Yönetmenliğini ve senaristliğini Jane Campion‘ın yaptığı ”The Power of the Dog” aynı isimli eserden uyarlanmış bir film. Western ve dramın uyumuyla, ortaya ekrana kilitleyen iki saatlik bir seyir mucizesi çıkmış. Başrollerini Benedict Cumberbatch, Kirsten Dunst, Kodi Smit-McPhee ve Jesse Plemons paylaşıyorlar. Kirsten Dunst ve Jesse Plemons’ın gerçek hayatta da evli olduklarını belirtelim.
Film hikayeden ziyade oyunculuklar üzerinden yol alıyor. Karakter üzerine kurulan filmlerde oyunculukların ön planda olması, filmin hikayesinin önüne geçmesi doğal bir durum ve bununla birlikte gelen iyi performans beklentisini karşıladığı için de The Power of the Dog 2021’in iyi filmlerden biri olarak listede yerini aldı.
Film parça anlatımıyla dikkat çekiyor. Kısa bir zaman aralığında geçmiyor, ancak aradan uzun yıllar da geçirmiyor. Bir miktar insanın hayatlarında yaşadıkları önemli anlara tanık ediyor bizi. Zira bir çiftlikte her gün dikkat çekecek ne yaşanabilir ki?
Montana 1925 yazısıyla başlıyor film. Yönetmen bizi neredeyse yüz yıl önceye götürüyor. Erkek egemen toplumların en güçlü olduğu zamanlar…
Çiftlik sahibi iki kardeşi görüyoruz. Birbirinden güneş ve ay gibi farklı iki erkek kardeş… Phil Burbank (Benedict Cumberbatch) ve George Burbank (Jesse Plemons) kardeşler… Phil’in yaşı büyük ve otoriter tavrına karşılık, George’un nahif kişiliği bize aralarındaki güç dengeleri hakkında fikir veriyor. Phil çiftçiler gibi giyinip, işin direkt başında olan zeki bir adam, ama açık sözlü, sert ve acımasız… George takım elbiseli, her daim tıraşlı ve zengin görünümlü bir adam. Phil evin banyosunda yıkanmayı reddeden, kişisel hijyenine bile dikkat etmeyen biri.
Bu iki zıt adamın beraber hayat sürdürdükleri evlerine, George evlenerek başka bir insanı dahil edince işler Phil için çekilmez bir hal alır. Rose (Kirsten Dunst) aslında iyi bir kadındır, ama Phil’e göre o para avcısıdır ve Rose’un daha önceden tanıştığı oğlu Peter’ın (Kodi Smit-McPhee) eğilimleri nedeniyle Phil bu evliliği asla kabullenemez. Hayatı Rose için yaşanmaz hale getirir. Kadın üzüntüden alkolik olur. Tüm bunlar yaşanırken Phil, Peter’ı daha yakından tanımaya başlar ve Peter hakkındaki fikirleri değişecektir.
Hikayeyi çekici kılan 1920’li yıllarda asla kabul görmeyen eşcinsellik fikrine karşı takınılan tutum. Biri bir şeye normalden bile fazla karşıysa, genellikle kendisinde de olduğu içindir.
Bu bir intikam filmi. Bu kusursuz planlanan bir intikam filmi hatta. İnce ince işlenen, seyircinin asla göremediği, ancak sadece filmin finalinde fark edeceği incelikli bir intikam hikayesi.
”Babam öldüğünde tek istediğim annemin mutluluğuydu. Bir erkek olarak anneme nasıl yardım etmezdim? Onu nasıl kurtarmazdım?”
Film bu cümleleri Peter’ın sesinden dile getirerek başlıyor.
”Canımı kılıçtan, biricik hayatımı köpeğin pençesinden kurtar.” diyerek de bitiriyor.
Bazı intikam hikayeleri filmin başlangıcından seyirciyi esir alır ve finalinde zaten beklenen olur, ancak ortada alınmaya çalışılan bir intikam planına rastlamayınca, seyirci olarak başka odak noktaları buluyoruz.
Doğada güçlü olan hayatta kalır, köpek gücünü havlamasından alır, ancak havlayan köpek havladığıyla kalır. Asıl güç bir insanı kendine bağlayabilmekten geçer.
Ve evet, intikam soğuk yenen bir yemektir.
The Power of the Dog filmi Benedict Cumberbatch’e bir Oscar adaylığı getirir mi?
Büyük ihtimalle getirir. Diğer adayların kim olacağını bilmeden kazanıp kazanmayacağını söylemek mümkün değil tabii. Bu bir performans filmi ve Benedict Cumberbatch rolünün hakkından fazlasıyla gelmiş. Filmin her anında hissettiğimiz o gerilimin sorumlusu kendisi. Oyunculuğuyla seyirciyi kendine bağlıyor ve asla bırakmıyor. Seyircinin bir an bile rahatlamasına izin vermiyor.
Filmin derin bir hikayesi olmamasına rağmen böyle etkileyici ve sürükleyici olmasında başarı payının çoğu yönetmenin ellerinde. Uzun yıllardan sonra yeni bir sinema filmiyle karşımıza çıkarak western sevmeyenlere bile izleyecekleri bir western film sunması ancak Jane Campion‘ın ustalığı sayesindedir. Pozitif ayrımcılık yaparak, kameranın arkasındaki kadınların başarılarının hep devam etmesini temenni ediyoruz. Böyle eril dilli ve maskülen bir filmi, bir kadın yönetmenin çekmiş olması da pek çokları için manidar bir tavır olabilir.
Filme Netflix‘ten ulaşabilirsiniz.






