İngiliz alternatif rock müziğinde önemli bir rolü olan The Smiths, 1980’li yıllardan günümüze kadar evrenselliğini koruyarak her kitleden dinleyiciyi cezbetmeyi başarıyor. Onların bu müzikal başarısını, yer yer melankolik yer yer ise enerjik olan melodilerin şiirsellikle birleştirilmesine bağlayabiliriz. Johnny Marr, Andy Rourke ve Mike Joyce‘un yaratısı olan tınılar grubun söz yazarı ve solisti Morrissey‘in lirikal yeteneği ile birleşince değindikleri her tema çarpıcı biçimde gün yüzüne çıkıyor.
The Smiths’in post-punk türüne damgasını atması, başyapıt değerinde görülen “The Queen is Dead” ile başlıyor. Albümde son derece farklı tınılara sahip pek çok şarkı var. Bu şarkılardan bazıları fazlasıyla derin ve kişisel temalara değinirken bir kısmı da 80’ler popüler kültürünün ana akımından ve onu yansıtan politik kültürden yabancılaşma niteliği taşıyor. Albümün en gözde parçalarından biri, melankolik tınısı ve yalnızlık temasıyla dikkat çeken “I Know It’s Over“dır. Dinleyen herkeste çarpıcı hisler uyandıran bu şarkının sözlerinin psikolojik açıdan değerlendirilmesi, parçaya olan bakış açınızı değiştirecek ve The Smiths’i bu kadar değerli kılanın ne olduğunu anlamak açısından yardımcı olacaktır.
The Smiths ve Melankoli

The Smiths grubunun ortaya çıkışı 1982’de Manchester’da gerçekleşti. Morrissey ve Johnny Marr grubun yaratıcı çekirdeğini oluştururken basçı Andy Rourke ve baterist Mike Joyce’un katılmasıyla grup tam halini aldı. The Smiths kısa zamanda büyük ilgi topladı, “This Charming Man” ve “What Difference Does It Make?” gibi şarkıları İngiltere hitleri arasına girdi. Grubun marjinal tarzı, o zamanlarda belirli bir kitle tarafından büyük bir ilgiyle karşılanırken bazı karşıt görüşler bunu eleştiri malzemesi olarak gördü. 1984’te kendi isimlerini taşıyan ilk albümün hemen ardından “Hatful of Hollow” ile müzik sahnesine adım atan grup, kişisel olandan politik olana geçişi “Meat is Murder” albümüyle gözler önüne koydu. Grup içi tartışmaların gerçekleşmesiyle, “Strangeways Here We Come” yayınlanmadan hemen önce beklenmedik bir şekilde dağılan The Smiths, sevenlerini hayal kırıklığına uğratsa da grubun özgün tınısı, Morrissey ve Johnny Marr’ın solo kariyerlerine devam etmeleriyle yaşama tutundu.
Efsanevi grup The Smiths’in yaptığı müziği: new-wave, post-punk ve jangle pop‘ın birleşimi olarak isimlendirebiliriz. Bu karışımı, melankoli ve hüzün temalarıyla farklılaştıran The Smiths, yalnızca karamsar bir hava sunmuyor, aynı zamanda toplumsal ve kişisel bir isyanın ifadesine yer veriyor. Hüzünlü ve çarpıcı şarkı sözleriyle sıkça yalnızlık, acı ve aşkın trajik yanlarını işleyen söz yazarı ve vokalist Morrissey, “I Know It’s Over“da yalnızlığı kabullenme durumunu ve kaybolmuşluk hissini eşsiz sesiyle dinleyicilere aktarıyor. Bu acı verici durumların göz önüne serilmesiyle, dinleyici sadece melodiyi değil aynı zamanda anlatılanların duygusal ağırlığını da hissediyor.
Morrissey, tamamen karamsarlığı kaynak alan şarkılar yazmak yerine ironiyi de önemli bir element olarak kullanmıştır. Örneğin yine “I Know It’s Over” şarkısında, aşkın bitişine karşın, durumu kabullenememe ve tutunma çabasından bahsediyor. Bu ironik karşıtlık şarkıdaki duygusal yoğunluğu arttırarak dinleyicilerde kalıcı bir iz bırakıyor. Parçaların sözleri ilgilendiren kısmını bir kenara bıraktığımızda karşımıza müzikal açıdan önemli bir isim çıkıyor: Johnny Marr. Gitarıyla kimi zaman melankolik kimi zaman canlı bir atmosfer yaratan Marr, her The Smiths şarkısına zenginlik katan önemli bir üyedir. The Smiths’in geri kalan bütünleyici parçalarından bahsetmemek olmaz. Andy Rourke, melodilerin tınısıyla bütünleşen basıyla; Mike Joyce ise bateride bazen dinamik bir yapı oluşturarak, bazen de yavaş ritmik akışlar kullanarak grubun her bir şarkısını özgün kılıyor.
“I Know It’s Over” Üzerinden Yalnızlık Teması

“Oh mother, I can feel the soil falling over my head
(Anne, toprağın başımdan aşağı aktığını hissedebiliyorum)
And as I climb into an empty bed
(Ve boş bir yatağa çıkarken)
Oh well, enough said
(Neyse, yeteri kadar konuştum)
I know it’s over, still I cling
(Bittiğini biliyorum, yine de sıkıca tutunuyorum)
I don’t know where else I can go”
(Başka nereye gidebilirim bilmiyorum)
Oldukça sakin bir tempoyla başlayan şarkının ilk kıtasında, mecazi bir ölüm hissi tasvir edilir. “Toprağın baştan aşağı akması” aslında bir tür duygusal tükenmişlik örneğidir. “Boş bir yatağa çıkarken” ifadesi sevgisizlik ve yalnızlık temalarını vurgularken anlatıcının cümlesini yarım bırakması da bir tür mental yorgunluk belirtisidir. Son iki cümle dinleyicilere, bağlanma sorunları olan bir kişiyi gözler önüne serer. Anlatıcı her ne kadar “Bittiğini biliyorum” dese de, şarkının kalanında durumu kabullenemediğini ve bağlılık hissinden kurtulamadığını görürüz. Her seferinde aynı yere, o kişiye geri döner çünkü gidecek başka yeri ve düşüncelerini dolduracak başka birisi yoktur.
“Oh mother, I can feel the soil falling over my head
(Anne, toprağın başımdan aşağı aktığını hissedebiliyorum)
See, the sea wants to take me
(Bak, deniz beni almak istiyor)
The knife wants to slit me
(Bıçak beni kesmek istiyor)
Do you think you can help me?”
(Bana yardım edebileceğini düşünüyor musun?)
Bu kısımda Morrissey, umutsuzluk ve depresyon duygularını derinleştirir. Bir yandan da gitar ve davullar oldukça sade ama etkileyici bir şekilde çalar. Bu minimalizm, şarkının içindeki yalnızlık ve duygusal boşluğu daha da vurgular. “Deniz beni almak istiyor” ve “Bıçak beni kesmek istiyor” gibi ifadeler intihara eğilimden çok, değersiz ve yabancı hissettiğini anlatır. Bu cümlelerden sonra annesine yardım için seslense de, içinde bulunduğu çaresizlik onu karanlığa boğar ve bu durumdan kurtulabileceğine olan inancı da yok olur.
“Sad veiled bride, please be happy
(Üzgün, duvaklı gelin lütfen mutlu ol)
Handsome groom, give her room
(Yakışıklı damat, onu rahat bırak)
Loud, loutish lover treat her kindly
(Kaba sevgili, ona nazik davran)
Though she needs you more than she loves you”
(Seni sevdiğinden daha çok, sana ihtiyacı var)
Şarkının bu kısmında, hem bir tür toplumsal eleştiri hem de sevginin idealleştirilmesi söz konusudur. Gelinin mutluluğunun dilenmesi ancak toplumun ve ilişkilerin ona duygusal özgürlüğünü sunmaması çok önemli bir noktadır. Bunun ardından, “Ona nazik davran” gibi bir tavsiyeyle sevgi ve şefkatin eksik olduğu bir ilişkinin canlandırılması amaçlanır. Morrissey, gelinin düğün günü bile mutsuz olduğuna, belki de toplum veya aile baskısı nedeniyle bu evliliğe zorla girdiğine dair bir ima yapar. Son cümlede de bu imayla bağlantılı olarak gelinin, karşısındakine duyduğu sevgiden çok muhtaçlığına yer verilir. Bu noktada, bahsedilen gelin, aile baskısından kaçıp evliliğe sığınan bir kadın olabilir düşüncesi akıllarda belirir.
“I know it’s over
(Bittiğini biliyorum)
And it never really began
(Ve aslında hiç başlamamıştı)
But in my heart it was so real
(Ama benim kalbimde oldukça gerçekti)
And you even spoke to me and said,
(Hatta benimle konuştun ve dedin ki,)
If you’re so funny, then why are you on your own tonight?
(Madem bu kadar komiksin, neden bu akşam tek başınasın?)
And if you’re so clever, then why are you on your own tonight?
(Ve eğer çok akıllıysan, neden bu gece tek başınasın?)
If you’re so very entertaining, then why are you on your own tonight?
(Madem çok eğlencelisin, o zaman neden bu gece tek başınasın?)
If you’re so very good-looking, why do you sleep alone tonight?”
(Madem o kadar yakışıklısın, neden bu gece tek başına uyuyorsun?)
Bu kıtada, biten aşkın aslında hiç başlamadığından ancak sevenin kalbinde çok gerçekçi olduğundan bahsedilir. İlerleyen cümlelerde karşılaştığımız birtakım sorular, bir içsel çatışmaya neden olur. Anlatıcının iç sesi ya da geçmişte duyduğu eleştiriler sayesinde gün yüzüne çıkan bu sorulardan anlarız ki, o oldukça eğlenceli, akıllı ve yakışıklı bir genç erkektir. Herkesçe beğenilen özelliklere sahip olmasına rağmen içinde bulunduğu yalnızlığı sorgulayan anlatıcı, aşkı neden hak etmediğini düşünür. Aslına bakıldığında gerçek aşkın bahsedilen bu özelliklerden uzak olduğu, mükemmeli aramaktan çok kusurları sevmekle ilgili olduğu bir gerçektir. Ancak aşkın güzellikle paralel olduğunu düşünen anlatıcı, içine düştüğü sorgulama durumundan çıkamaz.
“I know, cause’ tonight is just like any other night
(Biliyorum, çünkü bu gece tıpkı diğer her gece gibi)
That’s why you’re on your own tonight
(O yüzden bu gece tek başınasın)
With your triumphs and your charms
(Zaferlerin ve cazibenle)
While they’re in each other’s arms”
(Onlar birbirlerinin kollarındayken)
Bir önceki kıtanın devamı olan bu kısımda, anlatıcı kendi sorularına cevap veriyor ve içine düştüğü yalnızlığın ebediliğinden bahsediyor. Son cümlede kendisinin bu yalnızlığına karşın, sevdiği kişinin başka biriyle olmasından bahsediyor, kendisi başarıları ve cazibesiyle tek başınayken aşık olduğu kişi başka birinin kollarında. Sahip olunan bu maddesel güzellikler (başarı ve çekicilik), gerçek aşkın yerini hiç bir zaman kapatamayacağı gibi, anlatıcıyı yalnızlığa hapsediyor.
“It’s easy to laugh
(Gülmek kolay)
It’s easy to hate
(Nefret etmek kolay)
It takes guts to be gentle and kind
(Kibar ve nazik olmak cesaret ister)
Over, over
(Bitti, bitti)
Love is natural and real
(Aşk doğal ve gerçektir)
But not for you, my love
(Ama senin için değil, sevgilim)
Not tonight, my love
(Bu gece değil, sevgilim)
Love is natural and real
(Aşk doğal ve gerçektir)
But not for such as you and I, my love
(Ama senin ve benim gibiler için değil, sevgilim)
Oh mother, I can feel the soil falling over my head”
(Anne, toprağın başımdan aşağı aktığını hissedebiliyorum)
Şarkı boyunca öne çıkan özellik söz yazarlığı gibi görünse de Marr, Morrissey’in vokalini çok çarpıcı buluyor ve şarkının asıl gücünün buradan geldiğini düşünüyor. Hatta kayıt aşamasını hayatının en önemli noktalarından biri olarak gördüğü biliniyor. Şarkının sonlarına doğru, ritmi arttırılan bateri ve yükselişte olan bir gitar melodisiyle karşılaşıyoruz. İnsanların acımasız olmasının ne kadar kolay olduğu vurgulanırken nazik ve sevgi dolu olmanın cesaret gerektirdiği belirtiliyor. “Aşk doğal ve gerçektir, ama sen ve ben gibiler için değil” diyerek anlatıcı, yalnızlığını kendisine kabul ettirmeye çalışıyor ve kabuğuna çekiliyor. Şarkının kapanış kısmındaki, “Anne, toprağın başımdan aşağı aktığını hissedebiliyorum” cümlesi, Morrissey’in eşsiz ve acı verici ses tonuyla tekrar tekrar akıllara kazınıyor. Bu tekrarlanan cümle, bizi hikayenin en başına götürüyor ve anlatıcının yaşadığı değersizlik duygusunun asla geçmediğini gösteriyor.
Kaynakça
“The Smiths”. Britannica. Web. 03.02.2025
“The Smiths: Understanding the Music that Defined an Era”. Gigwise. Web. 03.02.2025
“The song Johnny Marr called “a highlight of my life””. Far Out. Web. 03.02.2025
Kapak görseli: Pinterest