The Quiet Girl: Çok Şey Anlatan Suskunluk

Editör:
Sedef Hızlan

Claire Keegan’ın Foster isimli kısa romanından uyarlanan ve yönetmen Colm Bairéad’in ilk uzun metrajlı filmi olan The Quiet Girl, orijinal ismiyle An Cailín Ciúin, kalabalık ailesiyle birlikte İrlanda’nın kırsal küçük bir kasabasında yoksulluk içinde yaşayan bir kız çocuğunun, yaz tatilinde hiç tanımadığı akrabalarının yanına gönderilmesini konu alıyor. Çocuksuz bir çift olan bu akrabalarının yanında Cáit’e (Catherine Clinch) uygun şekilde bakıldığında, küçük kız gelişmeye ve iç güzelliğini ortaya çıkartmaya başlıyor, ancak kendisine hiçbir sırrın olmadığı temin edilen evde aslında büyük bir sırrın gizli olduğunu da keşfediyor. 

Cáit, doğurmak üzere olan hamile annesi, evle pek de ilgilenmeyen sarhoş babası ve kız kardeşleri ile, ihmal ve sefalet içinde yaşıyor. Annesi ve babası bir akşam, kendisine haber bile vermeden Cáit’i; çiftlik işleten, 50’li yaşlardaki akrabaları, Eibhlín (Carrie Crowley) ve Seán’ın (Andrew Bennett) yanına göndermeye karar veriyorlar. Başta durumdan çok çekinen Cáit, çiftliğe gittiğinde, kendi evinin aksine, Eibhlín‘lerin evinin oldukça temiz, düzenli, huzurlu ve aydınlık olduğunu görüyor. Cáit’i hemen sahiplenen Eibhlín, onu yıkıyor, giydiriyor, yemek yapmayı öğretiyor. Başka bir deyişle ona sıcak bir ilgi ve sevgi sunuyor. Seán ise başlarda daha soğuk ve mesafeli davranıyor. Ancak yavaş yavaş onun da küçük kızla arasında samimi bir ilişki oluşuyor. Eibhlín ve Seán’ın evindeki sıcak aile ortamı, Cáit’in hep aradığı ama bulamadığı bir hayatın belirtisi oluyor. 

Cáit’in, konuşmak yerine gözlemleyen, dışarı açılmak yerine içine kapanmayı tercih eden bir karakter olduğu daha filmin en başından anlaşılıyor. Bunu aslında Cáit‘in hayatta kalma stratejisi olarak da okumak mümkün. Öyle ki Cáit, ayyaş babası ve tahammülsüz annesinin olduğu evde, kendisini mümkün olduğu kadar sessizleştirerek, üzerine dikkat çekmemeye çalışan küçük bir kız. Yönetmen Colm Bairéad’in incelikle tasarlanmış görüntüleri ise, Cáit’in dünyadan kopuk ama aynı zamanda tetikte olan bakış açısını oldukça başarılı bir şekilde yansıtıyor. Öncelikle filmde, ağaçlardaki yaprakların hareketleri, mavi gökyüzündeki bulutlar, güneş ışınlarının suyun üstüne düşüşü gibi birçok detay çekimi görüyoruz. Bunları, Cáit’in o anda etrafındaki olup bitenden uzaklaşarak, dikkatini yönelttiği noktalar olarak düşünmek mümkün. Ayrıca Cáit için büyük bir bilinmez olan yetişkinlerin gösterildiği çoğu sahnede, kamera aşağıda bir noktada, başka bir deyişle Cáit’in boyuna yakın bir yükseklikte konumlandırılmış. Yani film, dünyayı bize Cáit’in gözünden göstermeye çalışıyor. 

Yönetmenin bir başka dikkat çeken kararı ise, filmin çoğunda çerçeve oranının 1.37:1 olarak; yani kareye yakın dar bir açıda tutulmuş olması. Bu kararla alakalı olarak filmin görüntü yönetmeni Kate McCullough, şöyle bir açıklama yapıyor: ‘‘1.37:1 oranı, yani dar bir ekran, bize karakterin gelişimine uygun bir karar gibi göründü. Çerçevenin dışında kalan alan bilinmez bir alandır. Bu kullanım aslında, Cáit’in saflığını, dışarıda keşfedilmeyi ve hatta anlaşılmayı bekleyen bir dünya olduğunu hatırlatıyor.’’

Cáit’in sessizliği ve neden yalnız kalmayı tercih ettiği aslında filmin en başından geçiyor seyirciye. Ailesi tarafından ihmal edilen, kız kardeşleri tarafından sevilmeyen, okul arkadaşları tarafından alay edilen küçük kız, çaresizce dünyada ait olduğu yeri bulmaya çalışıyor. Aslında aidiyet kavramı filmin önemli bir derdi. Örneğin, okulda üzerine süt döküldükten sonraki sahnede, Cáit bahçeye doğru koşuyor ve o sırada ders zili çalıyor. Bunun üzerine geniş bir üst açıdan görüyoruz ki, bütün çocuklar binanın içine, derse doğru koşarken, sadece Cáit onların tam tersi yöne, dışarı doğru koşuyor. Bu şekilde daha filmin en başından, Cáit’in oraya ait olmadığı, orada kendine bir yer bulamadığı açıkça anlaşılıyor. Ne zaman ki Cáit, Eibhlín ve Seán’ın yanına gidiyor, kendini ilk defa bir yere ait hissediyor. Çünkü olması gerektiği gibi bakılıyor, seviliyor ve ilgi görüyor. Aslında aidiyet sadece filmdeki karakterler için değil, daha büyük çerçevede İrlanda’nın kendisi için de kritik bir kavram. Öyle ki İrlandalılar, tarihleri boyunca, Birleşik Krallık’a ait olmak veya olmamak, İngilizce konuşmak veya İrlandaca konuşmak, Gal kültürü ve İngiliz kültürü gibi birçok ikilemle savaştılar. İrlandalı yönetmen Colm Bairéad ve hikayenin İrlandalı yazarı Claire Keegan; Cáit’in hikayesini anlatırken ülkelerine de atıfta bulunmayı düşündüler mi bilinmez ama, doğup büyüdükleri kültürün, anlattıkları hikayeyi farkında olarak veya olmayarak etkilediği aşikar. 

Dilden bahsetmişken, filmin bir diğer alametifarikasının ise, yüzde 95’ine yakınında İrlandaca konuşulması olduğunu söyleyelim. Ara ara İngilizce cümleler de kuruluyor, ayrıca İngiltere ve Amerika’daki gösterimlerde dahi, iki dilde de altyazı kullanılıyor. Aslında bu konu son derece kritik. Öyle ki, dil konusu İrlanda’da oldukça hassas bir konu. Burada dile karşı geliştirilen milliyetçi tutum, aslında İngiliz sömürgeciliğinin, İngilizce’yi zamanında İrlandalılara empoze etmiş olmasından kaynaklanıyor. Büyük ölçüde başarılı olan bu dayatmanın sonucunda, İrlanda dil anlamında büyük bir bölünme yaşıyor ve ülkenin bazı yerlerinde İrlandaca halen konuşulan bir dil olarak kalırken, bazı bölgelerinde neredeyse tamamen yok oluyor. Dilin ölmemesi için sonradan İrlandaca okul müfredatlarında zorunlu hale getiriliyor. İrlanda’ya gittiğinizde ise, trafik tabelalarının hem İrlandaca hem İngilizce olduğunu görürsünüz. Yani, geleneği sağlam tutmak ve kültürel devamlılığı teşvik etmek için büyük bir çaba söz konusu. Tam da bu nedenle film boyunca İrlandaca konuşulması, İrlandalıların kültürlerini korumak ve dillerini dünyaya duyurmak açısından oldukça önemli diyebiliriz. The Quiet Girl (An Cailín Ciúin) dil açısından ezber bozan bir film olduğu gibi, İrlanda’nın ilk ‘En İyi Yabancı Film’ kategorisindeki Oscar adayı olarak, ülkesini muazzam bir şekilde temsil ediyor.

Yavaş ilerleyen filmlin aslında seyirciyi nasıl fark ettirmeden işlediği son sahnede anlaşılıyor. Asgari düzeyde konuşturduğu bir çocuk karakteri, her zaman diyaloglarla değil ama çeşitli kamera açıları, çerçeve kullanımı ve görüntülerle o kadar iyi tanıtıyor ve sevdiriyor ki, hiç beklemediğiniz bir anda gözünüzden yaşlar süzülürken buluyorsunuz kendinizi. Özetle The Quiet Girl, güçlü hikayesi, incelikle tasarlanmış kamera kullanımı, büyüleyici renk paleti, başarılı ses tasarımı ve özellikle de henüz oniki yaşında olan Catherine Clinch’in boyundan büyük performansıyla, şimdiden klasik filmler arasında yerini almayı hak ediyor. 

 

Kaynakça: 

Lorenzo Posocco & larfhlaith Watson (2022) Speaking Irish and belonging among Irish-speakers of diverse ethnicity and nationality in Ireland: a pilot study, Journal of Multilingual and Multicultural Development, DOl: 10.1080/01434632.2022.2060990

‘‘Kate McCullough ISC • An Cailín Ciúin (The Quiet Girl)’’. Cinematography World. Web. 12.03.2023

Sedef Hızlan
Sedef Hızlan
“I’ll see you at the movies!”

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Editor Picks