Yönetmen koltuğunda Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri filminden tanıdığımız ve 2017’den beri ilk kez yönetmen koltuğuna dönen Martin McDonagh‘ı görüyoruz. Yönetmen bu filmiyle pek çok ödülü kucakladı. Film, En İyi Kadın ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar Ödüllerini kazandı. Beş yıllık aradan sonra The Banshees of Inisherin filmiyle muhteşem bir dönüş yaptı. Filmin oyuncuları arasında Colin Farrell, Brendan Gleeson, Barry Keoghan, Kerry Condon gibi isimleri sayabiliriz. Filmin kalabalık bir oyuncu kadrosu yok, zaten ihtiyacı da yok. Filmin dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yaptığını da ekleyelim.
Film, yakın zamanda açıklanan, Oscar Ödüllerinin habercisi konumundaki Altın Küre adaylıklarından 8 adaylık kazanarak öne çıkmayı başardı. Filmi izlediğinizde bunun nedenini anlıyorsunuz. Bu film için yönetmen McDonagh’ın ustalık eseri diyebiliriz.
Artık Senden Hoşlanmıyorum
Yönetmen kamerasını İrlanda‘nın Inisherin isimli uzak bir adasında konumlandırıyor. İrlanda kırsalında ve sessiz sakin bir adada geçen huzurlu saatler… Oysaki anakarada iç savaş hakim. Savaştan uzakta fakir hayatlar süren bir toplulukta, iki arkadaş arasında yaşanan küslüğün tüm ada halkına etki edeceği bir anlatıyla karşı karşıyayız. Yönetmen bu filminde en iyi bildiği yerleri anlatmayı seçmiş. Filmde her duyguyu izlemek mümkün. Sevgi, dostluk, kırgınlık, komedi, trajedi, kızgınlık, nefret…
Söz konusu erkek savaşları olunca sert erkek profilleri görmeye alışık olduğumuz için, bu filmdeki restleşmenin tavrı ve geçirdiği evrim seyircinin hiç de beklediği gibi gerçekleşmiyor.
Padraic (Colin Farrell) rutinlerine bağlı bir adam olarak her gün yaptığı gibi en yakın arkadaşıyla vakit geçirmek için bara gidiyor. Burada en yakın arkadaşı Colm‘u (Brendan Gleeson) görüyor. Colm onunla konuşmuyor, adeta Padraic yokmuş gibi davranıyor. Colm’un tavırlarına anlam veremeyen Padraic’in hareketlerinden, kurduğu cümlelerden çok zeki bir adam olmadığını anlıyoruz. Arkadaşının onunla neden konuşmak istemediğini, ona küs olma sebebini anlamıyor. Colm’un biraz üstüne gidince, ortada bariz bir neden olmadığını, Colm’un onunla artık arkadaşlık etmek istemediğini öğreniyoruz. Colm, Padraic’i yeterince ilgi çekici bulmadığını, sıkıcı bir adam olması nedeniyle ilişkilerinin bitmesini ve ondan uzak durmasını istediğini söylüyor. Padraic, arkadaşından vazgeçmeyince, Colm ona tuhaf bir tehditte bulunuyor: Eğer Padraic, onunla bir kez daha konuşmaya çalışırsa kendi elindeki parmaklarından birini keseceğini söylüyor. Konuşmaya devam ederse de kalan dört parmağını daha keseceğine garanti ediyor. Bunun öylesine bir tehdit olmadığını film ilerledikçe anlıyoruz. Bu durumun filmi ilginç kılan detaylardan biri olduğunu söyleyebiliriz.
Colm’un: ”Artık senden hoşlanmıyorum. Kemanımı huzur içinde çalmak istiyorum.” sözleriyle seyirci aydınlanıyor, ama bu sözler durumu Padriac’ın anlamasına yetmiyor. Seyirci aydınlanıyor, durumu kavrıyor; fakat bu isteklerin bir insanı öylece hayatından çıkarmak için yeterli sebepler olduğuna içten içe ikna edilemiyoruz. Colm’un saplantı seviyesindeki kararına tutunma tavrıyla, Padriac’ın yaşananlara rağmen inatla Colm’dan uzak duramayışı arasında, hem tuhaf hem de toksik denebilecek bir ilişkiye maruz bırakılıyoruz. Maruz bırakıldığımız her ayrıntı uzun zaman boyunca bize tesir edecek türden diyebiliriz.
Dostluk ve Çatışma Hikayesi
Film daha başından, Colin Farrell’ın dikkat çekici oyunculuğu sayesinde seyircinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Anlatı ilerledikçe buna Brendan Gleeson’ın başarılı oyunculuğu da ekleniyor ve ortaya akıllarda kalıcı ve tadı damaklarda bırakan kusursuz bir iş çıkıyor. Oyuncu yönetimi teklemeden işliyor. Senaryo tatmin edici bir noktada konumlanırken, hikaye dikkat çekici bir şekilde inşa ediliyor.
The Banshees of Inisherin, iki erkeğin dostluğu üzerine yazılmış bir şiir olarak nitelendirilebilir. Çok zeki olmayan bir adamın, sadece sıkıcı olduğu için en yakın arkadaşı tarafından dışlanmasını, anlaması en zor şekillerde anlatma yolunu seçmiş. Colm; keman çalmak, beste yapmak ve artık hayatını daha anlamlı şekilde yaşamak istiyor; ancak bunları yapabilmek için Padriac’ın hayatından çıkması gerektiğini düşünüyor. Padraic’in bu durumu anlayamadığını açıkça gözlemliyoruz. O sadece yaşadıkları bu küçük adada eski umarsız ve sıradan hayatına dönmek istiyor.
Filmde bu iki arkadaşın arasında konumlanan Dominic ve Siobhan karakterleriyse hikayenin sarsılmaz yapıtaşlarından sayılabilir. Dominic’in ”adanın delisi” sıfatıyla hikayede yerini alması ve buna karşılık Siobhan’un adada yaşayan en zeki kişi olması durumu hikayedeki zıtlık arayışına destek veriyor. Barry Keoghan’ı, Dominic rolünde izlemek filme ivme katıyor. Hikayede konumlanan az miktarda oyuncunun zarif bir doğallıkla rollerine hakim olmaları, eşsiz bir anlatının sahip olacağı kıymetli zevklerden birini yaşatıyor. Zirvede başlayan performansların, zirvede bitmesiyle de bu yılın en iyi filmlerinden birini izlediğimizi tekrar tekrar hatırlatıyor.
Arkadaşlık ilişkilerine yaptığı ters köşeyle, bu ilişkilere bambaşka bir açıdan yaklaşan anlatı, seyirciyi istediği gibi avucunun içine alıyor. Belki amacı masalsı bir anlatı yakalamak bile olmayan film, muhteşem doğa görselleri sayesinde seyirciyi bir masalın içine bırakıyor. Film absürt komedinin niteliklerini taşırken, trajik tarafıyla da gerçeklikten uzaklaştırmıyor. Kara mizahın lezzetine senaryonun her satırından kavuşmak mümkün.
Inisherin’in Ölüm Perileri
Yönetmen, dostluğun düşmanlığa ve belki en sonunda yine dostluğa evrildiği bir dönem filmi izletiyor. Bunu yaparken seyirci olarak hep şunu düşünüyorsunuz: Tüm bu yaşananlara değer miydi?
Kimisi için anlam ifade etmeyen huzurun, bir başkası için ne kadar önemli olabileceğini görüyoruz. Bir insanın sol elinin beş parmağını hibe etmesine değebilecek bir yalnızlık isteği, bir noktada bizi kendi içimize yöneltiyor. Yalnızlık ihtiyacı ne kadar kıymetli olabilir? En yakın arkadaşının kalbini paramparça edip, işe yaramaz bir sol kolla hayatını geçirmek isteyecek kadar ihtiyaç duyulan bir sessizlik arayışı gerçek olabilir mi?
Film bize hem çok iyi anlayıp, hem de bir türlü anlamlandıramadığımız absürt bir mizahla cevap veriyor.
”Sakin ve verimli bir kafa için gerekirse sol elimden bile vazgeçerim.” diye düşündürüyor.
Altın Küre’de Komedi/Müzikal kategorisinde En iyi Film, En İyi Yönetmen, En iyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Özgün Müzik ve En İyi Erkek Oyuncu kategorinde aldığı iki adaylık dahil toplamda 8 kategoride adaylık kazandığını tekrar hatırlatalım. Henüz açıklanmayan Akademi adaylıklarına da kesin gözüyle bakabiliriz.
Film aday olduğu tüm ödülleri kazansa şaşırtıcı olmaz. Oyunculuk performansı ve senaryo açısından bu yılın en iyi işlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. İrlanda’nın büyülü doğası sayesinde, sinematografik açıdan da sahici görüntülerle beklentiyi karşılıyor.
Inisherin’in Ölüm Perilerini izlerken; sahip olduklarımıza ve kayıplarımıza derinlemesine etki eden notaları görüyoruz. Erkek temelli öğretilere sert, ama muzip bakış açısıyla doyurucu ve güçlü bir metin olarak sinemadaki yerini alıyor.