Her yıl sonbaharda dünyanın en saygın film festivallerinden ödüllü filmleri sinemaseverlerle buluşturan Filmekimi, bu sene 23. kez dört farklı şehirde yapılıyor. Neredeyse tükenmiş olarak satışa çıkan filmler arasında zor bilet bulduğum David Cronenberg‘in Cannes‘da ilk gösterimini yapan filmi The Shrouds (Kefenler), seyirciye ölümün sınırlarından, düşman hatlarının gerisinden tesellisi olmayan bir kederin mesajını iletiyor.
Cronenberg’in yeni filmi, sırrı olmayan çarpık bir sfenks; keder, özlem ve kayıp üzerine erotikleştirilmiş ve yönetmeni artık seyirciye çok tanıdık gelen fetişlerine geri döndürüyor. Yönetmen, neredeyse 20 yıl boyunca Crash (1996) filmi dışında body horror türünden uzak dursa da yeni filmiyle aşk, ölüm, kanser, komplo, halüsinasyonlar (ve kim bilir bizim tahmin etmediğimiz neler) hakkında kendisinin icat ettiği vücut korkularının mide bulandırıcı dünyasına seyiriciyi tekrar götürüyor. Yönetmen “beden gerçekliktir” demeyi seviyor ama söz konusu beden yerin altı metre altına gömüldüğünde bu gerçekliğe ne olur?
Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içermektedir.
Ne Kadar Karanlığa Gitmek İstiyorsun?

Bunu soran adamın adı Karsh, çürümenin kaçınılmazlığıyla boğuşan, her şeyi zar zor bir aradan tutan yaslı, Torontolu bir girişimciyi canlandıran Vincent Cassel. Karısı Becca‘yı (Diane Kruger) kansere kaybetmenin acısıyla sarsılan bu adam huzursuz duygularını, ölümü algılama şeklimizde neredeyse devrim yaratan yeni bir icada kanalize ediyor. Bu mühendislik harikası, filme adını da veren, yakın zamanda ölen kişiyi yüksek teknolojiyle kaplayan, ve sevdiklerinin bu kişiyi tabutlarının içinde izlemesine olanak sağlayan bir kefen (filmin ortak yapımcısı Saint Laurent tarafından tasarlandı). Karsh’ın GraveTech olarak bilinen şirketi aracılığıyla sunulan bu “lüks” uygulama, yas tutanların telefonlarındaki bir uygulamayla ya da mezar taşının üzerine yapılan monitörler aracılığıyla sevdiklerinin çürümesini gerçek zamanlı olarak yayınlayan bir mezarlık teknolojisi, bir başka deyişle ölülerin sineması.
Karsh bu hastalıklı icadının, insanların ölen yakınlarının bedenleriyle ölümde bile anlamlı bir ilişki sürdürmelerine olanak sağlayacağına inanıyor. Karsh’ın karısı Becca’nın tabutuna girip onunla birlikte gömülmek konusundaki acı dolu arzusundan doğan bu icat, ruhsal bir benlik kavramına inanmayan biri olarak yönetmenin belki de dinle ilgili düşüncelerini temsil ediyor: Eğer duygularımız bedenlerimizse, o zaman belki de bedenlerimizin çürümesini izleyerek ruhun seküler bir versiyonunu ortaya çıkarabiliriz.
Otobiyografik Bir Film

David Cronenberg filmde kederin fizikselliğine dair harika bir beyin gerilimi için kendi deneyiminden yararlanıyormuş gibi görünüyor. Cannes’daki ilk gösteriminden bu yana film hakkındaki eleştirilerin büyük bir kısmı filmin kişisel ilham kaynağına odaklanıyor: Cronenberg’in neredeyse 40 yıllık eşi Carolyn Zeifman‘ın 2017’de ölümü üzerine duyduğu acı.
Karsh’ın stili, yönetmenin gümüş saçları ve her zaman tercih ettiği koyu takım elbiseleri ile şüphe götürmez bir şekilde benzerlik gösteriyor. Vincent Cassel, bir zamanlar eleştirmenlerin yönetmenin önceki çalışmalarının sert ışıklandırmasını ve sinematografisini tanımlamak için kullandığı bir terim olan “endüstriyel filmler” yapan bir karakteri canlandırıyor. Filmde yönetmenin kişisel hayatı, hem yönetmenin kederi ele alması açısından, hem de başrolün kendisine benzerliği açısından Karsh karakterinin yolculuğuna sızıyor, ışık ve gölgelerle oynayarak, kamerayı neredeyse her zaman sabit tutmasına rağmen gerilimi arttırarak bir anlatı yaratıyor.
Bir Cronenberg filmi, teknoloji, varoluşçuluk ve seks arasındaki kesişmeyi ele almıyorsa bir Cronenberg filmi olabilir mi? Aldatıcı derecede distopik bir dünyada (bence günümüze çok çok yakın) geçen film, açılış karesinden itibaren kasvetli ve düşündürücü bir deneyim: Hayalet gibi askıya alınmış bir animasyonda bir kadının çıplak cesedinin yakın çekimi, ardından dişçi koltuğunda kederli bir Vincent Cassel.
Film ilerledikçe labirent gibi bir olay örgüsü gelişiyor, tutarlı mantığından ayrılıp uluslararası komplo ve şizofreni suçlamalarının karanlık sularında kendini göstermeye başlıyor. The Shrouds, birçok farklı türü içinde barındırdığı için kısmen teknolojinin istenmeyen sonuçlarına dair bir tekno gerilim, kısmen Karsh’ın kederinin ortasındaki erkekliğini araştıran erotik bir dram olarak karşımıza çıkıyor. Ancak hepsinden önemlisi bilim kurgu kökenlerini asla unutmayan bir hikaye.
Kararlı Performanslar

Karsh’ın yeni teknolojiyle kuşatılmış bu mezarlığı bilinmeyen kişi veya kişiler tarafından tahrip edildiğinde ve gizem potansiyel olarak küresel sonuçları olan bir şeye doğru derinleştiğinde, olay örgüsünün bir kısmı, Karsh’ın fütürist mezarlığında meydana gelen bu eylemi araştırma girişimlerini içeriyor. Bunlardan bazıları karısının kemiklerinde keşfettiği bir dizi endişe verici büyümeyi içeriyor: bunları oraya biri mi koydu yoksa organik olarak mı ortaya çıkıyorlar? Endüstriyel casusluktan, kefen teknolojisinin daha geniş bir gözetim sistemi olarak kullanılma olasılığından ve Becca’nın doğal sebeplerden ölüp ölmediğine dair bazı şüphelerden bahsediliyor.
Filmin başrol oyuncusu Diane Kruger, başta Karsh’ın merhum eşi Becca ve onun veterinerden köpek bakıcısına dönüşen ikiz kız kardeşi Terry olmak üzere iki ana karakteri canlandırıyor. Her ikisi de güç sahibi kadınlar olarak sizi gözlerinizi ekrana sabit tutmaya zorlayan son derece kararlı performanslar. Kruger aynı zamanda Karsh’ın telefonundaki yapay zekalı bir avatar olan Hunny‘nin sesi olarak da ortaya çıkıyor. Bu avatarın neşeli emoji çıkartması görünümü ile şüpheli davranışı arasındaki ayrım, teknolojiyi çevreleyen mevcut belirsizlikle örtüşürken, günümüzün yapay zekasını düşündüğümüzde tekinsiz bir atmosfer yaratıyor. Geriye dönüş sahnelerinde Karsh, hastalığı sırasında Becca ile paylaştığı sevgiyi yeniden yaşıyor; Becca’yı genelde ölü ve hareketsiz halde görüyoruz ama aynı zamanda rüyalarında (ya da anılarında) Karsh’a geliyor. Göğsünü ve kolunun bir kısmını kaybettiği agresif bir tedaviyi yeniden canlandırıyor.
Guy Pearce, Karsh’ın GraveTech’in yazılımını kuran ve pek de işe yaramayan manik eski kayınbiraderi Maury‘i canlandırıyor. Mezarlığın tahrip edilmesiyle bağlantısı olabilecek olasılıklar, Terry tarafından terk edilen bu kederli kayınbirader tarafından Karsh’a empoze edilmeye başlanıyor ve filmin ilerleyen dakikalarında Maury de komplo teorilerine karışıyor.
Bu komplo teorilerinin arasında Budapeşteli bir iş adamının kör Koreli-Fransız karısı Soo-Min‘i (Sandrine Holt) GraveTech için bir Macar franchise kurması için Toronto’ya göndermesiyle hikayenin ne yöne gittiğini bilemiyorsunuz ve film biraz anlamsızlaşmaya başlıyor. Karsh’ın Terry ve Soo-Min ile yaşadığı yakınlıklar (Karsh’ın Terry ile olan sevişme sahnesi filmdeki tek gerçek hararetli anı oluşturuyor), ana karakter için kefen teknolojisi gibi ruhsal ve duygusal açıdan tatmin edici olamıyor.
Gerçekten Yaşadığım Tek Yer Orasıydı

“Becca’nın bedeninde yaşadım, gerçekten yaşadığım tek yer orasıydı.”
Film, Karsh’ın eski evine dönme arzusunun acı verici bir şekilde imkansız hale getirdiği yeni bir yuva arayışını konu alıyor. Bu, tek çıkışın böyle bir yol olmadığı gerçeğiyle barışmak olduğu, hiçbir yere varmayan sarmal bir labirent ve Cronenberg’in Karsh’ın Terry ile olan işkence dolu ilişkisinden kör bir kadınla flörtüne kadar her olay örgüsünü bu karışıma kattığı yer. Gerçeklikten kaçınmak yalnızca gerçeği karmaşıklaştırır; Kefen, Karsh’ın ölen karısını daha net görmesine izin vermiyor, gerçek hayatı görme yeteneğini tamamen gölgeliyor aslında.
Ne yazık ki The Shrouds, içinde dolaşan bir çok fikre rağmen bir uzun metraj filmden çok, film için yazılmış notlar dizisine benziyor. Film korku olmadığı için tanımlaması zor bir film ama kesinlikle düz bir dramadan beklediğinizden daha fazla kan içeriyor. Hatta bilim kurgu, paranoyak gerilim unsurları da içeriyor, ama her şeyden önemlisi, Pearce ve Kruger’ın rollerini sonuna kadar oynadığı kapkara bir komedi gibi de geliyor. Film, çözüme varmadan pek çok farklı sonuca teğet geçse de, kederin çoğu zaman paranoyayla nasıl el ele gittiğini konusunda fikir veriyor. Ama bence The Shrouds yalnızca David Cronenberg’in çekmeyi düşünebileceği türden bir keder öyküsü: Alaycı, duygusallıktan uzak ve çoğu zaman kadavra gibi katı.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:
Kapak Görseli:
“The Shrouds”. BFI. WEB. 14.10.2024