Balkon, ev ile dünya arasındaki bir köprüdür. Balkondayken ne evdeyizdir ne de dışarıda. Ruhumuzu sokağa açan ve dünyayla bağlantıyı koparmamamızı sağlayan bir ara bölgedir. Balkona çıkıp da bir nefes aldığımızda ve gün ışığını topladığımızda, dış dünya ile temas halinde olduğumuzu hissederiz. Balkon, binanın cephesinden dışarıya uzanan bir mimari çıkıntıdan çok daha fazlasıdır.
Her mekân bir ihtiyaca cevap olarak ortaya çıkar. Mekân, toplumsal olandan ayrı tutulamaz. Çünkü mekân insanın kendi eliyle inşa edilmiştir ve insanın yaşam alanının bir parçasıdır. Toplumsal bir mekân olan balkon da, iç mekânların dışa açılımını sağlamaya hizmet eder. Evin dışında akan hayatın izlendiği bir mekân özelliği taşır. Aynı zamanda dışarıdan gelen tüm sesleri kısıp kişinin kendi sesini duyabildiği, derin düşüncelere dalabildiği bir sığınaktır.
Kimi balkonlar ön cepheye bakar, kimileri ise ters cepheye. Ön cepheye bakan bir balkonda, çevremizle sosyal ilişkiler geliştiririz. Güneşi selamlar, komşularımızla konuşur, bakkala balkondan sipariş verir ya da gözlemci ruhumuzu aktif tutarız. Ters cephede ise tam tersine kendimize bir sığınak inşa eder ve görünmezliğin tadını çıkarırız.
Balkonumuzdan dışarıya baktığımızda gördüklerimiz, balkonumuzun bize sunduğu manzara bakış açımızı yönlendiren önemli bir etmendir. Fakat bu manzarada görmeyi tercih edebileceklerimiz bizim elimizdedir. Cephenin yönünü belirleyen, anlamlandırma tarzımızdır.
Bu yazıda, ters cepheye bakan balkonların üzerimizdeki etkisinden ve hayatın arka yüzünden bakmanın psikolojik yansımalarından bahsedeceğim.
Ters Cepheye Bakan Balkonlar

Ters cepheye bakan bir balkondan dışarıya bakıldığında canlı bir mahallede yürüyen insanlar, koşturan çocuklar, birbiriyle sohbet ederken gülümseyen yüzler görülmez veya meyve sebze tezgahlarını kurmuş bağıran satıcıların sesleri duyulmaz. Masmavi gökyüzü ya da güneşin parlaklığı da görülmez. Orada karanlık gökyüzüyle ve sessizlikle karşılaşırız. Bunun sebebi hayatın arka yüzünden bakmakta saklıdır. Hayatın görünmeyen taraflarına yöneltiriz bakışlarımızı. Bu yüzden ters cepheye bakan bir balkon, bireyin içe dönüşünü temsil eder. Oraya çoğu zaman kaçmak için gideriz, kalabalığın gürültüsünden kurtulmak ve kendi içimize dönebilmek için. İçe dönmek, psikolojik olarak kişinin kendisiyle olan bağını güçlendirir, iç sesine kulak vermeyi öğretir ve hatta değerlerini fark etmesine ve bu yolda adımlar atmasına yardımcı olur. Ters cepheye bakan bir balkon da insanın kendi özüne dönüşü için bir araç olabilir.
Ön cepheye bakan bir balkondan kafamızı uzattığımızda ise gözlerimiz kısılır, güneşin parıltısından gözlerimi açamayız. Çocukken güneşe ne kadar dayanıp gözümüzü ne kadar açık tutabileceğimizin yarışını yaptığımız balkonlardır onlar. Gökyüzü masmavidir, gökkuşağının tüm renkleri ise capcanlı. Orada kulağımıza her türlü ses dolar, bütün mahalleli bakışlarımızın altındadır. O balkon; sosyal iletişim kurmamızı, yalnız hissetmememizi ve topluma ait hissetmemizi sağlar.

Günümüzde insanlar daha çok arka balkonlara gitmeyi tercih ediyor. Herkes kendi içine dönmenin ve diğerlerinden uzaklaşmanın yolunu aramakla meşgul. Bu kaçınmanın altında yatan en önemli nedenler, kent hayatı ile birlikte insanların birbirlerine karşı yabancılaşması, bireyselleşme kavramının öne çıkması, komşuların artık tanınmaması ve mahremiyetin korunması gibi düşüncelerdir. Güneşin doğuşunu ön balkonlardan görmek mümkün olsa dahi adımlar arka balkonlara yöneliyor. İçine dönmek kişiye birçok şey katabilir, kendiyle temasa geçmesini sağlayabilir fakat kendimize dönerken yaşamla bağ kurmayı da unutmamalıyız. Diğer insanlardan kopmak, iletişimden kaçınmak kişiyi yalnızlığa sürükleyebilir. Sadece gün batımını izlemek, bizi güneşin sıcaklığından mahrum bırakarak içimizi ısıtmasını engelleyebilir.
“Mekânlar zihniyetin sonucudur. Zihniyetler mekânda oluşur.” der Dellaloğlu (2016, s. 17). Bireylerin mekânı şekillendirdiği gibi, mekân da birey üzerinde değişim ve dönüşüm yaratma gücüne sahiptir. Balkonun hangi yöne baktığı bizi bu yüzden oldukça etkiler. Bizim hangi yönü tercih ettiğimiz de hayata nasıl baktığımızın bir yansımasıdır. Tıpkı balkon gibi hayatın da iki yönü vardır. Hayat sadece gün ışığının aydınlığından ibaret değildir fakat hayat sadece gün batımının karanlığından ibaret de değildir. Balkon da ne sadece ön cepheden oluşur ne de ters cepheden. İkisinden birini seçmek zorunda değiliz. Fakat şunu unutmamalıyız ki toplumla temasta kalmak bireyin psikolojik sağlığı için çok önemlidir. Yaşamdan kopmamak için, zaman zaman sığınağımızda kaybolmak istesek de ön cepheye bakan balkonlara da yöneltmeliyiz adımlarımızı. Hayatın sadece arka yüzünden bakmak, günün doğurduklarını kaçırmaya ve sarı ışık huzmelerinin getirdiği güzellikleri görememeye sebep olur.
Hayatın getirdiği güzellikleri görebildiğimiz, balkonumuzun manzarasından doğan güneşin tadına varabildiğimiz ve güneşin parıltısından gözlerimizin içinin parladığı günlerimiz olsun.
Gözlerimiz öyle parıldasın ki gökyüzünü aydınlatacak kadar büyük bir yıldıza dönüşsün…
Kaynakça:
- Bozkurt, R. (2024). Sosyolojik bir imge olarak balkon mekânının analizi. Turkish Studies, 19(4), 2079–2090. Web
- Dellaloğlu, Besim F. Benjamin’i Okumak: Notlar, Portreler, Metinler. İletişim Yayınları, 2016.
-
Öne Çıkan Görsel: Yapay zeka ile oluşturulmuş görsel. Kaynak:Gemini (2025). Prompt: ”Gün doğumu ve gün batımını gösteren, aydınlık ve karanlık zıtlığını vurgulayan bir manzara.” https://gemini.google.com