Ekim ayında Netflix’te yayınlanan İsveç yapımı 6 bölümlük dizi; dram, aksiyon ve biyografi türünde yer alıyor. Dizi, müzik endüstrisinde bir devrim yaratan, tüm dünyaya ücretsiz ve yasal müzik hizmeti sunmak hedefiyle yola çıkılan Spotify‘ın kuruluş hikayesini konu alıyor.
Oyuncu kadrosunda Edvin Endre, Christian Hillborg, Ulf Stenberg, Joel Lützow, Gizem Erdogan, Janice Kavander, Hanna Ardéhn gibi isimler yer alıyor. Senaryo yazımını Christian Spurrier üstlenirken, Per-Olav Sørensen yönetmen koltuğunda oturuyor.
The Playlist’in Bölüm isimleri; Vizyon, Endüstri, Hukuk, Yazılımcı, Ortak, Sanatçı olarak belirlenmiş. Bölümlerin herbirinde Spotify’ın kuruluşunda önemli rol oynayan farklı konular ele alınıyor ve bu konuların merkezinde yer alan kişilerin gözünden anlatılıyor. Diziyi emsallerinden ayıran en önemli özelliği bu diyebiliriz. Tek bir kişinin bakışıyla tüm olayı anlatmak yerine katkısı bulunan insanların gözlerinden konuları ele alması diziyi hem daha gerçekçi kılmış hem de izleyiciyi dizinin içine çekmeye katkı sağlamış.
Dizi, Daniel Ek ve Martin Lorentzon’un korsan müziğin yaygın olduğu dönemde yasal, ulaşılabilir, hızlı ve ücretsiz bir müzik platformu kurmanın hayaliyle yola çıkışlarını anlattığı ”vizyon” bölümüyle başlıyor. Bölümde Spotify’ın kuruluş hikayesinin nasıl ortaya çıktığını ve ekibin nasıl toplandığını izliyoruz. Bölüm, sonunda Per Sundin’in kameraya bakarak ”Bu ne be? Böyle olmadı ki!’’ demesiyle bitiyor.
Böylece ikinci bölüm olan ’’endüstri’’de Per Sundin’in tarafından olayların nasıl geliştiğine şahit oluyoruz. Bir plak şirketi sahibi olan Per Sundin, korsan müziğin toplum tarafından yaygınlaşmasıyla plak şirketlerinin uğradığı zararları bize anlatıyor. Bu sırada Spotify’ın ücretsiz ve yasal olabilmesi için plak şirketleriyle anlaşma yapmak isteyen Daniel, ücretsiz müziğe karşı olan plak şirketlerinden süreki eli boş dönüyor ve bu iş için iyi bir hukukçu olan Petra Hansson’ı ekibe alıyor.
Petra ise bize spotify’ın kurulurken işin ”hukuk‘‘ kısmı için verilen mücadeleyi anlatıyor. Plak şirketlerinden telif haklarını almak için Petra’nın vermesi gereken çabaları izliyoruz. Bu bölümü diğer bölümlerden ayıran ve belkide dizinin en iyi bölümü olmasını sağlayan bir özelliği var. Bu bölümde oldukça özgün bir anlatım tarzı kullanılmış ve mekanlar değişsede sürekli aynı koridora bağlanmış. Gizem Erdoğan’ın oyunculuğunun da katkısıyla bölümü izlemek oldukça keyifli olmuş.
Spotify bir dijital müzik platformu dolayısıyla kuruluş hikayesini anlatırken işin yazılım kısmına değinmemek olmaz. İşin yazılım kısmından bahseden ”yazılımcı” bölümünü ise Andreas Ehn bize anlatıyor. Bu bölümde dizi yine farklı bir anlatım tarzıyla karşımıza çıkıyor. Andreas yazılımla ilgili bazı teorik kısımları izleyiciye doğrudan anlatıyor.
Beşinci bölüm olan ”ortak” spotify’ın kurucu ortağı Martin Lorentzon anlatılıyor. Renkli kişiliği ve spotify’a olan inancıyla Martin, işin finans ve motivasyon kısmını üstleniyor. Bu bölümde Martin’in bir radyo programına verdiği röportajla olayların onun hatırasında dile dökülüşünü izliyoruz.
Dizinin son bölümü olan ”sanatçı” aslında kurmaca bir gelecek hikayesi olarak işlenmiş. Spotify’ın sanatçıları sömürdüğünü ileri süren sanatçı ve destekçilerinden oluşan bir komitenin şirketi batırma potansiyeline sahip bir duruşmada karşı karşıya gelmelerini ve sanatçıların direnişlerini izliyoruz.
Geçmiş bölümlerde Spotify’ın kuruluşuna katkısı olan insanlar ve önemli konular işlenmişken bu bölümde bütün karmaşanın içinde unutulan, göz ardı edilen madalyonun diğer yüzü olan sanatçıların ele alınmış olması oldukça etkileyici ve yaşanan mağduriyeti anlatmaları bakımından oldukça kıymetli olmuş. Fakat gerçek bir hikayeye dayanan dizinin son bölümünü kurmaca yapmak iyi bir fikir mi bilemiyoruz.
The Playlist farklı çekim teknikleri, konuyu işleyiş tarzı ve sistemin kendi içindeki sorunlarını ele alış şekliyle türevlerinden kendini sıyırmış ve izlemesi oldukça keyifli ve sürükleyici bir dizi olmuş.
Spotify’ın kuruluş hikayesini merak edenler için şimdiden iyi seyirler!
Fragmanı izlemek isteyenler için;
Elinize sağlık çok güzel anlatmışsınız.