1. René Magritte
Yedinci Sanat yönteminde, yönetmenlerin gözde sanatçılarından biri sürrealizm ustalarından René Magritte‘ idi. Adeta paralel dünyalarda geçen tablolarıyla Magritte, resimlerinde işlediği komedi, korku, tuhaflık ve daha birçok kavramı tablolarında resmetmesiyle çeşitli alanlarda etki bırakmıştır. Magritte, izleyiciyle oynayarak ve hepimizin bildiği dünyayı parçalayarak gerçekliğimizi ve onun gizemlerini temsil etmek istedi. Tablolarıyla bunu başaran sanatçı daha sonra filmlerde ilham kaynağı olarak sık sık gerçekliğin sınırında etkilerini gösterdi.
The Exorcist(1973) — The Empire of Light(1953-54)


William Friedkin’in The Exorcist filminde Lankester Merrin’in gelişi olaylar için bir dönüm noktasıdır. Peder gece gelir ve bir an için şeytan çıkarma ayinini yapacağı evin önünde, çok tanıdık bir sokak lambasının yanında durur. Aslında, bu elektrik direği ve ortam, aynı olmasa da, Magritte’in, Işık İmparatorluğu (The Empire of Light) tablosuna çok benzer. René Magritte’nin ele aldığı bu tablo renklerde gerçek bir tezat oluşturarak; aydınlığa ve karanlığa, geceye ve gündüze karşı çıkarak onları bir arada yaşatıyor. Resmin karanlık kısmında tek ışık kaynağı sokak lambası ve penceredir. Bunlar umut kaynağı olduğu kadar tek umut işaretleri gibi görünüyordu. Karanlığın ve ışığın bir arada bulunması, tabloda resmedilişinin yanında filmin sonunda vermek istediği mesajı ulaştırmakta bir yansıtıcı olarak kullanıldı.
Moonlight(2016) — The Evening Gown(1954)


Yönetmenler genelde filmlerinde tablolara yeni anlamlar yüklemeyi severler. Örneğin, En İyi Film Oscar’ını kazanan Moonlight’tan bir sahnede, denizi ve ayı gözlemlerken Chiron’u (ana karakter) arkadan görüyoruz. Hikaye’de, Chiron’un çok karmaşık bir hayatı var ama denize baktığında tüm sorunlarının ortadan kalkıyor gibi görünüşü ortaya muazzam bir görüntü çıkarıyor. Bu sahne, gizemli bir tanrıçaya benzeyen ve bilinmeyen bir kadının okyanusu izlediği René Magritte’nin resmettiği Gece Elbisesi tablosundaki abiyeyi hatırlatıyor. Konular farklı olsa da resim ve filmin bu kısmı bize aynı hissi veriyor; melankoli ile karışık garip bir huzur.
The Truman Show(1998) — Architecture in the Moonlight(1956)


Peter Weir’in Truman Show filmi mutlaka izlenmesi gereken bir film olarak listelerimizde yer alırken bu filmde, ana karakter olduğunuz ve her zaman sizi koruyan ve kontrol eden birinin olduğu bir dünyada yaşama yanılsaması hakkında bir hikâye anlatılmaktadır. Filmde Truman, kurgu ve gerçeklik, güvenlik veya özgürlük arasında yapılması gereken bir seçim olduğunu fark eder. Gerçek durumunu yavaş yavaş anlamaya başlar, sanki gerçeğe doğru bir merdivenin basamaklarını tırmanıyormuş gibi bir algı yaratır bizlerde. Filmin sonunu temsil etmeye karar verme şekli olarak yönetmen Peter Weir, René Magritte’nin, Ay Işığında Mimari (Architecture in the Moonlight) tablosunda yer alan yansımaya benzer bir sahne ile sonuçlandırır. Diğer dünyaya gidiyormuş gibi duran merdiven, bu eşsiz tabloyu hatırlatıyor.
Trainspotting(1996) — The Mysteries of the Horizon(1955)


René Magritte, resimlerinde genellikle tema olarak bireyin duyarsızlaşmasını temsil ediyordu. Danny Boyle’un Trainspotting filminde, modern topluma uymayan ve gerçeklikten kaçmaya çalışan bir grup arkadaşın hikâyesini anlatılmaktadır. Ana karakter olan Mark, kim olduğunu ve hangi dünyada yaşamak istediğini anlamak istiyor. Magritte’in resmine gönderme yapan sahne, Mark’ı karşıt aynalarla üçe bölünmüş halde, onu hayatında yeni bir yola götürecek bir pasaportun önünde gösteriyor. O anda, Magritte’in resmettiği Ufkun Gizemleri (The Mysteries of the Horizon) tablosunda yer alan adamlara benzer bir şekilde farklı ufukları göz önünde bulundurarak olasılıklarının ne olduğunu anlamaya çalışan bir manzara ortaya çıkıyor.
2. Edward Hopper
Edward Hopper, 19. yüzyılda insanların yaşamını çok tuhaf bir şekilde temsil edebilen tablolar resmeden ve gerçekçiliğinin temsilcisi bir ressam. Genellikle soğuk ışık ve tonlar, geometriler, karakterlerin yalnızlığı, sessiz ve boş bir dünyayı renklerle gözler önüne seriyor. Eserleri bir ıstırap duygusu uyandırıyor, bazen de tasvir edilen insanlar ve binalar mankenler neredeyse gibi sahte görünüyor. Bu nedenle en iyi korku ve gerilim filmlerinin bazılarında Hopper’ın resimlerine referanslar görebiliriz.
Psycho (1960) – House by the Railroad(1925)


Hopper’ın, House by the Railroad tablosu modernliğin sembolü olan bir demiryolunun yanında ıssız bir arazide yer alan Victoria Dönemi’ne ait bir binayı tasvir ediyor. Resimde yer alan tasvirde yakınlarda hiçbir şey yok; bitki örtüsü, insan veya başka herhangi bir yaşam belirtisi yok. 35 yıl sonra Alfred Hitchcock bu tablodan ilham alarak onu Psycho filmindeki Norman Bates’in evi olarak inşa etti. Filmde yer alan Norman Bates karakterinin dediği gibi otoyolu yönlendirdikleri için motelinde pek misafiri yoktu ve bunu yansıtmakta Hopper’ın tablosunu referans almak yerinde bir karar gibi duruyor.
Deep Red(1975) — The Nighthawks(1942)


Nighthawks(Gece Kuşları) tablosu, Hopper’ın en bilinen eserlerinden biridir. Hopper tablosunda, Chicago’nun bir gece hayatı sahnesini temsil etmek istedi ancak bunun da ötesine giderek karakterlerin yalnızlığını ve iletişim eksikliğini bizlere gösterdi. Tabloda yer alan müşteriler, sanki etraflarında başka insanlar olduğunu bile bilmiyorlarmış gibi düşüncelerinde kaybolmuş gibi görünüyordu. Bu resim sayısız kez analiz edildi, değiştirildi ve düşünüldü. Bazı yönetmenler, filmleri için bir set olarak yeniden yarattılar. Örneğin, Dario Argento’nun en ünlü filmi Deep Red(Derin Kırmızı) filminde Chicago barı, Roma ile Torino arasındaki hayali bir İtalyan şehrinde Blue Bar oldu. Dario Argento, Blue Bar’ı film için önemli bir yer haline getirdi.
Rear Window(1954) — Night Windows and Room in New York(1928)


Alfred Hitchcock, gerçekten Hopper’ın bir numaralı hayranıydı. 1954 Venedik Film Festivali’nde gösterilen Arka Pencere (Night Windows and Room in New York) filminde genellikle pencerelerden görülen insanları tasvir eden ressama birçok gönderme var. Filmde tekerlekli sandalyeye mahkum bir fotoğrafçı Jeff, apartmanlarında komşularını izliyor. Her pencerede farklı karakter ve hikâyelere tanık oluyoruz. Bu film ve Hopper’ın resimleri aynı zamanda izolasyon ve iletişimsizlik temalarını da paylaşıyor.
Shirley( 2013): Visions of Reality

Hopper’ı seviyorsanız, Gustav Deutsch’un, Shirley: Vision of Reality filmini mutlaka izlemelisiniz. 1931-1963 yılları arasında Amerikalı bir aktrisin hayatı anlatılan filmde, en önemli detaylardan biri de Hopper’ın resimlerini temsil eden sahnelerden oluşuyor olmasıdır.
3. Maurits Cornelis Escher
Hopper etrafındaki normal gerçekliği temsil etmek istiyorsa, Escher bunun tam tersini yaptı. Bilinen yasaların aksine bunları yıkmaya analiz etmeye veya altüst etmeye çalıştı. İmkansız, simetrik geometrileri ve nesneleri, uzaya, zamana ve yerçekimine meydan okuyarak matematiksel ve bilimsel kavramları araştırdı ve resmetti.
Başlangıç(Inception/2010) – Artan ve Azalan(Ascending and Descending/1960)
Sinemada son zamanlarda, mekân ve yerçekimi hakkında konuştuğumuzda Christopher Nolan aklımıza gelir. Filmlerini tam olarak anlamak için en az iki veya üç kez izlemelisiniz çünkü bu yönetmen seyircinin zihniyle oynuyor, gerçekliğimizin altında yatan her yerleşik kavramı çarpıtıyor. Filmlerindeki sahneleri düşünerek Nolan için sinemanın Escher’ı diyebiliriz. Dolayısıyla, filmlerinin mimarisini inşa etmek için sanatçının bazı eserlerini kullandığını öğrenmek şaşırtıcı değil. Örneğin, İnception’da Arthur ve Ariadne’nin sonsuz yapılar inşa ederek nasıl kırılmaz zihinsel labirentler yaratılacağını gösterir.

Ancak konuşmaları sırasında, aynı tek kat merdivenden geçtiklerini fark edilir. Yüksek açılı bir çekimle, merdivenin Escher’in Yükselen ve Azalan yapısına benzediğini görüyoruz. Sanatçı, çelişkili oranlar kullanarak görsel bir paradoks yaratmayı başardı.
Harry Potter ve Felsefe Taşı(2001) – Artan ve Azalan(Ascending and Descending/1960)

Bir Potterhead iseniz, bu merdiven size ilk filmden çok bilinen bir alıntıyı hatırlatabilir. Filmde Percy Weasley, genç büyücüleri ve cadıları şöyle uyarıyor: “Bir de merdivenlerden gözünü ayırma, değişmeyi severler”.
Labyrinth(1986) — Relativity(1953)


Suspiria(1977) — Sky and Water and Belvedere(1938)


Beauty and the Beast(1991) — Eye(1946)

