Tarihten Dedikodular: Marie Antoinette ve Pasta Krizi

Editör:
Mehmet Samet Acar
spot_img

Tarih dediğimizde aklımıza gelenler savaş meydanları, anlaşmalar, devrimler oluyor. Ancak tarih, sadece kahramanlardan, savaşlardan veya büyük devrimlerden ibaret değil. Tarihin puslu penceresini araladığımızda dedikodular, yanlış anlaşılmalar ya da propagandalar oldukça sert bir rüzgar gibi yüzümüze çarpıyor. Bu dedikodular, asırlar boyu aktarılan tarihi hikayeleri adeta bir heykelin yontulup şekillenmesi gibi biçimlendiriyor.

1789 Fransız Devrimi, günümüzde dâhi ilham ve cesaret ile bizleri besleyen büyük bir devrim. Fransız Devrimi’nin en meşhur isimlerinden biriyse Marie Antoinette. Kendisi kibar tarihçiler tarafından “Fransa’nın son kraliçesi” olarak, daha radikal taraflarca da “Fransa’nın en nefret edilen kadını” olarak anılıyor. Bu kraliçenin kim olduğunu anlamamız açısından çok kuvvetli bir ipucu var elimizde, her birinizin bir kez duyduğunu tahmin ettiğim sihirli iktisadi bir değerlendirme: “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.”

Sefalet ile mücadele eden halk tahmin edersiniz ki kraliçenin bu nazik ve düşünceli önerisini hassasiyet ve gülücüklerle karşılamamıştır. Peki ya size bu söylemin muhtemelen uydurma olduğunu söylesem? Evet, işte başlıyoruz: Tarihin en büyük dedikodularından birinin derinlerine iniyoruz!

Ekonomik Kriz, Kıtlık ve Biraz Dram

18. yüzyılda Fransa’da Fransız Devrimi’ne yol açan ekmek isyanları sırasında kıt miktardaki yiyeceğe erişmeye çalışan insanları gösteren bir çizim; Universal Images Group, Christophel Fine Arts (McIlvenna, 2019).

Öncelikle bir sahne hayal edelim. 18. yüzyıl Fransa’sındayız. Paris sokaklarında açlık kol geziyor, ekmek fiyatları öylesine çok yükselmiş ki bir aile için günlük bir somun lüks haline gelmiş. Buğday kıtlığı yüzünden fırınlar kapısında uzun kuyruklar oluşmuş, ama halkın çoğu, kuyruğun sonuna gelmeden elleri boş şekilde geri dönmek zorunda kalıyor. İnsanlar çaresiz, hükümete öfkeliler, sokaklarda huzursuzluk her geçen gün tırmanıyor.

Ama Versailles Sarayı’nda işler biraz farklı. İçeride, kristal avizelerin altında gösterişli balolar düzenleniyor, ipek elbiselerle süslenmiş soylular altın yaldızlı tabaklardan egzotik meyveler yiyor, lüks ve ihtişamdan başka bir şey göremeyen gözleriyle hayatı izliyor ve eğleniyorlar. Kraliyet bahçelerinde çeşmeler coşkun ve ışıl ışıl akarken, halkın evlerinde ki çeşmelerden su akmıyor. Kraliçe yirmi birinci yaş gününe girerken üç gün üç gece kumar partisi yapıyor, hatta o partiyi anlatanlar içeride dolaşan paranın sayılamayacak kadar çok olduğunu söylüyor.  İşte böyle bir ortamda, Marie Antoinette’in “Pasta yiyin!” dediğini hayal edince, kraliçenin tamamen halktan kopuk, bencil ve lüks düşkünü biri olduğu fikri oldukça makul görünüyor.

Ama işin aslı öyle mi?

Bu noktada Versailles Sarayı’nın mücevherler ile donanmış odasında konuşulduğu varsayılan sohbeti dinleyelim:

— Majesteleri, halk açlık çekiyor, ekmek bulamıyorlar.
— Ne? Bu çok üzücü… Ama neden ekmek yerine brioche yemiyorlar?

Ve işte tam bu anda, tarih boyunca dilden dile dolaşacak, devrim çağrılarının ana malzemesi olacak o meşhur dedikodu doğmuş oluyor. Ama ortada bir hata var. Marie Antoinette’in böyle bir cümleyi söylemiş olma ihtimali çok düşük zira kendisi bir ekmek fiyatları ekonomisti değil, halkı aç bırakmaktan zevk alan bir kötü karakter değil, sadece zamanının şartlarında yaşayan ve kraliyetin tek vazifesinin görkemli bir hayat yaşamak olduğunu düşünen bir kraliçeydi. Henüz on dört yaşında evlenmişti. Tek bildiği süslenmek, eğlenmekti ve para ile ilgili hiçbir bilgisi yoktu, paranın kazanılan bir şey olduğunu dâhi bilmiyor denilebilir!

Üstelik, Marie Antoinette o dönemde gerçekten halkın aç olduğunu biliyor muydu? Büyük ihtimalle biliyordu ama Versailles’ın duvarları arasından halkın gerçek sefaletini anlamak pek kolay olmasa gerek. O dönemin kraliyet mensupları, sıradan insanların yaşantısına dair çok az şey biliyorlardı. Halk ile ilgili hiçbir şey bilmiyorlardı da denilebilir. Zaten “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” gibi bir cümle, ancak halktan tamamen kopuk biri tarafından söylenebilirdi ve ancak halktan kopukluğu kanıksanmış bir toplum bu söylemi sorgulamadan kabul edebilirdi. Ancak ironik olan şu ki, bu sözü Marie Antoinette’in söylediğine dair hiçbir kanıt yok. 

Hatta Marie Antoinette’nin Ekmek kıtlığından haberdar olduğunda şöyle bir not aldığı rivayet ediliyor:

“Kendi bahtsızlıklarına rağmen bizlere böylesine iyi davranan bu insanları gördükçe onların mutluluğu için kesinlikle daha sıkı çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Kendi adıma konuşmam gerekirse Fransa’da taç giydiğim günü hayat boyunca unutmayacağım.”

Kraliçe Bu Cümleyi Söylemediyse Kim Söyledi?

Marie Antoinette çocukları Marie-Thérèse Charlotte ve Louis Joseph ile, Adolf Ulrik Wertmüller, 1785.

Bu sözün kaynağı aslında Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau’ya dayanıyor. İtiraflar adlı eserinde, bir “büyük prensesin” halkın aç olduğunu duyduğunda “o zaman brioche yesinler” dediğini yazıyor. Ama burada küçük bir sorun var: Kitap 1760’larda yazılmış ve Marie Antoinette o sırada daha çocuktu! Yani, büyük ihtimalle Rousseau’nun bahsettiği kişi bile o değildi.

Ama işte tarih böyle bir şey… Bir dedikodu yayılır, tekrar edilir, üzerine biraz da siyasi propaganda eklenirse, o artık bir “gerçek” gibi algılanır.

Rousseau’nun bu cümleyi doğrudan alıntılamış olduğunu düşünmüyorum. Kinayeli bir şekilde Kraliyet ailesinin toplum karşısındaki duyarsızlığını yorumlayarak anlatmış olduğu fikri daha tutarlı geliyor. Şayet bu söz bir prenses tarafından söylendiyse de bedelini aslında suçsuz olan Marie ödedi.

Marie Antoinetti Neden Günah Keçisi Oldu?

Marie Antoinette Portresi (1775). Wikimedia Commons.

Marie Antoinette, Fransa’ya Avusturya’dan gelmiş bir prenses olarak hiçbir zaman tam anlamıyla kabul görmedi. Halk ona hep şüpheyle baktı çünkü o Fransız değildi, Fransa’yı temsil edemez ve lekelerdi; hatta Marie Avusturya’nın çıkarlarını gözeteceği için Fransa için kötü olanı tercih ederdi. Marie’nin annesi Fransa’nın gurur duyacağı biri ol diyerek kızını gelin olarak gönderse de Fransa Marie için her açıdan çok büyüktü. Marie’nin çocuksu halleri, görgüsüzlükleri her zaman çok göze battı. Versailles’daki lüks hayatı birçok düşmanlığı beraberinde getirdi.

Tabii ki kraliyet ailesi genel olarak rahat bir hayat sürüyordu ama gelin görün ki Fransa’daki ekonomik kriz Marie Antoinette’e kesildi. Özellikle onun pahalı kıyafetleri, çılgınca harcamaları ve özel tiyatrosu çok tepki çekti. Evet özel tiyatrosu! Marie’nin eğlenmeyi çok sevdiği aşikar pahalı kıyafetler ve davetlerin yanında oyunculuğu ve dans etmeyi de çok seviyordu. Yani Marie “israfçı kraliçe” imajının inşasında hiçbir masraftan kaçınmamıştır.

Oysa ki Fransa’nın ekonomik çöküşünün sebebi Marie Antoinette’in alışveriş tutkusu falan değildi. Asıl sorun, yıllarca süren savaşlar, yanlış ekonomik politikalar ve kötü yönetimdi. Ama halkın bunu analiz edecek vakti yoktu. Bir günah keçisi gerekiyordu ve kraliçelik makamında olan Marie Antoinette biçilmiş kaftandı.

Kolye Skandalı: Kraliçe’nin taşırdığı son damlalar

Martin van Meytens, Maria Josepha’nın Portresi (1767-1768). Wikimedia Commons.

Marie Antoinette’i gerçekten kötü gösteren olaylardan biri de 1785’te yaşanan Kolye Skandalı oldu. Dönemin ünlü mücevher ustası Fransa Kraliyet ailesi için çok büyük bir servet değerinde kolye tasarladı. Bu kolye Fransa’da ki en değerli mücevher olarak görülmekteydi. Ancak XVI. Louis ve Marie Antoinette bu kolyeyi satın almak istememişti!

Fakat olaylara dahil olan biri vardı: Kontes Jeanne de La Motte. Kendisi zengin olmayan ama aristokrat geçinen, çıkarcı ve entrikacı bir kadındı. Kraliyet ailesine yakın olmasa da, Kardinal Rohan gibi soylularla bağlantılar kurmayı başarmıştı. Jeanne de La Motte, Kardinal Rohan’ı kandırarak, Marie Antoinette’in gizlice bu kolyeyi almak istediğine dair sahte mektuplar hazırladı.

Kardinal, Jeanne aracılığıyla kraliçeye ulaştığını sanarak, mücevher ustalarına kolyeyi kraliçenin adına satın alacağını söyledi. Oysa Marie Antoinette’in bundan haberi bile yoktu! Kolye, Jeanne’in adamları tarafından alındı ve parçalanarak el altından satıldı. Jeanne ve çetesi, servetlerine servet katarken, geriye büyük bir skandal kaldı.

Bir süre sonra, mücevher ustaları Versailles Sarayı’na giderek, “Majesteleri, artık ödeme alabilir miyiz?” diye sorunca, Marie Antoinette muhtemlen gözleri faltaşı gibi açılmış şekilde böyle bir kolyeden hiç haberdar olmadığını söyledi. Bu durumda iş saraya yansıdı ve olay mahkemeye taşındı.

Jeanne ve işbirlikçileri yakalanıp yargılanırken, Kardinal Rohan büyük bir utanç yaşadı. Ama asıl darbe Marie Antoinette’e geldi. Çünkü halk bu olayın iç yüzüne pek bakmadı. Onlara göre olan şuydu:

Kraliçe gizlice milyonlarca livre değerindeki kolyeyi almak istemiş, sonra da yakalanınca geri adım atmıştı.

Oysa Marie Antoinette en başından beri bu mücevherle hiç ilgilenmemişti! Ama artık çok geçti. Halk zaten onun lüks düşkünü olduğuna inanıyordu. Kıtlık içinde kıvranan insanlar için bu skandal, adeta “Kraliçenin açgözlülüğünün kanıtı” oldu.

Devrim ve Son

XVI. Louis’nin İdâmı (1794). Wikimedia Commons.

Fransız Devrimi başladığında, Marie Antoinette ve ailesi halkın gözünde artık tamamen “düşman” olarak görülüyordu. 1789’da Versailles Sarayı basıldığında, kraliyet ailesi Paris’e götürüldü ve Tuileries Sarayı’na hapsedildi.

Sonrası ise malum: Önce XVI. Louis giyotine gönderildi. Ardından Marie Antoinette yargılandı. Mahkemede ona yöneltilen suçlamalar arasında “vatan hainliği” vardı ama bir de “kendi oğluna tacizde bulunmak” gibi çirkin iftiralar atıldı.

Marie Antoinette’in idamı, Fransız Devrimi’nin en dramatik anlarından biri olarak tarihe geçti. 16 Ekim 1793 sabahında, Conciergerie Hapishanesi’nden alınıp devrimcilerin gözetiminde, eski ihtişamından uzak bir halde giyotine götürüldü.

Kraliçe, XVI. Louis’nin idamında kullanılan kapalı ve mahremiyet sağlayan atlı arabaya bindirilmek yerine, sıradan bir mahkûm gibi açık bir arabayla halkın arasından geçirildi. Başında beyaz bir bonet, üzerinde sade bir beyaz elbise vardı. Artık kraliçe değildi, sadece devrim mahkemesinin gözünde bir “vatana ihanet suçlusu”ydu.

Yol boyunca, onu görmek için toplanan kalabalık, alaycı tezahüratlar yaptı, hakaretler savurdu, hatta çürük meyveler ve çamurlar attı. Marie Antoinette, tüm bunlara rağmen gözlerini kaçırmadı ve sessizce son yolculuğuna devam etti.

Giyotine Giderken Son Sözleri

William Hamilton, Marie Antoinette giyotine giderken. Wikimedia Commons.

İdam sehpasına çıktığında, onu bekleyen cellat Charles-Henri Sanson ve yardımcılarıyla karşılaştı. Elleri zaten arkadan sıkı bir şekilde bağlanmıştı, bu yüzden merdivenleri çıkarken dengesini kaybetti.

Tam o sırada yanlışlıkla celladın ayağına bastı. O an, ona dönerek tarihe geçen şu sözleri söyledi:

“Affedersiniz, bayım. Bunu bilerek yapmadım.” (“Pardon, monsieur. Je ne l’ai pas fait exprès.”)

Bu, Marie Antoinette’in kaydedilen son cümlesiydi. O an, Fransa’nın bir zamanlar en güçlü kadını, bir devrim mahkûmu olarak ölüme yürüyordu. Ancak kibirli ya da korkak değildi; tam tersine, son anında bile nazik ve vakur bir tavır sergiledi.

Celladın Gözünden Kraliçenin Son Anı

Fotoğraf: filmhafızası.com

İdamın baş celladı Charles-Henri Sanson, yıllar sonra yazdığı anılarında Marie Antoinette’in ölümünü şöyle anlatmıştır:

“Birçok mahkûm idam sehpasına çıkarken dizleri titrer, bağırır ya da ağlar. Ama o, dimdik durdu. Karşısındaki kalabalığın nefretini bile umursamadı. Sadece en küçük insani hatasına bile duyarlıydı. Ayağıma bastığında özür dilemesi, onun zarafetinin en büyük kanıtıydı.”

Bu detay, onun idam anındaki tavrının ne kadar güçlü ve sakin olduğunu gösterir.

Giyotin Düştüğünde…

Saat 12:15’te, giyotin bıçağı indi ve Marie Antoinette’in yaşamı son buldu. Başını halkın görebileceği şekilde kaldıran cellat, devrimcilerin alkışları ve coşkulu bağırışları arasında onu meydanda sergiledi.

O an, kalabalık arasında sevinç çığlıkları yükselirken, kimileri için bu bir zafer, kimileri içinse bir trajedinin sonu oldu. Bir zamanlar Avrupa’nın en gösterişli sarayında yaşayan bir kraliçe, devrim tarafından silinip gitmişti.

Bugün bile, onun celladıyla konuşması, sadece bir kraliçenin ölümü değil, insanlığın en zor anında bile nezaketin ve zarafetin nasıl sergilenebileceğinin bir göstergesi sayılabilir.

Marie Antoinette Suçlu muydu?

Pierre Bouillon, Marie Antoinette’nin Duruşması (1793). Wikimedia Commons.

Marie Antoinette’in gerçekten de gösterişli bir hayatı vardı, evet. Ama aynı zamanda hayır işleriyle de uğraşırdı. Yetimhaneler açtırdı, yoksul çocuklara yardım etti, hatta kadınların çalışma koşullarını iyileştirmek için bazı reformlar destekledi.

Bunun yanında, saray hayatında aslında pek mutlu değildi. Eşi XVI. Louis ile on dört yaşındayken yaptığı evliliği romantik bir aşk hikâyesi değildi. Sarayda sürekli entrikalar dönüyordu ve Marie Antoinette bu ortama çok fazla adapte olamadı. Aslında kendini arayan evcilik oyununun içine düşmüş bir kraliçeydi. Fransa’nın yanlış yönetimi Marie’ye mâl olmuştu ancak halktan kopuk yaşayan Marie miydi bu tartışılır.

Fransa esaretinden kurtulurken belki de Marie’de bir esaretten kurtulmuştu. Kendi sonuna giderken duyduğu alkışlar, dik duruşu oldukça sarsıcı detaylar. Ama tarih her zaman böyle detaylara ev sahipliği yapmıştır. Marie’nin uğradığı haksızlıklar üzücü olsa da toplumun büyük kesimleri kendiliğinden acımasızlaşmaz. Toplumların duyguları tabakalıdır şiddet eğilimi esasında çok ufak ve alt tabakada yer alır. İnsanlar birleştiğinde öfkeli sesler yükseltmek istemez şen kahkahaları önceler. Ancak o kahkahaların önüne geçen her kim olursa olsun yorgan altlarında saklı bekleyen öfkeden kurtulamaz. Toplumda yaygınlaşan öfke de, saygı da bir sonuçtur. Herkes hangisini hak edeceğini bilinçli seçer.

Yönetici koltuğu ve bu koltuğun çevresindekiler her tür suçlamanın hedefidir halkın refahı yerinde değilse sarayın ışıltıları gözlerinizi yakar, halk derin nefesler çekebilirse o ışıklar halk için parlak bir geleceğin garantisi gibidir. Marie göz yakan ışıkların sorumlularının yanında bir mağdur olmuştur.

Sonuç: Bir Cümle, Bir Efsane ve Bir Yanlış Anlama

Fransa Kraliyet Ailesi Temple Hapishanesinde – Louis XVI, Kraliçe Marie Antoinette, Veliaht, Veliaht ve Kralın Kız Kardeşi Madam Elizabeth, 1851.

Eğer bir gün tarih kitaplarında hakkınızda hiç söylemediğiniz bir şeyin size mal edildiğini görürseniz, şaşırmayın. Çünkü tarihin en büyük ironilerinden biri budur: Bir yalan, yeterince sık tekrarlanırsa, gerçeğe dönüşebilir.

Marie Antoinette’in gerçekten “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” dediğine dair hiçbir kanıt yok. Ama ona atfedildi ve nesiller boyunca bu hikâye anlatıldı.

Sonuç olarak, tarih bazen taraflı, bazen acımasız, bazen de absürd olabiliyor. Marie Antoinette belki de tarihin en büyük dedikodu kurbanlarından biriydi. Eğer bugün yaşasaydı, kesinlikle bir halkla ilişkiler uzmanına bir de terapiste ihtiyacı olurdu!


Kaynakça

Öne Çıkan Görsel: filmhafizasi.com

 Marie Antoinette “artık bu adreste oturmuyor!”, yavuzdizdar.com, https://yavuzdizdar.com/marie-antoinette-artik-bu-adreste-oturmuyor/, Erişim Tarihi: 11.03.2025

Marie Antoinette, worldhistory.org, https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-20650/marie-antoinette/, Erişim Tarihi: 11.03.2025

Prensesten kraliçeye, sonra giyotine: Marie Antoinette’in trajik kaderi, artuk.org, https://artuk.org/discover/stories/princess-to-queen-to-guillotine-the-tragic-fate-of-marie-antoinette, Erişim Tarihi:14.03.2025

Kraliçe Gerçekten ‘Ekmek Bulamıyorlarsa Pasta Yesinler’ Dedi mi?, arkeofili.com, https://arkeofili.com/kralice-gercekten-ekmek-bulamiyorlarsa-pasta-yesinler-dedi-mi/, Erişim Tarihi: 14.03.2025

Marie-Antoinette Gerçekten “Pasta Yiyin” Dedi mi?, britannica.com, https://www.britannica.com/story/did-marie-antoinette-really-say-let-them-eat-cake, Erişim Tarihi: 11.03.2025

spot_img

1 Yorum

  1. Marie Antoinette hakkında yazılmış bu etkileyici yazı, akıcı dili ve sürükleyici anlatımıyla okuyucuyu hemen içine çekiyor. Merak uyandıran detayları ve ustaca kurgulanmış ifadeleri sayesinde bir solukta okunuyor. Tarihi bir figürü böylesine canlı ve ilgi çekici bir şekilde anlatmak gerçekten büyük bir başarı!

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Radarında Bu Ay: Sombr

"back to be friends" şarkısıyla zirveye tırmanan genç sanatçı Sombr'ın müzik serüvenine yakından bakalım

Sevmek Zamanı Filminden Unutulmaz Replikler

Halil'in boya yapmak için gittiği bir evde gördüğü resme aşık olmasıyla gelişen olayları konu alır.

2025 Gen Z Protestoları: Nepal, Fas ve Türkiye Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz

2025’te Türkiye, Fas ve Nepal’deki Gen Z protestoları, dijital dayanışma, özgürlük ve adalet talepleriyle yeni bir küresel siyasal uyanışın simgesi haline geldi.

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Editor Picks