Tablo Okuması: The Haywain Triptych-Bosch

Editör:
Canan Avent

The Haywain Triptych, Hollandalı ressam Hieronymus Bosch‘un 1516 yılında meşe panellerin üzerine yaptığı büyük bir yağlı boya tablodur. 1914’ten beri Brezilya Prado müzesinde göreni etkisi altına eser, 3 panelden oluşmaktadır. Çok figürlülüğü ve Orta Çağ‘a özgü sembolizmiyle insanlıkta neyin telafi edilemez olduğunu ortaya çıkaran ahlaki bir tasvirdir.

Triptych, dünyanın sonu zihniyetinin ve ilahi tarihin doğrusal perspektifinin ürünüdür. Trajikomik didaktikliğiyle insanlık çıkmazından alternatif bir çıkış yolu sunar. Tasvir, felaketlerin başlangıcı olarak kabul edilen Adem ve Havva’nın cennetten kovulmasından, dünyevi varoluşun cezalandırıldığı yeraltı dünyasına doğru sürer. Tehlikeleri ve cezbediciliğiyle insan yaşamının tüm fazlarını sembolik olarak temsil eden eser, insan doğasının merkezine çıkılan nihai bir yolculuk niteliğindedir.

“Ruhlar var ateşlerin arasında, her biri yakalanmış kendisini yakacak olana.” 

Genel hatlarıyla gözlerimizin önüne üç sahne şeklinde sürülen eser, soldan sağa doğru okunduğunda bir başlangıç, tüm gerçekliğiyle tasvir edilen bir gelişim ve insanlığın olası sonunu içerir. Sol panel, kaosun kökenini anlatır; insan yaratılır, insan gözden düşer ve insan, cennetten kovulur.

Devamında, insanın kirli doğası ve dünyevi zevklerin aldatıcılığı, çılgın bir kalabalığın takip ettiği büyük bir saman vagonuyla vurgulanır. Kalabalığı oluşturan köylüler, hırsızlar, şarlatanlar, falcılar, rahibeler, keşişler, Papa, İmparator ve Kral toplumu temsil eden tüm kesimin çıldırtıcı bir dürtüyle yozlaştığını vurgular.

Saman dağı insan etini temsil eder; insanlığın arzularının yansıtıldığı tüm dünyeviliğin geçici yönünü. Tanrı’ya yabancılaşmış insanlar, bir avuç saman için birbirini iterek dalaşır, savaşır ve öldürür. Dünyevi şeylerin nihai değere sahip olduğuna inanan bu yozlaşmış topluluk, saman dağının sunduğu refahın, dünyanın boş bir vaadi olduğu gerçeğine kördür. Büyük bir yanılsama ve büyük bir aldanma içinde bu etten bir parça kapabilme umuduyla kaotikliğe başvururlar. Grotesk görünümlü iblisler tarafından çekilen vagon, amansız ve kaçınılmaz bir felakete doğru yol alır. 

Alay, sağ panele varır. İnsanın çırılçıplak soyulduğu ve korkunç işkencelere maruz kaldığı cehennemde sona erer. Acı çığlıkların şeytani kahkahalarla harmanlandığı alevde insanlar beyhude bir çaba içerisinde kaçışırlar. Fakat Bosch’un cehennemi yeni ruhlara aç bir dizi iblisle donatılmıştır ve burası varlığın hiçlikle sonlandığı nihai yerdir.

Kozmik Kurtuluş Umudu: Kutsal Yolculuk

Haywain Triptych’in kapak paneli yoldaki bir figürü merkezine alır. O, hayatın gündemini reddederek Tanrı hakikatine hizmet etmek isteyen yeryüzünde yerini bulamamış bir yabancıdır. Figür dünya zevklerinden pay almayı reddeder ve ruhani yolculuğunu tamamlamak için yola çıkar. Zorlu yolculuğunun sonunda cennetin huzuruna ulaşmak amacıyla hayatını sürdürür. Eskimiş yüzü ve beyaz sakalıyla dünyevi yorgunluğu hüzünlü gözlerinden okunur. 

Orta Çağ insanının sinsi tavırlarıyla oynadıkları tüm günahkar oyunlardan, sorumsuzluk ve gaddarlıktan, açgözlülük ve sahte neşeden, ayyaş kahkahası ve fahişe kışkırtmalarından bıkmıştır. Güce susuzluğu asla bitmeyen insanın kavgacı doğasından kurtulmanın kozmik umudunu ucu bucağı olmayan sonsuz dünyada arar. 

Yol bu bağlamda hac ziyaretini gerçekleştirmek için kullanılan bir mecaza dönüşür; cennetin yüksekliği, hatta ruhtur. Et ellerde avuç avuç çürürken ve dünya çökerken, baston yolun tehlikelerini ve sürekli tetikte olmanın gerekliliğini akla getirir. Sırtında taşıdığı sepet, hayatın yükü olan vücudun, varlığını sürdürmek için her zaman erzak ihtiyacı olacağını hatırlatır: yiyecek, giyecek; bir tamircinin aletleri ya da bir seyyar satıcının ıvır zıvırları. 

Uzakta, arka planda bir darağacı bir tepenin üzerinde baş gösterir, bir infaz gerçekleşmek üzeredir. Çoban sürülerini ihmal eder, muhakeme ve basiretten yoksun olarak görevlerini ihmal ederek müzik ve dans ederek karnavalesk düşünceyi yerine getirirler.

Üç soyguncu başka bir yolcuyu bir ağaca bağladı; bir koyunu yüzer gibi soyuyor. Hayatı boyunca seyahat eden kişi, maddi mal varlığının kaybını hesaba katmalıdır. Çünkü hiçbir şey bizim kontrolümüz altında değil, aslında hiçbir şeye sahip değiliz ve her an her şey parmaklarımızın arasından kum gibi kayıp gidebilir.

Saldırıya yeltenmiş köpek sadece bedensel zararı temsil etmez, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal dayanıklılığın sınırlarını test eden yol boyunca şeytanın sürekli tehdididir. Gezgin, dar bir köprüye giden bir yolu takip eder. Derme çatma tırabzanda sallanan tahta gibi yaşamımız da sallantıdadır. Kendini dünyevi varoluştan kurtarmak için, adam köprüyü geçerek kutsal aleme girme cesaretini göstermelidir. Bu bağlamda köprünün tehlikeli durumu, yolculuğun her aşamasında düşme tehlikesini işaret ediyor.

Triptik, insanın mahvolmasının anlatısını ortaya çıkarmak için kapılarını iki yana açar; sefaletin ve insanların dünyanın kibirlerinde buldukları yapay büyünün bir panoramasını sunar. The Haywain Triptych‘te çıkacağımız yolculuk, masumiyet bahçesinden günümüz insanlığının kaçınılmaz sonunu bize bir kez daha hatırlatarak hayatın geçiciliğini vurgular. Dante’nin de dediği gibi “sahip olduğunuz her şey fanidir, tıpkı sizin gibi.

Cehenneme Giden Yol Cennette Başlar: Panel 1Sol panelin üst kısmında dünyanın yaratıcısı olan Tanrı figürü oturur; her şeyin üstünde ve her şeyden yüksekte başlangıcı temsil eder. Çevresinde ışık meleklerinden oluşan kalkanı, elinde bin bir yetki vardır. Ona isyan edenleri tek tek ışığından aşağıya attığını görürüz. Anlarız ki yaratılış,-sözgelimi cennet- da kargaşadan nasibini almıştır. Cennetten kovulan düşkün melek ordusu avuç avuç yeryüzüne düşer. Lucifer‘ın ordusu, yere yaklaştıkça korkunç mutasyonlarına maruz kalan böcek benzeri yaratıklar sürüsü olarak bulutlardan dışarı fırlarlar. Kaos yine hüküm sürer.

 

Aşağıda, cennet çeşmesinin önünde, muhteşem beyaz sakallı bir Tanrı, Havva’yı Adem’in kaburga kemiğinden yaratır. Adem ve Havva, Tanrı’nın yasasına göre yaşamakla görevlendirilmiştir, ancak insanlığın en büyük düşmanlarından olan merak, gizlilik, kaosun tohumunu neredeyse el altından filizlendirir. Derinlere kök salmış yabani otlar, dikenli bitki formları gibi dikenli çalılar, tıpkı kötülüğün insan kalbinde büyüyüp katılaşıp olgunlaşması gibi büyür ve sertleşir ve olgunlaşır. Panelin ve bir kararın ortasında, Adem ve Havva’nın şeytan tarafından ayartılması gösterilir. Yılan, kötüye cisimleşmiştir; ikna edici gözleri ve hokkabaz diliyle ilk günahın işlenmesini sağlamak üzeredir. Vücudunu bilgi ağacının etrafına sarmalayarak Havva’ya elmayı yedirir. Kötülüğün baştan çıkarıcılığıyla ilk günah işlenir; cennet savrulur, ilk çift düşer; masumiyet kaybolur.  

İtaatsizliklerinin cezası olarak Adem ve Havva, Tanrı’nın huzurundan ve cennetin ebedi mutluluğundan uzaklaştırılır. Şiddet tehdidi onları Cennet’ten kovmak için gereklidir. Kavgacı bir baş melek, cennetin taş kapısını koruyan alevli kılıcıyla onları cennetin ebediyetinden sürer. Baş meleği ikna etmeye çalışan Adem boş çabasında umutsuzdur ve Havva acı ve teselli edilemez bir utanç içinde arkasını dönerek ölümlü dünyaya, günahlarının sonucuna, merkezi paneli oluşturan acımasız öfkeye bakar. 

Nereye Gitsem Yine Acılar, Yine Acı Çekenler Gördüm: Panel 2 

“Para canlısı oldukları ya da parayı savurdukları için cennetten yoksun kalıp, bu dalaşa mahkum oldular.”

Ölümlü dünyada açgözlülük, aldatma, şiddet ve cinayet hüküm sürmektedir. Her sınıftan insan, saman arabasının hışımla çevrelemiştir. Bu figür seli elde etmek istedikleri kazanç hezeyanıyla birbirleriyle düşmanlık içindelerdir. Saman dağından bir pay alabilmek için avuç avuç savaşırlar. Araba, iyi yapılmış hasatın bolluğunu, sıkı çalışmanın meyvesini insanlığa fayda sağlamak için sunmuştur. Dünyanın görünüşte iyi olan şeyleri bir yığın halinde insanlığın elindedir; umutlar ve hayaller, vaatler ve beklentiler. Saman yığını paylaşılmak için oradadır fakat altın rengiyle uğruna savaşmaya, savaşın sebep olacağı sefalete ve ölüme değecek kalıcı bir değer olarak algılanır. 

Araba, dünyevi kahramanlıklarının görkemli haberlerini insanlarla paylaşmak için cılız tekerlekler üzerinde sokaklarda ağır ağır ilerleyen, ihtişamla geri dönen bir zafer arabasını andırır. Ahşap bir kapı kayarak açılır, dağdan vahşi bir kalabalık da bu hengameye doğru fışkırır. Ellerinde tırmıklar ve sopalarla samana merdiven dayarlar. Bazılarının eceli insanların ayağının, bazılarınınki tekerleğin altında ezilmek olur. Saman tüm güzelliğiyle, bir başkasının canını almaya, bir başkasının topladığını çalmaya değer. 

Saman dağına olan hayranlığın zirvesi, suni dünyanın hükümdarlığındandır. Papa, İmparator ve Kral kalabalığın genel ifadelerinden kopuk, ağırbaşlı bir şekilde vagonun arkasına ilerlerler. Bir avuç saman kapmak için uzanmazlar, çünkü zaten suni olan her şey onlarındı. Açgözlülüklerini ilgisizlikleriyle örtbas etmeye çalışırlar çünkü onlar, güce ve prestije açtırlar. Hayattaki rollerine güverek, ilahi adaletin onlara cennetten bir yer ayırdığına olan sonsuz illizyonlarıyla ilerler.  

Sağ alt köşede yoksulluğa yeminli olmalarına rağmen rahibelerin de saman toplamakla meşgul olduğunu görürüz. Rahibeler, istifleme konusunda çılgın kalabalıkla aynı yozlaşmışlığı gösterir ayrıca rahibelerden birinin  gaydasını üfleyen bir adamla flört etmesi duyular dünyasına olan bağlılıklarını kesinleştirir. Tarikatın papazının, 7 ölümcül günahtan biri olan oburluğu temsil ettiğini görürüz. Bir saman çuvalı kadar büyük bedeniyle ablak ablak etrafına bakarak içkisini içer; kargaşayı sonlandırmaya yeltenmeden, gerçeklere kör kalmayı seçerek.

Şarlatan bir doktor, seyyar dükkanını kaosun ortasına kurar. Bir hastanın açık ağzını inceleyerek onu diş ağrısından yani parasından kurtarır. Sahte belgesi, ona meşru kılacak otoriteye sahip olduğu görüntüsünü verir. Doktorun amblemi kurtlar tarafından kemirilen bir kalbi merkezine alır ve kalbimizi içten içe kemiren kötülüğü sembol eder. 

Saman dağının tepesi dünyanın çılgınlıkları arasına yerleştirilmiş bir barış adasıdır; genç bir çift müziğin verdiği zevkle birbirine odaklıdır. Yanlarındaki iblis, borazan burnuna üfleyerek, bunun bedenin müziği olduğu gerçeğini doğrulayarak genç aşıkları doğru yoldan saptırmayı amaçlar. Arkalarındaki rustik çift ise şehvetin tadını çıkarır.  Gerçeklerden soyutlanmış gençliğin verdiği özgüvenle aşıklar, dünyanın sefaletini hiçe sayarlar. Gençliğin güzelliklerinin suni olduğundan, günden güne solacaklarından habersiz cehenneme mahkumdurlar.

Aşıklar, Tanrı’ya yalvaran bir melek ile ahlaksız bir iblisin arasında kalmıştır. Meleğin bakışları yukarıya sabitlenmiştir çünkü tabloda ilahi güçleri görmezden gelmeyen tek figür odur. Ona karşın dans edip müzik çalan iblis, Şeytan tarafından insanları lanete sürüklemek için yem olarak kullanılır. Kalabalık onun kaotik melodisine kulak kabartır, insanlık bir kez daha gözden düşer.

Saman dağının yukarısında, İsa’nın bulutların arasından kayıp ve mahcup bir ifadeyle baktığını görürüz. Tutkunun kızıl cübbesiyle umutsuzlukla altındaki kargaşayı izler. Samanları ivedilikle kapışan insanlık, İsa’ya umutsuzluk ve hayal kırıklığından başka bir şey vermez. Gördüğü şey, kalbin uygunsuz bir tutumu, masumiyetin sonsuza kadar yok oluşudur.

Bir grup şeytani yaratık, İsa’nın varlığını görmezden gelerek, hantal vagonu nihai varış noktasına götürür: cehennemin kapılarına. Cehennemin ağzı asla doymamamak üzere yeni ruhlara açtır. Cehennem günahları ve tövbe etmemeleri ile kendi sonlarını getirenlerin kaçınılmaz kaderidir çünkü kaderin çarkları bir kez dönmüştür. Böylece bu açgözlü sürü, kabusların en kötüsüne sürülür.

Ey Buradan İçeri Girenler, Her Türlü Ümidi Geride Bırakın: Panel 3

 

Bosch’un cehennemi, dünyanın hareket edip taştığı, hiçbir gerçek zeminin yerine bel bağlayamayacağı, yanan bir gökyüzüne karşı kontrast oluşturan harabe manzaralardan oluşur. Bitmek bilmeyen acılar sonsuz bir döngüde tekrar eder. Yeryüzü her an çökmekle ve insanlığı ateşli çukurlarına atmakla tehdit eder. Lanetlenmişlerin beyhude mücadelelerine şeytanın kahkahası eşlik eder.

Sağ panel, tabloya bakanı cehennemde derin bir kabus yolculuğuna çıkarır. Hikaye olarak sunulan bir dizi işkencede, insanlığın sonunu, hak edilmiş kıyameti görürüz. Cinler, Şeytan’ın mimari projeleri olan Cehennem kuleleri inşa etmekle meşguldürler. Bir iblis, yeni ölüleri iskeledeki şeytani duvar ustalarına götürmek için bir merdivene tırmanır. Bu, ölümlülerin günahlarıyla inşaa edilen kayıpların kulesidir. Kule, tanrısız günahkarların hayatta taptıkları saman kulesiyle paralellik gösterir ve insanın cennetin kapılarını fethetmek istediği Babil kulesine de bir göndermedir.

İnsanlık, o çok övündükleri kibirlerinin mahkumu konumuna gelir, işkenceleri devam eder . Şeytan, cinsel organların yavaş yavaş çiğnenmesini şehvet düşkünlerinin uygun kaderi olarak emreder. Bir kargadan baş aşağı sarkan tavşan gibi derisi yüzülen bir adam, bağırsakları vücudundan dışarı çıkıyor. Hayattaki her günah, buna karşılık gelen bir cezayı garanti eder. Çarkıfelek bir kez daha döner; nihai karar ve yargı kaçınılmazdır.

Sonuç olarak Bosch, sosyal sınıfına veya kökenlerine bakmaksızın, insanın Şeytan tarafından aldatılmasına veya baştan çıkarılmasına izin verecek kadar maddi mülklerin tadını çıkarma ve elde etme arzusuna nasıl sahip olduğunu gösterir. Böylece sanatçı, ebedi lanetlenmeden kaçınmak için dünyevi mallardan ve duyuların zevklerinden vazgeçmemiz gerektiğini öneriyor. Tablo, iyilik yapmak değil, kötülükten kaçınmak ve bu kurala ömür boyu bağlı kalmaya, o dönemde yaygın olarak kullanılanlardan farklı temsil sunar.

Kaynakça

http://www.visual-arts-cork.com/famous-paintings/haywain-triptych.htm

Hieronymus Bosch: The Haywain (Prado)

https://scholarsarchive.byu.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=2969&context=etd

https://www.culturematters.org.uk/index.php/arts/visual-art/item/2629-the-sinful-greed-of-the-rich-bosch-s-painting-of-the-haywain

Jeffrey, D. L. (1973). Bosch’s “Haywain”: Communion, community and the theater of the world. University of California Press.

Selcan Şentürk
Selcan Şentürk
life is not what one lived, but what one remembers and how one remembers it in order to recount it.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Şakir Paşa Ailesi Edebiyata Nasıl Yön Verdi?

Şakir Paşa ailesinin sanata, özellikle de edebiyata yaptığı katkılar hakkında bir çerçeve sunuyoruz.

Chicano Edebiyatı: Sınırda Kalmışların Sesi

Chicano edebiyatı; melez kimlik, aidiyet krizi ve kültürel direnişi sınırın iki tarafındaki hayatlar üzerinden anlatan güçlü, politik ve ruhani bir edebi hafızadır.

Harry Potter Serisinin Unutulmaz Replikleri

Harry Potter'ın büyülü replikleriyle büyücülük dünyasında kaybolmaya hazırlanın!

Küçük Gün Işığım Film İncelemesi: Kabullenmenin Gücü

Kusursuzluk arayışının değil, kendin olmanın kıymetini; sonuca değil, yolculuğa odaklanmanın anlamını keşfedeceğiniz sarsıcı ama iç ısıtan bir aile hikâyesine davetlisiniz.

Joseon’daki İstikrarsızlık: Kral Injo

İstikrarsızlığıyla Kore ulusunun gelişmesinin önünü kapamış bir hükümdar olarak hatırlanan ve günümüzde hala eleştirilen Kral Injo'nun tarihteki yeri.

Sessizliğe Karşı Yazmak: Kadın Yazarların Sansüre Direnişi

Sansür, yalnızca siyasi bir baskı mekanizması değil; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve cinsiyet temelli bir sessizleştirme aracıdır.

Hasçelikler and the City: Dijital Bir Ailenin Hikâyesi

Hasçelikler and the City; dijital dünyada temsiliyet, samimiyet ve medya sınırlarını sorgulayan gerçekçi bir aile anlatısıyla izleyicileri içine çekiyor.

Cumhuriyet Aydınları: Behice Boran

İlk kadın sosyolog, ilk kadın siyasi parti genel başkanı, Marksist, yazar ve akademisyen olan Behice Boran; Türk solunun en güçlü temsilcilerinden biri olmuştur.

Tabloları Dinlemek: Édouard Manet

Bazı bakışlar ancak bazı nefeslerle tanımlanıyor. Manet'nin fırçası, Tezer'in nefesi gibi...

Edebiyatta Semtlerin İzleri: Emirgan

İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Emirgan, şiirlerde de romanlarda da ele alınan bir semt olmuştur.

Editor Picks