Yönetmen koltuğuna sinema perdesinden aşina olduğumuz Maggie Gyllenhaal‘un oturduğu film ”Karanlık Kız” adıyla çevrilirken, orijinal adı ”The Lost Doughter” olarak geçer. Elena Ferrante‘nin romanını senaryolaştıran isim yine Maggie Gyllenhall’dur. 2021 yapımı film pek çok adaylık ve ödül kazandı.
Kadrosu; Oscar ödüllü Olivia Colman, Jessie Buckley, Dakota Johnson, Paul Mescal, Ed Harris gibi çok sevilen ve başarılı oyunculardan oluşuyor. Yönetmenin ilk yönetmenlik denemesi olduğunu da eklemeden geçmeyelim ki bu hiç belli olmuyor. Film pek çok açıdan usta işi. Psikolojik bir dram izlemek isterseniz, tam olarak aradığınız film budur diyebiliriz. Film pandemiden dolayı Yunanistan‘da çekildi. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali‘nde yaptı. Oradan da En İyi Senaryo ödülünü alarak döndü.
Film, geçmişe yapılan flashbacklerle ve günümüz arasında bağ kurarak ilerliyor. Leda Caruso (Olivia Colman) hem dinlenmek hem de rahat çalışmak amacıyla tatile çıkan bir edebiyat profesörüdür. Zamanının çoğunu sahilde ve çalışarak geçirmektedir. Leda, Nina’nın da aralarında bulunduğu kalabalık bir ailenin onunla aynı yerde tatile gelmesiyle duygusal olarak geçmişi sıklıkla düşünmeye başlar. Nina (Dakota Johnson) küçük bir kızı olan genç bir annedir. Kocasının eril tavırları ve sürekli yanında olamaması sonucu kızına neredeyse yalnız başına bakıyordur. Bir gün bir anlığına ilgisini üzerinden çektiğinde kızı kaybolur. Herkes kızı aramak için seferber olurken, küçük kızı Leda bulur. Bu sayede Nina ve Leda arasında bir arkadaşlık ilişkisi gelişir. Leda, Nina’nın anneliğiyle ilgili anlattıklarını dinlerken ya da sahilde onları gözlemlerken geçmişiyle yüzleşir. Leda 48 yaşında bir kadındır, 23 ve 25 yaşlarında iki kızı vardır. Gençliğinde, işi ve özgürlüğüne karşılık kızlarının bakımı arasında kaldığı zamanları sıklıkla izleriz. Leda, kızlarıyla ilgilenmek zorunda olan çalışan bir annedir ve bu onu mutsuz ediyordur. Film boyunca işiyle övgü toplayan, kızlarından uzak, mutlu ve özgür bir kadın olmanın isteğiyle yanıp tutuşan bir insanın arzularına şahitlik ediyoruz.
Bu noktada Leda, izleyicinin büyük bir kısmı tarafından eleştiri oklarını üstünde hissedebilir. Çünkü insanlar filmlerde hep kusursuz şeyler izlemek isterler. Kusursuz erkek arkadaş, kusursuz anne, kusursuz aşk, kusursuz evlilik… Bu kusursuz insan beklentisi, seyircinin gerçek hayattan iki saatliğine de olsa uzaklaşmak için sığındığı sinemada da karşılık bulamayınca seyirciyi mutsuz edebiliyor. Aslında bu tamamen bakış açısıyla ilgili bir durum. Bu film kusursuz anne ya da kusursuz kadını göstermek yerine, belki de sahip olduğumuz ortak hislere tercüman oluyordur. Kusursuz ya da eğlenceli hayatlar izlemek istiyorsanız romantik komedi türünü tercih etmenizi söyleyebiliriz. Bu film gerçek hayatta yaşanan, kolaylıkla dile getirilemeyen hisler hakkında.
Aynı hislere sahip kişi erkek yani baba figürü olunca çok da garipsenmeyen dürtülerin kadınlar tarafından hissedilmesi ve hatta bunların açıklıkla dile getirilmesi, kadın için aşağılanacak, hor görülecek davranışlar arasında sayılabiliyor.
Leda karakteri; bir kadının birey olmaktan ziyade anne olduğunu kabul ettirmeye çalışan eril düzenlere karşı bir başkaldırıdır diyebiliriz.
Kadın, anne olduktan sonra diğer kişilik özelliklerine veda etmeli midir gerçekten?
Bütün kadınlar anne olduktan sonra içine düştükleri durumdan memnun olmak zorunda mıdır?
Annelik hep aynı dürtüleri mi getirir?
Film bu soruların hepsine cevap veriyor, en azından cevap vermeyi deniyor.
Bu film annelik hakkında, ama ”kutsal annelik” hakkında değil. Kadın türünün anneden önce insan olduğu hakkında yapılmış, kimilerini kızdıracak bir öz benliğini arama, bulma hikayesidir dersek yanılmış olmayız.
Şaşırtıcı gelebilir, ama çocuk doğuran kadınlar da kendilerine ait bir yaşamları olmasını istiyorlar. Hayatlarının bütünü doğurdukları çocuklardan ibaret değil.
Film, Olivia Colman’ın muazzam duru performansıyla ve bazen seyirciyi kaygılandıran, kasten yapılmış ifadesiz bakışlarıyla gerilimli bir filme evriliyor. Dakota Johnson’ı duru güzelliği ve abartısız oyunculuğuyla bu filmde izlemek keyifli. Ancak abartısız iyi oyunculuk performanslarında listenin başında hep Olivia Colman’ı görebilirsiniz. Durağan giden hikayelerde, durağan oyunculuklarıyla filmleri kusursuz performans filmlerine çeviren kusursuz bir oyuncudur kendisi. Filmdeki diğer karakterler Leda kadar akılda kalıcı sayılmaz. Bu onların başarısız oldukları anlamına gelmiyor, sadece yönetmen filmi anlatırken yoğun olarak tek karakter üzerinden gitmeyi seçmiş. Belki diğer karakterleri biraz daha derinlemesine işleseydi filmden geriye aklımızda çoğunlukla Leda karakteri kalmayacaktı.
Film, kadınlık ve cinsellik hakkında yeni bir şey anlatmıyor; ancak annelik hakkında söylenmeye cesaret edilemeyen pek çok şeyi cesurca haykırıyor.
Her ne kadar istekleri doğrultusunda bir hayat yaşamayı tercih etse de Leda geçmişini hep kalbinde taşımış, hatta bazen seçim yapmakta zorlanmış ve bu durum kalbini de fazlasıyla kırmış gibi görünüyor.
Özetle; geçmiş geçmemişse…
Karanlık Kız… Mutlaka izleyin.