The Crux Deluxe Albüm İncelemesi: Hikâye Henüz Bitmedi

Editör:
Ayşenur Gedizli
spot_img

Geçtiğimiz Nisan ayında yayınladığı ve kısa sürede akıllara kazınan The Crux albümüyle adından söz ettiren Djo, bu kez hiç beklemediğimiz bir sürprizle karşımıza çıktı. 12 Eylül’de dijital platformlarda bir anda yayınladığı The Crux Deluxe ile bize, hikâyenin bitmediğini aksine daha da derinleştiğini gösterdi.

The Crux döneminde yazılmış, ancak albüme giremeyen 12 yeni şarkıdan oluşan bu koleksiyon, Joe’nun kalbinin ve zihninin daha önce görmediğimiz köşelerini aydınlatıyor. Kendisi bu şarkıları “punk kardeşler” olarak tanımlasa da, aslında The Crux’ın atmosferini ve ruhunu taşıyan, ancak kendi başına da güçlü birer varlık sergileyen parçalar bunlar.

Joe Keery, The Crux Deluxe albümünü hayranlarına bir teşekkür mektubu olarak sunuyor. Zor zamanlarında bu şarkıların kendisine iyi geldiğini ve dinleyenlere de benzer bir teselli sağlamasını umduğunu dile getiriyor. Carole King ve Supertramp gibi efsanevi isimlerden ilham alan Djo, psychedelic rock, synth-pop ve folk gibi farklı türler arasında ustaca geçişler yapıyor. Bu albüm, orijinal The Crux’ın sahip olduğu dürüst, gerçek ve basit anlatımı bir üst seviyeye taşıyor. Joe, müzikal kimliğini bu yeni şarkılarla daha da sağlamlaştırırken, bir dönemin kapanışını kutluyor.

1.T.Rex Is Loud

Joe Keery ve Adam Thein‘in ortak imzasını taşıyan “T Rex Is Loud”, albümün ilk şarkısı olarak, dinleyiciyi adeta bir girdaba çekiyor. Akustik ve elektrik gitarların birleşimiyle başlayan bu parça, albümün inişli çıkışlı, yoğun duygusal tonuna güçlü bir giriş yapıyor. Şarkı, adını efsanevi glam rock grubu T. Rex‘ten alıyor ve müziğin yarattığı kaçış ve özgürlük hissini anlatıyor.

Joe, “müziğin verdiği hafiflik ve özgürlük” hissini dinleyiciye aktarmak için adeta “Ben müzikten aldığım hazzı sana da göstereceğim, sen de öğren” diyor. Bu şarkıda müzik, “şekerleme” gibi saf, tatlı ve masum bir zevk olarak metaforlaştırılıyor. Belki de modern müziğin yapaylığına bir gönderme yapıyor ve gerçek rock ruhunun T. Rex gibi gruplarda olduğunu ima ediyor.

Şarkı, müziğin bir yoldaş olarak görüldüğü, kişisel ve hüzünlü bir dokunuşla devam ediyor. Anlatıcı, müzikte teselli bulsa da hayatın gerçekten kolaylaşıp kolaylaşmayacağı konusunda şüpheleri olduğunu itiraf ediyor. T Rex Is Loud, hayatın zorlukları karşısında müziğin nasıl bir teselli ve kaçış noktası olabileceğini anlatıyor.

“Please tell me that things get easier (I’m not so sure)”
(Lütfen bana işlerin kolaylaştığını söyle (Ben pek emin değilim))

2. Love Can’t Break The Spell

Joe Keery ve Adam Thein’in prodüktörlüğünü ve Keery’nin yazarlığını üstlendiği şarkı, dinleyiciyi bir ayrılığın duygusal fırtınasına davet ediyor. Fleetwood Mac‘in melodilerini anımsatan şarkı, bitmiş bir ilişkinin ardından yaşanan yasın beş evresini anlatıyor. Şarkı, aşkın sona ermesine rağmen, yaşananların ve kurulan bağların, yani o “büyünün” kolayca silinemediğini vurguluyor.

Sözlerde başlangıçta bir kırgınlık ve öfke sezilse de, şarkı ilerledikçe bu hislerin yerini olgun bir kabulleniş ve içsel bir güçlenme alıyor. Joe, geçmişteki aşkına minnet duysa da, artık yoluna devam etme kararlılığını gösteriyor.

“Why when you look back, do you look past the bad?”
(Neden geriye dönüp baktığında, kötüyü görmezden geliyorsun?)

3. Mr. Mountebank

Joe Keery’nin viral hiti End of Beginning‘in başarısının ardından gelen Mr. Mountebank, Djo’nun bu şöhret ve modern dünyanın yapaylığına bir yanıtı niteliğinde. Joe Keery ve Adam Thein’in prodüktörlüğünü üstlendiği bu parça, önceki şarkılardan farklı olarak çok daha yoğun, karmaşık ve öfkeli bir dil taşıyor. Piyano, davul ve heavy autotune’un birleşimiyle futuristik bir atmosfer yaratılıyor.

Joe, etrafındaki sahte insanlarla, beklentilerle ve hayal kırıklıklarıyla mücadele ederken adeta bir isyan bayrağı çekiyor. Bu şarkıda, kapitalist düzenin insanı kendi kimliğini satmaya zorlaması ağır bir şekilde eleştiriliyor. Sanatçı, doğuştan gelen ayrıcalıkların hayatı gerçekten kolaylaştırıp kolaylaştırmadığını sorguluyor ve bu sorularla hem alay ediyor hem de içsel bir kırılma yaşıyor.

Mr. Mountebank, efsaneye göre kuğuların ölmeden önce söyledikleri en güzel şarkıyı simgeleyen “swan song” (kuğu şarkısı) metaforuyla da derinlik kazanıyor. Bu metafor, şarkının bir veda mı yoksa tüm bu sisteme karşı son bir başkaldırı mı olduğunu sorgulatıyor.

“Things were always heavy when things didn’t go your way”
(Bir şeyler senin istediğin gibi gitmediğinde her zaman bir ağırlık hissedilirdi)

4. Carry The Name

Joe Keery ve Adam Thein’in ortak prodüktörlüğünü üstlendiği “Carry The Name”, albümün en basit ama aynı zamanda en samimi ve nostaljik şarkılarından biri olarak öne çıkıyor. Bu şarkı, bir ayrılığın ardından o kişinin hatırasını, ismini üzerinden atamamanın dokunaklı hâlini anlatıyor. Yeni ilişkiler, yeni deneyimler yaşansa bile o ismin ruhunda kalmaya devam ettiğini dile getiriyor.

Şarkı; sadece bir ayrılık şarkısı değil, aynı zamanda birinin hatırasını taşırken yeni aşklara cesaret etmeye çalışmanın zorluğunu da işliyor. Şarkı, aşkın bitişinin ardından gelen o karmaşık duyguları, melankolik ama bir o kadar da içten bir dille aktararak dinleyiciyi derin bir empati kurmaya davet ediyor.

“Maybe reflection’s a new way to new love
(Belki de yansıma yeni bir aşka giden yeni bir yoldur)
‘Cause I’m not the same, so I carry the name”
(Çünkü ben aynı değilim, bu yüzden ismi taşıyorum)

5. It’s Over

Yine Joe Keery ve Adam Thein’in kaleminden çıkan “It’s Over”, bir ilişkinin sona ermesi ve bu gerçeğin kabullenilmesi sürecini dokunaklı bir şekilde işliyor. Şarkı, blues esintileriyle kaybedilen bir aşkın izlerini taşıyor ve ayrılığın geri dönüşsüz olduğunu her dizesinde tekrar tekrar vurguluyor. O artık hayatında olmasa bile, eski sevgilinin yokluğuna rağmen günlük alışkanlıkların devam etmesi, ancak bu paylaşımların eksikliğinin derinden hissedilmesi üzerine kurulu bir anlatı sunuyor.

Joe, bitmiş bir ilişkinin ardından yaşanan gündelik boşlukları, ev içi eşyalar ve basit alışkanlıklar üzerinden anlatarak şarkıya derinlik katıyor. Şarkı, bir dönemin kapandığını, ancak bu kapanışın getirdiği boşluğun zamanla dolacağını umut eden, hüzünlü ve gerçekçi bir vedayı yansıtıyor.

“Just make the bed, another memory drops in”
(Sadece yatağı topluyorum, başka bir anı aklıma geliyor)

6. Purgatory Silverstar

Purgatory Silverstar”, aşkı kaybetmenin ardından gelen derin bir yalnızlık ve varoluşsal sorgulama üzerine kurulu, dokunaklı bir parça. Şarkı, adını Katolik inancındaki Araf (Purgatory) kelimesinden alarak, hayat ile ölüm, umut ile umutsuzluk arasında sıkışıp kalmış bir “ara hâl”i betimliyor. Silverstar ise bu boşlukta parlayan, ulaşılması güç bir umudu veya saf bir hayali temsil ediyor.

Şarkıda kullanılan “Houston” referansı, astronotların sıkça kullandığı “Houston, we have a problem” ifadesini çağrıştırarak, dinleyiciyi uzayda yalnız kalmış bir astronotun çaresizliğine ortak ediyor. Kaybedilen sevgili, anlatıcının hayatına anlam katmış olsa da artık sadece bir hatıradan ibaret. Anlatıcı, gündelik işler yaparak ayakta kalmaya çalışsa da, kendini boşluğa karıştığı bir uzay gemisinde sıkışıp kalmış gibi hissediyor.

“It feels like a big waste of time
(Bu büyük bir zaman kaybı gibi)
I don’t seem to mind
(Ama yine de aldırmıyor gibiyim)
Why?”
(Neden?)

7. Who You Are

Joe Keery’nin yazdığı “Who You Are”, albümün en melankolik ve en içsel şarkılarından biri olarak öne çıkıyor. Piyanonun sade ama güçlü notaları eşliğinde, anlatıcı geçmişteki hatalarını ve kayıplarını itiraf ediyor. Şarkı, aşkın ve ayrılığın gerçek anlamını sorgularken, sevginin ne olduğu gibi derin sorulara cevap arıyor. Burada yara izleri tam anlamıyla geçmiyor, sadece hayatın birer parçası hâline geliyor. Joe, şarkıda her şeyin döngüsel olduğuna, biten şeylerin bile bir gün yeniden başlayacağına olan inancını dile getiriyor.

“Reinvention fails the people who hide pain”
(Kendini yeniden yaratmak, acısını gizleyen insanları yanıltır)

8. Grime Of The World

Joe Keery ve Adam Thein’in ortak prodüktörlüğünü üstlendiği “Grime of the World”, albümün en isyankar ve enerjik parçalarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Garaj rock ve funky öğelerle dolu olan bu şarkı, dinleyiciyi adeta bir isyanın ortasına bırakıyor. Şarkının sert, ironik ve metaforlarla dolu dili, modern dünyanın kirliliğini ve yozlaşmasını hedef alıyor.

Grime of the World’ün en çarpıcı yönü, erkek egemenliğinin dünyayı kaosa sürüklediğini ima etmesi ve ardından kadınlara “direksiyonu devretme” çağrısında bulunması. Şarkı, Adem ve Havva göndermeleriyle “Eve needs a replacement” diyerek kadınların değersizleştirilmesini ve erkeklerin kendilerini merkeze koymasını eleştiriyor. Aynı zamanda yoksulların ekonomik şiddet altında ezilmesini de gözler önüne seriyor. Joe, “tükettiğin şey seni tanımlar” diyerek, modern toplumun zehirle beslendiğini ve yozlaşmış, sahte bir tatmin aradığını vurguluyor.

“Greed in the name of the green is the grime of the world
(Yeşile (dolara) duyulan açgözlülük, dünyanın pasıdır)
So, girls, will you please take the wheel? ‘Cause we’re out of control”
(Lütfen, kızlar, direksiyonu devralın; çünkü kontrolden çıktık)

9. Try Me

Joe Keery ve Adam Thein’in ortak prodüktörlüğünü ve yazarlığını üstlendiği şarkı; albümün en akılda kalıcı, oyunbaz ve enerjik şarkılarından biri olarak öne çıkıyor. Blues esintileriyle hızlı bir tempoya sahip olan bu parça, diğer şarkılardan farklı olarak, doğrudan bir aşk ve kıyaslama hikâyesi anlatıyor. Anlatıcı, sevdiği kişinin mutsuz bir ilişkide olduğunu biliyor ve onun kendisini fark etmesini sabırla bekliyor.

Şarkı, Herman Melville‘in ünlü romanı Moby Dick’e gönderme yaparak “I’m searchin’ for the great white whale” diyerek, bu takıntılı arayışı dile getiriyor. Bu şarkı, hem mizahi hem de melankolik bir dille, bir aşkın peşinden gitmenin ve o kişi için vazgeçilmez olmanın verdiği karmaşık duyguları işliyor.

“King’s got a little thing for Queens
(Kralın Kraliçeler için küçük bir zaafı var)
I’m searchin’ for the great white whale
(Ben büyük beyaz balinayı arıyorum)
I’ll be your co-star captain, trust me I can fill your sails”
(Ben senin yardımcı kaptanın olurum, güven bana yelkenlerini doldurabilirim)

10. They Don’t Know What’s Right

Joe Keery’nin yazdığı ve Adam Thein’le birlikte prodüktörlüğünü üstlendiği parça, dışarıdan gelen eleştirilere ve otorite figürlerinin baskısına karşı bir isyan şarkısı. Mizahı ve ironiyi bir direniş aracı olarak kullanan Joe, kendisini küçümsemeye çalışanlara karşı güçlü ve alaycı bir duruş sergiliyor. Şarkının ana teması, “Onlar doğruyu bilmiyor, ben kendi yolumdayım” diyerek, baskın otoriteye karşı kişisel bir zafer ilan ediyor.

Şarkıda, keyfi ve baskıcı notlandırma sistemiyle eğitim sistemi eleştirilirken, otorite figürlerinin aslında yozlaşmış veya değersiz olabileceği vurgulanıyor. Şarkı, “Valhalla!” çığlığıyla bir savaş çağrısı yaparak, anlatıcının kendi yolundan gurur duyduğunu ve bu yol bir savaş bile olsa onurlu bir şekilde ilerleyeceğini gösteriyor.

“”Don’t try and show me the way
(Bana yolu göstermeye kalkma)
Yeah, you can count me out”
(Evet, beni hesaptan düşebilirsin)

11. Thich Nhat Hanh

Albümün belki de en beklenmedik parçası olan “Thich Nhat Hanh”, minimalist ve string ağırlıklı bir meditasyon olarak karşımıza çıkıyor. Adını, dünyaca ünlü Vietnamlı Zen Budist rahip Thich Nhat Hanh‘dan alan şarkı, huzur, odaklanma ve farkındalık (mindfulness) gibi kavramlara bir saygı duruşu niteliğinde.

Şarkıda geçen “asla sönmeyecek” ifadesi, insanın içindeki özün, bilincin veya aydınlanma ışığının kalıcılığını simgeliyor. Bu, tıpkı Budist felsefenin öğrettiği gibi, her ne olursa olsun içimizdeki ışığın ve umudun her zaman var olacağını hatırlatıyor.

“Light will never die”
(Işık asla sönmeyecek)

12. Awake

 

Awake”, albümün en deneysel ve lirik olarak en çarpıcı şarkılarından biri. Akustik bir başlangıçla başlayan şarkı, sözlerin hece ve ritim üzerine kurulu yapısıyla dikkat çekerken, finalde sürpriz bir şekilde sert gitar ve davul patlamasıyla epik ve dramatik bir kapanış sunuyor.

Şarkıda tekrar eden “I’m awake” ifadesi, anlatıcının sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda acıya ve çevresindeki çarpıklıklara karşı da gözünü açtığını vurguluyor. Joe, “single sentence sonnet” metaforunu kullanarak, günümüzün yüzeysel romantizmini veya yetersiz anlatım biçimlerini eleştiriyor.

“How does it feel?
(Nasıl bir his?)
Rejection classic
(Tipik bir reddediliş)
Cockeyed proselytize”
(Şaşı bakan propagandacı)

The Crux Deluxe sadece bir albüm değil, aynı zamanda sanatçının kendi içinde yaşadığı yoğun, hüzünlü ve aynı zamanda ilham verici sürecin bir yansıması. Albüm bittiğinde, Joe’nun dünyasına daha da yakınlaşmış hissediyor ve yeni bir başlangıç için duyduğu heyecana ortak oluyoruz.


Kaynakça

  • Glicksman, Josh. “Inside Djo’s Surprise ‘The Crux Deluxe’ — and Why Joe Keery Says He’s ‘At the End of This Big Chapter’.” Billboard, 12 Eylül 2025, Web.
  • WhenTheHornBlows. “Album Review: Djo – ‘The Crux Deluxe’.” WhenTheHornBlows.com, 14 Eylül 2025, Web.
  • “The Crux Deluxe.” Genius, 12 Eylül 2025, Web.
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.