Tarih Boyunca Deli Kadın ve Gilman’ın Sarı Duvar Kağıdı

Yazı İçindekiler [hide]

Editör:
Gülefşan Çelebioğlu
spot_img

Tarih boyunca bilgeliğin ve gücün sembolü olan “Güneş” erkeklerle bağdaştırılırken deliliğin ve doğanın karanlık tarafının sembolü olan “Ay” kadınlarla özdeşleştirildi. Doğa’nın kendisinin de dişi bir sembol olarak kabul edilmesi ve dilimizde de bulunan “Doğa Ana”, “Toprak Ana” gibi söz kalıpları ilk etapta kadınları ve kadınlığı bir yüceltme olarak düşünülse de, erkeklerin insanlık tarihinin başından beri doğayı domine etme çabaları göz önünde bulunduğunda durum oldukça ironik bir hal alıyor. Uzun yıllar boyunca erkeklerin güneş gibi sabit ve güçlü olduklarına inanılırken, kadınların onların aksine ayın bir döngü boyunca değişen evreleri gibi duygusal olarak sallantılı ve güvenilmez olduğu düşünülmekteydi. Bu sembolizmlere ve inanışlara ek olarak insanlar Ay’ın döngüsünü tamamladığı 29 gün ile bir kadının 28 gün süren menstrual döngüsünün de bağlantılı olduğuna inanıyorlardı. Antik Çağlarda Ay’ın insan davranışları üzerinde etkili olduğu inancı da oldukça güçlüydü. “Deli” anlamına gelen “Lunatik” kelimesi Latince bir kelime olan ve dilimize “Ay” olarak çevrilen Luna’dan türemişti.  Luna, aynı zamanda Roma Mitolojisi’nde Ay Tanrıçası’nın da adıydı. Bütün bunlardan yola çıkarak kadınların Ay’la olan bağlantıları yüzünden deliliğe yatkın oldukları inanışı yıllarca süregeldi.

“Deli Kadın” figürü mitolojide de önemli bir yere sahipti.

Örneğin: Maenadlar. Yunan Şarap Tanrısı Dionysus’un kadın takipçileri. İsimleri tam olarak “çılgın olanlar”, “gözü dönmüş olanlar” anlamına gelmektedir. Ay ışığı altında şarap içen, alemler yapan, kendilerini kaybeden deli kadınlar olarak tasvir edilirler. Sembolik olarak vücudunu yiyip, kanını içtikleri (Aynı olayı Hristiyanlık’ta da görebiliriz. Kliselerde hristiyanlar ekmek yiyip ve şarap içerek İsa’nın bedenini ve kanını anarlar.) Dionysus tarafından ele geçirilmişlerdir. Eski insanlar için Maenadlar, erkek otoritesi olmadan kadınların ne kadar tehlikeli bir hal alabileceklerinin göstergeleri olarak kabul ediliyordu. Mitolojideki bir başka deli kadın figürü olarak Medea’yı örnek verebiliriz. Medea sevdiği adam olan Jason’ın istediği her şeyi elde etmesi için ona yardım eden güçlü bir büyücüdür. Tüm yardımlarının sonucunda Jason daha da fazlasını elde etmek için bir prenses ile birlikte olmaya karar verir. Sinirden aklını kaybeden Medea, tüm çocuklarını ve sevdiği diğer herkesi öldürerek Jason’dan intikam alır.

Orta Çağ’a baktığımızda ise ruhsal hastalıkları olan kadının kötülüğün tezahürü olarak kabul edildiğini görürüz. İblisler tarafından ele geçirildikleri ya da kara büyü yaptıkları düşünülüyordu. Bunların tedavisi ise şeytan çıkarma oluyordu ama çoğunlukla bir tedavi uygulanmıyor ve cadı ilan edilip diri diri yakılıyorlardı.

Yazı boyunca delilikten bahsettik ama deliliğin gerçekte ne olduğunu ve kimlerin deli sayıldığını söylemedik. “Deli” ifadesi toplumun normlarına uymayan bireylere denir. Aslında delilik olağandışı ve normal olmayan davranışlardır. Normal nedir ya da neyin normal olduğuna kim karar verir?

Phyllis Chesler, “Kadın ve Delilik” adlı klasik çalışmasında, “kadınlarda veya erkeklerde ortaya çıkan ve bizim delilik olduğunu düşündüğümüz şey ya değeri olmayan kadın rolünün canlandırılması ya da kişinin cinsiyet rolü stereotipinin tamamen veya kısmen reddedilmesidir” diye yazıyor. Yani bir kadının deli sayılabilmesi için ataerkil düzenin kendisine dayattığı itaatkar eş ve damızlık anne rolünü oynamayı reddetmesi yeterliydi. Ancak, sözde görevlerini yerine getiren kadınlar için de delirmemek hâlâ zordu çünkü kadınlar hiçbir zaman üstün bir cinsiyet olmadılar ve ataerkil toplumun erkeklere sunduğu fırsatlara hiçbir zaman sahip olamadılar.

Sandra Gilbert ve Susan Gubar, “Tavan Arasındaki Deli Kadın” adlı kitabında “ataerkil düzenin kadınları hem fiziksel hem de zihinsel olarak hasta ettiğini” yazıyor.

Histeri

Histerinin kökenine baktığımızda rahim anlamına gelen Yunanca “hystera” kelimesinden türemiş olduğunu görürüz. Antik çağda rahmin canlı bir varlık olduğuna ve vücutta dolaşıp sperm ararken diğer organlarda sorun yarattığına inanıyorlardı. Temelde bir kadının yaşadığı her hastalığın sebebi rahmin yanlış yerde olmasına bağlanırdı ve tedaviler evlilik, heteroseksüel seks, hamilelik, kısacası rahmin sözde aradığı meniye ulaşmasını sağlayacak her türlü yolu kapsardı. Özellikle 19. yüzyılda kadınlarda histeri teşhisi oldukça yaygındı. Ancak bu sefer rahmin vücutta dolaşarak fiziksel sıkıntılara yol açtığına inanılan antik hastalıktan değil, rahmin sinir sistemini etkilediğine inanılan bir histeriden bahsediliyordu. Peki neden bu kadar yaygındı?

Belirtilere bakalım:

  • Nefes darlığı
  • Anksiyete
  • Bayılma
  • Gerginlik
  • Uykusuzluk
  • Cinsel açlık
  • Sinirlilik
  • Yiyecek veya cinsellik için iştahsızlık

Kısacası normal bir insanın hayatın her döneminde yaşayabileceği her şey. 19.Yüzyıldaki birçok toplumun -özellikle İngiltere’nin- çok katı ahlaki normlara sahip olduğunu ve bu normların kadınlara her zamankinden daha sert dayatıldığı biliniyor. Bu nedenle bir çok kadının sinir krizi geçirmesi sadece doğal olarak görülebilir. Bunun sebebi de rahme değil, sırf bir rahme sahip oldukları için onlara dayatılanlara bağlanabilir. Kadın histerisi için en yaygın tedavi “dinlenme tedavisi” idi. Kadınların okumasına, yazmasına ve hatta düşünmesine bile izin verilmeyen bu tedavide onlardan beklenen tek şey gün boyunca sadece uyumalarıydı.  Ve elbette kadın histerisinden bahsediyorsak, Charlotte Perkins Gilman’dan ve onun 19. yüzyıl klasiği kısa öyküsü Sarı Duvar Kağıdı’ndan bahsetmeden konuyu sonlandıramayız.

Sarı Duvar Kağıdı

Sarı Duvar Kağıdı bu ortamda yazılmıştır. İlk çocuğunun doğumunun ardından anlatıcıya “geçici depresyon – hafif bir histerik eğilim” teşhisi konur. Doktor olan kocası tarafından bir kır evinde dinlenme tedavisine alınır. Anlatıcı bu fikre karşıdır. Uzakta olmanın ve hiçbir şey yapmamanın kendisine bir faydası olmayacağını düşünür ama düşüncelerini bir türlü ifade edemez. Her denediğinde ise kocasının anlamayacağını bilerek sadece ağlar. Yapmaktan en çok zevk aldığı şey olan yazmaya bile izni yoktur. Bu sebeple gizlice yazar ve biz okuyucular aslında onun bu gizli yazılarını okuruz. Odasındaki duvar kağıdına takıntılı hale gelir. İlk başta kendini korkutan duvar kağıdında hapsolmuş bir kadın figürü görmeye başlar. Ancak daha sonra kendini bu kadınla özdeşleştirir. Son sahnede ise artık duvar kağıdında hapsolanın kendisini olduğunu düşünmektedir. Aslında bir nevi kendi zihninde kapana kısılmış durumdadır. Hikaye aslında bir yarı otobiyografidir. Gilman bu hikayeyi kendi sözleriyle onu “zihinsel ıstıraba” sürükleyen doktoru Silas Weir Mitchell’e bir yanıt olarak yazar. Mithcell aynı zamanda dinlenme tedavisini önerdiği bir diğer kişi olan Virginia Woolf’un da doktoruydu. Görünen o ki parlak zihinleri olan birçok kadın, bu zihinleri kullanmalarının yasak olduğu “dinlenme tedavisi” ile cezalandırılıyordu.

Sözün kısası, eğer bir kadın olarak geleneksel rolün dışında kendi fikirlerine sahip olmak ve onları ifade etmek gibi şeyleri yapıyorsan, hastasın. İyileşmek istiyorsan en başta sana söyleneni yap, düşünme. Bu erkeklerin işi.

Neyse ki kadın histerisi artık tıbbi bir rahatsızlık olarak kabul edilmiyor. Ama ne yazık ki, günümüzde kadınlara teşhis konulan birçok başka akıl hastalığı var. Depresyon, anksiyete bozuklukları, OKB, TSSB, şizofreni, Kişilik bozuklukları, yeme bozuklukları ve bağımlılık yapan davranışlar gibi. Tabii bunlar sadece kadınlara özel değil. Erkekler de günümüz dünyasında zihinsel hastalıklardan muzdarip. Ve belki de bunun hakkında konuşmaktan çok daha fazla korkuyorlar. Ancak günümüz kadınları ve ruh sağlığı sorunları ile ilgili garip olan şey, bir kadının akıl hastalığının artık onu tanımlayan şey haline gelmesi. Onu özel kılan, farklı kılan, diğer kızlardan ayıran bir özellik gibi görülmesi. Neredeyse her insanın benzer sorunları olmasına rağmen.

Dünün damgası bugünün yüceltmesi haline gelmiş gibi görünüyor. Sinemada, televizyonda ve edebiyatta romantizm edilmiş ruhsal bozukluğu olan bir sürü kadın karakter görüyoruz. Daha çok genç olmalarına rağmen hayat hakkında her şeyi çözmüş gibi konuşan soğuk, gizemli, depresif kadın karakterler her yerde. Bir çok insanın çok ciddi derecelerde olan ve kişiyi oldukça yıpratan, zarar veren psikolojik problemleri var. Bu güzellemesi yapılabilecek bir şey değil ama yapıldığı zaman çoğumuz kendimizi kötü hissetmemize rağmen iyileşip isteyip istemediğimizi kendimize sorar duruma geldik. Çünkü bu sorunlar olmadan biz kimiz?

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.