The Danish Girl Film İncelemesi: Ruhunun Peşinden Giden Bir Kadının Hikâyesi

Editör:
Sedef Hızlan

“Ne giydiğimin bir önemi yok. Rüya gördüğümde Lili’nin rüyaları oluyor.”

David Ebershoff‘un aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmen koltuğunda Tom Hooper‘ın oturduğu The Danish Girl, çıktığı yıl büyük bir beğeni ve ilgiyle karşılanan etkileyici bir film. Film, ünlü bir ressam olan ve tarihte ameliyat olan ilk trans kadınlardan biri olan Lili Elbe‘nin yaşadıklarına odaklanıyor. Lili Elbe‘yi Fantastik Canavarlar serisinden tanıdığımız ünlü oyuncu Eddie Redmayne canlandırıyor.

Yazımızın devamı spoiler içermektedir.

The Danish Girl, Lili Elbe‘nin kimlik bunalımını anlatarak seyircileri empatiye teşvik ediyor. 21. yüzyılda bile trans birey olmak oldukça zorken, 20. yüzyılda Lili Elbe‘nin yaşadıklarının LGBT+ tarihi için ne kadar önemli olduğunu film bize dokunaklı bir şekilde gösteriyor. Ayrıca film, sinematografisi ve müzikleriyle izlemeye değer bir deneyim sunuyor. Film sizi 1900’lü yılların atmosferine büründürerek, dönemin ruhunu adeta hissettiriyor.

The Danish Girl, seyirciyi her sahnesiyle etkilemeyi başarıyor. Eddie Redmayne, Lili Elbe‘nin hissettiği duyguları o kadar güzel bir şekilde aktarıyor ki, bizlere Lili Elbe ile empati yaptırmakla kalmayıp aynı zamanda olayların içindeymişiz gibi hissetirmeyi de başarıyor. Ayrıca kullanılan müziklerin sahnelerle uyumu da filmi renklendiren unsurlardan. Müzikler, hikâyenin derinine inmemizi ve karakterle duygusal bir bağ kurmamızı sağlıyor. Filmin kostümleri hem dönemin ruhunu çok iyi yansıtıyor, hem de estetik güzellikleriyle her sahneyi izlenmeye değer kılıyor. Filmdeki ışık kullanımı da dönemin atmosferini hissettiren bir diğer etmen.

Bastırılan Duygular

Lili Elbe ve eşi Gerda Wegener, Danimarka’nın Kopenhag şehrinde yaşayan bir ressam çift. Gerda bir kadın modele ihtiyaç duyuyor fakat arkadaşı meşgul olduğundan dolayı eşine kadın kıyafetleri giydirmeye karar veriyor. Lili’nin içindeki tüm hisler bu olaydan sonra uyanmaya başlıyor. Gerda sonradan Lili’nin kadın olmak istemesinin sebebinin kendisi olduğunu düşünse de Lili ona, “Sen Lili’nin dirilmesine yardım ettin ama o hep oradaydı” diyor. Bu durum, Lili’nin toplum yüzünden bastırdığı hisleri seyircinin yüzüne vurarak, yaşadığı olayların ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Gerçek Sevginin Getirdiği Destek

Yaşanılan durum Lili için ne kadar zorsa, Gerda için de bir o kadar zor. Gerda, başta kocası Einar Wegener‘ı geri istiyor. Lili (Einar) ise bunun mümkün olmadığını çünkü kendisinin Lili olduğunu söylüyor. Film, 1900’lerin muhafazakar Avrupası’nda geçtiğinden dolayı, doktora gittiklerinde doktorlar bunun bir hastalık olduğunu ve tedavi görmesi gerektiğini söylüyor. Fakat Gerda diğer insanlara rağmen eşini dinliyor ve onun erkek bedeninde doğmuş bir kadın olduğuna inanıyor. Gerda’nın Lili’ye olan desteği sadece tek bir kişinin desteğinin insanı ne denli ayakta tutabileceğini de gösteriyor.

Filmde Gerda’yı canlandıran oyuncu Alicia Vikander, gösterdiği performansla izleyicilerin gönlünde taht kurmayı başarıyor. Hatta performansı o kadar beğeniliyor ki En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını kazanıyor. Alicia Vikander Gerda’nın içinde yaşadığı duygu durumlarını gerçekten öyle güzel yansıtmış ki izleyicileri filmin içine çekmeyi başarıyor.

“Seni seviyorum çünkü sen beni anlayan, var olmamı mümkün kılan tek kişisin.”

Ameliyat Kararı

Lili son çare olarak Warnekros adındaki bir doktora gidiyor ve ona kendisinin bir kadın olduğuna inandığını söylüyor. Eşi Gerda da ona destek veriyor. Warnekros onlara cinsiyet değiştirme ameliyatının mümkün olduğunu, fakat başarı şansının çok az olduğunu söylüyor. Fakat Lili artık her riski göze aldığından bu teklifi kabul ediyor. Çünkü Lili, içinde hiçbir zaman Einar değil. Einar onun toplum yüzünden gösterdiği sahte bir karakter. Aslında o, her zaman Lili’ydi…

Eddie Redmayne, The Danish Girl‘de oynadıktan yıllar sonra oynadığı rolden pişman olduğunu söyledi ve eğer şu an böyle bir teklif gelseydi kabul etmeyeceğini belirtti. Eddie Redmayne, Lili Elbe‘yi trans bir oyuncunun canlandırması gerektiğini düşündüğü için böyle bir açıklama yapma gereği hissetmiş.

“Sen Einar’ı seviyorsun. Bense onun gitmesine izin vermek zorundayım.”

Lili, mücadelesiyle ve pes etmeyişiyle kendinden sonraki trans bireyler için ilham kaynağı oldu. Hatta Lili Elbe‘nin hayattayken yazdığı günlükler Man Into Woman adlı kitabı oluşturdu.

Gerda Wegener ise Lili’den sonra onun portrelerini yaparak Lili’yi hayatta tutmaya devam etti. Birkaç yıl sonra diplomat olan Fernando Porta ile evlendi fakat yaşanan birkaç sorundan sonra boşandılar. Gerda, yaptığı tabloların modası geçmeye başladıktan sonra finansal açıdan sıkıntılar yaşamaya başladı. Bu yüzden eliyle çizip boyadığı noel kartlarını satmaya başladı. Hayatının son resim sergisini Kopenhag’da, 1939’da açtı ve 1940 yılında Danimarka’da vefat etti.

Kaynakça:

“Gerda Wegener” Biography.com Web. Erişim:08.10.2023

1 Yorum

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Notting Hill: Londra’nın En Renkli Yüzü

Notting Hill; renkli sokakları, pazarı ve kültürel dokusuyla Londra’da hem ruhunuza hem gözünüze hitap eden özel bir semttir.

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Editor Picks