Orijinal hikayenin temaları, yıllar boyunca pek çok farklı şekilde yorumlandı. Şövalyelik, baştan çıkarma, Hristiyanlık, doğanın gücü, büyük bir belirsizlik ve hatta bazen de açığa çıkamamış feminizm. Bunun gibi bir hikayeye başka boyut eklemek oldukça zor. Fakat görüyoruz ki Lowery bu işi ustalıkla yapmayı başarmış.
Bu bir aksiyon filmi değil. Bu kendine has hikaye anlatıcılığı olan bir film. “Sir Gawain and the Green Knight”, Kral Arthur hikayelerinin en iyi ve en tuhaflarından biri. 14. yüzyılın sonlarında anonim bir şair tarafından yazılmış bu şiir, diğer Arthur efsanelerinden aşina olduğumuz hiçbir şey taşımıyor. Excalibur yok, Merlin yok, Lancelot ve aşk üçgeni yok. Şiir Gawain’i odak alıyor.
Hikayesiz Bir Şövalye
Noel zamanı! Film, etrafını saran asiller, şövalyeler ve efsanelerden farklı olarak hiçbir hikayesi olmayan Gawain’in genelevde uyanmasıyla başlar. Birkaç sahne sonra oğlunun sorumluluk ve hırs eksikliği karşısında dehşete düşen ve gelecekteki başarısını garantilemek için büyüler yapan annesini görürüz.
Noel’de Yeşil Şövalye, Kral Arthur’un sarayına gelir. Şövalye, elinde kutsal bir dal taşıyan yeşil tenli, yeşil atlı, kuş ve kelebeklerle işlenmiş yeşil giysilere sahip bir devdir. Buraya geliş sebebi ise bir “Noel Oyunu” oynamaktır. Yeşil Şövalye, Arthur’un şövalyelerinden biri kafasına bir darbe indirirken tamamen hareketsiz bir şekilde durmayı teklif eder. Karşılığında ise bir yıl ve bir gün sonra, Yeşil Şövalye kafasına bir darbe indirirken o şövalyenin hareketsiz durması gerektiğini söyler. Bir düzenbaz, hileli bir oyun sunar. Arthur’un şövalyelerinin çoğu, bu meydan okumayı kabul etmeye korkar. Ancak Arthur’un yeğeni ve şövalyelerinin en küçüğü Gawain gönüllü olur. Böylece, Gawain’in erdem yolculuğu başlar.
Hikayenin teması; olman gerektiğini düşündüğün kişi olmakla olduğun kişi arasındaki farktır. Kendi efsanesinin kendisinden nasıl önce geldiğinin bilincinde olan Gawain, kendi değerini, varoluşsal olarak içinde dolaştığı uzun yolculuğu renklendiren inanç eksikliğini kanıtlamak için yola koyulur. Fakat bu kez, klasik “Kahramanın Yolculuğu” hikayeleriyle bir nevi alay edildiğini görürüz.
Gawain’in yolculuğu zarif bir şekilde başlar. Atı, altın kadife pelerini ve parıldayan kılıcı ona eşlik eder. Bir tür cadı hayvanı olan bir tilki onu takip eder. Çok geçmeden Gawain cesetlerle dolu bir savaş alanına gelir. Genç bir adam, Yeşil Şapel’i bulmasına yardım etmeyi teklif eder ama aklında bir kurnazlık vardır. Gawain, kafasını çoktan kaybetmiş ve onu geri isteyen genç bir azizin hayaletiyle bu karşılaşmadan bir diğerine geçer. Her meydan okuma zorlu bir hayat dersi içerir ve Gawain, her karşılaşmada cesaretini kanıtlamak için daha kararlı hale gelir.
Çok geçmeden kendisini Bertilak ve güzel eşinin kalesinde bulur. Bertilak, Gawain’e yola düşmeden kendi kalesinde kalmasını teklif eder. Bu sürede ise Gawain ile başka bir anlaşma daha yapmak ister. Gawain kalede dinlenirken, Bertilak her gün avlanmaya gideceğini söyler. Her ne kazanırsa, kazandığını Gawain’e verecektir. Karşılığında tek istediğiyse, Gawain kalede dinlenirken kazandığı şeyleri Bertilak’a vermesidir. Gawain anlaşmayı kabul eder. Ancak anlaşmanın hilesi ertesi sabah, Bertilak ava gittiğinde ve güzel karısı, o hala yataktayken Gawain’in odasına girdikten sonra anlaşılır. Gawain, büyük bir güçlükle kadını uzak tutmayı başarır ve sonunda onu bir öpücük karşılığında ayrılmaya ikna eder. Daha sonra Bertilak, av gezisinden ölü geyikle döndüğünde, Gawain’i öper.
Gawain, Yeşil Şövalye ile yüzleşmek için ayrılmadan önceki son gün, Bertilak’ın karısı ona bir aşk nişanı olarak yeşil bir kuşak verir ve bunun onu bedensel zararlardan koruyacağını söyler. Gawain, böyle bir nişanın, bir devin kafasını kesmeye çalışmasına izin vermek üzere olan bir adam için son derece kullanışlı olduğunu görünce saklamaya karar verir. Ancak böylece hem Bertilak ile yaptığı anlaşmasını hem de Yeşil Şövalye ile olan anlaşmasını ihlal eder. Ve bu başarısızlık sonunda onun için bir utanç olur. Filmin sonu şiirle burada farklılaşıyor. Şiirde, Yeşil Şövalye bu ihlal yüzünden Gawain’in canını bağışlasa da ona bir utanç yarası bırakır. Fakat filmde, Gawain’in nişanı bir kenara atıp, kaderiyle cesurca yüzleştiğini görürüz.
Kim Bu Yeşil Şövalye
Orijinal şiirde bu sorunun cevabı çok açık. Lord Bertilak, Kral Arthur’un “onurlu” adamlarının gerçek doğasını test etmek ve ortaya çıkarmak için büyücü Morgana/Morgan le Fay tarafından Yeşil Şövalye’ye dönüştürülür. Hikayenin Lowery versiyonunda, Morgana aynı zamanda Gawain’in annesidir.
Lowery, buradaki motivasyonları çok farklı olsa da, Morgana’yı, Gawain’i teste tabi tutan kişi olarak gösteriyor. Şiirde Morgana her şeyin arkasındadır, Lord Bertilak ve eşi onun tarafınca ele geçirilir. Lowery bunun yerine hikayeyi daha kişisel bir anne-oğul ilişkisine çekiyor. Filmde, Morgana bir bakıma aynı zamanda Yeşil Şövalye. Ayrıca kesinlikle Bertilak ile sahnelerde gizlenen gizemli, yaşlı, gözleri bağlı olan kadın. Ve belli bir açıdan bakıldığında, o aynı zamanda Bertilak ve eşidir.
Yüzüklerin Efendisi’ndeki Ağaçsakal ile Yeşil Şövalye arasında benzerlik görenlere, J.R.R. Tolkien’in de bu şiirin çevirisini yaptığını hatırlatalım.
Yeşil Bir Rüya
Lowery, 14. yüzyılın şövalye hikayesi Sir Gawain ve The Green Knight’ı yılın en unutulmaz filmlerinden birine dönüştürmeyi başarıyor. Döneme hakim olan kişiler Lowery’nin kararlarına ılıman yaklaşmayabilir. Yine de Lowery’nin rehberliğinde izleyiciye sunulan, inanılmaz derecede göz dolduran şairane bir film izliyoruz. Dev Patel’in kariyerinin en iyi performansını sergilediği bu filmde artistik bir şekilde başka bir dünyaya çekiliyoruz.
Hikayeyi dinlemek isteyenin kim olduğundan bağımsız, hem hikaye anlatıcılığı hem de performans kavramını, işleyişine oldukça titiz bir biçimde yediren ve kendi büyüleyici anlatısını oluşturan bir film. Lowery’nin senaryosu, kaynağının şiirsel yapısıyla ustaca uyuşuyor, bir şiirin kafiyeli yapısı gibi kendi temalarına geri dönüyor ve hikayesini, birbirini tekrar eden ve yorumlayan bir şekilde ortaya koyuyor. Filmin akışkanlığı, rüyada olma hali ve doğaya derinden bağlılık arasında gidip geliyor. The Green Knight, pek çok tema içeriyor. Ancak tarihin ve doğanın geniş çizgisinde insanın nispeten küçük bir rolü olduğu duygusu esastır. Genç bir adamın nihai kaderiyle yüzleşmeden önce karşılaştığı tüm bu zorluklar, fiziksel bir yolculuktan çok zihinsel ve duygusal bir hikaye haline geliyor.
Esnek hikaye anlatımı yapısıyla The Green Knight’in teknik unsurları, başarısı için daha da önemli hale geliyor. Lowery, besteci Daniel Hart ve görüntü yönetmeni Andrew Droz Palermo’nun dahil olduğu olağanüstü bir ekibi bir araya getirdi. Bu hikayeyle ilgili önemli noktalardan biri, filmin başlarında ima ettiği gibi, hikayelerin kendi içlerindeki gücü ve tehlikesidir. Bu hikayede her ne kadar pek çok tehlikeli unsur olsa da, The Green Knight’in teklif ettiği oyunda da ana unsur olan zaman kavramı öne çıkar. Lowery, A Ghost Story’de ölümlülüğü ve hayaletin durumunu işlerken zaman kavramını ele almıştı. Bu filmde de tekrar buna yoğunlaştığını görüyoruz.




