1993 yılında Edith Wharton‘ın aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan The Age of Innocence‘ın yönetmen koltuğunda Martin Scorsese oturuyor. Senaryosu Scorsese ve Jay Cocks tarafından yazılan filmin oyuncu kadrosunda Daniel Day Lewis, Michelle Pfeiffer, Winona Ryder gibi isimler yer alıyor.
Hollywood’un en önemli yönetmenlerinden biri olan Scorsese’in filmografisinde ayrı bir yere sahip olan The Age of Innocence, yönetmenin alışkın olduğumuz tarzından farklı bir yerde konumlanıyor. Filmlerinde daha çok suç, adalet, şiddet ögelerine yer veren Scorsese, The Age of Innocence filmiyle birlikte; aşk, ihanet, tutku temalarını da başarılı bir şekilde yansıtmış.
Göze çarpan başka bir detaydan daha bahsedecek olursak; Scorsese diğer filmlerinde de çoğunlukla uyguladığı gibi kamerada kesme hareketini mümkün olduğu kadar az kullanmış. Filmi izlerken adeta bir hikayeyi gözlerimizle takip ediyormuş hissi veren bu çekim yöntemi, seyircinin duyguları hissedebilmesi için güçlü bir unsur olmuş. Birçok ödüle layık görülen ve zaman içerisinde kült bir film haline gelen The Age of Innocence’ı gelin hep birlikte inceleyelim.
1870’li yıllarda New York’ta geçen The Age of Innocence, dönemin sosyete ailelerinin yaşamlarına odaklanırken toplumsal baskı nedeniyle yaşanamayan bir aşk hikayesini de düşündürücü bir biçimde yansıtıyor. Film, Voice Over yöntemiyle destekleniyor. Scorsese’in birçok filminde kullandığı bu yöntem, hikayenin güçlü bir biçimde romandan uyarlanmasını sağlarken aynı zamanda seyircinin filmdeki duyguları daha iyi anlamasına katkıda bulunuyor.
Dönemin özelliklerini kostümler ve müziklerle ön plana çıkartan film, opera sahnesiyle açılıyor. Sosyetenin ünlü avukatı Newland Archer(Daniel Day- Lewis), nişanlısı May Welland‘ın(Winona Ryder) kuzeni Kontes Ellen Olenska(Michelle Pfeiffer) ile tanışıyor. Bu sahnede göze çarpan en önemli detay: Olenska elini öpmesi için Archer’a uzattığında, Archer’ın etkilenmekten korkan bir tavırla sadece dostça bir karşılık vererek elini sıkması oluyor.
Katı kurallar çerçevesinde büyüyen Newland, çevresindeki birçok kişiye göre daha farklı bir kişiliğe sahip olsa da geleneksel evliliklerin ön planda olduğu dönemde kendine uygun görülen May Welland ile nişanlı. May, masum ve heyecanlı karakter olarak gözüküyor fakat ilerleyen sahnelerde de fark edileceği üzere masumiyet maskesiyle kendi istediği hayatı oluşturmak için adımlar atıyor. Olenska ise sosyetenin tüm kurallarına karşı çıkan, daha özgürlükçü ve tutkulu bir karaktere sahip. Eşiyle boşanmanın eşiğinde olan Olenska ve Newland birbirlerinden ilk gördükleri andan itibaren etkileniyor. Newland’ın kendini engellemek için evlilik tarihini öne çekmeye çalışması dahi işe yaramıyor.
Newland’ın Olenska’ya ilgisinin en büyük sebebi, çevresindeki birçok kadından farklı olması. Ailesi dahil herkes Olenska’nın rahat tavırlarını ve onu aldatıp hor gören eşini bırakmasını dahi eleştirirken Newland, onun tutkusu, güçlülüğü ve farklılığından çok etkileniyor.
Gerçekler Düşünülmüyor
May’in büyükannesi olan Anne Welland’ın şu sözleri ise dönemin nasıl gerçeklikten uzak ve katı kurallar çerçevesinde yaşandığını açıklayan en önemli replik olarak karşımıza çıkıyor:
Hepsi hiyerogliflere benzeyen bir dünyada yaşıyordu. Gerçekler asla söylenmiyor, yapılmıyor, hatta düşünülmüyordu bile. Gerçek, sadece bir takım keyfi işaretlerle temsil ediliyordu.
Bu repliğin önemli olmasındaki bir diğer sebep ise film boyunca sık sık detaylı bir biçimde gördüğümüz tablolardır. Çünkü Eski Mısır hiyeroglifleri bilindiği üzere resimlerle ifade edilirdi. Scorcese de bu tabloları, benzer hayat yaşayan insanlara zıt bir çerçeve çizmek için kullanmış. Tablolarda her şey oldukça zengin ve çeşitli görünürken gerçek hayatta tam tersi biçimde hiç kimse içinde bulunduğu yaşamı sorgulamıyor ve hepsi birbirine benzer hayatlar yaşıyor.
Newland, Japonya hakkında bir kitap okuduğu sırada May ona neden okuduğunu soruyor. Bu sahnede de aralarındaki en önemli fark dikkat çekiyor. May için yeni bir bilgi öğrenmenin mutlaka işe yarayan bir nedeni olmalı. Newland ise yaşamak için öğrenmek istiyor. May’in sorusundan sonra Newland’ın ölü gibi bir yaşamı seçmeye hazırlandığını anlıyoruz.
Tutkunun İlk Adımı
Newland ve Olenska arasındaki çekimin ilk adımı ise Newland’dan geliyor. Newland, Olenska’nın evine sarı güller yolluyor. Olenska, filmde güzelliğiyle dikkat çektiği için buradaki sarı güllerin kıskançlığı belirten bir simge olarak kullanıldığı yorumunda bulunabiliriz. Yasak aşk yaşamaya başlayan Newland ve Olenska’nın arasındakileri May’in fark ettiğini ise evlilik tarihini öne çekmek için adım atmasıyla anlamaya başlıyoruz. Newland’ın ihtimal vermediği bu durum sadece seyirci tarafından anlaşılıyor. Filmin en etkileyici sahnelerinden biri ise Newland ve Olenska’nın tutkulu bir biçimde birbirlerine sarıldıkları sahne diyebiliriz. Teslimiyet duygusunun ön plana çıktığı sahne; aşk ve tutkuyu çok güçlü hissettiriyor.
May filmin başında çok saf bir karakter gibi gözükmesine rağmen hayal ettiği -çok normal- bir yaşantının anahtarı olan Newland’ı kaybetmemek için ilk adımı hamile olduğunu söyleyerek atıyor. Çünkü May, tam da Newland’ın uzaklara gitme isteğini paylaştığı sırada hamile olduğunu açıklıyor.
May’in hamilelikten emin olmadığı halde birkaç hafta önce Olenska’yla da bu durumu paylaştığını söylemesi ise bu yasak aşka dışarıdan müdahalede bulunduğunu apaçık ortaya koyuyor. May’le konuştuktan sonra Olenska, ona destek olan aile tarafından başka bir yere yerleştiriliyor ve Newland’la olan yasak aşkını bitirmeye karar veriyor.
Zaten sosyete cemiyetine karşı gelmeyi göze alamayan Newland, eşinin hamileliğini öğrendikten sonra aşkı ve sadakati arasında bir seçim yaparak kendisi için uygun görülen hayatı kabulleniyor. Archer çifti, onlardan beklenildiği şekilde mutlu bir hayat sürdürmeye çalışıyor.
Newland, zatürre nedeniyle hayatını kaybeden May’in yasını yıllarca tutuyor. Oğlu ile Paris’e seyahate giden Newland, oğlu Ted’in anlattıkları sonucunda aslında May’in tüm gerçekleri bildiğini öğreniyor. Olenska’yı görmeye gidecek olan Ted, babasını da yanında götürmek istiyor ancak Newland, onunla karşılaşmaya cesaret edemiyor. Ve Olenska’ya bahane olarak sadece “eski kafalı” olduğunu söylemesini istiyor.
Tutkuyla başlayan aşk hikayesi, Newland’ın bir bankta tek başına oturduğu sahneyle hüzünlü bir biçimde sona eriyor…
Onurlu bir vazgeçiş mi yoksa cesaretsiz ama tutkulu bir aşk hikayesi mi?
Filme MUBI üzerinden ulaşabilirsiniz.
Fragmanı izlemek için: