The Skin I Live In İncelemesi: Modern Pygmalion Hikayesi

spot_img

Pygmalion ve Galetea’nın Hikayesi


Pygmalion’ın hikayesi Antik Yunan’da ortaya çıkmış mitoloji hikayelerine dayanır ve hikaye şöyledir:
Pygmalion, Kıbrıs’ta yaşayan ve oldukça başarılı bir heykeltıraştır. Kendisi, doğanın kadınlara verdiği ölçüsüzlükten nefret ettiği için asla evlenmemeye yemin eder ve sanatının ona yeterli olduğunu düşünür. Fakat aynı zamanda tüm çabasını bir kadın heykeli yapmaya adayan Pygmalion, bir gün öyle kusursuz ve muhteşem bir heykel yapar ki yaptığı bu heykele körkütük âşık olur. Pygmalion, yaptığı bu heykele Galatea ismini verir. Galatea’yı öpen Pygmalion, onun kendisine karşılık vermemesi sonucu derin bir üzüntüye boğulur. Pygmalion’un hayatta tek istediği Galatea’nın canlanıp onun aşkını karşılıksız bırakmamasıdır. Bu umutla aşk tanrıçası Venüs’ü onurlandırmak adına verilen ziyafete katılır. Venüs’e, umutsuzca âşık olduğu Galatea’dan bahsetmeksizin evlenmek istediğini söyler ve kendisine birini bulup bulamayacağını sorar. Pygmalion’un bu aşkından haberdar olan Venüs, birini bulmak yerine Galatea’yı canlandırabileceğini söyler. Umutsuz aşık Pygmalion için umut ışıkları gözükmüştür. Artık sevgilisini öptüğünde hem öpücüğüne karşılık alabilecek hem de ellerini kollarına koyduğunda elinin altında, canlanan sevgilisinin sıcaklığını hissedecektir. Sevgilisinin gözlerindeki ışıldama ve dudaklarındaki gülücüğü gören Pygmalion, bir an önce sevgilisi Galatea ile evlenir. Venüs, onların düğününe bizzat gelerek düğünlerini onurlandırır. Hikâyenin devamında aşıklarımızın hayatında ne yaşanmıştır, bilinmez fakat bu evlilikten dünyaya gelen Paphos, Venüs’ün en sevdiği şehre ismini vermiştir.

Pygmalion’dan yola çıkarak sosyolog Robert King Marton tarafından “Pygmalion Etkisi” veya diğer adıyla “Beklenti Etkisi” teorisini ortaya atmış ve bu konu hem sosyolog hem de psikologların ilgilendiği bir konu haline gelmiştir. Pygmalion’un hikayesi sadece sosyolog ve psikologların değil yazarların da dikkatini üzerine çekmiştir. Nobel ödüllü tiyatro oyun yazarı Bernard Shaw, Pygmalion isimli bir tiyatro oyunu yazmış, bu oyun Bir Kadın Yarattım ismiyle Türkçe karşılığını bulmuş ve ayriyeten diğer birçok dile de çevrilmiştir. Pedro Almodóvar’ın yönettiği The Skin I Live In filmi Tarantula: The Skin I Live In isimli kitabın serbest bir uyarlaması olup adeta modern bir Pygmalion hikayesi olarak sinemada yer edinmiştir.

The Skin I Live In (İçinde Yaşadığım Deri)


Film, baş kahraman olan Robert Ledgard’ın etrafında şekillenir. Plastik cerrah olan Robert, kendisine âşık olmayan ve kendisini aldatıp başka birisiyle kaçmaya çalışan biriyle evlidir. Ayrıca karısı sevgilisiyle kaçmaya çalışırken kaza yapmış, bu kaza sonucu yangın çıkmış ve Robert’ın karısının tüm vücudu yanıklar içinde kalmıştır. Karısı için cam, ayna ve herhangi yansıtıcı bir nesneden arındırılmış bir oda hazırlayan Robert, karısını oraya taşır ve her gün elleriyle bakarak onu iyileştirmeye çalışır. Karısı iyileşme sürecindedir ve yavaş yavaş ayağa kalkmaya başladığı dönemde pencereye doğru ilerler. Perdeyi aralayıp pencereyi açar, kendi yansımasıyla karşılaşır ve dehşete kapılır. İnsana benzemediğini ve canavar gibi göründüğünü düşünüp camdan aşağı atlar. Bu durumun üzerine Robert’in kızı Norma, annesinin intiharından sonra iyice kendi içine kapanır ve toplumdan izole yaşamaya başlar. Kızını insanlarla yeniden kaynaştırmaya çalışan Robert, kızını bir davete götürür. Bu davette kızı Norma, Vicente isimli bir gençle dışarı yürümeye çıkar ve Vicente tarafından tecavüze uğrar. Kızını baygın şekilde bulan Robert onu uyandırmaya çalışır fakat uyandığında babasını gören Norma olay anında bilinci kapandığı için tecavüzcüyü babasıyla özdeşleştirir ve kendisine sarılan babasını korkuyla iterek çığlık atar. Bu geçirdiği travma sonrasında rehabilite merkezine kaldırılan Norma, babasını görmek istemez fakat Robert bu durumu kabullenemez ve kızını eve götürüp ona kendi bakmak konusunda ısrarlıdır. Tıpkı karısına yaptığı iyileştirme girişimi gibi. Fakat bu girişim, tıpkı karısınınki gibi olumsuz sonuçlanır ve Norma kendisini annesinin yaptığı gibi pencereden aşağı, hiçliğe doğru bırakır. Robert bu sefer kızına tecavüz eden Vicente’yi kaçırır ve ona cinsiyet değiştirme operasyonu yapar. Daha önce karısının yaşadığını, yeni “yaratacağı” kadına yaşatmamak adına dünyada bir memelinin sahip olabileceği en güçlü deriyi oluşturmaya çalışan Doktor Robert yasa dışı yollarla da olsa, uzun da sürse bunu başarır ve Vicente’ye asla yanmayacak, asla böcekler tarafından ısırılmayacak ve asla herhangi bir yara almayacak bir deri yapar. Yeni baştan “yarattığı” bu kadına Vera adını verir. Fakat Vera, Doktor Robert’ın hayatına giren kadınlardan farksız değildir ve Robert’i karısı, kızı gibi o da sevmiyordur. Hatta Vera birçok defa kendi canına kıysa da her defasında Robert gelir ve onu kurtarır, iyileştirir, hayata döndürür. Robert’ın çevresindeki kadınları iyileştirme, “hayata döndürme” ve onları bir bakıma yeniden “yaratma” çabası bu sefer de olumsuz sonuçlanır fakat bu sefer ölen kendisidir. Vera, planını yapar zamanını kollar ve Robert’i vurur.

Doktor Robert ve Pygmalion

Doktor Robert’in hikayesi Pygmalion’dan pek de farklı değildir. Kendisi için yaratmaya çalıştığı üç kadının da sevgisine sahip olamaz. Hikaye, ilk karısıyla başlar. Doktor Robert, onu sevmeyen ve sevmesi imkânsız olan birine aşıktır, tıpkı Pygmalion gibi. Vera’nın vücudunun yanması Robert için muhteşem bir fırsattır aslında. Sevdiği kadını iyileştirecek, “yeniden yaratacak” ve “hayata döndürecektir”. Hatta belki bu sayede kendini sevdirme fırsatını elde edecek ve bir ihtimal aşkına karşılık bulacaktır. Umduğu gibi sonuçlanmayan bu çaba, kızının hikayesiyle devam eder. Kafasına ”Robert’ı tecavüzcüsü olarak kodlamış” kızını iyileştirmeyi, tekrar “hayata döndürmeyi” amaçlar, tıpkı karısına yaptığı gibi. Filmin önemli bir ayrıntısı da; Robert, kızı konumunda kimsenin varlığına ihtiyaç duymaz. Fakat kızını kaybettiğinde tekrar birini “yaratma” güdüsüyle Vicente’yi kaçırıp onu kelimenin tam anlamıyla “yaratmak” için işe koyulur. Bu üçüncü ve son çabasıdır. Vicente’den, tıpkı bin bir zahmetle taştan bir suret oyan Pygmalion gibi, ilmek ilmek işleyerek yaratır Vera’sını. Fakat Doktor Robert, Pygmalion kadar şanslı değildir, onun elinden tutan bir ilahi gücü, bir Venüs’ü yoktur ve yaratmaya çalıştığı hiçbir eseri ona karşılık vermez – bu da onun sonu olur.

Kaynakça:
Hamilton, Edith. Mythology: Timeless Tales of Gods and Heroes.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Editor Picks