The Eight Mountains Film İncelemesi: İtalya Alplerinde Dostluğun Zirvesi

Editör:
Seda Çakıroğlu
spot_img

Bugün 2022 Cannes film festivalinde “Jüri Ödülü” alan The Eight Mountains filmini inceliyoruz. Paolo Cognetti’nin aynı isimli kitabından uyarlanan filmin yönetmenleri, The Broken Circle Breakdown ve Beautiful Boy gibi filmlerden tanıdığımız Felix van Groeningen ve hayat arkadaşı Charlotte Vandermeersch. Beraber birçok işe imza atan ikili, bu sefer birlikte senaristlik ve yönetmenlik hünerlerini göstererek karşımıza çıkıyor. Filmin başrollerini ünlü İtalyan aktörler Luca Marinelli(Pietro) ve Alessandro Borghi(Bruno) üstleniyor.

Film Pietro ve Bruno isimli iki arkadaşın büyüme hikayelerine bizi tanık ederken, baba-oğul ilişkisi, insanın hayatta kendine yer edinme çabası, ikili ilişkiler, kendini gerçekleştirme gibi temalar üzerinden bize kendi hayatlarımızı sorgulatıyor. Eşsiz manzaralara ve güçlü bir hikayeye sahip bu filmi gelin daha yakından inceleyelim.

Dikkat yazımız spoiler içermektedir!

İlk Tanışma

Bruno ve Pietro İtalya Alplerinde koştururken, IndieWire

Torino’da yaşayan Pietro ve ailesi, 1984 yazında İtalya Alplerinde bir yazlık evi almaya karar verir. Grana isimli bu küçük beldede ise 12 yaşındaki Pietro’nun arkadaşlık edebileceği tek kişi, köyde yaşayan tek çocuk olan Bruno’dur. Bruno amcasıyla birlikte yaşayıp, onlara köydeki tüm işlerinde yardım etmektedir. Kısa süre içinde birlikte çokça vakit geçirmeye başlayan Bruno ve Pietro her geçen gün birbirine daha çok bağlanmaya başlar. Öyle ki Pietro’nun babasıyla çıktığı dağ tırmanışlarına Bruno da katılacaktır. Bu tırmanışta ise yüksek irtifadan dolayı Pietro’nun zorlanması sonucu tırmanışı yarıda bırakmaları gerekir.

Pietro, babası ve Bruno buzul tırmanışında

Bruno’yu çok seven Pietro’nun ailesi onu lise okuyabilmesi için Torino’ya götürmek ister. Pietro ise buna şiddetle karşı çıkar. Şehrin onu mahvedeceğini, özünü ona kaybettireceğini düşünür. Küçük yaşta ve tek çocuk olan Pietro’nun kıskançlığından mı yoksa gerçekten bu bilgece düşüncelerinden dolayı mı bunu savunduğu tartışılır fakat zaten plan gerçekleşemeyecektir. İnşaatlarda çalışan babası Bruno’yu alır ve uzaklara götürür. Pietro bir sabah uyandığında artık Bruno orada değildir.

Pietro ve Babasının İlişkisi

Pietro ve babası tartışırken

Pietro’nun babası Giovanni büyük bir fabrikada önemli bir mühendistir. Ruhu ise dağlara aittir ve tırmanış yapmak en büyük tutkusudur. Filmde bu anlara tanık olsak da hayatının çoğunluğu şehirde fabrikada geçmektedir ve bu yüzden de Pietro için, yazlık evlerinde tırmanış yaparak geçirdikleri vakit onun için çok kıymetlidir. Babasına ulaşabildiği tek anlar belki de bunlardır. Zaman ilerleyip Pietro ergenliğe girince görüyoruz ki ikili arasındaki iletişimsizlik giderek kuvvetlenmiştir. Görseldeki sahnede, babasının Pietro’ya sanatla ilgili bir meslek seçmemesi konusunda ısrarını görürken, Pietro’nun babasını kendi ruhunun çağrısına kulak vermeyip, ömrünü fabrikalarda tükettiği için eleştirmesini izleriz.

Ebeveynler ve çocukları arasında yaşanan bu tartışma ise maalesef ki bugün bile güncelliğini koruyor. Kendini güvence altında hissetmek uğruna gerçek ruhlarının isteklerine yüz çeviren anne babalarımız ve kendi yollarını çizmek isteyen gençlerimiz…

İnşa Etmek

Bruno ve Pietro dağ evini inşa ederken, Los Angeles Times

İlerleyen sahnelerde otuzlarının çok başında bir Pietro karşılıyor bizi. Bir barda çalışıyor ve babasının ölüm haberiyle sarsılıyor. Bununla birlikte babasının bıraktığı bir miras olduğu gerçeğiyle yüz yüze geliyor. Babası Bruno’ya, Grana’da bir dağ evi yapması için söz verdirtmiş. Çok uzun yıllar sonra ilk defa görüşen bu iki arkadaş, yazın bu evi yapmak için işe koyuluyorlar. Tüm bu süreçte geçmişten ipuçları da alıyoruz. Bruno ve Pietro’nun ailesi görüşmeye devam etmiş. Hatta babası ve Bruno’nun dağ tırmanışları yaptığını gösteren bir harita bile var ve onu bulmak Pietro’nun aralarındaki ilişkiyi biraz kıskanmasına yol açıyor. Kendi iç sorgulamasını yaparken şu cümleyi kuruyor:

Hatırlamadığım önemsiz şeylerle meşgulken en önemli şeyleri kaybetmişim gibi hissettim.

İnşaat süresi ise aslında babasının hayalini gerçekleştirmeye yönelik bir şey olduğundan, bence babasıyla arasındaki bağı yeniden inşa etmek açısından bir metafor olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreç aynı zamanda yıllardır görmediği eski dostuyla arayı kapaması içinde bir yol oluyor ve görüyoruz ki onların dostluğu, yıllarca görüşmeseler bile ilk günkü kadar taze kalacak türden.

Grenon’un Zirvesinde Dans

Pietro Grenon’un zirvesinde

Filmdeki en önemli anlardan biri inşaat sürecinin ortasında Pietro’nun Grenon’un tepesine çıkıp buradan Bruno’ya seslenmesi ve dans etmeye başlaması. Küçük bir an gibi gözükse de hayatta kendine yer bulmakta zorlanan bir adamın adeta içindeki çocukla tekrar buluşması, zirveye ulaşırken aynı zamanda kendine de en çok yaklaştığı ana ulaşması gibi hissettirdi.  Ayrıca babası ve Bruno’yla yaptıkları tırmanışta zirveye ulaşamayan küçük Pietro’nun da ruhunu onurlandırmış olabilir gibi gözüküyor.

Sonraki Yaz

Bruno, Pietro ve Lara

Pietro, Torino’dan arkadaşlarını inşa ettikleri dağ evine çağırıyor ve onları Bruno’yla tanıştırıyor. Amcasının merasında inek alıp, peynir üretme fikirlerinden bahsederken Pietro’nun arkadaşı Lara bu fikirle çok ilgileniyor. Bir süre sonra ise beraber bu işe giriştiklerini ve bir aşka yelken açtıklarını görüyoruz. Bir yıl sonra ise bir kız çocukları oluyor. Tüm bu süreçte kendini hala yönsüz hisseden Pietro ise Himalayalar’a gitmeye karar vererek aslında içsel bir yolculuğa çıkıyor ve neden gitmek istediğini şöyle açıklıyor:

Eski benden bıkmıştım. Değişmek, gelişmek ve yepyeni bir Pietro olmak için gitmek istedim.

Himalaya Dönüşü

Pietro babasının tırmanış duraklarında bıraktıklarını okuyor

Yolculuk sonrası farklı bir Pietro’yla karşılaşıyoruz. Kendisini yazarak bulmaya başladığını ve bir kitabının yayınlandığını öğreniyoruz. Buna en çok sevinenlerden biri tabi ki Bruno oluyor ve şu şekilde duygularını ifade ediyor. “Kelimelerini bulmana sevindim.”

Kendine yaklaşma yolculuğunda daha da ileri gitmek isteyen Pietro, babasının evdeki haritasını alıp, Alp dağlarında yaptığı tırmanışların izinden gidiyor. Her tırmanış rotasında babasının bıraktığı notları okuyor ve ona daha çok yaklaşıyor adeta. Tırmanışların amacı sanki zirveye ulaşmak değil de, tam olarak hiçbir zaman tanıyamadığı babasına ulaşmak için oluyor.

Kış geldiğinde ise tekrar kendini bulduğu topraklara gidiyor. Pietro’nun, Nepal’de tanıştığı bir kadınla ilişkisi olduğunu ve artık sadece yazları İtalya’ya döndüğünü görüyoruz ne var ki bu durum Bruno’nun hayatının tepetaklak olmasıyla sekteye uğruyor. Pietro arkadaşının işini batırdığını, eşi ve kızının onu terk ederek şehre döndüğünü öğreniyor. Bruno oldukça depresif bir döneme girip, beraber yaptıkları dağ evine kendini izole etmişken kışın ortasında Pietro arkadaşını yalnız bırakmayıp yanına geliyor. Derin sessizliklerle geçen bu dönem görüyoruz ki Bruno aslında yardım almaya çok açık değil. Pietro’nun, kızını geride bırakmaması ve dışarda devam eden bir hayat var hatırlatmasına bile yanıt vermiyor ve ait olduğu yeri, o dağları bırakmak istemiyor. Yardım istemeyen birine yardım etmeye çalışmanın pekte mümkün olmadığına kanaat getiren Pietro ise tekrar Nepal’e dönüyor.

Acı son

Bruno ve Pietro

Kışın iyice bastırması sonucu dağ evi tamamen karların altına gömülmeye başlıyor. Bu durumdan endişelenen Bruno’nun kuzenleri arama kurtarma ekibi gönderiyor. Bruno’yu evde bulamıyorlar fakat o kışı orda geçirmesinin mümkün olmadığını bildiğimizden acı gerçekle yüzleşiyoruz. Haberi telefondan alan Pietro arkadaşının bu yolu kendisinin seçtiğini biliyor fakat hayatında kendisini en iyi tanıyan insanı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyor. Tekrar İtalya’ya dönmeye cesaret edemiyor ve artık en büyük hedefinin “Sekiz Dağı dolaşmak olduğunu söyleyerek sözlerini bitiriyor.

Bu noktada belki Bruno’nun şehre inmemesi ve dağda kalmayı tercih etmesi korkaklık gibi gözükebilir fakat ben Bruno’nun bunu korkaklıktan değil, kendini tam olarak ait hissettiği yeri bırakmak istememesinden olduğunu düşünüyorum. Hepimiz hayatta ait olduğumuz yeri bulmaya çalışırken bunu başaran Bruno’yu eleştirmemiz ne kadar mümkün olabilir? Cesedinin bulunamaması ise aslında ait olduğu topraklarla bir bütün olması ve ruhuyla doğanın bir parçasına dönüşmesine atıfta bulunmak için yapılmış gibi hissettiriyor bana.

Neden Sekiz Dağ?

Sumeru Dağı, iStock

Budizm’e göre Dünyamızın tam ortasında, merkezde Sumeru Dağı vardır. Etrafında ise sekiz dağ ve deniz. Pietro’da filmde sorar:

Sekiz dağı ve denizi gezen mi daha bilgili oldu, Sumeru dağının zirvesine çıkan mı?”.

Bu aslında Pietro ve Bruno’nun kişiliklerini yansıtan da bir metafordur. Pietro Dünya’yı görmek, kendini keşfetmek için yolculuğa çıkan, Bruno ise merkezinde kalarak kendi ruhunu zirvesine ulaşmaya çalışan kişidir. Sorunun cevabı nedir bilinmez fakat bu iki yoldan hangisi insanı kendini bulmaya götürürse götürsün, her iki yolculuğunda kendi içinde çok değerli olduğunu düşünmeden edemiyorum.

Filmin Müzikleri

Filmin en güzel yanlarından biri de insanın içine işleyen eşsiz müzikleri. Tüm şarkılar İsveçli country sanatçısı Daniel Morgen’e ait. Film ile müziklerin uyumunu gördüğünüzde hayrete düşmeniz ise pek muhtemel çünkü filmin hissettirmek istediklerine o kadar uygun şarkılar var ki, adeta bu sahneler için hazırlanmış diyorsunuz. Halbuki müzikler filme özel hazırlanmamış olup, sanatçının kendi sanat hayatı boyunca yayınladığı şarkılardan oluşuyor. Eğer sizde benim gibi Daniel Morgen’le bu film sayesinde tanışacaksanız, bir süre şarkılarını dinlemeden duramayacağınıza eminim. Filmdeki en can alıcı şarkılardan biri olan “Like There Was a Door”u sizlerle paylaşmak istiyorum.

Son olarak filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:

Kaynakça

“Felix van Groeningen ve Charlotte Vandermeersch ile Sekiz Dağ Üzerine Söyleşi”. Altyazı. Web. Erişim tarihi: 23.11.24

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.