Fransız İhtilali, 4. Murat Dönemi, Pearl Harbor, İspanya İç Savaşı, Sanayi Devrimi, Balkan Harbi saydın, şimdi tut ve yut. Sonuç. İşte aynen böyle kısadır. s-o-n-u-ç. Bir de öğelerine ayır, sonra baştan tekrarla. Ayakların yere bassın daha iyi ezberlersin. Sarı kalemle altını çiz, sarı hatırlatıcıdır. Sonuç; savaş kötüdür. Savaşta milyonlarca insan ölmüş. İçki? Yasaklanmış. Sebep? Aksi adammış. Sınıf kiniymiş. Not: Şehir değiştirmeye hak kazandın.

Bir dönemi, kralı, savaşı ve krizi sığdırdık küçük kağıtlara, fakat engin zihin denizimizde yüzdüremedik. Geçmiş, gelecek ve şimdi linear çizgide birliktelikle kuşanmış, mevcudiyetin temsilcileri fakat kategorileştirme eylemine yenik düşmüş konsept oldu. Nedir bu işin aslı, bir toplum neden susuyor fakat çığlık çığlığa koşturuyor? Fakat demekte ısrar etmeyi bıraktığımız vakit işler rayında gidiyor demektir. Fakat fakatlamaktan başka çare kalmadı. Ardımızda bırakamadığımız, gözümüzde arpacık oldu. O yüzdendir ki tarih, ‘tozlu sayfalar’ değil, falanca sınavın filanca notları hiç değil, karşımızda duran kişinin nefes alışının sebebidir. Aynaya bakmak, aynadan da geriye bakma eylemi, görmeyle birleşince tarih dersleri yosun tutmuş otobüste yolculuk yapmak değildi, her durakta tanıdık selamlamaktı diye düşünedurun şimdi.
Gerçekleri Masal Haline Getiren Anlatı

İsmimizi yazmayı öğrendiğimiz günlerden bu yana kodlanmış bir biçimde sayısal verilere göre hareket etmeyi de öğrendik. Aylardan ekim, 1848’teki Ekim’in aynısı. Bundan sebeptir ki masallar çocuklara değil yetişkinlere anlatılır; aylardan ekim elmalar artık paylaştırılmıyor çünkü elmaların hepsine sahip olmak isteyenler var. Dokumacıların İsyanı; elmayı paylaşamayan insanların vaziyetini 1848’e sığdıramayacak kadar derin bir mevzuyu barındırıyor. Bu tarihi unutun, ezberlemeyin.
Tarih; milletin hafızası, toplumsal bellek, bekânın temsili, masallar yokuşunda aşılması gereken engellerden fazlası, girdabında sürüklenen milyonlarcası varlığını hala kendisine borçlu. Bugünün bilimi olarak tanımlanan tarih, niteliğini bilincin farkındalığından almaktadır. Diğer sosyal bilimler disiplinlerinde de görüldüğü üzere tarih eğitimi, yükseköğretim ve mesleki kimlikler uğrunda katlanılması gereken bir aracı olarak kısıtlandırılmış, özünü bilincin evriminden sıyırmışlardır. İndirgeme eylemi aleladeliği yüceltmekteyken bizler tarihi değiştiremediğimiz gibi seyreltemeyiz de.
Bir varmış bir yokmuş! Karadeniz’de gemiler batmış; Fatih, Trabzonu almış. Müfredatın hileli oyunları kafamızı karıştırmasın. Yetiştirilmesi gereken konular olarak gördüğümüz her gerçek, gün geldiğinde içinde bulunduğumuz dişli çarkın tıkanmasıyla oluşacak problemin ta kendisi olacaktır. Dans etmek, spor yapmak hatta yemek yemek gibi eylemlerin davranışsal bütünlüğünü koruyan, bu kültür bileşenlerini ve şekillenişini izah eden eden ‘şey’ durmaksızın seyahat eder. Bu noktada tarih, seyahattir ve de seyahatnamedir. Masallar da bunun parçasıdır, bazenleri kaynağıdır, yansımasıdır, kendisini konu alır lakin asla anlatı biçimi değildir, beslenilen kültür yansımasıdır.
Şeffaf Görünürlük Aralandığındaki Farkındalık

Milletini anlamak, toplumu okumaktır. Toplumu anlamak ise tüm toplumlara mahsustur, bu yüzdendir ki tarih; içinde bulunulanı dışında yer alanla kesiştirir. Kesişim noktasında “ben kimim?” sorusunu sordurandır, fakat “sen kimsin?” demeyi de zorunlu kılar. Zorunda hissetmeyenler bu dersi hiç dinlememiş kimseler değil, düşünememiş kimselerdir. Kimlik kendimize neyi yakıştırdığımız ile alakalıyken kültür, tarihin taşıdığı en hassas kargodur. Kargo sana, bana, onlara veya şunlaradır. Fakat adres şaşmaz, salt ve belgelenmiştir.
Savaşlar, antlaşmalar, siyasi, kültürel ve sosyal içeriklerle derlenen müfredat; öğrencilerin heyecanını ve ilgisini arttıran konu başlıkları ile zenginleştirilip, düşünebilme özelliğini yüceltebilmelidir. Buradaki esas sorgulama ise tarih dersinin hayatın kendisiyle ilişkisinde yatmaktadır. Aracı olan ders, amaca götüren değil, amacın özünü oluşturan faktörü besler. Düşündürerek eyleme geçiren tarih dersi, Paris Barış Antlaşması‘nın hangi gün yapıldığını tekrar ettirerek akılda tutmayı becerme işinden daha fazlasıdır. Meselenin derinine inmeyi, antlaşmanın sonuçlarının geneline değil, izlediği kronolojik silsilenin getirileriyle uğraştırmayı sevdirmeli. Bizler her oluşuma şahitlik edemesek de gerçekliği irdeleyebiliriz. Sorgulayıcı ve bütünleyici, etkinlik temelli, materyal odaklı her yöntem, tarihi etkin okuyabilmeyi mümkün kılar.
Varoluşu Tanıyalım, Selamlayalım, Çay İçelim

Çay, Çin’de; insan ile doğanın uyumunu, İngiltere’de çeşidine göre statüyü belirleyen, Türkiye’de ise sosyalleşme aracı olarak tüketilmesiyle samimiyeti simgelemektedir. 28 Kasım 1773’te Amerikalıların denize döktüğü çay paketleri, ileride onları bağımsız bir devlet haline getirecekti. Boston Çay Partisi müfredat dışı, bizim toplumumuzu ilgilendirmeyen tarihi bir olay olarak görülüyor. Tam da bu nedenle bizler post-eylemin ileride bizi de içine dahil edeceği olayların sorumlusu gibi davranmaya gerek duymayacağız.
Tanımak, tanışmak eylemi üzerinde durduğumuzda şu düşünce gelsin aklımıza; bizler birini tanımaya çalışırken ona ezberden mi konuşuruz? Benim favori rengim mavi. Maviyi ezberlemedik, gördük, tanıdık, tanıştık. 1700’lerde çay içenlerle, çayı denize dökenlerle ortak bir noktamız var. Hepimiz çayı denedik, tanıştık ve sonra içmeye devam ettik. Eylemlerimizi ona göre şekillendirdik bu doğrultuda savaş verdik. Kimi komşusuna, kimi komşu ülkesindekilere. Sonuç? Değişmedi, evrildi. Günümüzde ise takvimi didikleyip hangi konu çıkacak onu tartışır olduk. Çay içtik ama varoluşu sorgulamadık. Tarihi gerçeğe dayandırmayı böyle anlatmadık. Gerçeğini insandan aldığını ve o insanların hala yaşıyor olduklarını bilmiyoruz.
Herkesin Vardır Favori Marquez’i

Kendi gerçekliğimizde yaşarken, her duyduğumuz hikaye bizzat kendimiz tarafından yaşanmasa dahi zihin çemberinden süzülerek adeta başkalaşıma uğrarlar. Başkalaşım; baş- kal-alaşım-başka. Dilin muazzam işleyişinin bizi sarfettirdiği olguları zihinde yeniden var ettiğimiz gibi, bunun aracısı olan anlatılar gerçekten de saf oluşumlardır. Nesneyi ve dış dünyayı yeniden keşfederken onların gerçeklikle ilintisini ilmek ilmek ören anlatıya büyülü gerçeklik denilmiştir. Küçüklükten başlayan eğitim serüveninde bireyler, öğretici bireyden duyduklarıyla büyülü dünyanın kapılarını aralamışlardır. Tarih dersi herbirimiz için, unutulan bir ulusun haykırışı; kazanılan savaşın kaybını dillendiren büyülü bir ortamdı.

Eğitim bir tecrübe süreci olduğundan bunu yeniden inşa etmek mümkündür. Tek tip haline getirilen öğrenci yığını, ideal kimseler, aynı ağızdan aynı şeyleri dillendirdiği vakit düşüncenin eyleme dönüşmesi imkansız olacaktır. Tekrar edilen bilgiler ve bulgular geleceğe yön verecek değildir. Tarih dersi de bir zamanlar anlayarak öğrenen, değişen toplumun gelişen bireyleri tarafından kazanılan bir zaferdi. Kimi zaman Atina Okulu’nu ziyaret eder, Akşemseddin ile hâsbihal eder, Cumhuriyetin ilan edildiği günde yaşamış gibi olurduk. Yazar Gabriel García Marquez‘in babaannesinin hikayelerini dinlemesi gibi bizleri tarih derslerine kazandıran Marquez’ler oldu. Marquez de olduk. Dinledik, düşündük, unuttuk ama yaşadık.
Ortaokulda kavimlerle göç ettik, lisede Viyana kapılarına dayandık, üniversitede her şeyin başladığı yere geri döndük; Mezopotomya. Merak duygusunun, insana has işleyişini sömüren ezberci yaklaşımın ve onun getirdiği doğru, değişmez bilginin sorgulanmama durumu ortada değildi. Misafir olmayı da ev sahibi olmayı da deneyimleten tarih, onun yarattığı ortam, onu yaşatan Marquez ve niceleri bu mirası paylaştık. Yığınlarca bilgiyi unutmuş olabiliriz fakat yaşamaya devam ediyoruz, henüz onu ezberlemedik.
Kaynakça
Aktekin, Semih. “Türkiye’de tarih eğitimi.” Çok kültürlü bir Avrupa için tarih ve sosyal bilgiler eğitimi (2009): 27-44. Erişim Tarihi:10.23.2025
Ata, Bahri, and Murat Keçe, Öğrencilerin Tarih Okuryazarlığı Düzeylerini Etkileyen Faktörler: Öğretmen Görüşlerine Dayalı Nitel Bir Araştırma, Turkish History Education Journal 3.2 (2014). Erişim Tarihi:10.23.2025
Kartal, Öznur, Erken Cumhuriyet Döneminde Yabancı Uzman Raporlarına Göre Türk Eğitim Sisteminin Ezbercilik Sorunu, Eğitim ve Toplum Araştırmaları Dergisi, 3.1 (2016). Erişim Tarihi:11.01.2025
Ulusoy, Kadir, Lise Öğrencilerinin Tarih Dersinin İşlenişi ile İlgili Düşünceleri (Ankara Örneği), Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 18.1 (2009), Erişim Tarihi:11.01.2025
Öne çıkarılan görsel: hpph.co.uk


