Ana SayfaSinemaThe Truman Show ve...

The Truman Show ve Platon’un Mağara Alegorisi

? Bu yazı Tuana Tuncer tarafından editörün seçimi arasına girdi ?

The Truman Show yönetmenliğini Peter Weir’in yaptığı,  senaryosu Andrew Niccol’e ait olan 1998 yapımı bir filmdir. Filmde ana karakter Truman Burbank’ı Jim Carrey canlandırmaktadır ayrıca Ed Harris, Laura Linney ve Natascha McElhone gibi oyuncular da filmde yer almaktadır.

Truman Burbank, bebekliğinde bir televizyon şirketi tarafından evlat ediniliyor. Truman’ın doğumu ile birlikte The Truman Show isimli bir reality show 24 saat boyunca aralıksız ekranlarda yer almaya başlıyor. Çocukluğunda dahi dış dünyanın olmadığı Truman’a ikna edilmeye çalışılıyor. Okullarında kaşiflik gibi dış dünyanın görülmesine sebep olacak mesleklere özenmesine izin verilmiyor. Truman’ı adada tutmak ve sudan korkutmaya çalıştırılmak amacı ile oyundaki sahte babası Kirk’in kayık içindeyken deniz dibinde boğulması sahnesi yaratıliyor. Babası Kirk’in boğulması ile Truman sudan korkmaya başliyor.

Truman Burbank, güzel bir ada içinde yaşamaktadır. Bir evi, güzel bir işi ve çok sevdiği bir eşi vardır. Ada halkı hiçbir sorunla karşılaşmadan günlerini sonlandırmakta ertesi gün yine mutlu ve huzurlu bir şekilde uyanmaktadır. Fakat Truman haricindeki herkes bunun oyun olduğunu bilmektedir. Truman’ın hayatı gerçek zannettiği stüdyolarda geçmektedir. Yıllar sürüp giderken İçerisinde bulunduğu yapay stüdyonun ne olduğunun, gerçek yaşamın farkına varamamaktadır. Truman’ın bütün ailesi ve arkadaşları bu gerçek hayat içinde rol alan aktör ve aktrislerden oluşmaktadır Filmde, Truman için bu denli büyük bir organizasyonu yapan yönetmeni canlandıran Ed Harris, içinde yaşadığı dünya bir anlamda taklit olmasına karşın Truman’ın kendisinde hiçbir sahteliğin olmadığını söyler.

Filmde Truman için kurgulanan bir dünya ile karşılaşırız. Truman için kurgulanan mekân, onun gerçekliğine dönüşmüştür. Kendisi bir setin içinde olduğunu bilmemektedir. Her günü ustaca kurgulanmakta ve canlı olarak yayınlanmaktadır. Film başladığında “10109. Gün” yazısını görürüz. Truman 27 yaşındadır ve 27 yıldır bu yayın devam etmektedir. Bu yayını izleyen hiç kimse Truman’dan çalınan hayat için harekete geçmemektedir. Burada medyanın hissizleştirmeye başladığı medya toplumuna derin eleştiriler ve göndermeler de söz konusudur.

Truman’ın 10109 gündür normal seyrinde devam eden hayatı, bir spot lambasının “gökten” düşmesi sonucunda eskisi gibi olmayacaktır ve bu sahne gerçekliğin kırıldığı ilk yerdir.  bu aksaklık set ekibi için giderilmesi gereken bir hatadır. Truman araba kullanırken radyodan bunun düşen bir uçak parçası olduğu söylenir. Olayı unutması için de yine radyodan sakinliği hissettiren müzikler çalınır. Medya toplumunda bireyleri manipüle etmek bu kadar kolaydır. Truman’ın sorgulamasına yol açacak  her çeşit durum, olay ve nesne bir nedene bağlanır. Truman bir şeylerin yanlış olduğunu bilse de başkalarının onu ikna etmesine izin verir. Filmin genelinde ve özel olarak bu sahnesinde toplumu uyutmak ve onu gerçeklikten koparmak temel amaçtır. Set bu amaca göre mekanlarla kurgulanmış, insanı rüyadan uyandırmamak için her şey tozpembe gösterilmiştir.

Truman için hazırlanan bu kurgu dünyayı, dev stüdyoyu Platon’un “mağara alegorisi” ile benzetmek mümkün.

İki bin dört yüz yıl önce tarihin ünlü düşünürlerinden Platon, hayatın bir mağara içinde zincirlenmek ve taş duvara yansıyan gölgeleri izlemeye mecbur kalmak olduğunu söyledi. Bu Platon’un adalet, gerçeklik ve güzellik kavramlarını inceleyerek ideal bir toplum hayalini canlandırdığın Devlet adlı eserinin 7. kitabında bulunan mağara alegorisinde bahsettiği şey.

Alegoride bir tutsak doğumlarından itibaren bir mağaraya kapatılmışlar ve sırtları mağaranın girişine dönük kafalarını çeviremiyorlar. Dış dünya hakkında bilgileri yok. Fakat bazen mağaranın kapısından geçen insanlar ve başka şeyler mağaranın duvarlarında gölge ve yankı oluşmasına sebep oluyor. Tutsaklar da bu illüzyonların gerçek olduklarına inanarak adlandırıyor ve kategorize ediyorlar. Birdenbire bir tutsak serbest bırakılıyor ve ilk kez dışarı çıkıyor. Işık gözlerini acıtıyor ve yeni ortamı karışık buluyor. Etrafındakilerin gerçek olduğu ve gölgelerin de yalnızca yansımalar olduğu söylendiğinde buna inanamıyor. Gölgeler ona daha net geliyor. Fakat gittikçe gözleri alışıyor sudaki yansımalara bakabiliyor. Objelere ve en sonunda ışığının gördüğü her şeyin en büyük kaynağı olan güneşe doğrudan bakabiliyor. Tutsak buluşunu paylaşmak için mağaraya dönüyor fakat artık karanlığa alışık değil ve duvardaki gölgeleri görmekte zorluk çekiyor. Diğer tutsaklar bu yolculuğun onu kör ettiğini düşünüyorlar ve herhangi bir serbest bırakılma eylemine şiddetle karşı çıkıyorlar. Çoğu insan cehalet içinde mutlu olmakla kalmıyor, aynı zamanda bu cehaleti dile getirenlere de düşmanlık besliyor.

Platon, mağara ile toplumu ve değişim alemini; zincir ve prangalar ile toplumdaki insanı sınırlandıran kalıplar, dogmalar ile hukuk ahlak ve din kurallarını kasteder. Mağaranın dışındaki dünya ile kusursuz, ebedi ve değişmez olan bilgilerin olduğu varlık alemini yani  idealar dünyasını anlatır. Gölgeler ile toplum tarafından belirlenmiş ve sorgulanmamış doğrular anlatılır. Tutsaklar gölgelere bakarak gerçeği göremezler.

Filmde mağara alegorisiyle doğrudan bağ kurmamızı sağlayacak karakter ise şovun yönetmeni olan Christof. Christof Platon‘un kurgusunda nesnelerin yansımasını sağlayan kuklacı olayların rastgeleliğini belirleyen kişi; Truman‘ın yaşamı da Christof’un keyfiyatına bağlı diyebiliriz. Christof şöyle de bir cümle kuruyor: Bizler bize sunulan dünyanın gerçekliğini kabul ederiz.” Benzer bir cümle, Platon‘un esirlere dair tasvirinde de yer alıyor: “Böyle kişiler şüphesiz ki elde yapılmış kuklaların gölgelerinin haricindeki bir gerçekliğin olmadığına inanırlar.”

Vurgulanması gereken diğer noktalarsa tutsaklardan birini serbest bırakmak, Truman’ın bir şeyin “doğru olmadığını” fark etmesi; serbest bırakılan tutsağı diğer tutsakların mağarada tutmak istemesi ile sahte dünyadan çıkmak istediğinde “yaratıcı”nın Truman’ı ikna etmeye çalışması; benzer şekilde filmde Truman‘ın Seahaven‘ı terk ettiği, yani “mağaradan çıktığı” sahne olabilir. Truman için yaşadığı dünyanın yapaylığını fark ettikten sonra dahi o alanı terk etmek hiç de kolay olmayan, korkutucu bir deneyimdir.

Truman, Seahaven’den ayrıldığında ne olacak? Kapıdan çıktıktan sonra ışığı görüyor mu yoksa daha büyük bir mağaraya mı giriyor? Filmin yönetmeni esas gerçekliğe açılan bu kapıyı bekleneceğinin aksine karanlık terimlerle aktarır.

Her ne kadar stüdyolarda yaşamadığımızı düşünsek de Truman’dan farklı değiliz. Her birimiz başlangıçta bize sunulanı gerçek kabul ediyoruz. Belirli kalıplar ve bizler için hazırlanan bir dünya var; Truman için hazırlanan dünya gibi. Truman içinde dünyanın kurmaca yapısını fark ettiğinde çevresi yaşadığı yerin güvenli olduğunu söyler, Truman’ı korkularından manipüle ederek Platon’un alegorisindeki gibi mağaraya zincirlemeye çalışırlar. Hepimiz bize sunulan dünyanın gerçekliğini kabul ederiz. Ana karakter ile yaşadığımız dünyanın gerçekliğini ve bu gerçekliğin bir yanılsamadan mı ibaret olduğunu sorguluyoruz.

Mağara alegorisinin sinemada  Matrix, Inception, The Village, Interstellar, Fight Club, Strangers On A Train, Pan’s Labyrinth  gibi birçok filmde izlerini bulmak mümkündür.

Platon bu metafor ile  mağara duvarındaki gölgelere bakarak bunları gerçek sanan ve bunlarla hayatını geçiren insanlarla, toplum tarafından belirlenmiş sınırların dışına çıkmayan özgürlükten uzak hayatlarına devam eden ve kendi algı mağaralarında yaşayan insanları anlatır.

Her zaman aydınlatacak bir mağaramız var.

 

 

 

 

Kaynak

Söylenti Dergi, Filmi Mekanlarından Okumak: The Truman Show
FilmLoverss, Platon’un Mağara Alegorisinin Sinemadaki İzleri

Asya Yüce
Asya Yüce
no more tears and no regrets

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

Cornetto Üçlemesi: Sinemada Yeni Bir Deneyim

Yönetmenliğini Edgar Wright'ın yaptığı ve "Cornetto Üçlemesi" olarak bilinen eser, birbirinden hikaye bağlamından ayrılan ve başarılı oyuncuları, kaliteli mizahı, heyecan dolu sahneleri ile sinema izleyicilerinin favori komedi yapımları arasında yer almaktadır.

Köylüler Film İncelemesi: Tabloların Yansıttığı Trajik Bir Hikâye

Köylüler, kadın olmayı ahlaki konular üzerinden trajik bir hikâyeyle ele alırken aynı zamanda da farklı tekniğiyle büyülü bir atmosfer sunuyor.

Filmde Aidiyet Teması Üzerine: The Blind Side

"The Blind Side” filminin aidiyet duygusu üzerine vurguladığı temalara yakından baktık.

Sevginin Gücü: Léon Karakterlerinin Psikolojik Analizi

Luc Besson'un yönettiği 1994 yapımı Sevginin Gücü (Léon), karakterlerin derin psikolojik portreleri ve sıra dışı hikayesiyle dikkat çeker. İşte bu eşsiz karakterlerin psikolojik analizi.

Son Yazılar

Buffy the Vampire Slayer Karakterleri Bir Şarkı Olsaydı Hangisi Olurdu?

Dertlere derman, hislere tercüman olan şarkılar bu kez "Buffy the Vampire Slayer" karakterlerini anlatıyor.

Haftalık Frekans #36

Birbirinden farklı ve özenle seçtiğimiz yeni keşiflerimizle, haftalık frekans serimizde karşınızdayız!

Cornetto Üçlemesi: Sinemada Yeni Bir Deneyim

Yönetmenliğini Edgar Wright'ın yaptığı ve "Cornetto Üçlemesi" olarak bilinen eser, birbirinden hikaye bağlamından ayrılan ve başarılı oyuncuları, kaliteli mizahı, heyecan dolu sahneleri ile sinema izleyicilerinin favori komedi yapımları arasında yer almaktadır.

Behzat Ç.’de Harun’un “Siz Kimsiniz?” Sorusuna Verdiği En İlginç Cevaplar

Harun'un "Siz kimsiniz?" sorusuna verdiği birbirinden ilginç cevapları sizler için derledik!