The Bolt: Kilit Altındaki Tutku

Editör:
Seval Hacoğlu
spot_img

Ressam Fragonard‘ın aşk hakkındaki dokunaklı gerçeklere dikkat çektiği ve ana karakterleri tutkulu bir çift olan eseri The Bolt (The Lock) 1776-1779 yılları arasında yapılmıştır. Orijinal adı Le Verrou olan tablo, sanat eleştirmenleri tarafından özel bir yere koyulmuş ve duyguların ötesinde zekaya da hitap eden bir hikâye anlatmaktadır. Bu hikâyeyi anlamak için ise bu iki aşığın gözlerine bakmaktan fazlası gerekiyor.

Jean-Honoré Fragonard Kimdir?

Jean-Honoré Fragonard, Self-portrait, 1770

Fransız aydınlanmasının özgürlüğünü ve merakını somutlaştıran, coşkulu ve akıcı üslubuyla Rokoko döneminin zevke düşkünlüğünü resmeden Fragonard, üretken bir Fransız ressam ve gravür sanatçısı olarak 550’den fazla eser üretmiştir. Çalışmaları, Antoine Watteau ve François Boucher tarafından oluşturulan Rokoko üslubunun daha da detaylı bir halini gösterdiği için üç Fransız Rokoko ustasından biri sayılmaktadır.

Tek ve kusursuz fırça darbeleriyle yaptığı resimler Frans Hals‘ın fırça kullanımını ve üslubunu anımsatmakla beraber resimlerinde lirik ve renkli bir anlatım göze çarpıyor. Rokoko’nun taze, şekerli pastellerini en iyi şekilde özetleyen Fragonard’ın son dönem eserleri, bu tatlı sanat akımının bitişini gösteren bir ünlem işareti işlevi görmüş sanatçı ise Rokoko’nun son efendisi olarak kabul edilmiştir.

Rokoko ve Romantik Sanat

Jean-Honoré Fragonard, The Swing, 1767 – Shepherdess, 1752 – The Birth of Venus, 1753-1755

Rokoko sanatı 1700’lerin başında popülerlik kazanan bir üsluptur. Louis XIV döneminin Barok sanat tarzına gösterişli ve süslü bir tepki olarak doğmuştur. Barok sanat, yelpazenin bir ucunda karanlık ve ağır kalırken, Rokoko diğer ucunda tatlı bir hafiflik ve incelikle pastel bulutların üzerinde süzülüyor gibidir. Tek bir zaman dilimine sıkışıp kalmayan bir sanat türü olan Romantik Sanat ise, bir şeyleri hissettirmeyi öncelikli olarak amaçlayan ve ister figür ister manzara isterse soyut olsun zamanın ötesine geçen bir tarz olmuştur. Tabloda kullanılan teknik Rokoko tarzı yansıtırken, aşk ve tutkuya yer vererek Fragonard bize Romantik tarzın da mükemmel bir örneğini sunuyor.

İstek, Günah, Arzu ve Yoğunluk

Jean-Honoré Fragonard, L’adoration des bergers, 1775

Fragonard’ın bu tablosu, kalbinize işleyebilecek, omurganızdan beyninize tırmanıp orada saatlerce ya da günlerce kalabilecek güçlü parçalardan biri. Sağ tarafta, kucaklaşma ile mücadele arasında bir pozisyonda her ikisi de sağ üst köşedeki kapının sürgüsüne uzanan bir erkek ve bir kadın görüyoruz. Solda ise tamamen darmadağın olmuş, tavandan üzerine kırmızı kadife örtülmüş saten bir yatak var. Işıklandırma, resim düzlemini çapraz olarak ikiye bölüyor, böylece sağ alt kısım, figürleri yutuyormuş gibi görünen sert sarı bir ışıkla dolmuşken, sol üst kısım gölgelerde gizleniyor. Yatağın yanındaki masanın üzerinde duran elma ve yere bırakılmış (ya da atılmış) minik bir buket çiçek gibi sahneyi sorgulamamıza neden olan birçok gizemli detay da görüyoruz.

Resimdeki her doku neredeyse dokunabileceğimizi düşündürecek kadar doğru bir şekilde tasvir ediliyor. Figürleri çevreleyen parıltıda, her gölgenin, her kasın ve her kırışıklığın arkasında Fragonard’ın güçlü tekniğini görüyoruz. Ressamın bizim için ustalıkla yarattığı bu inandırıcı gerçeklikte ipeğin yumuşak hissini, kadifenin derin yumuşaklığını, kilidin serin sertliğini, çiftin nemli tenlerini hissedebiliyor, yerdeki çiçeklerin kokusunu alabiliyoruz.

Yanıtladığından fazlasını soran bu tablo bize burada tutkulu bir anı gösteriyor. Aslında çift birbirlerinden o kadar etkilenmişlerdir ki, adam gözlerini sevgilisinden ayırmadan kapıyı kilitlemeye uzanmıştır. Tabloya adını veren bu detay, bu çifti aşk yuvalarına hapsederken, bu buluşmanın gizli bir randevu olup olmadığını da sorgulatıyor. Adamın çoktan soyunmuş olup kadının kıyafetlerinin hala üzerinde olması da o dönemde bir kadının kendi başına soyunmasının bir erkeğe göre çok daha zor olduğunu söylememize olanak sağlıyor. Resmi biraz daha incelediğimizde, ilk günahı simgeleyen elma gibi detayların yanında kompozisyonun şehvetli bir sembolizm içerdiğini de fark ediyoruz.

Les jambes en l’air

Jean-Honoré Fragonard, Les Baigneuses, 1765

Fragonard gölge, ışık ve kompozisyonla müstehcen formları da konuyla uyumlu olarak yerleştiriyor bu resimde. Tabanı küçük masanın üzerinden başlayan, her iki yanında elma ve devrilmiş sürahi tarafından çerçevelenen bir fallus görüyoruz. Fallus, resmin merkezine doğru belirerek kadının uzattığı ayak parmağından genç adamın koluna kadar uzanıp resmi ikiye bölen çaprazı güçlendiriyor.

Yağlıboya resimde, kadının arkasındaki yastıklar göğüs şekline benzerken yastıkları çevreleyen kırmızı perdeler de vulva formunu oluşturuyor. Bu müstehcen formların varlığı, tablonun okunmasını zorlaştırsa da sahneyle uyumlu bir sembolizm yaratıyor. Ayrıca sandalyenin ters dönmesi de Fransızca bacaklar havada anlamına gelen “les jambes en l’air” ifadesine işaret ediyor ki bu ifade aynı zamanda “sevişmek” (une partie de jambe en l’air) anlamına da geliyor.

Tablonun Edebiyatla İlişkisi

Tablo, Samuel Richardson‘ın Clarissa (1749) adlı kitabı gibi “mektup türü” romanlarda bulunan baştan çıkarıcı sahneleri taklit ederken yeraltı edebiyatı kitaplarındaki pornografik illüstrasyonlara da göndermeler yapıyor. Fragonard’ın resmettiği bu sahneyi, dönemin en çok satanlarından biri olan ve iki kez anonim olarak yayınlanan John Cleland‘ın Memoirs of a Woman of Pleasure (1748) kitabından tanımak da mümkün. Cleland’ın bu kitabında, on altı yaşındaki taşralı Fanny Hill, Londra’ya doğru yolu çıkar ve burada kendini bir genelev sahibinin yanında bulur. Fanny, genelev sahibinin bekaretine yüksek bir fiyat almak için onu satmak istediğini fark edince genelevin salonunda tanıştığı Charles adında genç bir adamla kaçar. Kısa süre sonra bir kır evinde ikili arasında yaşananlar kitapta şu şekilde anlatılıyor:

“Charles daha yeni kapının sürgüsünü kaydırmıştı ki, koşarak beni kollarına aldı ve dudakları dudaklarıma değerek beni yerden kaldırdı, titreyerek, soluk soluğa, yumuşak korkular ve şefkatli dileklerle can çekişerek yatağa götürdü…” 

Bu birkaç satırda anlatılan sahne Fragonard’ın resmettiği sahneyle birebir örtüşürken Charles’ın Fanny’i yakalayıp öpmeye çalışmasında hem direnç işaretleri hem de arzu görmemiz yine tablonun merak uyandırdığı duyguyu yaşatıyor. O dönemde eserlerin görünürde ahlaki olduğunu savunmak için korku ve direniş kanıtı göstermek gerekliydi çünkü kadınların baştan çıkarmaya uyumlu olsalar bile, alçakgönüllülükle direniş numarası yapmaları bekleniyordu.

Fragonard, Akademi’ye kabul edildikten sonra Akademi’nin “yüksek tür” olarak nitelendirdiği resimleri birkaç istisna dışında yapmayı bırakıp alt türlere odaklanmıştır. Kitaptaki sahne ve resim arasındaki benzerlikten Fragonard’ın yeraltı edebiyatla tanıştığını ve bunu resimlerine yansıtarak Akademi’yi ve onun hiyerarşisini eleştirdiğini söyleyebiliriz. Her ne kadar Fragonard, çift arasında yaşanacak fiili ilişkiyi müstehcen teşhirlerden uzak resmetse de tablo gizlediği imgelerle cinselliği çağrıştırmaktadır.

Ressamın diğer birçok eseriyle birlikte Louvre Müzesi’nde sergilenen The Bolt’da tasvir edilen dünyevi aşk, tutku, baştan çıkarılma günlük yaşamda açıkça karşılaştığımız duygulardır. Hepimiz, sadece cinsel açıdan değil, hayatın diğer yönlerinde de istediğimiz şeyleri elde etmeye çalışıyoruz. Belki de zaman zaman her birimiz, resimdeki dürtü ve tutkularıyla savaşmaktan yorulmuş, bu dünyevi aşka yenik düşmüş erkek ve kadınlarız.


Kaynakça

  • Cleland, John. Memoirs of a Woman of Pleasure. London: Penguin Classics, 1985
  • “The Bolt (The Lock) by Jean-Honoré Fragonard”. LadyKflo. Web. 28.02.2024
  • “Devrim öncesi Fransa’sında soyluların hayatlarından kesitler sunan Fragonard”. Sanatın Öyküsü. Web. 28.02.2024
spot_img

1 Yorum

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Editor Picks