The Neighbourhood’un adını hiç duymamış olsanız bile, elbette bir yerlerde şarkılarını duymuşsunuzdur. 2011 yılında kurulan bir alternatif rock grubu olan The Neighbourhood, melankolik ruh haline sahip olan, R&B ve indie müziği birleştirerek yaptıkları şarkılarla ayrı bir duygu deneyimi yaşatarak çok sevilen alternatif bir grup olmayı başardılar.
Grubun 2013 yılında yayınladığı “I Love You.“ albümü, kendileri ve dinleyicileri için bir dönüm noktasıdır. Albüm, melankolik havasının yanında aşk, ikilemler ve kayıp gibi konularıyla dinleyen herkesi oldukça yoğun duygusal bir yolculuğa çıkartıyor. Oldukça karanlık temalara sahip olan albümün her bir şarkısı, dinlerken bizlere ayrı ayrı hikayeler anlatıyor.

1. How?
Açılış şarkımız “How?”, vokal açısından sade olsa da, sözlerin yoğunluğu ile bizleri hem düşündürüyor hem de neredeyse herkesin yaşadığı farklı deneyimlerle bağlantı kurabilmesini sağlayan bir şarkı. How?, dinleyicileri albüme alıştırmak için seçilebilecek en iyi şarkı olabilir. The Neighbourhood bu şarkı ile bizleri, bazı insan ilişkilerimizin nasıl bu hale geldiğini sorgulatırken sinirlendiriyor ve şarkının karanlık atmosferiyle bizi albümle tanıştırıyor.
Şarkı sözleri, bir ilişkiyi kaybetmenin getirdiği kafa karışıklılığını, boşluk hissini ve duygusal karmaşayı bize hissettiriyor. İlişkideki diğer kişi gidince hissedilen sinir ve gerçekliği sorgulama, bize sözler ile yansıtılmış. Şarkı ilerledikçe, kendimiz ve başkalarıyla kurduğumuz bağların kırılganlığını anlatan, biraz daha agresif, sözler daha da derinleşiyor ve yerini pişmanlığa bırakmaya başlıyor.
“How could you tell me that I’m great
(Nasıl harika olduğumu söylersin) When they chewed me up, spit me out, pissed on me?
(Onlar beni çiğneyip, tükürüp, bir kenara atarken?) Why would you tell me that it’s fate
(Neden bunun kader olduğunu söylüyorsun)”
2. Afraid
Albümün 2. şarkısı “Afraid”, ilişki içinde terk edilme korkusu ve bağlanma problemleri olan insanların çok yakından anlayabileceği bir şarkı. Şarkı, ilişkide hissedilen güvensizlik ve güvensizliğe bağlı korkuyu ele alıyor. Aynı zamanda, kendini yetersiz görmenin sonucunda hissedilen özgüvensizlik ve bir yerden sonra böyle hissettiren insanlara karşı hissedilen öfkeyi de bizlere en iyi şekilde hissettirmeyi başarıyor.
“When I wake up, I’m afraid somebody else might take my place
(Uyandığımda başka birinin yerimi alabileceğinden korkuyorum
When I wake up, I’m afraid somebody else might end up being me
(Uyandığımda birinin ben olmasından korkuyorum)
3. Everybody’s Watching Me (Uh Oh)
Üçüncü şarkımız “Everybody’s Watching Me”, birilerinin ya da toplum tarafından izlenilme kaygısının işlendiği bir parça. Şarkı, kişinin izlendiğini hissettikçe kendini ve kimliğini sorgulamaya başlaması ve kendi kişiliğini kaybetmeye başlamasını ele alıyor. Şarkıcının, eski bir arkadaşının ilişkileri bittikten sonra, kendisine anlatılan kişisel duyguları ve tecrübeleri insanlara anlatması sonrası yaşadığı güven problemlerini ve duygularını insanlara anlatmak yerine içine attığını da şarkıdan çıkarabiliyoruz.
“I go through all the trouble of keeping it within my walls
(Tüm dertlerimin üzerine düşünüyorum, duvarlarımın arasında sıkışıp kalmışken) I try to be as subtle as I can
(Mümkün olduğunca ince olmaya çalışıyorum) Assume that nothing needs me, all I’ve done defeats me
(Hiç bir şeyin bana ihtiyacı olmadığını farz edelim, yaptığım her şey beni mahvediyor) It looks like you were right again
(Yine haklıymışsın gibi gözüküyor.)
4. Sweater Weather
Dördüncü ve herkesin en az bir kere duymuş olduğu en popüler parça, “Sweater Weather”. Şarkıyı sadece vokalist Jesse Rutherford değil, bütün grup birlikte yazmış. “Sweater Weather”, bir çiftin evde yakınlaştıkları anları anlatıyor. Tamamen romantik bir aşk şarkısı olan Sweater Weather, bizlere romantizmi hissettirirken, sözleriyle bizi bahsedilen ilişkinin derinliğine ve karmaşıklığına götürüyor.
Sweater Weather, gençliğe ve gençlik aşklarına duyulan nostaljiyi, aşkın hissettirdiği masumiyeti, karmaşıklığı ve heyecanı harmanlayarak bizi dört dakika boyunca büyülemeyi başarıyor. Şarkının etkisi o kadar büyük oldu ki 2010’lu yıllarda indie müziği temsil eden kült bir şarkı haline gelmiş ve aynı etkiyi günümüze kadar korumayı başarmıştır.
“And if I may just take your breath away
(Eğer nefesini kesebilirsem) I don’t mind if there’s not much to say
Söyleyecek bir şey olup olmamasını pek de umursamam Sometimes the silence guides a mind
(Bazen yalnızlık sana rehberlik eder) To move to a place so far away
(Alıp başını uzaklara gitmen için)”
5. Let It Go
Albümün en akılda kalıcı ama en kısa şarkısı “Let It Go”. Şarkı, bitmiş bir ilişkiye veya artık birlikte olunmayan bir kişiye ve geçmişe duyulan özlem ve nostaljiyi ele alıyor. Şarkıyı dinledikçe, vokalist Rutherford’un duyguları içimize atmanın, konuşmamanın ve hissettiklerimizi maskelemenin nasıl daha kötü hissettirdiğini, acıyı yaşadıktan bir süre sonra geçmişe tutunmayı bırakmayı anlatmaya çalıştığını anlıyoruz.
Şarkı, dinleyicilere geçmişlerinde tutundukları ağırlıkları bırakmaya, onlardan kurtulmaya çağrı yapıyor. Aynı zamanda, şarkı yalnızca ilişkilerle ilgili değil, kişinin kendi benliğine karşı dürüst olma ve kendisiyle yüzleşme sürecini de işliyor.
“Shouldn’t try to fix it if it keeps getting better
(İyileşmeye devam ederse onu düzeltmeyi denememelisin) Just let it go, forget it for ever and ever and ever
(Sadece sal gitsin, sonsuza dek unut, asla ve asla) Don’t ever resent a letter inside a single word written
(İçinde tek bir kelime yazılmış mektuba cevap bile verme) A little change can play lanes with the right vision
(Küçük bir değişiklik doğru vizyonla şeritleri değiştirebilir)”
6. Alleyways
“Alleyways”, albümde beni en çok nostaljik hissettiren ve hüzünlendiren şarkı diyebilirim. Şarkı, büyüme konseptiyle yaşanan sorunları ve problemleri ele alırken dinleyicilere geçmiş yıllarını ve o dönemdeki ilişkilerinin nasıl olduğunu düşündürtmeyi ve özletmeyi başarıyor. Ve Rutherford’da bu şarkıyı çocukluk arkadaşı için yazdığını ve ona ithaf ettiğini açıklamıştı.
Şarkı, büyümenin getirdiği yalnızlık, kaçma isteği ve korku hislerini işliyor. Şarkının ismi olan “Alleyways” (sokak araları), hem gerçek hem de metaforik anlamlar taşıyor. Gerçek anlamda, çocukluk, gençlik yıllarında arkadaşlarla oyun oynanan ara sokakları ifade ederken, metaforik anlamda büyüme sürecinde yaşanılan izolasyon ve korku anlamını ifade ediyor. “Alleyways”, geçmişteki bir anıya veya kişilere bağlı kalmanın getirdiği huzursuzluğu ele alıyor ama şarkının derinliği, açık uçlu olması dinleyen herkesin kendi deneyimlerini düşünerek şarkının anlamını kişiselleştirebilmesini sağlıyor.
“And whenever the sun came out, we played
(Ve ne zaman güneş doğsa, biz oynardık) (We didn’t want to get older, we didn’t want to get older
(Büyümek istemedik, büyümek istemedik) We would run on the block all night and day
(Mahalle de koşardık tüm gün) We didn’t want to get older
(Büyümek istemedik)”
7. W.D.Y.W.F.M?
Açılımı “What Do You Want From Me?” olan bu şarkı, bitmek üzere olan ancak iki tarafın da hala bırakamadığı için birbirlerine çektirdikleri acıyı anlatıyor. “W.D.Y.W.F.M?”, herkesin hayatında en az bir kere deneyimlemiş olabileceği toksik ilişkiyi, ilişkinin getirdiği yorgunluk ve kafa karışıklığını betimleyerek bize sunuyor.
Şarkıda, bir tarafın ilişkiyi devam ettirmek ve düzeltmek için çabaladığını, karşı tarafın ise yaptığı suçlamaları görüyoruz. Ama bir süre sonra bu tek taraflı suçlamalar, bağrışlar karşılıklı olmaya başlıyor ve kimse problemin köküne inip problemi çözmeye çalışmıyor çünkü suçlamalarda bulunmak ve kavga etmek daha kolay geliyor. İlişkiyi kurtarmak için yapılabilecek her şey denendikten sonra hala düzelen bir şey olmayınca ise “Benden ne istiyorsun?” sorusu ortaya çıkıyor. Bu soruyla beraber “W.D.Y.W.F.M?”şarkısı bize siniri, çaresizliği ve tükenmişliği bize çok iyi şekilde hissettiriyor.
“Maybe you’re right, maybe this is all that I can be
(Belki haklısındır, belki de anca bu kadarımdır) But what if it’s you, and it wasn’t me?
(Ama ya sorun sendeyse ve bende değilse) What do you want from me?
(Benden ne istiyorsun?)”
8. Flawless
Albümde bulunan sekizinci şarkı “Flawless”, ilişkinin başlangıcında her şeyin mükemmel olmasını fakat vakit ilerledikçe iki tarafın da birbirine alışmasıyla ortaya çıkan kavgaları ele alıyor. Rutherford, şarkıda ilişkinin ilerleyen zamanlarında, karşıdaki kişinin başka bir yüzünü görmenin nedenini ve sonucunda oluşan ilişkiye devam etme veya ayrılma ikilemini işliyor. Sözleri, ilişki ne kadar iyi başlamış olursa olsun, aşkın ilişkide insanları kıskançlık ve ilgi açlığı gibi konulardan mahvetmesini ele alıyor.
“You’re a doll, you are flawless
(Sen bir oyuncak bebeksin, kusursuzsun) But I just can’t wait for love to destroy us
(Ama aşkın bizi mahvetmesini bekleyemem) I just can’t wait for love
(Aşkı bekleyemem)”
9. Female Robbery
Albümdeki diğer şarkılarla kıyaslandığında, “Female Robbery”‘nin atmosferi daha karanlık, üzücü ve biraz daha rahatsız edici. Rutherford’un kendi yaptığı açıklamaya göre şarkı, istismarcı bir evde büyüyen küçük bir kız hakkında. Küçük kız, evde yaşadığı şiddetten kaçmak için kaçırılmanın ve hiç kurtulamamanın hayalini kuruyor. Şarkının sözlerinde hikayeyi sözlerinde açıkça görebiliyoruz.
Şarkı aynı zamanda, kendi bedeninde ve benliğinde rahat hissetme isteğini anlatıyor. Sözleri ve melodisi bizi içine çekiyor ve sanki film izler gibi gözümüzde canlandırabilmemizi sağlıyor. Parça, hayatında kötü bir dönemden geçmiş ve bulunduğu yerden memnun olmayan veya içinde bulunduğu durumdan kaçmayı hayal etmiş herkesin severek ve daha yakından anlayarak dinleyebileceği karanlık bir şarkı.
“They’ll take me from my bed
(Beni yatağımdan alacaklar) Leave everything that is worth a single cent and just take me instead
(Para etmeyen her şeyi bırak ve sadece beni al)”
10. Staying Up
“Stayin Up”, albümdeki diğer şarkılara göre bir tık daha rahatsız edici atmosfere sahip bir şarkı. Müzik kutularını andıran bir açılışa sahip “Stayin Up”, uykusuz geceleri, zihnin karmaşık oluşunu ve fazla düşünme üzerine yazılmış bir parça. İnsanın kendi zihni ve düşünceleriyle baş başa kaldığı zamanların huzursuzluğunu, hayatının veya hayatında olan şeylerin kontrolünü kaybetme korkusunu işliyor. “Stayin Up”, bizlere zihinsel kargaşa duygusunu hissettirirken, hem melodilerle rahatsızlık veriyor hem de kendine çekiyor.
“Some part of me feels a little bit naked and empty
(Bir tarafım biraz çıplak ve boş hissediyor,) I’m stuck underneath a few dirty old blankets to comfort me”
(Beni rahatlatması için birkaç eski püskü battaniyenin altına girdim)”
11. Float
Ve albümün son şarkısı, “Float”. Şarkı duygusal olarak yoğun bir parça. Şarkı, hayatın karmaşık problemleri ve insanların bu problemlerle başa çıkarken hissettiklerini işliyor. “Float” terimi, duygusal anlamda süzülme ve boşlukta kalma hissini sembolize ediyor. Aynı zamanda, insanın, hayatta kalma çabasını ve duygusal karmaşıklığını anlatıyor. Herkes zaman zaman hayatta kaybolmuş hisseder, “Float” şarkısı da tam böyle zamanlarda dinleyiciyi duygusal ve kişisel bir yolculuğa çıkararak bir yaşam deneyimi sunuyor.
“Life can only mean hardly anything
(Hayat zorlasan da bir şey ifade etmiyor) All I’ll ever be is partly settled in
(Ben sadece yarı uyum sağlamış birisi olabilirim)”
Sonuç olarak, “I Love You.” albümü, dinleyiciye sadece ezgisel anlamda değil, psikolojik ve duygusal anlamda da bir deneyimi sunuyor. İçinde yaşadığımız hayatın evrelerinde hissettiğimiz duygu karmaşalarını ve içsel sorunları, kendilerine özgü, karanlık ve melankolik melodilerle bizlere sunuyor.