, sorgulamaya devam etmeniz için Sartre‘dan bahsetmek istiyorum. Jean-Paul Sartre, varoluşun özden önce geldiğini savunur. Seçimlerimiz ve eylemlerimizin toplamı bizi oluşturan unsurlardır; eğer ki ortaya çıkan yeni varlık bağımsız kararlar alabiliyorsa bizden bağımsız bir varlık hâline gelecektir. Bireyi birey yapan unsurlar üzerine birçok fikir var, fakat burada yalnızca sınırlı yer verebildim. Her bir teori, kendi içerisinde dallanarak yepyeni fikirlere kucak açıyor. Bu nedenle yazıyı bir soru ile sonlandırmak istiyorum:
“Ben” olmak ne demek?
Kaynakça
Williams, Bethany. “The Ship of Theseus Thought Experiment: An Ancient Paradox”. The Collector, 8 Temmuz 2021. Web. Erişim tarihi 8 Eylül 2025
Sensay. “Philosophical Thoughts: The Ship of Theseus in the Digital Age.” Medium, 18 Eylül 2024, Web. Erişim tarihi 8 Eylül 2025.
Harmon. “The Ship of Theseus: A Journey Through Identity and Transformation”. Medium, 15 Ekim 2024, Web. Erişim tarihi 8 Eylül 2025
Gurwitsch, Aron. “William James’ Theory of the ‘Transitive Parts’ of the Stream of Consciousness.” Philosophy and Phenomenological Research, vol. 3, no. 4, 1943, pp. 449-77. JSTOR, https://doi.org/10.2307/2102846. Erişim 8 Eylül 2025.
Öne Çıkarılan Görsel: webmindset.net



Oldukça etkili bir yazıydı, insanoğlunun belki de en gizil olanı tam anlamıyla aşamayacağı ve zamandan bağımsız süregelişin ne denli ‘düzgün’ işlediğini de sorgulatıyor. Fenomenlerde kendiliğinden var olan öz, kültürlerarasında her türlü geçişe imkan sağlayan dilin işleviyle anlam dünyasını başkalaşmaya sevk ediyor. Öz kendi olansa etkileşime girmeden parlamaz. Geminin değişen parçalarından ziyade nerede var edildiği, neyle oluşturulduğu veye nasıl dönüştürüldüğü gibi sorulardan kaçınamıyoruz. Kültür varlığı, özünün saf olandan ayrılarak bugünkü halini alıyor gibi. Gemiler ise limanı terk etmek zorunda denizlere aşina olmak için. Keyifle okudum yazıyı 🙏🏻