Söylenti Radarında Bu Ay: The 1975

Editör:
Berrak Akson
spot_img

Söylenti Radarı serimizin bu ayki konuğu, rock & roll‘un çok ötesine geçerek sahip olduğu pop-rock ilhamlı moderniteyi bir yaşam stili haline getiren o grup: The 1975!

The 1975, Redbrick

The 1975; gündelik hayatın karmaşasını, duygusal çalkantılarını ve modern çağın sancılarını şarkılarına cesurca taşıyan bir pop-rock ilhamlı müzik grubu. Onlara göre her bir duyguyu cesurca yaşamaktan korkmak sadece hayattan korkanların sahip olabileceği bir durum; çünkü şarkılarında kullandıkları melodilerde ve sözlerde kimseyi yargılamıyor, aksine dinleyicilerini anlamaya çalışıyorlar.

Hadi gelin, bu asi ve samimi ruha sahip The 1975‘ı daha yakından tanıyalım!

The 1975 Nasıl Kuruldu?

The 1975, Undertheradar

Diğer pop-rock gruplarına kıyasla günümüze daha yakın bir tarihte kurulan The 1975, 2002 yılında İngiltere’nin Wilmslow kentinde ilk defa bir araya gelmiştir. Kurulduklarından beri ise hemen hemen aynı üyelerle devam ediyorlar: Vokalde Matty Healy, gitarda Adam Hann, bas gitarda Ross MacDonald ve davulda George Daniel bulunmakta. Tıpkı zamanımızın müzik grubu kurmak isteyen liseli gençleri gibi The 1975’ın üyeleri de lise yıllarında beri tanışmakta ve o zamandan beri birlikte müzik yapıyorlar. Başlangıçta punk kulüplerinde sevdikleri şarkıları çalarak sahneye çıkıyorlar. Kendi parçalarını yazmaya başlamadan önce, bildikleri ve beğendikleri şarkılarla müzikal yolculuklarına devam ediyorlar.

Grup hakkında şaşıracağınız bir bilgi mevcut! İlk zamanlarda Matty Healy bateride yer alırken o dönemki grubun vokalisti ayrılınca George Daniel davula geçiyor ve Matty mikrofonun başına geçerek vokal görevini üstleniyor. Bu değişikliğin sonucunda, The 1975 bugünkü halini almış oluyor. Grubun adı ise Healy’nin önerisinden yola çıkılarak Jack Kerouac’ın On the Road kitabının arka sayfasında bulunan karalamalardan esinlenerek oluşturulmuş.

Piyasaya çıktıkları Tumblr dönemi dolayısıyla, The 1975 için şanslı bir grup diyebiliriz. Bu şanslarına ek olarak birçok pop-rock grubunun aksine, daha ilk albümleriyle büyük bir çıkış yakalıyorlar. Grubun ismini taşıyan bu albümle birlikte kendilerine sadık bir hayran kitlesi oluşturmayı başarıyorlar. Açıkçası ben de o dönemde hayran oldum kendilerine. Elbette bu başarıda iyi planlanmış bir stratejinin payı büyük. Albüm piyasaya çıkmadan önce birçok EP yayımladılar ve albüm lansmanı sürecinde yalnızca kendi başlarına turlamak yerine Muse, The Rolling Stones ve The Neighbourhood gibi dev isimlerin konserlerinde sahne alarak dikkatleri üzerlerine çektiler.

Hazırsanız The 1975’ın albümlerini, şarkılarını ve Matty’nin söz yazarlığını inceleyelim!

The 1975’ın İkonik Albümleri

Bir Albümden Daha Fazlası: The 1975

The 1975, Chorus.fm

The 1975 öyle bir grup ki, 2013 yılında yayımladığı ve kendi adını taşıdığı ilk albümüyle önemli başarılar elde etti: İngiltere’nin albüm listelerinde zirveye oturdu, ABD’de Billboard 200 listesine 28. sıradan giriş yaptı ve tabii ki eleştirmenlerden övgü dolu yorumlar ve tam not aldı.

The 1975 albümün teması gençlik, kimlik arayışı ve karmaşası, aşk, cinsellik ve modern çağın yalnızlığı gibi temaları cesurca işliyor. Albümün hit parçası olan “Chocolate“, müzik videosundan da anlaşılmak üzere uyuşturucuyu konu alıyor. Sözlerinde uyuşturucuyu bırakmaya çalışan kişinin davranışları anlatılırken videoda ise polisten kaçılıyor. Sanırım çikolata da bir metafor olarak kullanılmış. Ne kadar yersen o kadar bağımlısı olursun manasında. “Sex” ve “Girls” şarkıları ise hem cinsellik temasını irdelerken hem de eğlenceli bir dilde ergenlik dönemindeki karmaşık ilişkilere atıfta bulunuyor. Her iki şarkının melodisinde de kadın ve erkek arasındaki o arzuyu notalar aracılığıyla hissedebiliyorsunuz. Genel olarak albümdeki şarkılar hem karanlık bir melodiye hem de enerjik tınılara sahip.

Chocolate müzik videosunu izlemek isteyenler için:

Albümdeki iki favori şarkımdan bahsetmek istiyorum: “The City“, Matty’nin de dediği gibi “Sanırım bu bir aşk şarkısı“. Ergenlik döneminde bireyin kendini keşfetme çabasını aşkla birleştiren bu şarkı, lise yıllarımdan beri favorim. “Robbers” ise zehirli bir ilişkinin aşkı nasıl yok ettiği hakkında. Şarkıda bahsi geçen çiftimiz, birbirine o kadar odaklanmış ki birbirlerini nasıl mahvettiklerinin farkında değiller. “Robbers” (hırsız) kelimesi ise çiftin birbirlerinin mutluluğunu çaldığına dair bir metafora dönüşmüş.

I don’t want to be your friend
(Arkadaşın olmak istemiyorum)
I want to kiss your neck
(Boynunu öpmek istiyorum)

Kısacası, siyah-beyaz bir kapağa sahip oluşunu karanlık bir temayla birleştirip indie rock havasına büründürmeyi başaran bu albüm, favori albümlerim arasında üst sıraları çekiyor.

The 1975 ile Bütünleşen O Dikdörtgen ve İkinci Albüm

The 1975, 303 Magazine

The 1975’in 2016 yılında çıkan ikinci stüdyo albümü I Like It When You Sleep, for You Are So Beautiful yet So Unaware of It, ilk albümle yakaladıkları çıkışı daha da sağlamlaştıran, hem müzikal hem de duygusal açıdan daha olgun bir albüm. Ayrıca siyah-beyazdan pembeye sert bir geçiş yaşanıyor. Artık bu geçişi nasıl tanımlarsınız, size kalmış.

Albüme dair konser kayıtlarına baktığınızda dikdörtgen şeklini çokça göreceksiniz. Peki bunun anlamı ne olabilir? Aslında bu dikdörtgen şekli, grubun I Like It When You Sleep… dönemdeki estetik ve tematik yaklaşımını simgeliyor. Pembe rengiyle birleştirilmiş neon çerçeve; kimlik, görünürlük, yalnızlık ve dijital çağın yüzeyselliği gibi albümde işlenen konulara görsel bir gönderme yapıyor diyebiliriz. Aynı zamanda seyirciye “bu çerçevenin içine girerek dünyamıza adım atın” mesajı verildiğini düşünüyorum. Kısacası bu imaj, minimalist yapısıyla hem albümün ruh hâlini yansıtıyor hem de dönemin bir imzası olarak The 1975’ın müzikal kimliğini pekiştiriyor.

Albümün temasına daha aşina olmak için “The Sound” müzik videosuna göz atabilirsiniz:

I Like It When You Sleep… albümünün genel temasına baktığımızda ise modern hayatın karmaşasını, dijital çağda insan olmanın ağırlığını, kimlik arayışını, aşk, yalnızlık, bağımlılık ve ruhsal çöküş gibi birçok katmanı görebiliriz. The 1975 bu kadar fazla konuyu asla kasıntı bir şekilde değil; tam tersine, zaman zaman ironik, zaman zaman samimi, zaman zaman da kalbimizi delip geçen sözlerle anlatıyor. Albümdeki şarkılar ise çok çeşitli tarzlara sahip: synth-pop’tan ambient’e, rock’tan gospel’e kadar uzanıyor. Bu çeşitlilik bazen “müzikal kaos” gibi gözükse de aslında grubun içsel dünyasının ne kadar dağınık olduğunu gösteriyor.

Bu albümden önerilerim nerede başlar, nerede biter kestirmek zor ama sizin için elimden geldiğince iyi öneriler sunmaya çalışacağım: “The Sound” mutlaka dinlemeniz gereken şarkılardan biri olmalı. Hatta Matty, şarkıyı One Direction‘a vermeyi bile teklif etmiş fakat en sonunda şarkı The 1975’a kalmış. Melodisiyle de bolca dans edeceğiniz bir şarkı olacak.

Albümdeki şüphesiz kişisel favorim “Somebody Else“. Tam bir kalp kırıklığının marşı. Şarkının hissiyatını uzun uzun yorumlamama gerek yok. Dinlediğinizde beni anlayacaksınız. Şarkının sözlerine dair kısa bir kesiti aşağıya bırakıyorum:

I don’t want your body
(Bedenini istemiyorum)
But I hate to think about you with somebody else
(Ama seni başka biriyle düşünmekten nefret ediyorum)
Our love has gone cold
(Aşkımız bitti)
You’re intertwining your soul with somebody else
(Ruhunu başka biriyle birleştiriyorsun)

Love Me” ise bolca şöhretin yüzeyselliğiyle dalga geçen, funk esintili bir parça. Dinlerken hem eğlenip hem de “You look famous, let’s be friends” (Ünlü birine benziyorsun, hadi arkadaş olalım) sözleriyle ünlüleri tiye alabilirsiniz. Ayrıca albümü şarkı sırasına göre dinlediğinizde “UGH!” şarkısına melodik bir şekilde geçtiğini fark edeceksiniz.

Arınmanın Ardından: A Brief Inquiry Into Online Relationships

The 1975, Wikipedia

Öncelikle biraz soluklanalım çünkü Matty’nin bağımlılıkları birçok şeyin önüne geçti. Üçüncü albümden önce Matty, tur biter bitmez kendini rehabilitasyon merkezinde buldu. A Brief Inquiry Into Online Relationships albümündeki birçok şarkı da işte bu dönemde yazılıyor, bu yüzden önceki albümlere kıyasla daha sağlıklı ve derin sularda yüzen bir bakış açısıyla karşılaşıyoruz. The 1975 bu kez, yanlış şeyleri nasıl yücelttiğimizi ve internet kültürünün bizi nasıl etkilediğini sorguluyor.

Modernity has failed us!
(Modernite bizi yüzüstü bıraktı)

Albüm; cazdan elektroniğe, poptan akustiğe oradan da spoken word’e kadar farklı türlerle çıkıyor karşımıza. Albümün bu kadar karışık olmasının sebebini Matty’nin rehabilitasyon sürecine bağlıyorum çünkü albümde yoğun bir duygu karmaşası mevcut. Böylece “Sincerity Is Scary” parçasında insanlığı ve postmodern kültürü sorgularken “Be My Mistake” ile sessizce geçmişe dönerek pişmanlıklarınızı yeryüzüne çıkarabilirsiniz. Bu şarkı öyle bir aşk şarkısı ki dinlerken dalıp gideceksiniz.

Albümün politik bir yöne sahip oluşunu es geçmeyelim. “Love It If We Made It” öyle bir parça ki Donald Trump’tan alıntılar yapıyor, Black Lives Matter protestolarındaki söylemlere yer veriyor, sosyal medyayı bile eleştiriyor. Kısacası bu albümü hafife almayın derim.

Eleştirmenlerin Favorisi: Being Funny In A Foreign Language

The 1975, Brooklyn Vegan

Being Funny in a Foreign Language, The 1975’nın küllerinden yeniden doğuşunun temsili. Matty Healy, uyuşturucu bağımlılığından kurtulmuş, kimlik bunalımlarını geride bırakmış ve kendini tamamen bir yazar olarak tanımlamaya başlamış. Gitarist Adam Hann ise ilk çocuğunu kucağına almış. Kısacası grup olgunlaşmış durumda.

Albüm, grubun ilk kez bağımlılık ya da içsel çatışmalar olmadan oluşturduğu bir kayıt sürecini temel alıyor. Bu olgunlukla birlikte gelen netlik, onların geçmişe göre çok daha “an’da” olmalarını sağlamış. Bu yüzden albüm, grubun önceki albümlerine kıyasla daha derli toplu bir hâl alıyor.

Albüm özelinde Matty, gerçek aşkın mümkün olup olmadığını sorgulamaya başlamış. “Aşk, bağ kurma, topluluk hissi gibi şeyler gerçekten mümkün mü, yoksa bunlar bize dayatılan romantik fikirlerden mi ibaret?” diye çokça düşünmüş. Bu düşünce, albümün melodisine de yansıyor. Daha az synth, daha çok yaylı çalgılarla ilerlemeyi seçmişler. Bu da onlara daha samimi bir atmosfer katmış.

There was something about you that now I can’t remember
(Sana dair bir şey vardı, şu anda hatırlayamadığım)
It’s the same damn thing that made my heart surrender
(Kalbimin sana teslim olmasına sebep olan o lanet şeydi bu)

Ama değişmeyen bir şey var: Albüm tıpkı diğer albümlerde olduğu gibi klasik The 1975 introsuyla başlıyor. Geri kalan şarkılar ise duygusal ve müzikal çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. “Happiness“, mutlu melodisine rağmen Matty’nin aşka dair kararsızlığını gösteriyor. “Part Of The Band“, hem yumuşak folk-rock tınıları hem de ironik sözleriyle öne çıkıyor. “I’m In Love With You” ise albümün duygusal zirvesi sayılabilir, Matty burada gerçekten âşık olmanın mümkün olup olmadığını sorguluyor. Genel olarak albüm sadece Matty’nin iç dünyasına odaklanıyor gibi gözükse de daha evrensel meseleleri içinde barındırıyor. “Looking for Somebody (To Love)“, erkekliğin modern krizine ironik ve sert bir bakış açısı sunuyor. “All I Need To Hear” ise birinden ilgi görmek isteyen kırılgan bir insanın içten sözleriyle örülmüş sade bir parça olarak karşımıza çıkıyor.

Her The 1975 albümünde olduğu gibi, Being Funny in a Foreign Language de Matty’nin kendini geliştirme çabasıyla şekilleniyor. Ve her şey yine albümün ismine bağlanıyor:

“Birinin yabancı bir dilde komik olabildiğini gördüğümde, bu bana zekânın ve dolayısıyla empati seviyesinin zirvesi gibi geliyor. Eğer herkes bunu başarabilseydi, dünya muhtemelen kurtarılırdı.”

The 1975’ı en iyi şöyle özetleyebiliriz: Duygularını saklamayan, zamanla değişen ama hep kendine özgü kalan, hem kafamızı karıştıran hem de kalbimize dokunan bir grup. Ve işte bu yüzden onları çok seviyoruz.

The 1975’ın en çok dinlenen şarkılarıyla sizi baş başa bırakıyorum. Son bir soru: Peki sizin favori The 1975 albümünüz ve şarkınız hangisi? Yorumlarda buluşalım!


Kaynakça:

  • Öne çıkarılan görsel Live Nation sitesinden alınmıştır.
  • “The 1975 – The City”. Genius. Web. Erişim Tarihi: 12.04.25
  • “Modernite Bizi Hayal Kırıklığına Uğrattı: The 1975, Nasıl Bir Grup?” Geekyapar. Web. Erişim Tarihi: 13.04.25
  • “The 1975”. Primary Talent. Web. Erişim Tarihi: 13.04.25
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.