Taylor Swift – seven Söz Analizi: Masum Bir Kaçış Hikayesi

Editör:
Ayşenur Gedizli

Ne kadar sadece aşk şarkıları yazdığı düşünülse de Taylor Swift; kayıp kimlik arayışının, toplumsal meselelerin, acının, çocukluğun, bireyselliğin, yeri gelince kadın olmanın zorluğunu ve insan ilişkilerinin karmaşıklığını ustaca aktarabilen bir yazardır diyebiliriz. Taylor’ın hikaye anlatımındaki inceliğiyle beraber, her yaşta insan; büyülü bir yolculuğa çıkabildiği gibi gerçeğin acılarıyla da içten içe yüzleşir.

Swift’in Folklore albümünden en sevdiğim ve beni derinden etkileyen şarkısı “seven”, fazlasıyla romantik ve nostaljik hissettirirken acıyı, bu duyguların ardına hüzünlü melodisiyle usulca gizliyor; dürüst ama sezgisel, masum bir çocuk bakış açısını bizlerle buluşturuyor. Tabii bu masum bakış açısı, bir çocuğun aile içi istismarı nasıl algıladığını gösteren ince detaylarla örülü. Şarkının sözleri, küçük çocukların karmaşık ve rahatsız edici durumları nasıl lirik ve naif bir dille anlamlandırmaya çalıştığını da ortaya koymakta.

Kaybolan Masumiyet: Zirveye Ulaşmak ve Büyüme Korkusu

Technique

“Please picture me in the trees
(Lütfen beni ağaçların arasında hayal et)
I hit my peak at seven feet
(Yedi metrede zirveye ulaştım)
In the swing, over the creek
(Derenin üzerindeki salıncakta)
I was too scared to jump in”
(Ama suya atlamaktan çok korkardım)

Şarkı, anlatıcının bir çocukluk arkadaşına ya da biz dinleyicilere hikaye formatında nostaljik bir anıyı hatırlatmasıyla başlıyor. “Zirveye yedi yaşında ulaştım” (I hit my peak at seven feet) ifadesi, anlatıcının çocukluğundaki en saf ve en mutlu olduğu yaş vurgusunu yaparken “Ama suya atlamaktan çok korkardım” (I was too scared to jump in) cümlesi ise büyümeyi reddedişi temsil eden Peter Pan sendromunu akla getiriyor. Suya atlamak, adeta bozulmuş yetişkinlerin dünyasına adım atma niteliğinde ve anlatıcı; iki yüzlü, sapkın bir yetişkin olmaktan korktuğunu metoforik bir şekilde bize aktarıyor.

“But I, I was high in the sky
(Ama gökyüzünde yükseklerdeydim)
With Pennsylvania under me
(Pensilvanya ayaklarımın altındaydı)
Are there still beautiful things?”
(Hala güzel şeyler var mı ki?)

Pensilvanya, Taylor Swift’in doğup büyüdüğü ve anılarının yeşerdiği bir yer olduğundan Swift’in çocukluğuna yolculuk anlamına gelebilir. Şarkıdaki anlatıcı için de Pensilvanya, çocukluk yıllarının güzelliği ve masumiyetin yeri olarak belirir. Ama bu masumiyet ve güzellik artık bu dünyada yoktur çünkü büyümek, yozlaşmış dünyaya karşı geliştirilen bir farkındalıktır; her güzel şeyi mahveder.

Zamana Meydan Okuyan Sevgi: Çocukluk Dostluklarının Silinmez İzleri

Rolling Stone

“Sweet tea in the summer
(Yazın içilen tatlı çay)
Cross your heart, won’t tell no other
(Elini kalbine koy, kimseye söylemeyeceğine söz ver)
And though I can’t recall your face
(Yüzünü pek anımsayamasam bile)
I still got love for you”
(Yine de yerin var kalbimde) 

Şarkının sonradan tekrarlanacağı, yani nakaratı olan bu kısım, anlatıcının yüzünü net olarak hatırlamadığı arkadaşıyla olan anılarını anlatmaktadır. Öyle anılardır ki bunlar, fiziksel hatırayı akla gerektirmez; hissettirdiği sıcaklık bir ömre bedeldir. ”Yazın içilen tatlı çay” (Sweet tea in the summer) eşliğinde belki aile bireylerinden saklanılan ama dostluk arasında paylaşılan sırlar; çocukluğun en saf, güvenilir ve unutulmaz anlarını temsil eder. Bu sırlar, bir çocukluk yemininin masumiyetinde saklıdır. Çocuklukta sevgi, hafızadan silinse bile ruhun derinliklerinde yaşamaya devam eder.

“Your braids like a pattern
(Örgülerin desen gibi)
Love you to the moon and to Saturn
(Ay’dan Satürn’e dek (Dünyalar kadar) seviyorum seni)
Passed down like folk songs
(Tıpkı halk şarkıları gibi)
The love lasts so long
(Her daim sürer sevgi)

Burada anlatıcı; kuvvetli duyguların, yetişkin gerçekliğine ağır bastığını yaptığı metoforlarla ortaya koyuyor. Şarkıdaki anıların gücü; resmen sözlü edebiyat gibi nesilden nesile aktarılacak, nadir rastlanan bir sevgiye sürüklüyor biz dinleyicileri. Bu sevgi; halk şarkıları gibi kalıcı olacağını, yeniden şekilleneceğini ve unutulmayacak bir dostluk hikayesine dönüşeceğini bildiriyor.

”Örgülerin desen gibi” (Your braids like a pattern) ifadesi, aslında arkadaşının çocukluk döneminde yaşadığı zihinsel karmaşayı ima ederken aynı zamanda, anıların kalıcı doğasına da ışık tutuyor. ”Ay’dan Satürn’e dek seviyorum seni” (Love you to the moon and to Saturn) cümlesi de keza bir yetişkinin kurabileceği türden bir cümle olmaktan çok uzak. Sanki gezegenleri yeni öğrenen iki genç kız, birbirlerine duydukları sevgiyi; anlamını tam olarak bilmedikleri, ancak sonsuzluğu çağrıştıran gök cisimleriyle ifade etmeye çalışıyor.

Lanetli Ev: Çocukluğun Kırık Penceresi

Entertainment Weekly

“And I’ve been meaning to tell you
(Sana söylemeye niyetliydim)
I think your house is haunted
(Bence eviniz lanetli)
Your dad is always mad and that must be why”
(Baban her daim sinirli ve sebebi de bu demek ki)

Şarkının bu kısmı, ev içi istismara uğrayan anlatıcının arkadaşına gönderme yapıyor. İstismarın ne olduğunu idrak edemeyen çocuk bakış açısıyla anlatıcı, arkadaşının yaşadığı kötü ve belki süregelen hadiseyi doğrudan istismar olarak değil; masum bir şekilde ”lanetli bir ev” olarak tanımlıyor. Biliyoruz ki çocuklar, somut durumları açıklamakta zorlanırken soyut düşüncelere daha sık başvururlar.

Evin lanetli olduğunu belirten ifade ile ”Baban her daim sinirli” (Your dad is always mad and that must be why) cümlesi, bir çocuğun yaşadığı korkuyu anlamlandırma çabasını gözler önüne seriyor. Baba figürü, evin içindeki korku kaynağı olarak resmediliyor. Sürekli öfkeli olması, bir evde çocukların hissettiği güvensizliği ve istismarı ima ediyor olabilir.

Anlatıcı, arkadaşının evindeki huzursuzluğu açıklamak için doğaüstü bir sebebe başvuruyor çünkü gerçekliği tam olarak kavrayamıyor. Çocuk dünyasında, korkutucu ve açıklanamaz olan her şey hayal gücüyle ilişkilendirilebilir. Ancak, dinleyici olarak bizler; evin “lanetli” olmasının gerçek sebebinin, çocuğun babasının fiziksel veya duygusal istismarından kaynaklandığını anlayabiliyoruz. Bu noktada, anlatıcının duyduğu sezgisel korku, onun çözüm üretme isteğiyle birleşiyor.

Korsan Olup Kaçalım: Çaresizliğin Bir Fanteziye Dönüşmesi

NPR

“And I think you should come live with me
(Bence gelip benimle yaşamalısın)
And we can be pirates
(Korsanlar gibi olabiliriz)
Then you won’t have to cry
(Ve artık ağlamak,)
Or hide in the closet”
(Ya da dolapta saklanmak zorunda kalmazsın)

Burada anlatıcı, çocuksu fantezi ve önerilerle arkadaşının acısını hafifletmeye çalıştığını görüyoruz. İki kız çocuk, beraber kaçabilecek maddi manevi koşullara sahip olamazken  anlatıcı, ”Bence gelip benimle yaşamalısın” (I think you should come live with me) önerisinde bulunuyor ve bunu bir kaçış hayaline dönüştürüyor. Küçük bir kız olarak çözüm arayışında bulunması, anlatıcının ne kadar duyarlı ve bilinçli olduğu fikrine de ışık tutmakta.

Korsan olma isteği ise genel olarak anlatıcının ev içi istismara karşı duyduğu özgürlük ve bağımsızlık arzusunu simgeliyor. Ancak bu, bir hayal ve umut kırıntısıyken gerçek dünyada mümkün olmayan bir fantezi olduğu da aşikar.

Benim de en etkilendiğim ve çarpıcı bulduğum ”Ve artık ağlamak ya da dolapta saklanmak zorunda kalmazsın” (Then you won’t have to cry / Or hide in the closet) kısmı, tehlike anında çocukların kendilerini korumak ve güvende hissetmek adına bulduğu bir kaçış yöntemi olabilir. Dolapta saklanmak ifadesi, ya istismarcı babasından fiziksel olarak kaçmak için gerçek bir saklanmayı ya da cinsel kimliğini gizlemek adına metaforik bir saklanmayı temsil edebilir.

“Dolaptan çıkmak” (coming out of the closet) ifadesi, LGBTQ+ topluluğuyla özdeşleşmiş bir metafordur. Burada, şiddete maruz kalan bir çocuğun kendi kimliğini bastırması da söz konusu olabilir. (Eve Kosofsky Sedgwick’s Epistemology of the Closet)

“And just like a folk song
(Tıpkı bir halk şarkısı gibi)
Our love will be passed on”
(Nesilden nesile aktarılacak sevgimiz de)

Anlatıcı, dostluklarının tıpkı bir halk şarkısı gibi nesilden nesile aktarılacağını dile getiriyor. Eğer arkadaşı onunla birlikte hayali bir dünyaya kaçabilirse bu bağın asla kaybolmayacağını ve hiçbir lanetli ev, istismarcı baba, kısacası karanlık geçmiş; dostluklarını yok edemeyeceğini belirtiyor. Artık korkudan saklanmalarına da gerek kalmayacağı ve hikayelerinin sonsuza dek varlığını sürdüreceği hayal arzusu, biz dinleyicilere tekrar tekrar hatırlatılmakta.

Dizginlenmemiş Çocukluk: Kuralların Öncesinde Özgürlük ve Çığlıklar

Medium

“Please picture me in the weeds
(Lütfen beni çalıların arasında hayal et)
Before I learned civility
(Nezaket nedir bilmeden önce)
I used to scream ferociously”
(İstediğim zaman avazım çıktığı kadar bağırırdım)

Bu kısım, toplumsal normların bireyleri küçüklüğünden itibaren nasıl şekillendirdiği fikrine ışık tutuyor. ‘‘Nezaket” (civility), toplumun genç ve yetişkin kızlardan beklediği bir davranış türüdür. Ama küçük kızlar, cesur ve pervasız olabilir; avazı çıktığı kadar bağırabilirler, ta ki büyüyüp kontrollü olmaları gerekene dek. Yetişkinlik; bağırarak duyulmak yerine, sessizlikle dikkat çekmeyi empoze eder bireye. Burada, çocukların sansürsüzlüğüne ve bağımsızlığına duyulan bir özlem mevcuttur.

”Çalıların arasında” (in the weeds) olma ifadesi ise doğa anayla ilgili bir çağrışım olabilir. Genç kızlar, kendi benliklerini ve bireyselliklerini doğa ananın şefkatinde ve uçsuz bucaksızlığında aile korkusu, beklentiler ve kurallar olmadan keşfetme özgürlüğüne sahiptir.

Bir Kazak, Birkaç Oyuncak ve Uzaklara Kaçış: Hindistan’a Sığınan Çocukluk Hayali

Variety

“Pack your dolls and a sweater
(Oyuncaklarını ve bir kazak al yanına)
We’ll move to India forever”
(Geri dönmemek üzere taşınacağız Hindistan’a)

”Oyuncaklarını ve bir kazak al yanına” (Pack your dolls and a sweater) cümlesi, başka bir ülkeye kaçmayı hayal eden iki genç kız için oyuncakların ve kazağın en temel eşyalar olarak görüldüğünü vurguluyor. Bu iki eşya, sıcaklık ve güven duygusu sağladığından para veya maddi imkanlardan önce, bir ülkede ya da herhangi bir yerde var olabilmek için en gerekli şeyler olarak öne çıkıyor.

“Geri dönmemek üzere taşınacağız Hindistan’a” (We’ll move to India forever) ifadesi, iki çocuğun bilinçsizce en uzak ve en egzotik yerlerden birini seçerek oluşturduğu bir kaçış hayalini yansıtıyor. Bu seçim; tıpkı gezegenleri yeni öğrenen iki arkadaşın, kitaplardan ya da derslerden edindikleri bilgiler sayesinde Ay ve Satürn’ü, birbirlerine duydukları sevgiyle ilişkilendirmelerine benziyor. Hindistan, onlar için yalnızca bir coğrafi yer değil; aynı zamanda çocuk aklının bilinmeyene ve özgürlüğe duyduğu özlemin simgesidir.

The Paris Review

Yine de Hindistan’a taşınma arzusu; basit bir çocukluk kaçış hayalinden öte, aslında daha derin bir anlam taşıyordur belki de. Hindistan göndermesi, Swift’in daha önce referans verdiği “The Secret Garden” (Gizli Bahçe) adlı klasik çocuk romanına dayanıyor olabilir.

Romandaki ana karakter Mary; Hindistan’da ailesi tarafından ihmal edilen, sevgiden yoksun büyüyen bir çocuktur. Ailesini kaybettikten sonra İngiltere’ye gönderilir ve burada, gizli bahçeyi keşfetmesiyle birlikte hem kendisini hem de çevresindekileri dönüştüren bir süreç yaşar. Hindistan; onun için yalnızlık, kayıtsız ebeveynler ve ihmalin sembolüdür; ancak aynı zamanda, uzak ve gizemli bir yer olarak çocukların hayal dünyasında farklı anlamlar kazanabilir.

Şarkıdaki Hindistan’a taşınma hayali; bir çocuğun özgürlüğü, kaçışı ve yeni bir başlangıcı arzuladığı masum bir fanteziyi simgeliyor olabilir. “The Secret Garden” romanında Mary’nin Hindistan’dan İngiltere’ye gitmesi onun hayatındaki büyük bir kırılma noktasıyken şarkının sözlerinde Hindistan’a gitmek, istismardan kaçışın ve bir daha asla geri dönmemenin sembolü olarak kullanılmış olabilir.

Zamana Direnen Melodi: Kaybolmayan Sevgilerin Halk Şarkısı

Reddit

“Passed down like folk songs
(Tıpkı halk şarkıları gibi)
Our love lasts so long”
(Sevgimiz de sürecek uzunca)

Şarkı, ”Passed down like folk songs (Tıpkı halk şarkıları gibi) / Our love lasts so long (Sevgimiz de sürecek uzunca)” ifadeleriyle biterek üçüncü kez halk şarkılarına ve sevginin uzun süreceğine gönderme yapıyor. Bu tekrar, şarkının anlatısal bütünlüğünü güçlendirirken çocukluk dostluğunun ve anılarının zamanın ötesinde nasıl var olmaya devam ettiğini vurguluyor. Tıpkı, fiziksel olarak kaybolan ama duygusal olarak unutulmayan bir bağın yankısı gibidir. Aynı zamanda, çocukluk dostluklarının unutulmaya yüz tutsa bile ruhumuzda bir yerlerde hep var olduğuna dair nostaljik bir kabulleniştir.

Taylor Swift’in bu sözleri bize adeta bir halk şarkısı edasıyla aktarması, her genç kızın hayatında benzer bir arkadaşlık bağına veya travmatik bir geçmişe sahip olabileceğini ima ediyor; böylece bireysel bir hikayeyi evrensel ve empatik bir anlatıya dönüştürüyor. Umarım siz de benim gibi, her genç kızın tecrübe ettiği yaralı geçmişe ve sonunda büyümeye mecbur kaldığı gerçekliğe rağmen, hayatı yaşanılır kılan güzel bir arkadaşlığa sahip olmanın nasıl derin ve kalıcı bir bağ yarattığını Taylor Swift’in sözlerinde ve hayatınızda hissedebiliyorsunuzdur.


Kaynakça:

“Seven Lyrics Meaning.” Swiftly Sung Stories, Web.

Ceylan, Cennet. “Gizli Bahçe – Frances Hodgson Burnett.” Medium Türkiye, Web.

Kapak Görseli: CigarJukeBox

Sudenur Sarıyıldız
Sudenur Sarıyıldız
now she walks through her sunken dream

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks