Edebiyat tarihi boyunca insanlar, yaşadıkları dönemi en doğru şekilde aktarmaya ve yansıtmaya çalışmışlardır. Bu sebeple belli bir dönemin kanonlaşmış eserlerini incelediğimizde, o dönemin edebi yazım teknikleri, yapısı ve kullanılan dili de bizlere sunulmuş olur.
Bugün sizler için özellikle en sevdiğim iki yazar olan T.S. Elliot ve Sylvia Plath’ın şiirlerini inceleyip karşılaştırmak istedim. Her iki şiirin de dönemlerinin özelliklerini ve yapısını başarılı bir şekilde yansıttığını ve temsil ettiğini düşündüğümden, şiirlerin yazıldığı dönemler olan modernizm ve postmodernizmden de biraz bahsederek şiirleri incelemeye başlamak isterim. İyi okumalar!
Modernizm Nedir? (1890-1945)

Modernizm, 19.yüzyılın sonlarındayken sanayileşme, Birinci Dünya Savaşı gibi önemli gelişmelerin toplumu olumsuz etkileyen bazı yönlerine tepki olarak doğmuştur.
Modern dünyadaki yaşanan gelişmelerin insanda fragmentation (parçalanma) hissi oluşturması ve yaşanılan yabancılaşma hissi ön plana çıkar. Varoluş sorgulanırken insanın iç dünyası ve toplumdaki mücadelesi anlatılır. Modernist şiirler genellikle geleneksel şiirsel formlardan daha farklıdır. Bu sebeple yeni deneylere açıktır. Sembolizm ve metaforlar çokça kullanılır. Şiirlerin çoğunda tema anlam arayışı üzerine yoğunlaşır ve en ümitsiz durumlarda bile her şeyin düzeleceğine dair bir hayal düşüncesi ön plana çıkar. Anlatıda iç dünyanın nasıl algılandığına önem verilir. İnsan zihninin ve medeniyetin yaşadığı parçalanmaya dikkat çekilir ve metinlerarasılık çok başvurulan bir tekniktir.
Postmodernizm Nedir? (1945 – …)

Modernizm ve onun da öncesindeki 19.yüzyıl akımlarına tepki olarak doğmuş olan postmodernizm, genel olarak dilin kullanımı ve toplumun gelenek ve kültürünün değerlerine karşı şüpheciliği inceler.
Post-yapısalcılık, yapısöküm ve postkolonyal teoriden etkilenmiştir. Dilin kullanımı ve anlatımda playfulness (oyunlaştırma), ironi ve parodi teknikleri, toplumun düzen, gelenek ve kurallarını eleştirmek için kullanılır ve alaya alınır. Genel olarak kabul görülen, alışagelmiş toplumsal kavramları ve olayları ters düz etme çabası hakimdir. Rastgeleliği savunan ve yücelten bir dile sahiptir.
Postmodernizmde modernizmden farklı olarak parçalanmışlık ve düzensizlik hissi eleştirilmez; her şeyin olduğu gibi anlatılması ve kabul edilmesi ön plana çıkar. Postmodernizm için tek bir doğruluk kavramı yoktur, çok sesli bir anlatım kullanılır ve doğru olan değişkenlik gösterebilir. Bireysel olan gerçeklik ön planda olan bir unsurdur. Postmodernizm, çoklu kültür anlayışını benimser ve eklektizme başvurur. Tek bir anlam düşüncesine karşı çıkar, zıt kutuplar bir arada kullanılabilir ve kabul görülür.
T.S. Eliot – J. Alfred Prufrock’un Aşk Şarkısı

“Gidelim öyleyse, sen ve ben,
Akşam gökyüzüne baştan başa yayılınca
Bir masa üstünde eterlenmiş hasta gibi;
Gidelim, belirli yarı-terkedilmiş sokaklardan
Mırıltılı yalnızlıklarına…”
Modernist bir şiir olan J. Alfred Prufrock’un Aşk Şarkısı, dramatik bir monolog ile başlar ve bilinç akışı tekniği kullanılarak yazılmıştır. Ana karakterimiz Prufrock’un derin bir varoluş sıkıntısı, anlamsızlık ve yabancılaşma gibi sorunları vardır. Modernizm’in deneyselliğe başvuran yapısı şiirde kullanılmıştır. Ayrıca Hamlet, İlahi komedya, Odysseus ve İncil’den referanslar ile metinlerarasılık tekniğine başvurulmuştur.
“…Sarı sis ki sırtını vermededir pencere camlarına,
Sarı duman ki gemini sürmededir pencere camlarına
Gecenin dört bucağına diliyle yalanmış,
Lâğımlar içindeki gölcükler üstünde oyalanmış,
Boşvermiş bacalardan düşen kurumların üstüne düşmesine…”
Karakterin iç dünyası ve betimlemeleri yaşadığı dış dünya ile paraleldir. “Sarı sis” bir kedi gibi etrafta süzülen, bulanık bir imgedir ve modernizm ile gelen endüstrileşmenin, insanlar ve çevre üzerinde yarattığı rahatsızlığa gönderme yapar. Modernizm’in parçalanma teması en baskın görülen temadır ve çeşitli sembolizm ve imgeler kullanılır. Karakterimiz, anlam arayışı içerisindedir, toplumun beklentilerine karşı derin kaygılara sahip, bireysel olarak da yetersiz, utangaç ve yalnız hissediyordur.

“Kadınlar odada gidip gelmede
Konuşaraktan Michelangelo üstüne.”
Prufrock odanın içerisinde hareketsiz kalmıştır ve kadınların konuşmalarına katılıp katılmamakta kararsızdır. Aslında kadınların Michelango ile ilgili konuşmaları, Prufrock’un utangaçlığını, toplumdan uzaklığını ve çevresindeki her şeye yabancılaşmasını sembolize eder. Şiirin ilerleyen kısımlarında karakterimiz bir kadını hayal etmektedir ancak utangaçlığı, onunla konuşmasına engel olmaktadır. Prufrock, yoğun bir kararsızlık ve hareket edememe hali içerisindedir. İnsanlardan uzak, kaygılıdır.
“…Bir değeri olacak mıydı
Bir gülüşle meseleyi ısırıp koparmanın
Dünyayı bir top gibi sıkıştırmanın
Onu ağır meselelere yuvarlamanın:
‘Ben Lazarus’um, ölümden döndüm
Gördüklerimi anlatmaya, her şeyi anlatacağım’ demenin…”
İncil’den örnek verilen bu satırlarda Prufrock, kendisini Lazarus’a benzetir. Modern toplumdaki hakim olan anlamsızlık ve boşluk hissini gören ana karakterimiz, insanlara bu kötü durumu anlatmak ister.
“…Yaşlanıyorum… Yaşlanıyorum…
Pantolonu paçalarını katlanmış giyeceğim, sanıyorum…”
Şiirde modern dünyanın getirmiş olduğu kaygıların ve anlamsızlığın izleri vardır. Hakim olan atmosfer ve betimlemeler, parçalanmış bir bakış açısını, hiçliği ve anlamsızlığı betimler. Anlatımda değişen yoğun duygu ve düşünceler, modern dönemdeki yaşanan değişimlere ve kopukluklara göndermedir.
Sylvia Plath – Lady Lazarus

“Lady Lazarus“ şiirinde Sylvia Plath, seçmiş olduğu başlık ile ölüm ve yeniden diriliş temasının şiirin ana konusu olacağının haberini verir. Lazarus (Tanrı Yardım Etti), İncil’deki mucizevi hikâyeye göre Hz.İsa tarafından öldükten dört gün sonra hayata geri döndürülmüştür.
Postmodern bir çok elementi içinde barındıran şiirde Plath, kendisini Lazarus’a benzetir ancak bu metafor Lazarus’un alışageldik anlamını ters yüz etmek için kullanılmıştır. Yazar, aslında kendini diriltilmiş olan Lazarus’a değil, ölmüş ve diriltilmemiş versiyonuna benzetir.
“Yine yaptım işte.
On yılda bir kere
Beceririm bunu ben –”
Şiirin başlangıcında okuyucu, tam olarak ne olduğunu anlamaz, ilerleyen satırlarda yazarın ölüm ve intihara teşebbüslerinden bahsettiğini kavrarız. Serbest stil ile yazılmış olan şiirin ana odak noktası, anlatıcının yaşadığı psikolojik sıkıntılardır. Üslup bakımında soyut bir anlatıma sahiptir ve belli bir düzeni yoktur, bu sebeple postmodern elementler ön plandadır.
“Kağıt üstüne ağırlık,
Yüzüm hiçbir özelliği olmayan, halis
Yahudi keteni, en incesinden.”
“Yahudi Keteni” yine Lazarus’a göndermedir ve öldüğünde bedenini saran kumaşı temsil eder. Anlatıcı yüzünü bu kumaşla bağdaştırarak kendisini ölüymüş gibi hissettiğini söyler.
“…Bunlar ellerim.
Bunlar da dizlerim.
Bir deri bir kemiğim belki..”
Yazar, kendisinin yaşamış olduğu yoğun ölüm arzusu ve acıyı Yahudi soykırımındaki yaşananlara benzeterek aslında yaşayan bir ölü olduğunu anlatmaya çalışır. Bireyin kişisel deneyimi ve iç dünyasını güçlü imgeler ve semboller ile gözler önüne serer.

“…Ölmek,
Her şey gibi, bir sanattır,
Bu konuda yoktur üstüme…”
Anlatıcı, on yılda bir intihara teşebbüs etmesini ve her seferinde başarısız olmasını anlatır. Çektiği acıların öldüğünde dineceğini düşünür ancak bir türlü başarılı olamaz ve kurtulunca acı çekmeye devam eder. Teşebbüslerini anlatırken sarkastik bir dil kullanılır ve insanların tepkilerine karşı alaylı bir üslup takınır.
“…Bir bedeli var
Yaralarıma bakmanın, kalp atışlarımı
Dinlemenin bir bedeli var…
…Bedeli var, hem de ne bedeli var,
…kanımdan bir damlanın…
…Beni siz yarattınız.
Ben sizin kıymetli eşyanız.
Eriyip bir çığlığa dönüşen..”
Yaşadığı travmayı ve acıyı, Nazi kamplarında öldürülen Yahudilerin yaşadıklarına benzeten yazar sonraki satırlarda “Et, kemik, yok orada başka bir şey” der. Kendi vücuduna yabancılaşmış, nefes alıyor ancak ölü gibi hissediyordur. Şiir boyunca bir kadın olarak yaşadığı ataerkil toplumda erkekler tarafından nasıl obje gibi görüldüğünü anlatır.
Kişisel travmalarını ve topluma karşı verdiği direniş ile ön plana çıkan bir anlatım hakimdir. Ölüm ve diriliş konusu parodileştirilmiş ve alaycı bir şekilde sunulmuştur. Bu özellikleriyle Postmodern şiirinin kanımca en başarılı örneklerinden biridir.
Şiirlerin Karşılaştırılması

İlk eserimizin ana karakteri Prufrock’un modern toplumda yaşadığı içsel sıkıntılar, kendisini toplumun düzen ve sosyal hayatına karşı uygun hissedememe gibi sorunları vardır. Bu özellikleriyle modern şiirdeki bireyin toplumdaki parçalanma hissi anlatılır. Lady Lazarus adlı postmodern şiirimizde ise anlatıcının yaşamış olduğu bireysel sıkıntıların sebebi toplumsal düzenin suçudur ve çeşitli imgeler, parodi ve alaycı tonla toplum ve düzen eleştirilir, otoriteye başkaldırması ile postmodern özellikler taşır.
Eliot’un şiiri parçalanma hissini, bilinç akışı tekniği ve iç monologları kullanır. Belirsizlik hissi ön plandadır. Sylvia Plath’ın şiirinde ise anlatım modern şiirlerin aksine daha serbest ve daha soyuttur. Bireyin içsel sıkıntılarını ve toplumun eleştirisini anlatmak için ironi, sarkazm ve kavramları ters yüz etme gibi çeşitli postmodern teknikler kullanılmıştır.
Kaynakça
1- Dalli, E. (2024, July 30). The Love Song of J. Alfred Prufrock by T.S. Eliot. Poem Analysis. web
2- J.ALFRED PRUFROCK’UN AŞK ŞARKISI (Çev. Osman TÜRKAY.) web
3- The Love Song of J. Alfred Prufrock. (n.d.). https://www.sparknotes.com/. web
4- Bates, R., & Bates, R. (2016, September 26). I Am Lazarus Come Back from the Dead | Better Living through Beowulf. Better Living Through Beowulf | How Great Literature Can Change Your Life. web
5- Corfman, A. (2024, June 11). Lady Lazarus by Sylvia Plath. Poem Analysis. web
6- Britannica, The Editors of Encyclopaedia. “Lazarus”. Encyclopedia Britannica, 20 Aug. 2024, web Accessed 12 September 2024.
7- Antoloji.com. (n.d.). Lady Lazarus şiiri – Sylvia Plath. web
8- Lady Lazarus. (2024, June 22). The Poetry Foundation. web


