Prömiyerini 2022 Cannes Film Festivali’nin Un Certain Regard (Belirli Bir Bakış) bölümünde yapan; senaristliğini ve yönetmenliğini Maryam Touzani’nin üstlendiği, renkli detayların yanı sıra naif temaların da ilmek ilmek işlendiği The Blue Caftan filmini sizin için inceledik. 2023 Oscar’da Yabancı Dilde En iyi Film kategorisinde son listede bulunan ve Fas’ı Oscar‘da temsil edeceği konuşulan dram filminin kadrosunu Lubna Azabal (Mina), Saleh Bakri (Halim), Ayoub Missioui (Yusuf) oluşturuyor.
Portre Misali Bir Anlatı
Maryam Touzani; yetenekli bir terzi, zanaatkar olan Halim’le eşi Mina’nın hayatlarını tıpkı bir portre dokurmuşçasına yansıtıyor kameraya. Kültür veya queer gündeme dair herhangi bir görüş ya da isyan belirtmek yerine, yalnızca gördüklerini resmediyor. Bu tutum filmi çoğu queer temalı filmden ayrı bir tarafa koyuyor. Politik bir sesi olmayan bu filmi, üç insanın ortak arzularının, acılarının ve mutluluklarının hikayesini resmeden oryantal motiflerle bezenmiş bir portre olarak okumak mümkün.
Halim ve Mina; Fas’ın eski bir mahallesinde, Halim’in birbirinden güzel kaftanlar diktiği, renk renk kumaşlarla dolu geleneksel bir terzi dükkanı işleten evli bir çifttir. Fakat bu filmde anlatılan hikaye aşık bir çiftin mutlu mesut ilişkisi değildir. Bu filmde iki iyi dostun geleneğe boyun eğerek evlendiği ve birbirlerini daha kötü bir hayat yaşamaktan kurtardıkları tatlı ama hüzünlü bir ilişkiyi izleriz. Öyle ki Halim, islam kültürünün çok baskın olduğu ve eşcinselliğin kınandığı, dolayısıyla bu türden ilişkilerin yaşam tarzı olarak görünür bir seçenek dahi olmadığı bir toplumda; pek çok kez değişmeye çalıştığını, hislerini bastırmaya çalıştığını ama başaramadığını üzülerek Mina’ya dile getiren ve üzücüdür ki kimliğinden gurur duyamayan bir eşcinseldir. Annesiz büyümüş ve şüphesiz farklı olduğundan babası tarafından hor görülmüş biridir. Naif ve ince ruhlu bir karaktere sahip olan Halim, terzilik zanaatini de, dükkanı da babasından ona miras almıştır. Kendine bir nevi ilaç olan Mina’nın hasta olması ve bun konuda elinden hiçbir şey gelmemesinin onu günden güne üzdüğüne şahit oluyoruz.
Mina’yla olan evliliğini uzun süredir yürütebilmesi, yaşadığı yerde sevdiği biriyle özgürce yaşamasının mümkün olmaması ve Mina ile özel bir dostluğunun olmasıyla açıklanabilir. Mina inançlı bir kadındır ancak Halim’e içten içe sitem etse de onu hiç yargılamadığını ve eşcinsel kimliğini kabullendiğini görürüz. Sitemi kendisini arzulamamasına yönelik gibidir yalnızca. Halim’den daha iddialı ve baskın bir kişiliği olsa da kalbi doğru yerdedir. Mina hastadır hasta olmasına ama kendini bırakmaya niyeti yoktur son ana dek. Dükkanda çalışmak ister, Halim’e yemek hazırlar, kafeye gider, pencere önünde dans eder ve en önemlisi hep gülümser.
Dükkana yeni başlayan çırak Yusuf’un gelişi ile ikilinin arasındaki dinamik de bir bakıma değişir. Yusuf da naif ruhlu, zanaati öğrenmeye hevesli, hoş bir gençtir ve neredeyse ilk sahneden beri Halim’le arasında bir çekim olduğunu hissederiz. Öyle ki sonra, Halim’e karşı duygularını itiraf eder, fakat bir red ile karşılaşır. Aralarındaki çekim elbette Mina’nın gözünden kaçmaz ve kıskançlığı da biz seyircilerden kaçamayacak kadar barizdir. Öyle ki pembe saten dükkanda kaybolduğunda Yusuf’u onu çalmakla suçlar ve ücretini maaşından keser, kendisinin yanlışlıkla iade ettiğini öğrendiğindeyse ona haber vermez. Lakin Mina’nın pişman olup, ondan af dilediği sekansta, Yusuf hakkındaki fikrinin değiştiğine şahit oluruz. Belki yakında bu dünyadan ayrılacak olmanın verdiği hoşgörüyle onları birbirine yakınlaştırmaya çalışır, Halim’in tek seferlik ilişkilerle nefsini körelttiği mahrem bir mekan olarak karşımıza çıkan hamama gönderir onları. Halim’de Mina’dan aldığı “sevmekten korkma” öğüdünü tutup, kendini Yusuf’la temkinli bir aşka bırakacak gibidir gerçekten.
Beklenen sonun gelmesi, Mina’nın ölümü ve mavi kaftanın nihai tamamlanışı da hemen hemen aynı zamana rastlar ve mükemmel bir final için son rötuşlar tamamlanır.
Dar ve eski sokakların süslediği otantik Fas mimarisiyle, hiç kesilmeyen hareketli Arap müziği ve sokak gürültülerinin oluşturduğu fon müziğiyle, renk renk dalgalanan kumaşlarla, sırlarla ve hüzünle karışık neşeyle, kaçınılmaz bir sonun ilk sahneden beri ilmek ilmek işlendiği bu filmde tıpkı Halim’in mükemmel olana kadar işlediği mavi kaftan gibi sonunda izleyen herkesi kendine hayran bırakıyor.
Bizden, Tanıdık Motifler
Ortadoğu kültürünü ve Akdeniz iklimi ve insanını canlı bir şekilde yansıtan filmde; bizi gülümseten, zaman zaman içimizi burkan pek çok tanıdık detaya ve motife rastlıyoruz. Bu detayların başında şimdi çok yaygın olmasa da kültürümüzde ve tarihimizde de önemli bir yeri olan hamam kültürü geliyor. Hamam sahnelerinde bu kültüre uzak olan izleyicilerin şaşıracağı şeyler, örneğin bir başkasının tellakların adamları yıkaması gibi detaylar bizleri şaşırtmıyor.
Gürültülü mahalleler, tüm gün bangır bangır müzik açan dükkanlar da bize hiç de uzak olmayan, belki de pek çoğumuzun şikayetçi olduğu günlük dertlerden bazıları. Karşı komşusu dükkan sahibine müziği kısması için bağırırken, Mina’nın müziğin zevkini çıkarıp dans etmesi, Halim ve Yusuf’u da dansa çağırması ve birlikte pencere önünde oynadıkları sahne mutluluğun dış dünyadan ziyade kişiye bağlı olduğunu düşündürüyor.
Ve son olarak mandalinalar da film boyunca kendini unutturmayan, Akdeniz’in canlılığını yansıtan ve güzelliklerini hatırlatan başlıca motiflerden biriydi.
Kaftana ve Kültüre Dair
Kaftan Modern Türkiye’de popüler bir kıyafet olmasa da Osmanlı döneminde gücü temsil eden bir giysi olup, padişahlar tarafından giyilmiş, önemli misafirlere ve elçilere hediye edilmiştir. Fas kültüründe ise halen bayram, düğün eğlence gibi etkinliklerde ve aile toplantılarında giyilen şık giysiler olarak önemli bir yer tutmaktadırlar.
Halim, makina kullanmayan bir kaftan ustası olarak eski zanaati yaşatır ve çok hızlı hizmet sağlayamasa da hala önemli müşterileri vardır. Kaymakam’ın eşi için diktiği ustalık işi olan gösterişli ve zarif mavi kaftanı tamamlamasının ne kadar zaman aldığını ve nasıl detaylı işlemeler yaptığını görürüz hep birlikte, sıradan bir siparişten öte bir şeydir o. Gösterdiği özen ve çok isteyen bir müşteriye dahi satmamasındaki ısrarından izleyiciye ne kadar önemli olduğunu hissettirir. Haklı çıkarız sonunda, belki de Mina’yla mahallelerinden kalkan bir cenazeyi izlerken onun söylediği; “yazık böyle uğurlanmak istemezdi, çok renkli giyinirdi, renkli biriydi.” cümlesi gelir aklına ve Mina’yı beyaz örtülerden, arınarak sokulduğu kefenden soyarak, mavi kaftanı en çok yakışacak kişiye, biricik dostuna giydirir. Düğünlerde ve eğlencelerde giyilen bir giysinin bir ölüye giydirilmesi ironiktir ve komşular haliyle bunu yadırgar. Dine uygun değildir bu, lakin Halim artık umursamaz onları. Mina’yı büyüleyici mavi kaftan içinde Yusuf’la birlikte sırtında taşıyarak mezarlığın bulunduğu yere, sahile doğru götürürler. Mina’yı toprağa gömmeyecektir diye umuyoruz, ki orası da açık bırakılmıştır zaten, denize doğru ilerlerler ve jenerik girer. Kim bilir, Halim onu sonsuz maviliklere uğurlamak adına denize bırakır belki de.