Tarih boyunca sanat eserlerinde kullanılan bütün renklerin insan psikolojisinde bir karşılığı vardır, hepsi insanın içinde farklı hisler, deneyimler ve düşünceler uyandırır. Bu bağlamda kırmızı rengine baktığımızda ise ilk önce tarih görürüz, bunun sebebi sanatta kırmızının kökenlerinin insanlık tarihine dayanmasıdır. Orche denilen kırmızı toprak boyası sayesinde Paleolitik Çağ‘dan kalan eserler günümüze ulaşabilmiştir. Modern dünyada ise kırmızı aşktır, tutkudur, tehlikedir, enerjidir, güçtür… Bu yazıda tarihin ayak izlerini taşıyan eserlerden 20. yüzyıl sanat eserlerine kadar uzanan süreç içerisinde yapılmış ve kırmızının ağırlıkta olduğu resimleri inceleyeceğiz.
İnsanın siyah ve beyazdan sonra algıladığı ilk rengin kırmızı olduğunu biliyor muydunuz?
Cueva de las Manos, Arjantin

Bilim insanları Orche denilen kırmızı toprak boyalarının kullanımının neandertallere kadar dayandığını belirtiyor fakat Paleolitik Çağ’dan itibaren kaya resimlerinde kullanılmaya başlandığını biliyoruz. 1999 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan eser, insanlık tarihinin erken dönemlerinde bile sanatın toplumsal ve ruhsal bir ifade aracı olduğunu gösteriyor. Bu durum Dünya Sanat Tarihi içerisinde en çok dikkat çeken konular arasında yer almaktadır. Söz konusu eserler bizlere aslında her insanın içindeki sanatçıyla birlikte doğduğunu göstermektedir. Mağara el izleriyle ünlü olsa da hayvan figürleri, av sahneleri ve yay-ok gibi imgeler dönemin avcı-toplayıcı toplumuyla ilgili önemli bilgiler vermektedir. Mağarada somut desenlerin yanı sıra spiraller ve geometrik şekiller gibi soyut imgeler de bulunmaktadır. Bunların doğaya ve spiritüelliğe dair inançları temsil ettiği düşünülüyor.
Villa of the Mysteries, Pompeii

MÖ 1. yüzyıldan kalan bir Roma villası olan Villa of the Mysteries, içindeki estetik fresklerle ünlüdür. Resmedilen fresklerin arka planının kırmızı olması dikkat çeken bir unsurdur. Hatta zaman içerisinde o kadar dikkat çekici bir unsur haline gelmiştir ki Pompeii Kırmızısı terimi ortaya çıkmıştır. Antik Roma‘da pahalı ve değerli bir pigmentten elde edilen bu kırmızı, zenginlik ve prestij göstergesi olarak kabul edilmektedir. Fresklerdeki sahneler, bir kadının Dionysos kültüne giriş ritüelini anlatıyor gibi yorumlanmaktadır. Kırmızı rengi bu ritüel sürecindeki tutku, fedakârlık ve dönüşümün sembolü olarak görülebilir.
Elizabeth I Portresi

Hristiyan sanatında kullanılan kırmızı renk, İsa’ya olan tutkuyu ve şehitlerin kanını temsil etmektedir. I. Elizabeth portrelerinin çoğunda eseri yapan sanatçı ve yapılan dönem fark etmeksizin kırmızı renk ön plandadır. Dini anlamın dışında otorite ve gücün de bir sembolü olan kırmızı, Elizabeth’i bir iktidar figürü olarak tanımlamaktadır. Bu iki bağlam birleştirilerek I. Elizabeth‘e ilahi bir anlam yüklenmektedir çünkü kendisi Katolik Kilisesi’nden ayrılan İngiltere’nin Protestan lideridir.
Claude Renoir en Clown

Renoir yaptığı bu portre resminde, oğlunu dönemin tipik bir palyaço kostümüyle tasvir etmiştir. Eserin duygusal bir sahne içermesinin de yanı sıra kullanılan kırmızının tonu sayesinde içimizi bir sıcaklık da kaplar. Renoir’ın bu kırmızı tonunu kullanmasındaki amaç izleyenlerin ilk bakışta dikkatini çekebilmektir ve eseri detaylıca incelediğimizde bu amacına da ulaşmış olduğunu söyleyebiliriz.
The Red Horses

Modern sanatın önde gelen isimlerinden biri olan Franz Marc, renklerin sembolizmiyle yakından ilgileniyordu. ”Her renk açıkça kim ve ne olduğunu söylemeli ve dahası net bir formla şekillendirilmeli” şeklinde bir ifadesi mevcuttur. Marc’ın bu cümlesi renk sembolizmine verdiği önemi gösterirken, başlığını içeriğinden alan tablosunda kırmızı renkle anlatmak istediği birçok unsur bulunmaktadır. İlk bakışta yalnızca otlayan atlar görülse de bundan fazlası vardır. Kullanılan dinamik ve naturel kırmızı aracılığıyla atların dünyevi yönü tasvir edilmektedir. Marc’ın renklerle ilgili fikirlerine göre: Kırmızı ilkel doğayı, mavi huzuru ve yeşil dengeyi temsil etmektedir. Kırmızı renk atların tutkulu ve enerjik doğasını tasvir ederken, tablonun üçte birini oluşturan yeşil ise doğanın içindeki bu canlı güçle uyumlanma halini göstermektedir. Bütün bunlar bizlere Marc’ın hayvanları, insanların kaybolan saflığını temsil eden metaforlar olarak kullandığını düşündürmektedir, ilkel doğayla uyumlanan denge terazisinin diğer kefesinde insanlık bulunmaktadır. Eserde görülen yeşil-kırmızı kontrastı da Franz Marc’ın hayvan doğası ile insan doğası arasındaki ilişkiyi ifade etmeye çalışmasının bir parçasıdır.
Kaynakça
Seeing Red: The History and Meaning of the Color Red in Art, 28.03.2023. Web. Erişim Tarihi: 24.01.25
The 20,000-Year-Old History of Red Pigments in Art, 14.02.2017. Web. Erişim Tarihi: 24.01.25
The Power of the Colour Red: Its Impact in Art and Design, 23.03.2024. Web. Erişim Tarihi: 24.01.25
The Secret History of the Color Red, Web. Erişim Tarihi: 25.01.25
The Red Horses by Franz Marc, Web. Erişim Tarihi: 29.01.25