Tapınak Şövalyeleri, Orta Çağ‘da etkili bir tarikat olarak yüzyıllarca merak konusu olmuştur. Hem zenginlikleri hem de gizemleriyle tanınan bu şövalyeler, tarih boyunca sayısız teori ve sır ile anılmıştır.
Tarikatın Doğuşu, İlk Yılları ve Savaşçı Ruhlarına Bakış
Tapınak Şövalyelerinin kökenlerine baktığımızda, kuruluş aşamasında kendilerine Latince Pauperes Commilitones Christi (İsa’nın Yoksul Silah Askerleri veya Yoldaşları) adını vermişlerdir. Başlangıçta örgütün kurucu üyeleri tarafından tercih edilen bu isim, zaman içinde daha sade bir ifade olan İsa’nın Yoksul Askerleri halini almıştır. Tapınak Şövalyeleri ismi, örgütün kurulması ardından yaklaşık beş yıl geçtikten sonra kullanılmaya başlanmış; diğer bir deyişle İsa’nın Yoksul Askerleri, zaman içinde Tapınak Şövalyeleri olarak tanınır hale geldi.
1119’da başlayan bu hikâye, Fransız şövalye Paynslı Hugh ve yedi şövalyenin Kudüs ve Kutsal Topraklarındaki Hristiyan hacıları koruma göreviyle başladı. Bu görev sadece koruma değil, aynı zamanda yoksulluk yemini ve manastır yemini içeren bir kardeşlik kurulmasının da temelini attı.

Tarikat, 1120’de Kudüs Tapınak Tepesi’ndeki Mescidi Aksâ’yı merkez olarak kullanma izni aldı ve Süleyman Tapınağı Şövalyeleri Tarikatı olarak tanındı. Papa II. Honorius tarafından 1129’da resmen tanındılar ve 1145’te kendi sembolizmi olan beyaz pelerinleri benimsediler. Dini açıdan, savaşmaya haklı bir dava olduğuna inandıkları için kilisenin desteğini aldılar. Bağışlar ve ganimetlerle büyüdüler ve Batı Avrupa’da pek çok devlette yerel birimler kurdular. Tapınak Şövalyelerinin gizemli ve etkileyici hikâyesi, hem savaşçıları hem de maneviyatıyla dikkat çekti.
Tapınak Şövalyeleri, 12. yüzyılda Avrupa’nın dört bir yanından gelen bağışlarla büyüdü ancak yüksek maliyetlerle karşı karşıya kaldı. Şövalyelerin, yamaklarının, atlarının, zırhlarının ve mühimmatların bakımı ciddi bir yüktü. Ayrıca vergiler, Papalık bağışları, kiliseye verilen aşar vergileri ve hizmetlerin maliyetleri de tarikatın mali durumunu etkiliyordu.
12. yüzyılın ortalarından itibaren, tarikat İspanya ve Portekiz’de Haçlı Seferleri’ne katıldı ve Baltık Haçlı Seferleri’nde de faaliyet gösterdi. 13. yüzyılda İngiltere’den Bohemya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada topraklar edindi ve uluslararası bir askeri tarikata dönüştü. Tapınak Şövalyeleri, Haçlı ordularının en iyi eğitimli ve donanımlı üyeleri olarak bilinir. Savaşta düşman hatlarını delerek düzeni bozma yetenekleri ve disiplinleriyle tanınırlar. Emirleri yerine getirmemek ciddi cezalarla karşılanır, ancak tarikatın bütününü kontrol etmek bazen zor olabilir, çünkü şövalyeler genellikle kişisel şan ve zafer peşindedirler.
Tapınak Şövalyeleri, Haçlı devletlerinin koruma ihtiyacını karşılamak için önemli geçitleri savunmak, toprakları ele geçirmek ve kaleleri yeniden inşa etmek gibi görevler üstlendiler. Aynı zamanda hacıların güvenliğini sağlama ve haç yollarını koruma misyonlarını da sürdürdüler.
Akka, Dimyat ve İstanbul gibi çeşitli başarılar elde etmiş olsalar da, tarihleri boyunca büyük yenilgilere de maruz kaldılar. Savaşçı ünleri nedeniyle yakalandıklarında genellikle idam edilmekle karşı karşıya geldiler. Örneğin, Gazze’de 1244’teki Harbiye Muharebesi‘nde 300 Tapınak Şövalyesi öldürüldü. Hıttin Muharebesi‘nde ise 1187’de 230 Tapınak Şövalyesi esir alındı ve başları kesildi. Bu dönemde, tarikatın önemli üyeleri fidye ödeyerek serbest bırakılıyordu. 1250’de Yedinci Haçlı Seferi sırasında Mısır’daki Mansûre Muharebesi‘nde de büyük bir yenilgi yaşandı. Ancak Tapınakçılar, geniş manastır ağı sayesinde her zaman kaynak ve insan gücü kayıplarını telafi edebiliyordu.
Savaşçıların Ardındaki Güç: Tapınak Düzeninde Kadınların Rolü

Tapınak Şövalyeleri dışında, tarikatın manevi ihtiyaçlarını karşılamak için rahip-kardeşler görevlendirildi. Bu papazlar dua, ayinler ve günah çıkarmalar gibi dini görevleri yerine getirdiler. İlginç bir şekilde, bazı Avrupa Tapınakçı toplulukları arasında kadın üyeler de bulunuyordu. Bu rahibeler, ayrı yaşadıkları tesislerde kalıyorlardı ve manevi destek sağlamak için rahip-kardeşlere yardımcı olmanın yanı sıra savaşçılara psikolojik danışmanlık da sunuyorlardı. Düzene bağış ve katkılarda bulunan erkeklerle birlikte kadın üyeler de vardı.
Orta Çağ’da Paranın Efendileri Olarak Tapınak Şövalyeleri
Tapınak Şövalyeleri, Orta Çağ’da yerel halk için güvenilir bir yer olarak görülen cemaatler ve manastırların ötesine geçerek finansal arenada önemli bir rol oynadı. Kendilerine ait nakit kaynakları bulunan tarikat, bu kaynakları 1130’lar gibi erken bir tarihte faiz getirili borçlar vererek kullanmaya başladı.

İnsanlar tapınakçılardan cari hesap açabiliyor ve düzenli mevduat yapabiliyordu. Tarikat, bu hesap sahipleri adına belirlenen kişilere ödemelerde bulunma yetkisine sahipti. Hatta o dönemde, krallar ve soylular kendi hazinelerini tapınakçılarda saklıyor, Haçlı Seferleri sırasında ihtiyaç duydukları nakit parayı bu tarikata gönderiyorlardı.
Tapınakçılar, geç Orta Çağ Avrupa’sının karmaşık mali yapısında önemli bir unsur haline gelmişti. Yöneticilere bile borç vermişler ve finans dünyasında güvenilir bir konum elde etmişlerdi.
Tapınak Şövalyelerine Giriş Sınavı
Orta Çağ boyunca, Tapınak Şövalyeleri sadece Fransa’dan değil, tüm Batı Avrupa’dan katılımcılarla büyüdü. İnsanlar, dini bir vazife, günahların kefareti, cennete giriş garantisi veya sadece macera arayışı gibi farklı nedenlerle bu kardeşliğe katıldılar. Tarikata katılmak isteyenler, meşru yollardan doğmuş özgür erkekler olmak zorundaydı ve 13. yüzyıldan itibaren soylu bir şövalye soyundan gelmeleri gerekiyordu. Nadiren evli erkekler, eşlerinin onayıyla katılabilirdi.

Tarikata katılacakların mali durumu göz önünde bulundurulurdu ve bağış yapmaları beklenirdi. Tarikat bünyesinde şövalyeler ve asker olmayanlar olarak iki sınıf bulunuyordu, ancak şövalyeler sayıca azdı. Tarikatın en tepesinde Büyük Üstat yer alırdı ve manastırlar coğrafi bölgelere ayrılmıştı. Tarikatın merkezi Kudüs’te bulunurdu ancak zaman içinde yer değiştirdi.
Tapınak Şövalyeleri, sadece askeri bir güç değil, aynı zamanda finansal bir etki yarattılar. İnsanlar, tarikatın bankacılık hizmetlerini kullanarak güvenilir bir şekilde paralarını saklayabilir ve transfer edebilirdi. Tarikat, finansal alanda da güvenilir bir konum elde etti ve bu, Orta Çağ Avrupa’sının karmaşık mali yapısında önemli bir rol oynadı.
Tapınak Şövalyelerinin Zırhlı Dünyası
Tapınak Şövalyeleri, tarikata giriş sürecinde manastır hayatından etkilenmiş olsalar da kurallar daha esnek ve dünya ile daha fazla temas içeriyordu. Katılımcılardan kiliseye bağlılık, bekarlık ve dünyevi zevklerden kaçınma taahhüdü alınıyordu.
Bu şövalyeler, beyaz pelerinlerinin altına giydikleri zırhları ve kızıl haç sembollerini taşımalarıyla tanınırlardı. Kızıl haç aynı zamanda atları ve bayrakları üzerinde de bulunurdu, böylece diğer şövalye tarikatlarından ayrılıyorlardı.

Tapınakçıların giyim kuralları biraz daha esnek olsa da, özellikle sıcak iklimlerde keten kumaşın kullanılmasına izin veriliyordu. Bu, tarikatın üyelerinin rahatlığını düşündüğünü gösterirdi.
Tarikata katılanlar kişisel mülklere sahip olabilirlerdi ve bazı kuralların ihlali durumunda cezalar öngörülüyordu. Bu cezalar, kamçıdan hapis cezasına kadar çeşitlilik gösteriyordu.
Tapınak Şövalyeleri’nin Felaket Günü, Tarikatın Nihai Çöküşü
Haçlı Seferleri sona erdiğinde ve Müslüman güçler Kudüs’ü ele geçirdiğinde, Tapınakçılar ve diğer askeri tarikatlar Kutsal Toprakların kaybından sorumlu tutuldu. Memlükler 1291’de Akka şehrini fethedince, Tapınakçılar da dahil olmak üzere bu tarikatlar Kıbrıs adasına çekilmek zorunda kaldılar.
Bu olaylar, askeri tarikatların yeniden düzenlenmesi gerekliliğini doğurdu. Ancak Tapınak Şövalyeleri, trajik bir kaderle karşı karşıya kalacaklardı. Fransız Kralı IV. Philip, 13 Ekim 1307’de Fransız şövalyelerinin topluca tutuklanmasını ve servetlerine el konulmasını emretti.
Tapınakçılar ağır suçlamalarla karşı karşıya kaldılar, ancak bu suçlamaların çoğu temelsizdi. 1308’de Papa V. Clement, Tapınakçıların sapkınlıklarını affetti, ancak tarikatın itibarı zedelenmişti. Mart 1312‘de Papa V. Clement, Tapınak tarikatını dağıttı, üyeleri Avrupa genelinde tutuklandı. İki yıl sonra, son Büyük Üstat Jacques de Molay, Paris’te sapkın eylemlerle suçlanarak yakıldı.

Günümüzde Tapınak Şövalyeleri
Günümüzde Avrupa ve Yakın Doğu’da hala ayakta duran eski Tapınakçı yapıları bulunuyor, ancak bu yapılar artık örgüte ait mülkiyetin sadece bir kısmını temsil ediyorlar. Tapınakçıların bir zamanlar sahip olduğu geniş mülkiyetler, Batı’dan Doğu ülkelerine kadar uzanan bir coğrafyada yer alıyordu, ancak bu mülkiyetlerin çoğu zaman içinde ellerinden çıktı. Kıbrıs’a geri çekilirken, Tapınakçılar arşivlerini de yanlarında götürdüler, ancak maalesef bu arşivler günümüze ulaşmadı. Genel görüş, arşivlerin Türklerin 16. yüzyılda Kıbrıs’ı ele geçirdiği dönemde yok edildiğini öne sürüyor.
2018’de Smithsonian Magazine tarafından yayınlanan bir habere göre, Tapınak Tarikatı’nın sona ermesinden bu yana, neofaşist örgütler dahil olmak üzere çeşitli gruplar, tarikatı canlandırmaya ve Tapınakçıların uygulamalarını yeniden canlandırmaya çalıştılar.
Kaynakça
- Cartwright, Mark. “Tapınak Şövalyeleri“. Yayım tarihi: 28.09.2018. (Erişim tarihi: 06.09.2023)
- “Tapınak Şövalyeleri: Kökeni, Askeri Tarihi Ve Sırları“. Yayım tarihi: 22.01.2022 (Erişim tarihi: 06.09.2023)
- Gençtürk, Enes. “Tapınak Şövalyeleri Kimdi?“. Yayım tarihi: 29 Eylül 2021 (Erişim tarihi: 06.09.2023)
- Çeken, Muhittin. “Tapınak Şövalyeleri ve Bağrâs Kalesi: Yayılma Stratejilerinin Askerî Örüntüleri.” Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 20.01 (2022): 151-171.
- Çeken, Muhittin. “Tapınak Şövalyeleri – 1” Yayımlanma tarihi: 11.10.23 (Erişim tarihi: 10.09.2023)