En eski çağlardan bugüne dek söz ve müzik, kültürün başlıca içeriğini oluşturmuştur. Müzik ve şiir sadece bir eğlence aracı olarak değil düşünce aktarım aracı olarak da görülmüş, duygulardan derin felsefi tartışmalara kadar bulundukları kültürün renklerini gelecek nesillere taşıma görevi üstlenmiştir.
Bu yazıda, bu toprakların düşünce dünyası, kalın kitaplardan değil, günümüze kadar ulaşan şiirler ve halk türkülerinden yola çıkılarak incelenecektir.

Kimse Bilmez
İran doğumlu Ömer Hayyam, bir şair olmasının yanı sıra matematikçi kimliği ile de bilinmektedir. Onun matematiğe ve bilime dair düşünceleri pek çok rubaisinde olduğu gibi bu şirine de yansımıştır. “Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?” dizesinde dünya ve evrenin döngüsü üzerine kafa yorduğu ve astronomi alanında bazı önemli fikirlerin de öncüsü olduğu görülebilir.
Ömer Hayyam, şiirlerinde sadece bilimsel düşüncelerine değil hayat görüşlerine de yer vermiştir. İslamiyet’in gelişiyle etkisini yitirse de Zerdüştlük ve Zerdüştlük inancındaki yaşam ve kader anlayışları Ömer Hayyam’ın felsefesine, oradan da rubailerine yansımıştır. Ona göre önceden biçimlenmiş kadere karşı koyabilecek bir iradeden bahsedilemez, dolayısıyla bu dünyada ki yaşamın hedonist bir anlayışla belirlenebileceği söylenebilir. Ortodoks İslam’ın kader, yaratma ve varoluş aynalayışıyla uyuşmayan tarafları, onun şarap düşkünü ve dinden sapmış biri olarak bilinmesine yol açmıştır.
Mehmet Güreli‘nin Ömer Hayyam‘ın rubailerinden düzenleyerek oluşturduğu Kimse Bilmez; evren, evrenin döngüselliği ve yaşamın geçiciliği üzerinde durur. Dinleyene yaşam içerisindeki koşuşturmaların anlamsızlığına karşı evrenin ve ilahi olanın büyüklüğünü naif ve alegorik bir dille aktaran dizelerin Ömer Hayyam’ın rubaisinde geçen orijinal hali şöyledir:
Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?
Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe?
Aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin bunu sen
Mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işte.
Bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
Diğer şiirlerine kıyasla bu şiirde kullandığı sade ve oyunsuz dile rağmen sözlerin bu denli etkileyici olması, Ömer Hayyam‘ın felsefesi ve kaleminin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
Aşkın Elinden
Yunus Emre, şiirlerinde kullandığı saf Türkçe ve nahif diliyle tanınan halk ozanıdır. Tam doğum tarihi ve yeri kestirilemese de Sakarya nehri etrafında yaşadığı ve Taptuk Emre‘nin müridi olduğu söylenmekte olan şairin şiirleri, tanrıya ve tanrının yarattıklarına karşı derin bir sevgi ve hoşgörüyle dokunmuştur. Onun bu yer yer didaktik öğeler içeren sevgi dili yaratıcıya karşı duyduğu derin sevgi ve aşktan, insan-ı kâmil olma uğraşından kaynaklanır. Yaratılan tüm canlılarda tanrının bir parçasının bulunduğuna dair inanç, Yunus Emre’nin felsefesinde de yer bulmuş Yunus Emre’nin doğayı ve insanları içtenlikle kucakladığı şiirlerde Anadolu panteizminin izleri yer almıştır. Bu düşünce en net biçimde “yaratılanı sev yaratandan ötürü” sözünde kendisini göstermiştir.
Şair, aşağıdaki dizelerinde Hakk’a ulaşma ve insan-ı kâmil olma uğraşı içinde geçirdiği ve geçireceği zorlu yollardan bahsetmektedir. Şiir, Fazıl Say‘ın bestesi ve Serenad Bağcan‘ın sesiyle dinleyiciyle buluşmuştur.
Bilmem n’ideyim
Aşkın elinden
Kande gideyim
Aşkın elinden
Meskenim dağlar
Gözyaşına çağlar
Durmaz kan ağlar
Aşkın elinden
Kaddim yay oldu
Bağrım nay oldu
İşim vay oldu
Aşkın elinden
Şeytan Bunun Neresinde
19.yüzyılın taşlamalarıyla ünlü şairi Dertli‘ye atfedilen bu türkü, döneminin müziğe olan bakış açısı ve bağnaz din adamlarına karşı eleştiri niteliği taşıyan eseridir. Sazın şeytan icadı olduğu, müminleri uyuşturacağı ve kafasını karıştıracağı iddiasına karşı Dertli, sazını savunur ve müziğini hiç susturmaz.
Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler, ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde
Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Müftü gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde
Boynuzu yok, kuyruksuzdur
Ayağı da çarıksızdır
Dertli gibi sarıksızdır
Şeytan bunun neresinde
Bolu Gerede doğumlu olan halk şairi Dertli, aldığı eğitim ve gezdiği yerler dolayısıyla divan edebiyatından da etkilenmiş, bazı şiirlerinde divan edebiyatının söz oyunları ile kalıplarını kullanmıştır. Şiirlerini etkiyen bir diğer unsur ise aldığı Bektaşilik eğitimi sonrası benimsediği tasavvuf felsefesinden gelmiştir.
Dertli‘nin döneminde Bektaşilik geleneğinde önemli bir yer tutan müzik ve saz, Gazali gibi düşünürlerin görüşleri sebebiyle din adamları tarafından hoş görülmemekteydi. Müminlerin müzikten daha iyi ve faydalı uğraşlarla meşgul olmasını öğütleyen fikirler, Ortodoks / kitabi din ve halk dini / Heterodoks yorumlar arasındaki keskin ayrımlardan birini oluşturmaktaydı.
Türkünün modern versiyonu Üç Hürel grubu tarafından 1970 yılında, en bilinen yorumlarından olan rock versiyonu ise Pentagram grubu tarafından 2002 yılında dinleyiciyle buluşmuştur. Türküye getirilen bu yeni yorumlar, hem türkünün daha fazla kişi tarafından bilinmesini sağlarken hem de müzik ve sanat gibi alanlarda Dertli‘nin yaşadığı dönemdeki anlayıştan çokta ileriye gidemediğimizi hatırlatmıştır.
Geçer
Bodrum doğumlu şair ve neyzen Tevfik Kolaylı, hicivleri ve alaycı dizeleriyle nam salmıştır. Şiirlerine sıklıkla kaynaklı eden öğeler, toplumsal olaylar ve Mevlevilik eğitimiyle kazandığı tasavvufi düşüncelerdir. Ancak Neyzen Tevfik’in şiirlerinde işlediği tasavvufi öğeler üslup bakımından diğer tasavvuf şairlerinden ayrılır. Mevlana‘nın etkisi görülen şiirlerinde Allah’a bir yakarışın yanında tanrıyla karşılıklı konuşmalar ve yer yer isyan öğeleri birlikle yer alır.
Ona miras kalan unvanı neyzenlik ise yine Mevlevi cemaatinin içinde kazandığı bir beceridir. Şair ney sesini ilk duyuşuyla büyülenmiş ve bu sanatı öğrenmede karar kılmıştır. Çaldığı neyin rahatlatıcısı ezgisi yanında şiirlerinin keskin dili Neyzen Tevfik‘in sanatında büyük bir tezatlık oluşturmuştur.
Neyzen Tevfik, Geçer adlı beş kıtalık şiirinde hayatın geçiciliği üzerine dolayısıyla hayatta karşımıza çıkacak olan zorluk ve ıstıraplarında biteceği, daimi ve kaçınılmaz olan ölümün bir gün gelip bizi sarmalayacağı üzerinde durur. Neyzen Tevfik’e göre gerçek ve sonsuz olan ilahi olandır, bu dünya ve dünyada karşılaştığımız iyi kötü şeyler gecenin bitip gündüze karışması gibi sonlu ve yüzeysel kalır.
Kara Toprak
İnsanın topraktan yaratıldığına dair inanç ve yine insan için yaratılmış bütün nimetlerin kaynağının toprak olması, toprağı tüm zamanlarda ve kültürlerde kutsal ve değerli kılmıştır. Benzer biçimde Aşık Veysel‘in türkülerinde de toprak bir yaratıcı ve vefakar bir anne biçimlerinde görülmektedir. Neticede topraktan yaratılan ve hayatı boyunca geçimini ondan sağlayan insan ölümünde de yine toprakla buluşacak, ona dönüşecektir.
Kara Toprak‘ın tema bakımından evrenselliği, diğer kültürler ve sanatçılarla buluşmasını kolaylaştırmış, eser bugüne kadar pek çok yerli ve yabancı müzisyen tarafından çalınmış ve söylenmiştir. Yazıda Ricardo Moyano tarafından icra edilen gitar versiyonuna yer verilmiştir.
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın
Şair Ümit Yaşar Oğuzcan‘ın oğlunun intiharı üzerine yazdığı söylenen şiiri, Türk edebiyatında yer alan en yalın ölüm ve yas temalı şiirlerinden biridir. Sadece dört dizeden oluşan bu şiir, ölüm karşısında geride kalanların yaşadığı çaresizlik hissi ve melankolik ruh halini güçlü bir şekilde yansıtmaktadır. Münir Nurettin Selçuk tarafından kürdilihicazkar makamında bestelenene eser, bestekarın oğlu Timur Selçuk tarafından da seslendirilmiştir.
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Çocukluktan beri sağlıksız ve zayıf bünyeli olduğu bilinen Cumhuriyet Dönemi şairi; ona geçmişten kalan ölüm mirasını bırakmamış, yakınları ve dostlarına göre melankoli bir ruh hali içinde yaşamını sürdürmüştür. Oğlunun erken yaştaki intiharının, şairin sahip olduğu karanlık ruh halinin oğluna da sirayet etmesinden dolayı olduğu düşünülmektedir.
Hayatı boyunca ölümü olanca netliğiyle deneyimleyen şairin şiirlerinde betimlediği ölüm, yer yer çağdaşlarından ayrışmakta yer yer de benzeşmektedir. Melankolik ve kaderci bir bakış açısına sahip olan şair için ölüm kaçınılması gereken bir şey değil tam aksine kaçınılmaz olan bir şeydir. Bu açıdan Oğuzcan‘ın ölüm ve kader anlayışı Ömer Hayyam, Neyzen Tevfik ve Aşık Veysel‘in düşünceleriyle örtüşmektedir.
İlginçtir ki oldukça gerçekçi ölüm ve hayat tanımlamalarına sahip bu yaşamlar; birbirinden çok farklı biçimlerde yaşanmış, yaşamın nasıl en iyi şekilde sündürülmesi ve idealize edilmesi gerektiğinin cevabı hepsi için farklı olmuştur.
Kaynakça
- “Bir Trajedinin Hikayesi: Ümit Yaşar Oğuzcan ve Oğlu”. Söylenti Dergi. Web. (Erişim Tarihi: 16.08.2024)
- “Aşık Veysel’de Kara Toprak.”. İdil Dergisi. Web. (Erişim Tarihi: 16.08.2024)
- “Geçer ya da Neyzenin Sözüne Aşkla Kulak Vermek.”. Hernefes. Web. (Erişim Tarihi: 15.08.2024)
- “Dünden Bugüne Şeytan Bunun Neresinde Türküsü Üzerinden Toplumun Müzik Algısı.”. Medium. Web. (Erişim Tarihi: 15.08.2024)
- “Ömer Hayyam.” World History.org. Web. (Erişim Tarihi:17.08.2024)
- Aydoğan, Osman. Kimse Bilmez. Şehriyar, 2021. (Erişim Tarihi:14.08.2024)
- “Izdırabın Sonu Yok Sanma Bu Alem de Geçer.” Ayhangörür. Blogspot.com. Web. (Erişim Tarihi: 17.08.2024)
- “Yunus Emre.” TDV İslam Ansiklopedisi. Web. (Erişim Tarihi: 21.08.2024)
- “Ümit Yaşar Oğuzcanın Edebi Portresi ve İki Kişiye Bir Dünya adlı Şiiri Üzerine İnceleme.” İlkyaz. Web. (Erişim Tarhi:21.08.2024)
- “İslam’da müzik yasak mı.” Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. DergiPark. Web. (Erişim Tarihi:20.08.2024)
- Öne Çıkan Görsel: Turkish Properties.com.tr