The French Dispatch: Sine-Masal Gerçeklik

The French Dispatch, Wes Anderson’ın yazıp yönettiği 10. film olarak filmografisine eklenen, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali‘nde yaptığı son dönemlerin en çok konuşulan filmlerinden biridir. Pandemiden dolayı bir türlü vizyon şansı bulamamıştı. Nevi şahsına münhasır Wes Anderson, özgünlüğün sınır tanımadığı yönetmenlerin arasında en üstlerde yer alır. Bazen izlerken anlamakta zorlandığımız bir hayal gücünün mimarıdır. Hep aynı hikayeleri tekrar eden sinemacılara nazaran, böyle birinin olması bile sektör için çok kıymetli.

1920’li yılların Fransa’sında geçen film, ”Fransız Postası” isimli gazeteye ve gazetenin yazarlarına odaklanıyor. 1 saat 48 dakikalık bu teatral filmi izlerken bazen yetişmekte zorlanabilirsiniz, bazen konuyu anlamamak da mümkün.

Film, derginin genel yayın yönetmeni olan Arthur Howitzer Jr.‘ın (Bill Murray) ölüm haberiyle başlıyor. Dergi ekibi aralarında anma için üç yazı seçiyor. Film genel itibariyle bu üç yazının etrafında şekilleniyor. Bunun geçekte var olmayan bir dergi olduğunu da belirtelim.

İlk bölümde Moses Rosenthal isimli bir sanatçının işlediği suçlar sonucu aldığı hapis cezası ve orada yaşadıkları anlatılıyor. Dahilik ve delilik arasında çizilen ince çizgi nefis. Bölümün öne çıkan oyuncuları: Benicio del Toro, Tilda Swinton, Adrien Brody, Léa Seydoux. Bölümün adı: Arts and Artists.

İkinci bölümde 68’in öğrenci protestoları konu edinmiş. Gençliğin asi davranışları absürt bir dille anlatılmış. Bölüm oyuncuları: Frances McDormand, Timothée Chalamet, Lyna Khoudri. Bölümün adı: Politics /Poetry.

Üçüncü bölümde bir şef tarafından çözülen kayıp olayı anlatılıyor. Bölümün oyuncuları: Saoirse Ronan, Jeffrey Wright, Mathieu Amalric, Edward Norton, Willem Dafoe. Bölümün adı: Tastes & Smells.

The French Dispatch’in kadrosu ise şöyle; Tilda Swinton, Benicio del Toro, Frances McDormand, Léa Seydoux, Timothée Chalamet, Jeffrey Wright, Bill Murray, Adrien Brody, Owen Wilson, Saoirse Ronan, Elisabeth Moss, Mathieu Amalric, Christoph Waltz, Edward Norton, Willem Dafoe ve daha niceleri…

Oyuncuların kimisi filmde çok kısa süreli kalsa da böyle bir kadroyu toplayabilmek bile yönetmenin başarısına dair referans sayılabilir.

Görüntü tarzı, hikaye anlatıcılığı, diyalog derinliği… Renk paletinin zenginliğiyle ünlü filmler çeken yönetmenimiz bu filmin çoğunluğunda griyi tercih etmiş, ancak aralarda yönetmenin tanıdık renklerine dönüşler yapılıyor.

Diyalog takibinin zaman zaman zorlaşmasının, seyirciyi de zorladığını söyleyebiliriz ve belki de seyircinin filme karşı soğukluk hissetmesine neden olarak gösterilebilir.

Filme dair ayrıntılar ilk gelmeye başladığında, kadronun zenginliği en çok konuşulan konulardan biriydi. Ödül törenlerini aratmayacak filmin oyuncuları sayesinde film sabırsızlıkla beklenen filmlerden biri olmayı başardı.

Yönetmen, filmde her zamanki masalsı anlatımını kullanmış. Filmin müziklerinin çekilen sahnelerle senfoni oluşturması izleyicinin ruhunu tazeliyor. Dekor kullanımı dikkat çekici. Her sahnesi özenilerek tasarlanmış dekorlarla, çekim tekniklerinin birleştirilmesi sonucunda ortaya nefis bir sinematografi çıkmış.

Bir film üstünde böyle oynayabilen biri, sırf mesleğini icra edip para kazanayım diye böyle bir film yapmaz. Bu film ancak sinemaya aşık birinin elinden çıkabilir. Filmin her sahnesine hakim olan bu özen, sadece işine tutkuyla bağlı biri tarafından yapılabilir.

Hayallerini öldürmeyen bu dahi yönetmenin, nereden bakılırsa bakılsın ”Bu bir Wes Anderson filmidir.” dedirtebildiği kişisel bir film dili yaratması, sinemasal anlamda cool bir hareket. Renk paletini adeta bir ressamın elinden kapıp deneyler yaptığı, beyazperdenin sürrealist sanat eserlerinin sahibi, eşsiz stiliyle seyircinin kalbinde özel bir yere koyduğu, unutulmayacak filmlerin yönetmenidir.

Sinemanın sonsuzluğunda yol alan ve belki de sinemanın mucizesine her gün şükreden biri, Wes Anderson sunar: The French Dispatch!

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Rembrandt’ın Gölgesinde Bir Portre: Girl in a Blue Dress

Rijksmuseum’da Rembrandt’ın gölgesinde kalan Girl in a Blue Dress tablosu ve Johannes Verspronck’un detaylarla örülü sanatına kısa bir yolculuk.

Aristaeus: Kırsalın Yetenekli Tanrısı

Yunan mitolojisinde Aristaeus kır, tarım, arıcılık, bağcılık tanrısı ve çoban olarak bilinir.

Asch’in Uyum Deneyi: Göz Göre Göre Yanlışı Seçer miydin?

Solomon Asch'in uyum deneyi, bireylerin grup karşısında özgür düşünebilme yeteneğini sorgulayarak sosyal baskının gücünü gözler önüne sermektedir.

Oidipus Sendromu ile Psikoseksüel Bir Yolculuk: Kader mi Arzu mu?

Oidipus sendromu, yasak arzular ile kimlik oluşumu arasındaki ilişkiyi Freud’dan Lacan’a uzanan bilinçdışı bir yolculukla açıklar.

Single White Female(1992) Film İncelemesi: Kadın Kimliği ve Psikolojik Gerilim

Schroeder'in filmi; kadın kimliğinin inşası, ideal benlik, aitlik kavramı, bastırılmış duygulaların saldırganlığı ve en sonunda gölgeyle yüzleşme gibi temalar üzerinden ilerleyen çarpıcı bir psikolojik portre sunar.

İstanbul Mimarisi: Frej Apartmanı

Art Nouveau mimarisi, zengin tarihi ve trajik hikayesiyle Pera’nın çok kültürlü dokusunu yansıtan ve yaşatan Frej Apartmanı’nı keşfe çıkıyoruz.

Kültürlerden Esintiler: Peru’nun Dokuma Mirası

And Dağları’nın etekleri Peru’da sürdürülen dokumacılık geleneği ve yıllar içinde gelişimi.

Wings of Desire: Tarihin Nabzının Attığı Yer Berlin

Wings of Desire filminde Berlin, sahnelerin yaşandığı bir ortam olmaktan ziyade hareket eden, neredeyse ekranlardan izleyiciye fısıldayan bir baş karakterdir.

Kültürlerden Esintiler: Hindistan’dan Sari Kültürü

Sari, geçmişten günümüze Hint kadınların kimliğini, zevkini ve zarafetini tek bir kumaşta buluşturan kültürün canlı bir temsilidir.

Sosyal Medyada Cinsiyetçi Stereotiplerin Yayılması: Paylaştıkça Büyüyen Kalıplar

Sosyal medya, cinsiyetçi kalıpları yaygınlaştırıyor; kullanıcılar bu normları sorgulamak yerine yeniden üretiyor.

Editor Picks