Her hafta bir yeni kitabın sayfaları arasında yolculuğa çıkıp kaybolduğumuz Söylenti Kitaplığı serimizin bu haftaki kitabı; Leyla Erbil‘den Mektup Aşkları!
“Sevgi ve inanç birlikte yürür, insan sevdiğine inanır; körü körüne inanır yahut inanmadığını hiç sevmez, sende bu mekanizma nasıl başka türlü işliyor böyle?”
Kendisini “deliliğe düşkün bir yazar” olarak tanımlayan Leyla Erbil, kadın-erkek ilişkilerini, bireylerin içsel çatışmalarını, kadınların ötekileştirilmesini, cinsiyet ayrımcılığını eserlerine tema olarak belirlemiştir. Özgün bir dili olan Erbil, işlediği temalar bakımından da dönemin aykırı isimlerinden olarak anılır.
1988 yılında ilk baskısı yapılan Mektup Aşkları kitabında da kadın-erkek ilişkileri üzerinden ilerler. Mektuplaşma tarzında kaleme alınan bu eser, altı farklı kişinin kitabın ana kahramanına gönderdiği mektuplar etrafında şekillenir. Kimileri birbirleriyle yakın arkadaşlıklar kurmuştur kimileri de birbirine gönlünü kaptırmıştır. İnsan ilişkilerinin pek çok farklı türüne rastladığımız bu eser, her mektupta birine hak verirken diğerini haksız bulduğumuz bir ikilem içerisinde bırakıyor.
“Sen sevgili dostum adeta duygularını saklıyor, aklını duyguların önüne ağdan bir duvar gibi geriyorsun, sen sanki gururunu duygularının önüne bir dağ gibi yığıyorsun, sen sanki üzülmemek için sevmiyorsun yahut da içinden sevdiğin halde göstermiyorsun.”
Kitabın ana kahramanı Jale’nin ve onun etrafındaki altı kişinin zaman zaman iç dünyalarına zaman zaman aşk hayatlarına zaman zaman da günlük hayatlarına misafir oluyoruz. Birbirleri ile olan ilişkilerinde sergiledikleri tavırlarla her birini ayrı ayrı tanıyor ve sonraki mektuplar için bir tahminde bulunabiliyoruz. Yaşanan olayların genellikle kendi dünyalarında yaşandığı, dış dünyanın kitapta kendine hiç yer bulmadığı, sadece kendi hayatlarında yaşananlarla ilgilenen insanların dünyalarına bakıyoruz derinlemesine. Yalnızca iki kız arkadaş arasında geçen bazı mektuplaşmalardan dönemi ve sahip oldukları ideolojiyi kavrayabiliyoruz. Leyla Erbil’in ustalığı da tam bu noktada devreye giriyor. Belki de kitabın sadece birkaç sayfasına eklediği belirgin cümleler, toplumsal yapının bulunduğu hali en başarılı şekilde aktarıyor.
“Bu düzen biz istedik diye değişmez ki sevgili kızım, öyle olsa ne kolay olurdu devrimler!..”
Kabullenilmiş tabuların tam tersini kitabına uyarlayan Erbil, ustalığını yine bambaşka bir şekilde sergiliyor. Toplumsal olarak insanların kendilerine koyduğu kuralları, dönemin şartlarına göre çok sert bir biçimde yok sayıyor yazar. Erkeklerin siyasetle ilgilendiği kadınlarınsa aşk ve ilişkiler dışında bir dünya yaratmadığı, hatta maalesef günümüzde bile hâlâ duyduğumuz yersiz kalıplardan biri olan “kadının siyasetle işi olmadığı” düşüncesini yerle bir ediyor. Kadınları, duygusal düşünce yapılarının dışında tutarak daha çok akıl ve mantık çerçevesinde kararlar aldıkları bir dünya yaratıyor. Erkeklerin de tam tersine; sadece duygularıyla hareket ettikleri, aşkın ve sevginin en yoğun duygularıyla erkeklerde bulunduğu bir dünya.
“-bir sıkıntı duysam o da buna sıkılırdı derim. bir sevinç duysam o da buna neşelenirdi derim – hoplamak zıplamak gelir içimden o da buna hoplardı derim – şunu o da gizlerdi şunu o da şak diye ortaya koyardı derim – hani bir şey ortada sabitleşir, besbelli durur, son sınırları anlaşılır – artık kaçıp gitme isteği gelir ya insana – bunlar unutulmaz şeylerdir Jaleciğim – ayrılmaz bütünlerdir içimizde – yaşamımın her anında şurada susardık derim, şurada konuşur – şurada ayrılırdık”
Aşklara, hislere, üzüntülere, kandırılmalara, kanmalara, aldatılmalara çok yakınımızdanmışçasına şahit olduğumuz bu kitapta Leyla Erbil, kalıpların dışında çıkarken okuyucularına hayrete düşecekleri tatsız sürprizler armağan etmeyi de ihmal etmiyor.
Erbil, Leyla. Mektup Aşkları. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul: Modern Türk Edebiyatı Klasikleri: 1.Basım, Şubat 2021.