Osmanlı padişahlarının hayatlarını okumuşsanız içlerinde belki de en travmatik olarak ölümü ile hafızalarda yer bırakmış olan Sultan Abdulaziz olabilir.
Hem travmatik hem esrarengiz olan bu ölüm bir odada dört duvar arasında geçmesiyle de tarihte bir sır olarak yerini almıştır.
O odanın içinde olup bitenlerden kimsenin haberinin olmayışı bir tarafa, Sultan Abdulaziz’in darbe girişimi sonrası gönderildiği Topkapı Sarayından Feriye Sarayına nakledilmiş olması, sabah uyandığında sakallarını düzeltmek için makas istemesi üzerine, bir daha kendisinden haber alınamayışı ile odasına girildiğinde odasında iki makas ile bilekleri kesilmiş olarak kanlar içerisinde bulunuşu gibi esrarengiz bir durum ortaya çıksa da; iki bileğini de kendi kesme ihtimali düşünüldüğünde bu ölüm intihardan çok suikast izlenimi vermektedir. Ancak Sultanın intihar mı ettiği, suikasta mı uğradığı şeklindeki iki iddia günümüze kadar gelmiş ve hala net bir şekilde ispatlanamamıştır.
İri Yapılı Padişah

Tarihin dedikodularına baktığımızda; iri yapılı, kuzu yemeyle tanınan, av, at, cirit, pehlivanlık peşinde koşan, halktan kopuk ve müsrif denilecek harcamaları gibi yanlış tarih yazımı ile tanınan bu padişah hakkında anlatılanlar belki de kendisi hayattayken konuşulmaya başlamıştı. Devlet yönetiminden ölümüne kadar bu dedikodular hiç susmadı. Öyle ki trajik ölümüyle bile bu dedikoduların içerisinde yer aldı Padişah Sultan Abdülaziz.
Modernleşme Çabaları

Osmanlı Devleti 19.yüzyıla ayak uydurma çabaları ile modernleşme hareketleri içerisinde; yapılan ıslahatlara ve yenilikçi padişahlara rağmen aydınlığın içerisindeki karanlık gibi görülemeyen, anlaşılamayan, esrarengiz olayları içeren bir geçiş süreci yaşamış; modernleşme serüveninde yanlış anlaşılmalar, ayaklanmalar, isyanlar, idamlar ve ölümler ile oldukça dramatik bir süreç geçirmiştir.
Sultan Abdulaziz dönemi de birçok açıdan problemli bir dönemdi. Bu dönemde zihniyetlerden başlayarak toplum hayatına yayılan bir değişim süreci yaşanıyordu. Belki de bu sebeple dönemin eleştirileri Sultan Abdulaziz’in şahsında yoğunlaşmıştı.
Sultan Abdulaziziz Ne İstiyordu

“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm”
Ziya Paşa (1870)
Zamana göre uyarlanmış politikalarla biten bir devleti ayaklandırmaya çalışan Padişah Sultan Abdulaziz bir gözüyle Osmanlıya bakarken bir gözüyle de Avrupaya bakarak Osmanlıdaki problemleri Avupa’nın gözünden görmeye çalışmıştır. Osmanlı padişahlarından savaş dışında bir nedenle yurt dışına çıkan ilk padişah olma ünvanına sahip olan Sultan Abdulaziz, bu yönüyle yeniliğe açık ve gelişmeyi isteyen bir padişah olduğunu fark ettirir.
Öyle ki yaklaşık kırk altı gün süren Avrupa ziyareti kendisine, birçok unsuru fark etmesini sağlayacaktı. Sultan Abdulaziz o dönemin deyimiyle gevur toprağına gidip ayak basan bir padişahtı. Gitmeseydi göremeyecekti ancak gitti ve gördü…Fransa‘da yaşanan gelişmeleri, Osmanlı karanlıkta yaşarken gündüz gibi aydınlatılan şehirleri, evleri, binaları, İngiltere‘deki sanayi devrimini, makineleşmeyi, üretimi, gelip giden trenleri gördü ve çok üzüldü. Çünkü gelişmişliği gördüğü kadar Osmanlı’nın geri kalmışlığını da görmüş oldu. Açılan bu farkın nasıl kapatılacağını düşünmeye başladı Sultan Abdulaziz. Fakat Padişah ve çevresi böyle düşünürken ulema sınıfı kendi deyimiyle “gevur toprağına adım atan padişah“ı eleştirmeye başladı. Onlara göre “Bir Halife nasıl olur da gevur toprağına gaza dışında adım atardı? Ne yapmak gerekiyordu?” Şu an okuyacaklarınız şaşırtıcı gelse de Padişahın seyahatinde giymesi için özel bir ayakkabı yaptırıp, yaptırılan ayakkabıların tabanına İstanbul toprağı serdirilip tabanın tekrar dikilerek Padişahın her bastığı yerin İstanbul toprağı olmasını sağlayalım fikrinde karar kılındı. Böylece Padişah gevur toprağına ayak basmamış ve kendi toprağına basmış olacaktı. Oldukça ilginç olan bu düşünce uygulanırken Sultan Abdulaziz hakkında dedikodular da yayılmaya başlıyordu.
Osmanlı geleneğinde görülmemiş bu ziyaretler eleştirilere sebep olmuş ancak bu tenkitler karşısında Padişah’ın “Avrupa seyahatlerini kendisi için yapmadığını devletin menfaati ve Osmanlıyı yeniden yüce bir devlet yapma amacı için yaptığını belirttiği hatta aile babası olsam da akşam evime gelsem, çocuklarım beni karşılasa, soframızı kursak ve huzur içinde yemek yesek” dediği rivayet edilmektedir. Padişahın yapılan bu tenkitler karşısında yakınlarına yaptığı söylenen bu açıklamanın dedikoduları ve eleştirileri önlemekten ziyade dert yakınma biçiminde dile getirildiği tahmin edilmektedir.
Sultan Abdulaziz Hakikatleri

Ufku açık padişah Batı’daki gelişmeleri örnek alarak yerli girişimlerle devletin geleceği için çalışmalar başlatmıştı. Orduya öncelikle önem vermiş, yeni silahlarla çağdaş bir şekilde donatılması için fabrikalar kurmuştu. Özellikle donanmaya çok önem vermiş, onun zamanında yaptırılan savaş gemileri Osmanlı Devleti’ni zamanında dünyanın en büyük donanmalarından birine sahip kılmıştı.
Ulaştırma alanında girişimleri olan padişah raylı sistemi demir yolu ağı olarak revize etmiş ve demiryolunu geliştirmiştir. Bununla ilgili, “Topkapı Sarayı‘ndan Paris‘e kadar uzanan bir demir yolu inşasını gerçekleştirmek istediği” söylenmektedir. Ancak bu projesi de bürokraside tepkiyle ve eleştiriyle karşılanmış sonunda da Sultan Abdulaziz Han’ın “Demir yolu geçsin de yeter ki sırtımdan geçsin” diyerek bu meşhur sözünü söylediği rivayet edilmektedir.
Sultan Abdülaziz’in devlet yönetiminde olduğu gibi kendi hayatında da yeniliklerle rol model olabilmiş bir padişah olduğunu biliyor muydunuz? Küçük yaşlardan itibaren oldukça iyi bir eğitim almış, hem Batı hem Klasik Türk müziğinde besteler yapmıştı. Klasik Batı müziğini besteleyen ilk padişah olan Sultan Abdulaziz’in günümüze ulaşan tek eseri Valse Daveti dinlemeniz için bırakıyorum.
Böylece Sultan Abdulaziz için konuşulanlar yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da yankı bulmuştu. Sadece müzikte değil resim yeteneğinde de kendini gösteren padişah için Rusya’da yaşayan meşhur ressam Ermeni Ayvazofaki “Ben, Sultan Abdülaziz’den tasvirim mukabilinde aldığım ihsanı hiç bir hükümdardan almadım… Ben, ressamım, pek çok resim müsveddesi de gördüm. Lâkin dünyada bir sandalın o vaz’a mahsus olan hâlini böyle dört çizgi ile iradeye muvaffak olmuş hiç bir ressam tasavvur edemem.” (İnal, 1964: 596) diyerek Sultan Abdulaziz’in sanata verdiği önemi dile getirmiştir.
1876 Darbesi

Osmanlı Padişahlarının hükümdarlıkları şanlı, başarılı, gösterişli olsa da derinlere inildiğinde bir o kadar zor ve duygusal kararlarla karşı karşıya kaldıkları, kimi zaman kendilerini taht kavgaları ile çekişmelerin içinde buldukları kimi zaman isyanlarla karşılaştıkları, suikastlara uğradıkları durumlarla iç sızlatıcı sahneleri de içermektedir.
Sultan Abdulaziz Han’a karşı girişilen darbe girişimi de bu türden iç sızlatıcı ve düşündürücüdür. Osmanlının içeride ve dışarıda yaşadığı sorunlara rağmen Padişahın tahttan indiriliş faaliyetlerinin başlangıcı, medrese öğrencilerinin ayaklanması olarak gösterilir. Bu ayaklanma; padişahı tahttan indirmek isteyenlere, darbe emellerine ulaşmak için büyük bir fırsat vermişti. Böylece baskılara boyun eğmek zorunda kalan padişah hükümet değişikliğine gitmiş ve yerine atananlar bu makamlara gelmelerinden on sekiz gün sonra tertipledikleri darbe ile Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmişlerdi.
Padişah en yakınlarına atadığı bürokratlardan gelen bu darbe, sadece padişahı yanıltmamış darbeye davet edilen mektepli öğrenciler de yanlış bilgi ile bu darbede kullanılmıştı.
İntihar Süsü Verilmiş Bir Suikast mı?

30 Mayıs 1876 sabahı padişahın sarayını kuşatan mektepli öğrencilerin ne yazık ki düşman saldırısına karşı padişahı korumaya aldıklarını sanıyorlardı. Onları camdan gören Padişah’a ise öğrencilerin padişahı tahtan indirmek için sarayı kuşattıkları söyleniyordu. Bu planı yapan askeri bürokratlar padişahı tahttan indirmeyi meşrulaştırmak için şeyhülislamdan padişahın tahtan indirilmesi yönünde fetva vermesini istemişler, fetva emini “bu konuda çarşaf çarşaf fetva verebileceğini” söyleyerek onların bu isteklerini yerine getirmişti.
Sarayından alınan padişah Topkapı Sarayına götürülmüş, amcası 3. Selim‘in öldürüldüğü odaya yerleştirilerek kendisinin de katledileceği iması verilmişti. Ancak bu durumu fark eden padişah başka bir saraya naklini istese de acı sonundan kaçamamıştı. Kendi isteğiyle Feriye Sarayı’na nakledilip gönderildiği günden sonraki birkaç günde, padişahın odasına girenler padişahı kanlar içerisinde iki bileği kesilmiş halde bulmuşlardı.
Bu katli yaptıranlar durumu örtbas etmek için kılıfını da hazırlamışlar ve oyunlarına devam etmişlerdi. Cinayetin haberini bekleyen Hüseyin Avni Paşa sahnedeki yerini tekrar alarak yanında getirdiği hekimlere bir tıbbi müdahale yaptırmadan padişahın intihar ettiği yönünde bir rapor hazırlatılmış ve padişahı görmek isteyenlere “padişahın sıradan biri olmadığını herkesin göremeyeceğini” söyleyerek sadece kesilen bileklerini göstermişlerdi. O günlerde padişahın kesin olmamakla birlikte makasla intihar etmiş olabileceği yönünde verilen rapor” padişahın sakalını düzeltmek maksadı ile makas istediği ve bileklerini keserek intihar ettiği” şeklinde açıklanarak halka duyurulmuştu.
Sultan Abdulaziz Suikastı Amacına Ulaşabildi mi?

Hüseyin Avni Paşa cinayetten sonra beklediğine kavuşamamış kendisi bu cinayetin sorumlusu görülerek Sultan Abdulaziz Han’ın yaveri olan Çerkes Hasan tarafından kurşunlanmıştır. Abdulaziz’den sonra tahta geçen Padişah 2. Abdulhamit bu karanlık durumu aydınlığa kavuşturmak için dönemin Yıldız Mahkemelerinde olayın müsebbiplerini yargılatmıştır. Yapılan tahkikat ve cenazeyi yıkayan görevlinin ifadesine dayanılarak cinayete hükmedilmiş ancak cinayeti işledikleri iddia edilen paşalar mahkeme önünde iddiaları kabul etmemişlerdir.
Padişah Abdulaziz’in Ölümünden Sonra Konuşulanlar

Bir Osmanlı Padişahı düşünün ki kendi ölümüne kendisi karar versin ve intihara sürüklensin! Düşünüldüğünde yerine oturmayan bu olayın çarpıklığı, fiziken de bir insanın iki bileğini aynı anda kesme olasılığı dahilinde mümkün görülmemektedir.
Sultan Abdulaziz’in tramvatik ölümünden sonra halkın uzun bir süre matem tuttuğu ve ölümünden sonra, padişah hakkında övgülerin başladığı bir süreç yaşanmıştır.
Halkın dilinde dolanan mısralar Sultan Abdulaziz’in intiharına inanılmadığının, ölümünün cinayet olduğunun bir göstergesidir.
“Beni tahttan indirdiler
Beş çifteye bindirdiler
Topkapı’ya gönderdiler
Uyan, Sultan Aziz, uyan
Kan ağlıyor bütün Cihan”
(Ali Kemal, 1985: 13-15).
Kaynakça
- Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek İlber Ortaylı Timaş Yayınları 2007 sf.113
- Dikme, Hüseyin. “Osmanlı’da Halkla İlişkiler: Sultan Abdulaziz Dönemi Örneği.” Journal of International Social Research 5.21 (2012).
- Sultan Abdulaziz – Valse Davet. fikriyat.com. Web. 06.04.2025
- Livaneli Sohbet 2. Bölüm İnsan İnsanın Zehrini Alır 20.01.2025 web. 06.04.2025
- Sultan Abdulaziz Belgeseli web. 06.04.2025
- Gazel. şiir.gen.tr web. 06.04.2025
- Satı,İbrahim. “Erkan-ı Erbaa: 30 Mayıs 1876 Bürokratik Darbesinin Organizatörleri.”



Nur içinde yatsın. Ellerine sağlık çok güzel bir yazıydı.
Beğenmenize sevindim, teşekkür ediyorum