“Batı’nın hikayesinin bir atın eyerinde yazıldığı rivayet edilir,
ancak asla bir atın kalbiyle anlatılmadı.”
Kelly Asbury ve Lorna Cook‘un yönetmenlik koltuğunda oturduğu Spirit bir Mustang‘in ağzından dökülen bu sözlerle başlar. Türkçe’ye Özgür Ruh olarak çevrilen 2002 yapımı film yalnızca bir Mustang’in dokunaklı ve mücadele dolu yaşamını değil, aynı zamanda Vahşi Batı’nın hikayesini de anlatır. Şimdi gelin Mustang’in sırtında değil ama yanında bu macera dolu öyküyü yakından inceleyelim.
Vahşi Batı
ABD‘nin batı topraklarının sahipsiz, özgür ruhlu atları olan Mustang’lerin Vahşi Batı’nın ruhunu taşıdığı rivayet edilir. Yeni Dünya’nın keşif yolculuğuna ve o topraklar üzerindeki kolonileşme zamanlarına kadar uzanan hikaye bir Mustang’in ağzından son derece gerçekçi bir şekilde anlatılmıştır. Kızılderili olarak da adlandırılan yerli halk, beyaz adam olarak adlandırılan Avrupalı halklar, atlar ve hepsini birbirine bağlayan özgür batı toprakları hikayenin ana kahramanlarını oluşturmaktadır. Kızıl-beyaz savaşının trajedisi, kolonileşme ve sömürge faaliyetleri bir atın macera dolu yaşamı ile somutlaştırılır. Bu öykü izleyiciye kahramanımızı batı topraklarının ve yerli halkın dramatik yaşamının bir metaforu olarak sunar. Böylece Mustang’in özgürlük mücadelesi yerli halkın özgürlük mücadelesi ile bütünleşir. Ayrıca bu durum yapımın tarihsel bir eleştiri niteliği taşıdığını da göstermektedir. Film, tam da bu noktada daha meraklı izleyicilerinden belirli bir donanım beklentisinde olduğunu da sezdirmektedir. Bu beklenti filmi basit macera türündeki bir animasyon konumundan uzaklaştırır ve sosyolojik alt metinler barındıran, belirli okumalara ortam hazırlayan özgün bir yapım konumuna yakınlaştırır.
Tutsak
“Anlatmak istediğim hikaye gerçek. Ben oradaydım ve hiçbir zaman unutmadım. Vahşi atların özgürlüğünü, güneşin, gökyüzünün ve rüzgarın adımı fısıldadığını hala hatırlıyorum.”
Film izleyiciyi bir atın düşlerine, iç dünyasına, heyecanına ve korkularına yakınlaştırırken kahramanımızı özgürlüğün bir sembolü olarak kullanmaktadır. Gökyüzü ve yeryüzü arasında sınır tanımayan, nehirlerle koşan ve kartallarla uçan Mustang’in hikayesi iki ayaklılar olarak adlandırdığı insanoğlu ile karşılaşması ile başlar. Bu karşılaşma kahramanımızı beyaz adam ile tanıştırır. Mustang, pek çok Avrupalı halkın birleşiminden meydana gelen ve kolonileşme faaliyetlerini yürüten beyaz adam tarafından tutsak edilir. Tutsaklığın ilk kamçısı sonsuz çayırlarda özgürce koşan türünün diğer üyelerini bu kez, eyerlenmiş, tıraş edilmiş, dizginlenmiş bir şekilde ve mutsuz olarak görmesiyle Mustang’in sırtına iner. Esareti sırasında yaptığı gözlemler Yeni Dünya’daki kolonicilik faaliyetlerinin, dönemin coğrafyasındaki kızıl-beyaz savaşının da bir tasviridir. Onun için beyaz adamdan farkı olmayan yerli Küçük Dere’nin tıpkı kendisi gibi zoraki bir şekilde tutsaklığa mahkum edilmesi Mustang’i son derece şaşırtır. Kahramınımız ve Kızılderililer arasındaki benzeşim Küçük Dere aracılığıyla kurulur. Birbiriyle tanışan ikili kısa bir süre sonra kendilerini aynı özgürlük mücadelesi içinde bulurlar. Kahramınımız hırçınlığı, özgürlük tutkusu ve ortağının da yardımıyla özgürlüğüne kavuşur ancak henüz kavuştuğu özgürlüğün tadını çıkartamadan tekrar tutsak edilir. Bu tutsaklığı sırasında ise Yeni Dünya’nın diğer tarafını deneyimleme şansı elde eder. Sahneler değiştikçe kızıl-beyaz arasındaki fark kahramanımıza ve izleyiciye aynı şekilde kademeli olarak geçer.
Kızıl-Beyaz
“Onun adı Küçük Dere’ydi ve o diğerlerinden farklı görünüyordu.”
Kahramanımıza eşlik ederken kızıl-beyaz arasındaki farklılıklar yalnızca Mustang’in değil, izleyicinin de gözüne çarpar. Mustang’imizin ilk şaşkınlığı ise gözlerini bir Kızılderili köyünde açmasıyla başlar. Aç ve susuz bırakıldığı önceki esaret sürecinin aksine kendisine bu kez onlarca taze elma eşlik etmektedir. Diğer bir yandan köydeki diğer atlar ki bunların başında Yağmur gelmektedir, son derece mutludur ve çitlerin dışındadır. Yağmur, Küçük Dere ile tıpkı bir at gibi oynamaktadır ki bu yerli halkın doğanın diğer bir parçası olan hayvanlar ile arasındaki kuvvetli ve karşılıklı sevginin temsilidir. En büyük ve önemli farklılık da budur. Ancak Mustang için tutsaklık tutsaklıktır. İçindeki özgürlük arzusu hiçbir zaman dinmez. Filmin gerçekçiliğini ikiye katlayan ve bir izleyici olarak beni etkileyen en önemli nokta tarafların yansıtılışıdır. Film iyi ve kötü arasında sert çizgiler çizmekten son derece başarılı bir şekilde kaçınmaktadır. Beyazlar istilacı veya kötü gibi kesin yargıların kullanımından ziyade karakterler gri bir şekilde hikayeye yedirilmiştir. Bu unsur filmi bir yetişkin animasyonu konumuna getirmektedir. Kahramanımız büyük mücadelelerin sonucunda tekrardan evinin yolunu tutar fakat bu kez Küçük Dere’nin bir emaneti de olan Yağmur ile birlikte döner. Tek farklılık bu da değildir, bir tutsaklığından kaçarak uzaklaşan Mustang diğer bir tutsaklığından vedalaşarak uzaklaşır.
Yeniden Özgür
Bir Mustang’in dilinden anlatılan Vahşi Batı trajedisi kahramanımızın yeniden özgürlüğe kavuşması ile sonuçlanır. Nehirlerle koştuğu, rüzgarlarla estiği ve kartallarla yarıştığı zamanlara geri dönmüştür. Göklerde süzülen özgür dostunu tekrar özgür ruhlu bir at olarak selamlar. Her ne kadar Mustang’in yaşamı Kızılderililerin özgürlük mücadelesinin bir metaforu olsa da yeryüzündeki bütün özgürlük mücadelelerine de ilham verebilecek türden bir hikayenin sahibidir.
“Mustang’lerin Vahşi Batı’nın ruhu olduğu söylenir. Sonunda Batı’nın kaybedilip kaybedilmediğine siz karar vereceksiniz.”
Kaynakça
Filmhafizasi.com “Kulak Verin, Size “İnsan”ı Anlatacağım: Spirit”. Erişim: 20.02.2024. Web
IMDB.com “Spirit: Stallion of the Cimarron”. Erişim: 20.02.2024. Web
Öne Çıkarılmış Görsel: Web