“The Price of Everything” Belgeseli: Sanatın Değeri Üzerine Bir Sorgulama

spot_img

2018 yılının ocak ayında Sundance Film Festivali‘nde prömiyeri gerçekleşen ve yönetmenliğini Nathaniel Kahn‘ın üstlendiği “The Price of Everything” belgeseli; sanatın değeri hakkında yapılmış en iyi belgesellerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Seyircisine sanatın değerini sorgulatan belgeselde; alanında öne çıkan koleksiyonerler, sanat eleştirmenleri, küratörler ve müze direktörleri ile yapılan söyleşiler de yer alıyor. Çağımızda sanat dünyasının lüks kavramı ile ticari kaygılar etrafında nasıl yeniden şekillendiğine ve sanat eserlerinin para ile kurulan ilişkisine değinen belgesel, seyircisini: “Sanat eseri nedir?”, “Sanat eserinin değeri nedir?”, “Sanat eserine bu değer nasıl biçilmiştir?” gibi sorularla baş başa bırakıyor.

Çağdaş sanat anlayışının önemli temsilcileri olan; Jeff Koons, Larry Poons ve Gerhard Richter gibi isimlerin yer aldığı The Price of Everything; duygu, maneviyat ve anlam gibi kavramlar ile seri üretim, para ve tüketim gibi kavramları sanat eserleri üzerinden değerlendiriyor.

Belgesel daha başlar başlamaz kafamızda soru işaretleri yaratıyor: “Para ve sanat hep el ele gitmiştir. İyi sanat pahalı olandır. Eğer bir şeyin mali değeri yoksa insanların umurunda olmaz.” Belgesel tam da bu noktada ana fikrini ve temasını bu görüşe karşı çıkanlar ile bu görüşü benimseyenler ve besleyenler arasında kuruyor.

Leonardo Da Vinci, Vermeer, Caravaggio, Diego Velázquez, Rembrandt gibi klasik sanat dünyasını yaratan büyük isimler de eserlerini yaratırken ticari kaygılar duymuş mudur? Ya da satılması için mi eserlerini yaratmışlardır?” gibi sorular klasik müze anlayışı, sanat galerileri ve müzayedeler etrafında sorgulanıyor.

https://art50.net/en/the-price-of-everything-2/

Belgeselin giriş sahnesi, sanat eserlerinin Sorheby’s Art Sale‘da müzayedeye çıkarılıp satılmasıyla başlıyor. Sanat eserlerine biçilen fiyatlar ve takip edilemeyecek kadar hızlı para döngüsü, bizlere bir borsa ekranını anımsatıyor. Belgeselde de kendini günümüz sanat piyasasının dışında gören sanat eleştirmenleri, günümüz sanat piyasasının büyük ölçüde ticari kaygılar ve değer biçme üzerine kurulduğu belirtiyor.

Rabbit (Koons) - Wikipedia
Rabbit, Jeff Koons

Bu noktada çağdaş sanat denilince akla gelen, eserleri “Museum of Modern Art gibi ünlü sanat galerilerinde sergilenen Pop Art‘ın ikonik temsilcilerinden Jeff Koons ve eserleri üzerinde duruluyor. Belgesel, paslanmaz çelikten ayna yüzeyli balon hayvanlar gibi sıradan nesnelerin reprodüksiyonlarını üretmekle tanınan ve eserlerinde birçok metoforik anlam barındıran heykeltıraş ve ressam Jeff Koons üzerinden lüks kavramı ile sanat eserleri arasındaki ilişkiye değiniyor. Barbara Ellen Rose (sanat tarihçisi) bu ilişkiyi, çağdaş sanatın lüks bir marka haline geldiğini söyleyerek açıklıyor. “After” ,”Rabbit”, “Ballon Dog” gibi “pahalı” heykellerin, ünlü markaların (Louis Vuitton, Versace vd.) mağazalarında ya da şirket lobilerinde sergilenmesi de bu görüşün örneklerini oluşturmakta.

https://www.tribes.org/web/2018/12/3/nathaniel-kahns-the-price-of-everything-speaks-all-too-conventionally-about-art-and-money

Fakat, çağdaş sanat içerisinde yer almalarına rağmen bazı sanatçılar para ile sanatın arasında bir ilişki olmadığını savunuyor. Bunlardan biri Larry Poons. Poons, sürekli sanatsal büyüme peşinde koşan bir piyasa olarak değerlendirdiği günümüz çağdaş sanat piyasasını benimsemiyor. Sanatçı, çağdaş sanat dünyasında önemli  bir pozisyonda bulunuyorken, çağdaş sanatın seri üretim ve para ile yoğun ilişkisinin olduğunu düşünerek piyasadan kaybolmayı seçmiş. “En iyi sanatçı en pahalı sanat eserine sahip olan mıdır?” sorusu Poons tarafından dile getiriliyor. Nitekim bu soru kafasında büyük bir yere sahip ve bir noktada hakim çağdaş sanat piyasası içerisinden sıyrılarak eserlerini üretmeye devam ediyor. Bu doğrultuda günümüz çağdaş sanat piyasasına, piyasanın içerisinden bir eleştiri yöneltiliyor.

https://www.tribes.org/web/2018/12/3/nathaniel-kahns-the-price-of-everything-speaks-all-too-conventionally-about-art-and-money

Belgesel, sanatçılar kadar sanat koleksiyonerleri üzerine de oldukça eğiliyor. Belgeselin yönetmeni Nathaniel Kahn, George Condo, Gerard Richter gibi sanatçıların milyon dolarlık eserlerini satın alıp onlardan kişisel bir müze oluşturan Stefan Edlis‘in gözlemlerinden bir sanat koleksiyonerinin eserleri satın alma motivasyonunu da seyircilere sunmakta. Edlis, aldığı çalışmaları holdinglerine yatırım olarak görüyor. Alıp, kar etme amacıyla satma girişimde bulunmasını da bu minvalde değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Belgeselde, “sanat eserlerine” bu tarz bir yaklaşımın “tek koleksiyoncu derebeyliği” gibi eleştirileri beraberinde getirdiğine de değiniliyor.

George Condo’s Big John, Sotheby’s: Contemporary Art Day Auction (November 2016), https://www.artsy.net/artwork/george-condo-big-john

“Kısa sürede yapılan ve ütopik fiyatlara alıcı bulan sanat eserlerine neye göre değer biçiliyor?” sorusu da belgeselin odaklandığı sorulardan bir diğeri. Satılması için yapılan ve sadece ticari kaygı içeren eserler kalıcılık sağlamıyor, aksine tamamen fiyat odaklı alınan eserler bir kaç yıl sonra kar amacıyla yüksek fiyatlara satılıyor. Bu noktada belgeselde müzayede sistemi açıkça irdeleniyor. Belgeselde yapılan röportajlardan bir başkası da Sotheby’s’de Küresel Güzel Sanatlar’ın başkanı olan Amy Cappellazz. Cappellazz’a göre bir şeyin değerini bilmek, nesneyle olan entelektüel veya duygusal bağınızı diskalifiye etmez aksine sanat ekosistemini güçlendirir. Cappellazz, sanat ve zenginliğin çağlar boyunca bir arkadaşlığa sahip olduğunu ve sanat pazarını da bu minvalde değerlendirmenin gerektiğini savunuyor. Fakat belgesel bu “pazar sistemine” karşılık bir antiteze de yer vermekte. Bu antiteze göre göre müze sistemi müzayede sisteminden daha demokratiktir. Yani, bir eser sadece belirli bir zümre için yapılıyorsa sanatçı topluma ulaşmış sayılabilir mi? Bu soru, eleştirmenlere göre kimi çağdaş sanatçıların göz ardı ettiği bir soru. Ayrıca Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Robert Rausherberg gibi ünlü isimleri barındıran çağdaş sanat akımı, seri bir üretim sağladığı için tedarik sorunu gibi bir sorun barındırıyor ve bu nedenle, piyasadaki diğer koleksiyon alanlarını gölgede bırakıyor. Eleştirmenlere göre; bu da nihai olarak sanat eserlerinin ihtiyaca göre yapılan ve talebi karşılayan arz görevinde görülmesine kaynaklık sağlamakta.

Ünlü bir müzayede evinin başkanı olan Ed Dolman da paranın kaçınılmaz bir talep ve arzın sonucu olduğunu, dolayısıyla da sanatçıların aşırı üretip, zorlamaya meyilli olduklarını dile getirerek çağdaş sanat piyasasının ve müzayede sisteminin işleyiş tarzını dile getirmekte. Fakat ünlü sanat tarihçisi Barbara Ellen Rose’a göre; müzayedeler sanatın bir parça et gibi sunulduğu yerlerdir. Ona göre; sanatçılar yaşarken eserlerini kolay ve ucuza yapıp pahalıya satabileceklerini fark ettiler, bu da bir borsa hesabına dönüştü.

Nyado: Boynundaki Şey, https://www.njidekaakunyilicrosby.com/work/nyado-the-thing-around-her-neck

Çağdaş sanat akımı içerisinde; fırça darbeleriyle rastgele ya da ahenk gözeterek oluşturulan tablolar, belirli bir “metaforik” anlama sahip olan heykeller, örneğin Jeff Koons’un heykelleri gibi, arkasında bir hikaye barındıran eserleri de barındırmakta.

Nijeryalı sanatçı Njideka Akunyili Crosby ise hikayesi olan tablolar yaptığını ifade ediyor. Crosby’nin tablolarında kendi hayat hikayesine ve kökene dair esintinler mevcut. Sanatçı da çağdaş sanat piyasasının içerisinde olmasına rağmen, piyasanın seri üretim politikasına uymadığını ifade ederek böyle yapması durumunda eserini zengin yapan arka plana dair olan şeylerin kaybolacağını düşünüyor.

Spray On #4 by Marilyn Minter
Marilyn Minter’s Spray On,https://www.artbasel.com/catalog/artwork/43483/Marilyn-Minter-Spray-On-4

Nathaniel Kahn belgeselde, çağdaş sanat akımını irdelerken olumlu ve olumsuz duyguları çarpıştırarak objektif bir hava yaratmış gibi görünüyor. İki farklı görüşten, önemli karakterlerle yapılan röportajlar da bunu destekler nitelikte.

Günümüz çağdaş sanat akımının ya da piyasanın durumuna bir ışık tutan belgeseli izlerken kendinizi sürekli bir sorgu halinde bulacaksınız. Bu yazıda bahsedilen ya da bahsedilmeyen; Andy Warhol, George Condo, Marilyn Minter, Larry Poons, Jeff Koons, Gerhard Richter gibi çağdaş sanatın önemli temsilcilerinin eserlerini ve bunları yaratma motivasyonlarını daha iyi anlamak, çağdaş sanatın günümüzdeki hakimiyetini sorgulamak için okurlarımıza “The Price of Everything” belgeselini öneriyoruz.

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks