The Humans İncelemesi: Çaresizliğin Yıkıntıları Arasında Yaşam Sürmek

spot_img

Yönetmenliğini ve senaristliğini Stephen Karam‘ın yaptığı The Humans‘ın kadrosu şöyle: Beanie Feldstein, Richard Jenkins, Steven Yeun, Amy Schumer, Jayne Houdyshell, June Squibb. Film bir tiyatro uyarlaması aynı zamanda. Zaten tek mekan kavramıyla çekilmesi, az oyunculu, sakin bir diyalog filmi olması buna referans gösterilebilir.

108 dakikalık süresi boyunca tek bir mekanda bizi ağırlayan film, 2021’in övgü alan yapımlarından biri oldu. Filmde uzun süren kamera tekniğine sıklıkla rastlıyoruz. Zaman kavramıysa normal akışında seyir ediyor.

Filmi, bir ailenin Şükran Günü yemeği için, New York’ta yaşadıkları eski evde toplanmasıyla başlayan ve aynı minvalde devam eden bir dram filmi olarak tanımlayabiliriz. Yaşadıkları bina oldukça eskidir ve neredeyse çökmektedir. Bu eskiliğin, çökmenin filmdeki karakterlerle psikolojik bağlar kurması, bu eskiliğin metaforik olarak kullanılması fikri, filmi çekici kılan özelliklerinden sadece biri.

Film ilerledikçe gizemli görünen bazı anlar yaşanır, fakat insan gözünün zihninde inandıklarıyla gerçekte olanlar her zaman aynı mı olmalıdır?

Bazen zihnimiz bize oyunlar oynayabilir. Yüzü olmayan bir kadın gördüğümüzü sanırken, aslında bu tamamen içimizde biriken suçluluk duygusunun yarattıklarının görselleşmiş hali olabilir.

Anne, baba, büyükanne, iki kız evlat ve bir müstakbel damatla geçen bu Şükran Günü yemeği, aile içi çatışmaların ve aileden gelebilecek desteğin sıradan bir örneği olarak seyirciye yansıyor. Sıradan kelimesi sizleri yanıltmasın, bu olumsuz bir yorum sayılmaz; çünkü normal ailelerde sıradan sorunlar vardır. Genellikle şok edici şeylerle karşılaşılmaz zaten.

Müzik çalışmalarını işe dönüştürme çabası olan bir kadın, sağlık sorunlarıyla uğraşırken kız arkadaşı tarafından terk edilmek üzere olduğunun bilincinde başka bir kadın… İki kız kardeş… Farklı sorunlar, ama birbirlerine olan sevgi ve destekleri filmin tüm karanlığına ve depresifliğine rağmen seyirciye sıcacık hislerle geçiyor.

Müzikle ilgilenen kadın karakterimizin sevgilisinin geçmişten gelen sorunlarına rağmen, onlarla baş etmeye çalışırken sevgilisine de olabildiğince anlayışlı ve sevgi dolu olması da iyi bir ilişki için güzel bir örnek diyebiliriz. Diğer taraftan anne ve babanın birbirleriyle yaşadıkları sorunlar fazlasıyla seyirciye yansıyor. Asıl sorun konuşulmuyor da etrafından dolandırılıp, her şey onlar için sorunmuş gibi bir görüntü oluşturuluyor. Seyirci olarak bir sorun olduğunu anlıyoruz, ama ne olduğunu ancak filmin sonuna doğru öğreniyoruz ki, ortada bir ihanet söz konusu ve bunu atlatmaya çalışan bir çiftin güçlü  kalma çabalarına tanıklık ediyoruz. Bir de çok yaşlı ve neredeyse yaşamsal olarak her şeyden uzaklaşmış bir büyükanne var. Onun varlığı bir anlamda aile olmak adına iyi bir detayken, bir anlamda da aile için içinden çıkılmaz sorunlar anlamına geliyor.

Bu küçük Amerikan ailesi, aslında Amerika’nın temelinde yatan aile, sosyal, siyasi pek çok sorunu metaforlarla gözlemleyebilmemizi de sağlıyor. Filmin afişi olarak görünen sahnesiyse; ailelerin her ne olursa olsun, her ne yaşanırsa yaşansın bir araya gelmek ve birlik olmak duygusunu tek bir masa etrafında toplanarak başarabileceğini anlatan, yine metafor sayabileceğimiz bir detay olarak akıllarda kalıyor.

Filmin adının The Humans yani ‘İnsanlar’ olması da, bir toplumu oluşturmanın temelinde insan türünün varlığının birinci sırada yer alması olabilir. Bir aileyi, bir hikayeyi, bir suçu ya da herhangi bir şeyi anlatmanın en iyi yolu insan üzerinden temellendirilerek gidilmesi diyebiliriz.

Evde yaşayan insanların huzursuzluğu, gerilimi, endişeleri, korkuları, kabahatleri ve daha bir sürü duygunun bu eski evin sırtına yüklenmiş olması ve her gerilimli dakikadan ya da itiraf edilenlerden sonra, evin bir yerinin daha zarar görmesi fikri, yaşananları daha da psikodramatik bir hale getiriyor.

Yazdığı senaryoyu çekme şansına sahip yönetmenlerin filmleri seyirciye duygu olarak genellikle daha iyi geçiyor. Karam‘ın aklında tasarladığı hikayeyi istediği gibi beyazperdeden seyirciye yansıtabilmesi, filmi de yukarılara taşıyor. Bir sinema ekranında patlayan boruların eşlik ettiği gerilimli insan ilişkileri izlemek farklı bir deneyim olarak değerlendirilebilir.

Klasik anlatılardan farklı yapısıyla, aile kavramına da sinemasal açıdan farklı bir soluk getiriyor. Oyuncuların karakterlerle bütünleşmesi inanılmaz. Sanki her biri oynadıkları karakter için yaratılmış. Özellikle Richard Jenkins’in bütüne yansıyan oyunculuğu haricinde, film final yaparken bize izlettirdikleri psikolojik olarak etkileyici bir nitelik taşıyor.

Durağanlık ve gerilimin enfes bir şekilde kaynaşmasıyla ortaya çıkan The Humans izlenmeyi hak ediyor. Bütün insani eylemlerinizi kalbinize koyup öyle izleyin bu filmi. Mutlaka ortak bir nokta bulacağınızdan eminiz.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.