Söylenti Kitaplığından: Yer Değiştiren Sular

Editör:
Deniz Filiz

Her hafta başka sayfalarda gezinip, farklı dünyalara ulaşmamızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta, Pelin Buzluk‘un öykü evreninde gezintiye çıkacağımız “Yer Değiştiren Sular” adlı öykü kitabı var!

Ankara’da 1984 yılında doğan Pelin Buzluk’un Yer Değiştiren Sular (2023) dışında yazarın Deli Bal- Kanatları Öykü Açıklığında, En Eski Yüz adlı öykü kitapları vardır. Kitapları Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü‘ne, Selçuk Baran Öykü Ödülü’ne ve Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı’na layık görülmüştür. ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nü bitiren yazar halen birçok yerde serbest yazarlık ve çevirmenlik yapmaktadır ve öykü ve deneme türündeki yazıları birçok dergide ve gazetede yayımlanmıştır. Hüseyin’in İfadesi, Abla, “Şu Anda Buradasınız”, Bayram, Bir Dost, Yangınlar, Kömür, Baki Bey Diye Biri, Parkta ve Halam sırasıyla kitapta yer alan öykülerin başlıkları. Kitaptaki tüm öyküler farklı bir evrende işlenmiş, farklı hayatlara dokunmuştur. Hepsinin birleştikleri bir nokta vardır ki o da insana duyulan inançtır.

“Kandırıldığımı düşündüğüm için için kendime kızıyorum, insana inanmak, güvenmek lazım, vazgeçmemek lazım diye düşünüyorum bu kez.” (sf. 22)

Hüseyin’in İfadesi kitaptaki ilk öykünün ismi. Bir cezvede kaynatılan çay suyu ve aralık bırakılmış bir kapının rutubet kokulu bir odanın karanlığını dağıtmaya çalışmasıyla başlıyor ilk öykü. Dağılmış bir hayat ve onun hemen yanı başında yüreği atan bir dost. “Farklı insanlardık ama aramızda başka bir bağ vardı, hemdert olmaktan, birbirine tanıklıktan gelen anlayış…” (sf. 15) Acı haber geldiğinde derinden bir çığlık kopar içinde. Bir yumru gelir göğsüne oturur. “Göğsüm acıyla şişti, buruldu. Burnuma, gözlerime tuzlu bir yangın yürüdü.” (sf. 17)

İkinci öykü Ablam. “Yaşadığımız yerlerden ancak birini yuva biliyoruz aslında, sonrakiler hep geçici geliyor.” (sf. 19) Geçmişe duyduğu özlemle, kalp ağrılarıyla ve eksik bir aidiyet duygusunu göğsünde taşıyan bir karakterle başlıyor. “Kandırıldığımı düşündüğüm için kendime kızıyorum, insana inanmak, güvenmek lazım, vazgeçmemek lazım diye düşünüyorum bu kez.” (sf. 22) Yan koltuğunda oturan bir yabancıyla tanışıyor otobüs yolculuğunda. kızıyor içinden ona onunla konuşmaya çalıştığı halde kestirip atmasına ve başını çevirip somurtmasına. Kısa bir süre sonra öyle bir an oluyor ki göğsü daraldığında dolan gözlerinin yaşını fark ettiğinde, onun da baktığını fark ettiğinde anlıyor. “Demek ki birbirimizin yaralarına tanık olacakmışız. Yol uzun, belki konuşuruz da. Başkasının acısına bakmak, kendimizinkini yatıştırır mı, yoksa kanatır mı?” (sf. 22)  Düşünce bulutları kararmaktan vazgeçip dağılıveriyor: “Bu kez yüzüne dosdoğru bakıp gülümsüyorum. Yaralarını görmezden gelerek değil, aksine onları gördüğümü, istese daha yakından bakabileceğimi anlatmaya çalışıyorum.” (sf. 24) 

Bir sevgilinin kayboluşunun, o kaybın ardından hatırlanarak diri tutulmaya çalışılan anılarla gün geçtikçe içerde büyütülen özlemin, sıcacık bir sevginin, kopamayan bir bağın öyküsü “Şu Anda Buradasınız”. “Pencere önündeki çiçeklerin solmuş yapraklarını ayıklamaya başlıyor. Bu sahnede, yani yağmurlu bir pencereden dalgınca dışarı bakarken, ister istemez yeniden bekleyene dönüşüyor. Aslında uzun süredir bekliyor. Artık gizlice sürdürdüğü bir eylem bu. Beklemek, nesnesi olmadığı müddetçe sürdürülebilir nasılsa, böylece saklı da tutulabilir. Zaten beklenen geldiğinde kendiliğinden son bulacak.” (sf. 29) Ana karakter Neval‘in iç hesaplaşmalarına tanık oluyoruz beklediği müddetçe. Beklerken içinde gün geçtikçe büyüttüğü sevginin bir yanılgı olup olmadığını düşündüğü de oluyor. Bir bağ varsa eğer, nesnenin olmaması o bağı yok edebilir mi? “Bir şeyin artık var olmaması ya da varlığını sürdürmemesi onu yok eder mi?” (sf. 34) 

Ardından gelen bir diğer öykü BayramBaskının ve katliamın içindeki çaresizliğin, acının, gözyaşlarının, çığlıkların ama ışığa uzanan bir direnişin sesi. “Kırlar çiçeklerle kaplıydı, dağlar yeşile boyanmıştı. Hiç yoktan bir sevnçle dolabilirdi insan. Otların arasına kendini bırakabilir, ulu ağaçlara yüz sürebilir, yüce kayalara, ziyaretlere varıp şükranla sırtını verebilir, niyaz dağıtabilirdi. Ama cesetler de eriyen karla birlikte, çözülüp çürüyerek, kokarak her yerden seslenmeye başladılar.” (sf. 43) 

Çok katlı bir konakta düşünceleriyle yalnız Bihar Hanım’ın kapısı iki kere çalınıyor. “Konakta, hususiyetle yalnızken , çok yanılırım, sesler beni aldatır.” (sf. 54) Başladığı andan sona ulaşana değin, kar fırtınası duruluyor ve eski bir dost olan Nüpelda, sessizlikle ve yalnızlıkla boğulmuş bu konağın kapısını çalıyor. Geceden beri dinmeyen karla başlayan Bir Dost, döne döne uçuşan rengarenk kelebeklerle sonlanıyor. “Gözlerimiz bu sarmal dansta kıkırdamaya başlamıştık. Kızlar ayaklanmış, çiçekli pazen geceliklerinin içinde kendi etraflarında dönüyor, kelebeklere eşlik ediyorlardı. Bir ikisi ellerimden tutup beni de kendi etrafımda çevirdi. Kahkahalarımız karıştı.” (sf. 58)

Eşi uzaklardan olan Hacer, serin bir gecede sandalyede oturmuş karanlıkta çaylar içiyor Yangınlar‘da.“Göğsünde bildik bir yangın: Ateşli ve hemen ağlamaklı.” (sf. 59) Yeniden sevildiğini hissedilmeyi ve arzunun bedeninde yarattığı etkiyi hissetmeyi özlüyor. Bir süre bedeninde bu özlem geziniyor. Uykudaki küçük oğlunun yanına varıyor, eğiliyor. “Sonra kara bir yağmur: Saçları oğlanın omuzlarından aşağı dökülüyor.” (sf.63) 

Kömür uzun yıllar süren bir arkad aşlığın Veysi ve Hamza‘nın Veysi geçirdiği bir iş kazası sonucunda kolunu kaybetmiş, yardım beklerken kimsesi yokmuş. “Hamza artık başka biridir, biraz yabancıdır, yanı başında o dehşete şahitlik etmişse de olan biten o kadar ağırdır ki bütün dünya gibi Hamza da uzakta kalmıştır.” (sf. 67) Veysi ona her ne kadar kırgın olsa da yaşantıları onları bağlıyor birbirine. Mahcup hissetmenin, korku duymanın, dalgalı acımasız bir denizin ve bitmeyen bir arkadaşlığın öyküsü. “Onu bırakamaz, bir kez daha olmaz.” (sf. 69)

Baki Bey Diye Biri Mayıs ve Haziran aylarında bir başkomiser tarafından tutulan bir günlüğün sayfalarında beliriyor. Kayıp bir bedenin ve üzeri örtülmüş bir sırrın iplikleri örülüyor öyküde. “Akşam internetten Baki Bey’i araştırdım. Zamanında “devlet için kurşun ata”lardanmış meğer. 2000’lerden sonra adının karıştığı bir operasyon, katliam, kayıp vakası yoktu. Ancak 80’lerin sonu ve 90’larda birçok faili meçhul cinayette adı geçiyordu. Şimdi kaplıcalardaki bu ihtiyar zamanında neler yapmış böyle, kaç kişinin canına kıymış, kaç eve ateş düşürmüş…” (sf.78)

Yaşadığı acılardan kaçmaya çalışan, bir parkta sökülen ağaçların, hengamenin içinde direniş ile başlıyor Parkta. “Dursam, soluklansam bir ağlamak başlayacaktı içimde.” (sf. 85) Her şeye rağmen yaşama tutunuyor. Öykünün sonlarında belki yaralı belki değil; küçük, cılız bir kuşu alıyor avuçlarına. “Ellerimde ufacık canını duyuyordum yalnız. Küçücük başını yanağıma yasladım: ‘N’apıyorsun sen burada yalnız başına?’ dedim.” (sf. 87)

Uzak düştüğünüz, geçen yılların da üzerine gelmesiyle doğduğunuz, yaşadığınız yere geldiğinizde neler değişmiştir? İnsanlar, kokular, bir zamanlar oyun oynadığınız oda? Aynı kalır mı sokaklar? Daha mı bir dar gelir yürünen yollar? “Bütün çocukluğu, evi çağıran bir tılsımdı sokağımızın adı. ‘İşte buradaydı’ hissini sürdürüyordu. Yıllar sonra, denizler ötesinden gelmişken, büyüsünü yitireceğim korkusuyla bu sözcüğü içimden yineleyip duruyordum” (sf. 89) Halam anlatıcının ölüm döşeğindeki halasını ziyaret ile başlıyor. Bir zamanlar şen şakrak halasının yıllar içinde değişen, yara alan kelimeler topluyor, onu gördüğü andan itibaren hüzünle, sevgiyle ve saygı ile karışmış yüreğiyle. “‘Şimdi sıklıkla ölümden sonrasının hiç olduğunu hissediyorum. Boş yere mi katlandım diye. Korkuyorum işte.’ dedi. Eli elimdeydi. Gözlerinin içine bakıyordum. Bilgelikle menevişlenen kaygıyı görüyordum.” (sf. 94)


Buzluk, Pelin. Yer Değiştiren Sular. İletişim Yayınları, İstanbul: 2023.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Natalia Ginzburg: Edebiyatın ve Direnişin Güçlü Sesi

İtalyan yazar Natalia Ginzburg, toplum ve aile temalarını sıklıkla işleyen, döneminin devrimci kimliğini benimsemiş ve bunu da eserlerine yerleştirmeyi uygun bulmuştu.

Notting Hill: Londra’nın En Renkli Yüzü

Notting Hill; renkli sokakları, pazarı ve kültürel dokusuyla Londra’da hem ruhunuza hem gözünüze hitap eden özel bir semttir.

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Müzikal yalnızlığı bir estetik tercih haline getiren Isaac Winemiller, duygusal derinliğiyle bu ay Söylenti Radar’ında öne çıkıyor.

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Editor Picks