Steen Eiler Rasmussen‘in yazdığı Yaşanan Mimari‘sini bu yazımızda sizler için derledik. Kitabın arkasında yazdığı gibi mimariye, iç mimariye, tasarıma meraklı kişilerin okuması gerektiğini düşündüğümüz, dili çok yormayan bir kitap Yaşanan Mimari. Yazarı Rasmussen, bir peyzaj mimarı ve kitabı yazarken mimarlık okuyorsanız ve özellikle bölümünüzde yeniyseniz, yeni terimler öğrenebilme, kitabın içerisindeki ayrıntılı resimler ve fotoğraflar ile ünlü yapıtların içini daha yakından gözlemleyebilme, mimarileri hakkında bilgi sahibi olabilme ve mimarlık ve tasarım alanında çığır açmış, önemli gelişmelere sebep olmuş mimarları Frank Lloyd Wright, Ivar Bentsen, Carl Petersen, Andrea Palladio ve Le Corbusier tanıma imkanı sunuyor size. Aynı zamanda sayfalarda ilerledikçe farklı mimari dönemleri barok, gotik, rönesans gibi farklı dönemlerin ayrıntılı açıklamalarını da bulurken mimarinin matematik, müzik, resim gibi alanlarla ilişkisini inceleme fırsatına da sahip olmanıza yardımcı oluyor.
Bu güzel, yol gösterici kaynak niteliğindeki kitapta geçtiği gibi “Mimar başkalarının çalacağı bir müziği bestelemektedir.” (s. 16) diyor ve sizler için hazırladığımız alıntılarla sizi baş başa bırakıyoruz, güzel günler ve keyifli okumalar!
1.”Mimari, sadece cephelere planlar ve kesitler değiştirmeyle ve eklemeyle gerçekleştirilmez. Bundan daha başka ve daha fazla bir şeydir. Ne olduğunu kesin bir şekilde anlatmak imkansızdır, sınırları tam tanımlanmamıştır. Sonuçta sanat anlatılmamalı, yaşanmalıdır.” (sf. 11)
2.”Mimarın, çalışmalarının gelecekte de yaşayabilmesini amaçlaması da başka bir zorluk yaratır. Yavaş ilerleyen uzun bir gösteri için hazırladığı sahne her türlü beklenmedik değişikliğe uyarlanabilecek esneklikte olmalıdır. Yaptığı bina o güne göre ileri olmalıdır ki, ayakta kaldığı sürece geçerliğini yitirmesin.” (s. 15)
3.”Başka bir sanat mimarlıktan daha soğuk ve daha soyut biçimler kullanmaz. Ama aynı zamanda, başka hiçbir sanat beşikten mezara insanın günlük yaşamıyla bu denli ilişkili değildir.” (s. 16)
4.”Çözmeye çalıştığı sorunlar bütününde, binaya kişilik kazandıracak bir özellik bulan mimarlar, başarılı binalar yapmışlardır. Bu tür binalar özel bir ruh hali içinde yaratılırlar ve bu ruh halini diğer insanlara da yansıtırlar.” (s. 34)
5.”Başka hiçbir sanat mimarlıktan daha soğuk ve daha soyut biçimler kullanmaz. Ama aynı zamanda, başka hiçbir sanat beşikten mezara insanın günlük yaşamıyla bu denli yakından ilgili değildir.” (s. 35)
6.”Görmek bakanın çaba göstermesini gerektirir. Hiçbir şey yapmadan, sadece gözün retinasına görüntünün düşmesini sağlamak görüntünün düşmesini sağlamak için yeterli değildir. Retina, üzerine devamlı olarak değişen resimlerin aktığı bir sinema perdesi gibi olsa da bilincimiz bu resimlerin ancak bir kısmının farkına varır. Öte yandan, kısıtlı bir görsel deneyim ya da ufak bir detay bile bir şey gördüğümüzü düşünmemiz için yeterlidir.” (s. 36)
7.”Yaşamı boyunca mimariye özgün bir bakış açısıyla yaklaşan Danimarkalı mimar Ivar Bentsen, bir lisenin ek binasının açılışında , yapıların konumunu hareket halindeki insanlara benzeterek şöyle demiştir: ‘Bazı binalar için uzanmış diyebiliriz; bazı binalar ise ayakta duruyor gibidir; kulelere gelince, onlar her zaman ayakta durur. Buradaki bina, sırtını tepeye vermiş oturuyor. Çevrede herhangi bir noktadan gözlemleyin; okul binasının başını kaldırıp şehrin güneyinde yer alan kırları gözetlediğini göreceksiniz.” (s. 40)
8.”Venedik mimarisinin renkliliği ile Venedik’in gökyüzü ile deniz arasındaki yansımalardan oluşan bir bağ vardır. Burada gölgeler hiçbir zaman siyah ve anlamsız olmaz; renklere özel bir zenginlik veren parlak yansımalarla aydınlanırlar. (s. 90)
9.”Gotik katedrallerdeki nefes kesici etki, yüksekliği eninden katlarca fazla duvar modülleri sayesinde gerçekleşir. Bu modüllerden biri tek başına incelendiğinde boyutları bakımından kimseye çekici gelmeyecektir. Fakat bu anormal uzunluktaki duvar modülleri sayfa 142’de resimde görüldüğü gibi doğru şekilde birleştirildiklerinde sonuç gözlemcide müzikal uyum etkisini yaratacaktır. Fakat bu uyum müzikal tonların değil, ritim adını verdiğimiz düzenin etkisidir.” (s.128)
10.”Mimarinin kendine özgü bir zaman boyutu ya da hareket kavramı yoktur; bu yüzden müzik ve danstan anladığımız biçimde bir ritmi olamaz. Fakat mimariyi yaşamak zaman ve çaba gerektirir – fiziksel olmasa da zihinsel bir çaba. Müzik dinleyen ya da dans seyreden kimse hiçbir fiziksel çaba göstermez ama gösteriyi algılarken ritmi kendi içindeymiş gibi hisseder. Mimariyi de aynı yolla ritmik bir şekilde yaşayabilirsiniz. Bir çizginin ritmik olduğunu hissettiğinizde, onu gözünüzle izlerken ritmik buz pateni yapmayla karşılaştırılabilecek bir duygu yaşıyor olabilirsiniz. Çoğunlukla mimariyi biçimlendiren kişi de yaratma süreci boyunca ritmik bir şekilde çalışır. Bunun sonucunda, kelimelerle anlatılması çok zor olan fakat aynı ritim duygusuna sahip kimseler tarafından kolayca algılanan bir düzen meydana gelir.” (s. 137)
11.”Çoğu kimse için kusursuz ışık yalnızca bol ışık anlamına gelir. Bir şeyi yeterince iyi görmezsek daha fazla ışık isteriz. Oysa çoğu zaman bunun yeterli olmadığını görürüz. Çünkü ışığın niceliğinden çok niteliği önemlidir.” (s. 191)
12.”Doğru kullanıldığında, renk, bir binanın karakterini ve gözlemcide uyandırması istenen duyguları ifade edebilir. Kutlama ve eğlence duyguları ifade eden bir bina hafif ve neşeli görünüşe sahip olmalı, buna karşın çalışma ve zihinsel yoğunlaşmayı ifade eden başka bir bina sade ve etkili bir görünüşe sahip olmalıdır. Her iki tip bina için de kesinlikle doğru görünen renkler olduğu gibi bütünüyle uygun olmayan renkler de vardır.” (s. 220)
13.”Sıcak ve soğuk renkler yaşantımızda önemli bir rol oynar, çok farklı duyguları ifade ederler. Bu renkleri, gün ışığının sabahtan akşama kadar olan değişimlerinde algılarız. Göz yavaş bir şekilde gelişen değişimlere kendini uydurur. Bu yüzden detaylarını yerel renkleri gün boyunca değişmiyormuş gibi gözükür. Fakat bir görüntüyü detayların üzerinde yoğunlaşmadan bir bütün olarak incelersek -bir kır manzarası ya da sokak sahnesi gibi- renk şemasında gün boyunca oluşan değişimlerin farkına varırız. Işığın değişmesiyle beraber görüntünün uyandırdığı hisler de farklılaşır.” (s. 224)
Rasmussen, Steen Eiller. Yaşanan Mimari. Remzi Kitabevi. Aralık 2001.


